Theraphysio 14 Ocak 2019

Page 1

THERAPHYSIO FİZYOTERAPİST DERGİSİ 14.SAYI 01.01.2019


ÖNSÖZ ROMATİZMA TANIMI, ROMATİZMAL HASTALIK ÇEŞİTLERİ ROMATİZMAL HASTALIKLARDA GÖRÜLEN KLİNİK SEMPTOMLAR ROMATİZMAL HASTALIKLARDA HOLİSTİK YAKLAŞIM

ROMATİZMAL HASTALIKLARDA EGZERSİZ ROMATİZMAL HASTALIKLARDA ORTEZLEME VE YARDIMCI CİHAZLAR EKLEM İÇİ ENJEKSİYON TEDAVİSİ ROMATİZMAL HASTALIKLARDA LABORATUVAR DEĞİŞİKLİKLER ROMATİZMAL HASTALIĞI OLAN HASTALARLA RÖPORTAJ

AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ SKLERODERMA BEHÇET HASTALIĞI ANKİLOZAN SPONDİLİT MAKALE KÖŞESİ ROMATİZMAL HASTALIKLARDA KORUYUCU YAKLAŞIMLAR


ÖNSÖZ Fizyoterapistler yaralanma, hastalığı değerlendiren ve tanı ile gelen özür ,hareket sistemi bozuklukları veya diğer durumlardan kaynaklanan ağrı ve fonksiyonel bozuklukları olan kişilerin fonksiyonel limitasyonlarını ,ağrıyı , özrü ve yeteneklerini özel ölçme değerlendirme ve inceleme yöntemleri ile belirleyerek hekimin tanısına göre fonksiyonun ve fonksiyonel kapasitenin geliştirilmesine yönelik fizyoterapi ve rehabilitasyon programı planlayan , uygulayan ve tekrar değerlendirerek rapor eden ,sağlıklı kişilerin sağlığını devam ettirmek amacıyla uygun egzersizler ve koruyucu programlar planlayan mesleki otonomiye sahip sağlık personelleridir. Toplumumuzda görevi ,tanımı ve sorumlulukları genellikle karıştırılan mesleklerden biridir. Bizler; fizyoterapistleri doğru tanıtabilmek toplumda yaygınlaştırmak ,fizyoterapistlerin ve fizyoterapi ve rehabilitasyon öğrencilerinin düşüncelerine yön vermek , fizyoterapi bilimi ile uygulama arasında köprü kurmayı hedefleyen bir bakış açısıyla güncel yaklaşımları toplumla buluşturmayı amaçlayan ‘’Theraphysio’’ adlı bu dergiyi oluşturmaya karar verdik. Derginin oluşturulmasında emeklerini esirgemeyen tüm bölüm yazarlarına teşekkür ederiz. Özenle hazırladığımız dergimizin içeriğini bizce çok güzel özetleyen Theraphysio ismini bizimle buluşturan Fzt.Berna Balcı ‘ya katkısı nedeniyle ayrıca müteşekkiriz.


ROMATİZMA NEDİR? STJ. FZT DUYGU NUR ATA

Vücudumuzun hareket etmesini kas,kemik ve eklemler ile bu yapıları birleştiren bağlar sağlar.Romatizma, bu dokuları etkileyen geniş bir hastalık grubunun genel adıdır.Yunanca’rheuma’ kökünden gelir.Romatizma denildiğinde başta eklemler olmak üzere,kaslar,tendonlar,kemikler,eklem bağları ve omurga gibi günlük yaşantımızla ilgili tüm hareketleri yapmamıza olanak sağlayan doku ve organlarımızı etkileyen ağrılı hastalık anlaşılmalıdır. Romatizmal hastalıkların önemli bir bölümünün kesin nedeni bilinmemektedir. Çoğunlukla bulaşıcı-mikrobik değildir. Kalıtsal özellikler(genetik yatkınlık) bazılarında önem taşır. Romatoid artrit,Ankilozan spondilit gibi hastalıkların yer aldığı gruba İnflamatuar Romatizmal Hastalıklar denir;Osteoartrit gibi bazı romatizmal rastalıklarda ise belirtiler sadece eklemlerde ortaya çıkmakta ve diğer organlar hastalıktan etkilenmemektedir bu gruba ise Dejeneratif Romatizmal Hastalıklar denir. Bu farklı grup romatizmal hastalıkların belirtileri olduğu kadar tedavileri de farklı özellikler taşımaktadır.


ROMATİZMA NEDİR?

• • • • • • • • • • • • • •

Sık Görülen Romatizmal Hastalıklar Şunlardır; Artroz (Kireçlenme) Yumuşak doku romatizmaları (Fibromyalji, bel, boyun ağrıları) Romatoid artrit. Spondiloartropatiler ve ankilozan spondilit. Vaskülitler ve Behçet hastalığı Gut Hastalığı Ailevi Akdeniz ateşi. Akut eklem romatizması Reaktif artritler Kristal artritleri İnfeksiyöz artritler Bağ dokusu hastalıkları; SLE, polimiyozit- dermatomiyozit, skleroderma, mixt bağ dokusu hastalığı Juvenil artrit Bursit,tendinit


ROMATİZMA NEDİR?

Romatizma Ağrısı Romatizma ağrısı romatizma hastalığına sahip kişilerin en çok yakındıkları konuların başında gelir. Her eklem ağrısı romatizma mıdır? Elbette değil. Çoğu romatolojik hastalıkta ağrıya ek olarak eklemde şişlik, hareketlerinde kısıtlılık ve özellikle güne başlarken eklemlerinde sertlik hali söz konusudur. Toplumda çoğunlukla romatizma kelimesi ağrıyla eşdeğer şekilde kullanılmaktadır ama bu doğru değildir. Ağrının romatizmal hastalığın göstergesi olup olmadığı hekim tarafından ayırt edilmelidir. Soğuk hava romatizma ağrılarını tetikler mi sorusuna ise şöyle yanıt verilebilir; soğuk havalarda ve nem oranının yüksek olduğu hallerde, eklem içinde bulunan az miktardaki kayganlaştırıcı sıvının akışkanlığı ve dağılımı değişir. Bu nedenle ağrı ve sızı olması doğaldır. Bu durum sağlıklı bireylerde de görülür, kişisel duyarlılıklar önemlidir. Ancak soğuk hava romatizmaya neden olmaz ve tek başına romatizmayı düşündürmez.

KAYNAKÇA MSKÜ ders notları (Araştırma görevlisi Özge İpek) https://www.memorial.com.tr www.trasd.org.tr


ROMATİZMAL HASTALIKLARDA KLİNİK BELİRTİLER ve GÖRÜLEN DEFORMİTELER

ESMA SELİN ER 1.ROMATOİD ARTRİT En tipik başlangıç şekli sinsi ağrı, bir saatten uzun süren sabah tutukluğu ve

küçük eklemlerde görülen simetrik şişliktir. Çoğu hastada rastlanan ilk nonspesifik yakınmalar; halsizlik, yorgunluk, kilo kaybı, yaygın kas iskelet ağrıları, sabah sertliği, güçsüzlük, düşük ateşle seyreden grip benzeri semptomlar, uzun süre dinlendikten sonra meydana gelen ağrı, belirtilerin alevlenmesi, romatoid nodüller, iştah kaybı, depresyon, el ve ayaklarda üşüme, ağızda kuruluk, göz salgılarında azalma, ev eşyalarını kullanmada zorlanma gibi genel sistemik bulgulardır. Eklemlerde inflamasyonun üç kardinal bulgusu (ISI ARTIŞI, HASSASİYET, ŞİŞLİK) bulunurken kızarıklık görülmez. Kızarıklık varsa septik artrit veya gut artritinden şüphe edilmelidir. Özellikle el eklemlerinin tutulması önceliklidir. En çok tutulan eklemlerin başında; metakarpofalangeal (MCP) eklem, el bileği (CMC) eklemi ve proksimal interfalangeal (PIP) eklemler gelir. Dirsekte, ekstansiyon yönünde kısıtlanma en erken bulgudur. Dirsek medialindeki lezyonlar ulnar sinire, lateralindeki lezyonlar radial sinirin interossöz dalına bası yaparak tuzak nöropatiye neden olabilir. Omuz tutulumu, ilerleyici ve geç hastalığı olan hastalarda sık görülür. Sinovit, humerus başı ve glenoid fossa’da erozyon ve hasara yol açar. Sinovite ilaveten çevre dokularda inflamatuvar lezyonlar görülür(bursit, tendinit). Rotator kaf’ta zayıflık ve yırtıklar sonucu superior subluksasyon gelişebilir. Vertebral kolon’da, torakal ve lumbal vertebra tutulumu nadirken servikal vertebralar sık tutulur. C1-C2 seviyesi en sık tutulan boyun bölgesidir. Şiddetli RA hastalarında atlantoaksiyal subluksasyon görülebilir. Hareketle artan oksipital ağrı, kas spazmı ve krepitasyon görülür. Kalça tutulumu genellikle hastalığın ileri evrelerinde hareket kısıtlılığı, hareketle veya yük vermeyle ağrı belirti verir. Diz ekleminde, şişlik ve effüzyona bağlı Quadriceps atrofisi ve fleksiyon kontraktürü gelişebilir. Effüzyonun artmasıyla baker kisti oluşabilir, bacağa yayılıp rüptüre neden olabilir. Uzun süreli diz tutulumunda kıkırdak dokuda kayıp ile kollateral ve çapraz bağlarda laksite ve valgus deformitesi oluşabilir. Ayak bileğinde, tibiotalar eklem, subtalar ve midtarsal eklemlere göre daha az tutulur. İlerleyen erozyonlara rağmen eklem stabil olarak kaldığından ayak bileği tutulumu çok fazla fonksiyon kaybına yol açmaz. Ayakta ilk erozyonlar metatarsofalangeal (MTP) eklemlerde izlenir. Arka ayakta subtalar ve talonavikular eklemlerde gelişen sinovit nedeniyle ağrı, katılık, subtalar dislokasyon görülebilir.


ROMATİZMAL HASTALIKLARDA KLİNİK BELİRTİLER ve GÖRÜLEN DEFORMİTELER •Kas zayıflığına bağlı agonist-antagonist kas kuvvet dengesinin bozulması, ligamanların gevşemesi ile eklem stabilitesi bozulur.

EKLEMLERDE SUBLUKSASYONLAR a. Düğme İliği Deformitesi : Proksimal interfalangeal eklemde fleksiyon ve distal interfalangeal eklemde hiperekstansiyon ile karakterizedir. PIF eklemi ekstansiyona getiren santral slip’in zayıflaması ve gevşemesine bağlı olarak PIF eklemin fleksiyona kaçması ve ekstansiyona yardımcı olan lateral bantların volar yönde yer değiştirmesiyle olur. Bu durum parmakların ekstansör dengesini bozar. Lateral bantlar PIF için fleksör gibi davranırken, ekstansiyon terminal falankslarda yoğunlaşır. b. Kuğu Boynu Deformitesi: MKF eklemlerdeki sinovit sonucu bu eklemler avuç içine doğru sublukse olur. Normalde MKF ekleme fleksiyon, PIF ekleme ekstansiyon yaptıran intrensek kaslar gerilince ekstansiyon yapıcı etkileri daha da belirginleşir. Lateral bantların da dorsale sublukse olmasıyla ekstansör güçler proksimal falanksta yoğunlaşır ve PIF eklemin fleksiyonu kaybolur. DIF eklemin volar yüzüne yapılan derin fleksör tendonun çekmesiyle DIF’de fleksiyon belirginleşir. Sonuçta MKF ve DIF eklemde fleksiyon, PIF eklemde hiperekstansiyon görülür.

c. Mekik Parmak: PIF eklemlerin efüzyonu ve yumuşak doku kalınlaşmasına bağlı fuziform görünümlü parmak. d. Ulnar Deviasyon: MKF eklemlerinin volar yüze doğru subluksasyonları sonucu, parmakların ulnar tarafa kayması ile oluşan şekil bozukluğuna denir. Ulnar deviasyonu kompanse etmek için bilekte radial deviasyon gelişir. e. Çekiç parmak-pençe parmak: Metatars başlarında dorsale doğru subluksasyon. f. Pes planus-kalkaneovalgus: Tarsal ve subtalar eklemin subluksasyonu.


ROMATİZMAL HASTALIKLARDA KLİNİK BELİRTİLER ve GÖRÜLEN DEFORMİTELER RA Eklem Dışı Bulgular DERİ :Romatoid nodül, Vaskülit, Palmar Eritem GÖZ : Sklerit, Episklerit, Skleromalazi, Kerato Konjuktivitis Sikka, Sjogren (SS) Sendromu KALP : Perikardit, Endokardit, Miyokardit, Granülomatöz Aortit, İleti Bozuklukları AKCİĞER :Plörezi İntersitisyel Fibrözis Pulmoner Hipertansiyon, Caplan Sendromu SİNİR SİSTEMİ :Tuzak Nöropatileri

HEMATOLOJİK : Normokrom Normositer Anemi, Felty Sendromu

2.SİSTEMİK LUPUS ERİTAMATOZUS (SLE) İdiopatik ateş, lökopeni, trombositopeni, anemi, deri döküntüleri, ciltte kelebek döküntüler, eritem, burun ve ağız ülseri, akciğerde pleura iltihabı, pnömoni, kalpte endokardit, perikardit, aritmi, güneşte ciltte hipersensitivite, damarlarda ateroskleroz, hipertansiyon, artralji, eklemlerde şişlik, kilo kaybı, halsizlik, kaslarda ağrı, anormal baş ağrısı.

1- Malar rash 2- Diskoid rash 3- Fotosensitivite 4- Oral ülser

5- Artrit (non eroziv) 6- Serozit a- plörit b- perikardit

7- Renal hastalık a- 0.5 g/gün proteinüri b- hücresel silendirler 8- Nörolojik hastalık

a- konvülziyon b- psikoz 9- Hematolojik hastalık a- hemolitik anemi b- lökopeni(4000/mm3)

c- lenfopeni(1500/mm3) d- trombositopeni(100000/ mm3) 10- İmmünolojik hastalık a- antisDNA

b- antiSm c- pozitif AFA (AKA,LA,VDRL) 11- ANA pozitifliği

TANI KRİTERLERİ (4/11 kriter + olmalı)

3.SJOGREN SENDROMU (SS) •Çoğunlukla kadınlarda •3 aydan daha fazla süren ağız ve/veya göz kuruluğudur. •Göz yaşı ve tükürük bezlerinde lenfosit infiltrasyonlan olmaktadır. •Tükürük salgısının azalması sonucu: diş çürükleri, kandidiyazis ve tat duyusunun azalması •Göz kuruluğu sonucu: korneal iltihaplanmalar ve ülserasyonlar görünür. •Sekonder SS, %60 oranında diğer hastalıklara ikincil olarak bulunur, yani RA veya SLE gibi


ROMATİZMAL HASTALIKLARDA KLİNİK BELİRTİLER ve GÖRÜLEN DEFORMİTELER

4. İNFLAMATUAR MİYOZİTLER •İnklüzyon cismi miyoziti •Polimiyozit (PM) •Dermatomiyozit (DM) •Proksimal kuşak (pelvis veya omuz), anterior boyun fleksörlerinde kalıcı kas gücü kaybı •Efektif ambulasyon sağlayamama, ince ve kaba hareket becerilerini efektif yapamama •Hastaların yarısında distal tutulum •Sistemik tutulum (kas, deri, akciğerler) Malignitenin eşlik ettiği miyozitler özellikle daha yaşlı popülasyonda ortaya çıktığından DM ya da PM semptomları ile başvuran yaşlılarda malignite tetkik edilmelidir.

5. VASKÜLİT Ateş, kilo kaybı, halsizlik, artralji/artrit (veya eklemlere ait hiçbir bulgu da olmayabilir) deri, böbrek, akciğer tutulumu PAN (POLİARTERİTİS NODOZA): Orta veya küçük boy arterlerde nekrotizan inflamasyon

6.POLİMİYALJİA ROMATİKA(PMR) •En az bir aydır devam eden boyun, omuz, pelvik kuşakta ağrı •En az 30 dakika süren sabah tutukluğu •40 mm/saat ve üzeri sedimantasyon (yüksek) •Bilateral, proksimal ekstremite, eklem tutulumu •Şiddetli baş ağrısı ile karakterize, göz damarlarını da tutan temporal arterit eşlik edebilir. •Omuz ağrısı %70-95 •Kalça ve boyun ağrıları %50-70 •Genellikle distale yayılan ağrı •Prevalansı 50 yaş üzerinde 1/133 •50 yaş altında nadir, yaşla beraber artmakta •PMR her yaş grubunda kadınlarda daha sık •Vasküler tutulum?? •Sinovit, PMR'daki kas-iskelet semptomlarının sorumlusu.


ROMATİZMAL HASTALIKLARDA KLİNİK BELİRTİLER ve GÖRÜLEN DEFORMİTELER

7.BEHÇET HASTALIĞI Tekrarlayan ağız ve genital bölge yaraları, hemoptizi atakları, gözde iltihaplanma (üveit), damar iltihaplanması(tromboflebit) başlıca belirtileridir. Pulmoner arter anevrizması, Behçet hastalarında en sık karşılaşılan romatolojik acildir.

8.AİLESEL AKDENİZ ATEŞİ (FMF) Tekrarlayan karın ağrısı ve ateş atakları ana bulgulardır.

9.AKUT ROMATİZMAL ATEŞ Çoğunlukla çocuklarda ortaya çıkan, A grubu Beta Hemolitik Streptokok ile üst solunum yolu enfeksiyonu sonrasında ortaya çıkan ve bazı olgularda ilerleyen yıllarda kalpte sekeller ile kendini gösterir.

10.GUT Özellikle ayak baş parmağında ani ağrı (hareketle artar), hassasiyet, şişme, kızarma atakları ile kendini gösteren, ön planda erkeklerde ortaya çıkan bir hastalıktır. İlk nöbet genellikle gece ani olarak başlar. Ayak bileği, diz, el bileği ve dirsekte tutulum gösterir. Ürik asit yüksekliği tipik bulgusudur bu yüzden kulak kepçesi gibi eklem dışı bölgelerde nodüller olarak tofüsler bulunur.

11.ANTİ FOSFOLİPİD SENDROMU Kadınlarda tekrarlı düşükler karakteristik bulgusudur.

ve

damar

tıkanmaları

12. ERİŞKİN BAŞLANGIÇLI STİLL HASTALIĞI Akşamları yükselen ateş, deri döküntüsü, kanda inflamasyon düzeylerinin aşırı yükselmesi ana bulgulardır.


ROMATİZMAL HASTALIKLARDA KLİNİK BELİRTİLER ve GÖRÜLEN DEFORMİTELER

13.OSTEOARTRİT Eklem kıkırdağı bozulması, aşınması, incelmesi ve kaybı; eklem kıkırdağının altındaki kemik dokuda büyümeler ve eklem kenarında osteofitler En sık eller (DIP, PIP, 1.CMC), omurga (faset eklemler) ve kalça, diz, 1.MTP gibi ağırlık taşıyan eklemler tutulur (30 dakikadan az). Ağrı, hareketle artıp istirahatle azalır. Hastalık ilerledikçe gece ağrısı da olur. Ağrı, periartiküler yapılardan ve kıkırdak dış katmanından kaynaklanır. Şişlik ve deformite, krepitasyon (eklem yüzeyi kıkırdak kaybı), eklem hareket kısıtlılığı, omurgada sinir basısı, kilitlenme, palpasyon ile hassasiyet, pasif hareketle ağrı, deformite ve subluksasyon görülebilir. Kalça tutulumunun belirtileri sinsi başlangıçlı ağrı ve karakteristik topallamadır. Ağrı sıklıkla kalçanın dış tarafında, kasıkta veya uyluğun iç kısmında hissedilir. Obturator sinirin dalları aracılığıyla dizlere yayılabilir. Eklem çevresindeki kaslarda atrofi, antaljik yürüyüş karakteristiktir. DIF eklemlerde Haberden nodülleri (kemik nodüller, E/K:1/10), PIF eklemlerde Bouchard nodülleri 1. CMC eklem tutulumu (rizartroz) lokalize hassasiyet, kısıtlı, ağrılı hareket 1.MTP eklem tutulumu (Hallux Rigidus) sinsi başlangıçlı, yavaş seyirli ağrı ve şişlik, eklem konturu düzensiz, palpasyonla hassas olabilir. Diz tutulumu (Gonartroz) istitrahatle azalan hareketle artan diz ağrısı, aktif dönemde sinovit, şişlik, krepitasyon, kısıtlı ROM, Quadriceps kasında atrofi Omurga tutulumu (spondilozis) en sık servikal ve lumbal vertebralarda görülür.

14.ANKİLOZAN SPONDİLİT Aksiyel eklem tutulumu, kuşak eklemleri artriti, omuzda bursit, tendinit, tenosinovit, periferik artrit, entesitis (entesopati:ligamanların, tendonların kemiğe yapıştığı yerin inflamasyonu), zamanla sindesmofit, paravertebral kaslarda spazm, atrofi, vertebra fraktürleri, spondilodiskit, skleroz, osteopeni, osteoporoz, akut anterior üveit, kardiyovasküler tutulum (perikardit, vaskülit, tüm damar yolu), pulmoner tutulum (pleural efüzyon), Kauda Equina Sendromu, enterik mukozal lezyonlar, amiloidoz (dokularda "amiloid" adı verilen fibril yapısındaki proteinlerin ekstrasellüler birikimi ve organlarda işlev bozukluğu ile seyreden hastalık), mikst lezyonlar, inflamatuvar bel ağrısı, dizde baker kisti, kalçada sakroileit, bursit, subluksasyon, sakroiliak ve faset eklemlerde palpasyonla hassasiyet, 40 yaş altı, sinsi başlangıç, 3 aydan fazla, sabah ve uzun süreli istirahatten sonra artan bel sertliği, egzersizle ve hareketle ağrıda rahatlama gözlenir.


SKLERODERMA ESMA SELİN ER Skleroderma, deri ve iç organların bağ dokularında fibrozis ile karakterize bir hastalıktır. (Skleroz:sert, derma:deri). Sklerodermalı olguların deri ve iç organlarında, temel olarak kollajenden oluşan ekstrasellüler matriks birikimi vardır. Hastalığın tipik klinik bulguları; Raynaud Fenomeni, deride sertleşme ve kalınlaşma ile özofagus tutulumu sonucu oluşan yutma güçlüğü (disfaji)’dür. Hastalığa özgü otoantikorlar (anti-sentromer ve anti-Sci-70) gelişir. Tam yerleşmemiş olgularda; otoantikorlar, ANA pozitifliği ve CRP yüksekliği tanıya ulaşmada yardımcı olur. Sınıflaması, deri tutulumuna bağlıdır; vazospazm, yapısal vasküler zararlanma ve iç organ tutulumu olmayan, yalnızca belirli alanlarda sklerodermatöz deri değişiklikleri olan olgular lokalize sklerodermadır. Sistemik skleroderma ise cilt ve iç organların fibrozusu ile karakterizedir. SKLERODERMAYA ÖZGÜ OLMAYAN KLİNİK BULGULAR Sistemik Özellikler Kilo kaybı, günlük aktiviteleri kısıtlayan halsizlik, hastalarda sık olarak reaktif depresyon gelişebilir. Raynaud Fenomeni Soğuk ve/veya emosyon ile gelişen episoidik renk değişiklikleridir (solukluk, siyanoz, eritem). Genellikle ısının daha düşük olduğu vücudun uç kısımlarında gelişir. Klinik olarak saptanması zor olsa da visseral damarlarda da benzer değişiklikler gelişir. Solukluk, siyanoz fazlarında hissizlik ve ağrı; hiperemik iyileşme fazında ise iğnelenme ve yanma hissi gelişebilir. Görülme sıklığı soğuk ve nemli iklimlerde fazladır ve prevelansı E/K:1/8 ’dir. Tamamen sağlıklı bir kişide RF gelişmişse, oda sıcaklığında bile gelişebilen ağır RF varsa, tırnak yatağı kapillerlerinde kaybolma veya genişlemeler saptanmışsa, parmak uçlarında noktasal ülserler gelişmişse, eklemlerde şişlik varsa, ANA ve bakılabiliyorsa anti sentromer saptanmışsa, skleroderma olasılığı çok yüksektir.


SKLERODERMA Lokomotor Sistem Çoğu, sabah tutukluğu ve artraljilerden yakınır. Sinovit görülebilir. Olguların üçte birinde eroziv artropati gelişir. El işlevleri bozulabilir, ancak daha çok deri sertliğine sekonder gelişmektedir. Olgularda el bilekleri, dizler ve ayak bileklerinde tendon krepitasyonları duyulabilir. Akciğer Tutulumu Genellikle hastalığın geç dönemlerinde görülür. İki tip akciğer tutulumu vardır:

İnterstisyel akciğer hastalığı, daha çok deri tutulumunun yaygın olduğu olgularda görülür. İlk belirti genellikle çaba dispnesi ve non-produktif öksürüktür. Giderek fonksiyonel kapasite düşer istirahatte de dispne gelişmeye başlar. Oskültasyonda, akciğer kaidelerinde kuru raller alınır. Giderek ikinci kalp sesinin pulmoner ögesi sertleşir. İleriki dönemlerde sağ kalp yetmezliği bulguları eklenir. Pulmoner arter hipertansiyonu, interstisyel akciğer hastalığına sekonder olarak da gelişebilir. Daha çok deri tutulumu sınırlı olgularda görülür. Ölüm oranı yüksek bir tutulumdur. Klinik olarak dispne, göğüs ağrısı, senkoptan yakınan bir olguda pulmoner arter hipertansiyonundan kuşkulanılmalıdır. Miyokart tutulumu En sık görülen patolojik bulgular, yamalı fibröz ve perkardittir. Klinikte en sık anjina pektoris, galop ritmi, aritmilere rastlanır. Kalsinoz, ele gelebilen deri altı kalsifikasyonlardır. Daha çok parmaklar, ön kol ve kemik çıkıntılar üzerindeki deride görülür. SKLERODERMAYA ÖZGÜ KLİNİK BULGULAR Deri Bulguları Sklerodermatöz deri değişiklikleri gösteren bir olguda deri sertliği tanı koydurur. Sistemik Skleroderma tanısı için mutlaka el derisi tutulmuş olmalıdır. Sklerodermatöz deri değişiklikleri klinik olarak üç döneme ayrılabilir: 1.Ödematöz dönem: İlk semptomlar parmaklar ve ellerde ağrısız, yumuşak şişmelerdir. Şişmeye kaşıntı eşlik edebilir, karpal tünel sendromu gelişebilir. 2.Sklerotik dönem: Deri sertliği haftalar/aylar sonra gelişir. Değişiklikler giderek proksimale ilerleyip ön kol, kol ve gövdeyi içine alır. Göğüs derisi sertliği, iç organ tutulumuna işaret etmesi bakımından çok önemlidir. Deri zamanla sıkı, sert alttaki yapılara bağlı hale gelir. 3. Atrofi dönemi: Bu dönemde sertleşme ve kalınlaşma azalır ve hasta fonksiyonel olarak daha iyi hale gelir.


SKLERODERMA Ağız açıklığının azalması ve bazı olgularda gelişen Sjögren sendromu ağız hijyeninin bozulmasına ve bunun sonucu olarak diş ve diş eti sorunlarına yol açar. Olguda ekstremiteler ve gövdede tipik sklerodermatöz değişiklikler bulunmasına karşın el sırtında ve parmaklarda sertlik yoksa olgu skleroderma olarak değerlendirilemez (Ancak sklerödem, skleromiksödem, generalize morfea, eozinofilik fasit, eozinofili miyalji sendromu, amiloidoz, porfiriler vb. olarak değerlendirilebilir). GIS Tutulumu Özofagusta belirti ve semptomlar; yavaş yeme, disfaji, retrosternal ağrı, kardiada dolgunluk, kusma. İnce barsaklarda belirti ve semptomlar; karın ağrısı, psödoobstrüksiyon, diare, şişkinlik Kalın barsaklarda belirti ve semptomlar; fekal obstrüksiyon, inkontinans Genel belirti ve semptomlar; kilo kaybı, malnutrisyon Böbrek Tutulumu Sklerodermada iki tip böbrek tutulumu görülür: ilerleyici olmayan orta derecede glomerüler filtrasyon oranı azalması ve skleroderma renal krizi. Renal krizinin erken belirtileri proteinüri, granüler silendir ve mikroskobik hematüri ve hipertansif beyin hastalığı olarak sayılabilir.

Diğer Klinik Özellikler Hipotiroidi: Genellikle tiroid fibrozuna bağlı olarak gelişir. Çok nadiren otoimmün tiroiditin komplikasyonu olarak hipotiroidi görülebilir. Sinir Sistemi: Sklerodermada tipik olarak santral sinir sistemi korunmakta, hastalık gelişmemektedir. Buna karşılık periferik sinir sistemi tutulabilir. Klinikte en sık rastlanan bulgular tuzak nöropatileri ve otonom disfonksiyonudur. Maligniteler: Özellikle akciğer ve meme Ca sıklığı artmasına karşın, sklerodermada özofagus Ca sıklığında değişiklik yoktur. TEDAVİ Erken tanı ile takip ve tedavi hastalığın seyrinde farklılık yaratır. Cilt problemleri, raynaud fenomeni, mide yanması, böbrek rahatsızlığı, kas ağrısı ve güçsüzlük birtakım antiinflamatuar ve inhibitör ilaçlarla kontrol altına alınabilmektedir. Sindirim ile ilgili sorunlar verilecek diyet programı ile önlenmektedir. Hazırlayan: Stj. Fzt. Esma Selin Er


ROMATİZMAL HASTALIKLARDA HOLİSTİK YAKLAŞIM FZT.OKAN DEMİR

“Holistik’’, “tümü kapsayan, bütüncül” anlamına gelen bir sözcüktür. Tıp sözcüğüyle birlikte kullanıldığında ise, “istenen düzeyde bir sağlık durumu için, fiziksel, duygusal, sosyal ve manevi boyutların tümünün dikkate alındığı bir model”i tanımlar. Düşünce ve duygularımız, nörolojik sistem ve dolaşım sistemi aracılığıyla bedenimizi doğrudan etkiler. Aynı yolla, bedensel sağlık da beyne gönderdiği sinyallerle duygu ve ruh durumumuzu şekillendirir. Milyarlarca nörotransmitter, peptid, hormon gibi kimyasal molekül, beyni bedene, bedeni beyne bağlar. Yani, beyin ve beden birbirinden bağımsız çalışan organ ve sistemler değildir. Holistik Tıp bu nedenle, kullandığı metotlarla, tüm sistemi birlikte ele alır.

Hekimlerin yemin ederek mesleğe başladığı Hipokrat, “İçimizdeki doğal iyileşme gücü, şifa için en önemli kaynaktır’’ der. Holistik hekimin görevi, dışarıdan tedavi edici bir madde vermeden önce, bu iyileşme gücünü harekete geçirmektir. Tedavide, bilimsel dayanağa sahip ve yan etkisiz geleneksel doğal tedavi modellerine de yer verir. Hastaya zarar vermemek en temel ilkedir. Hastanın eğitilmesi ve tedavi sürecinde sorumluluk alması, holistik tıbbın ana ilkelerindendir.


ROMATİZMAL HASTALIKLARDA HOLİSTİK YAKLAŞIM

İnsan biyopsikososyal bir varlıktır. Tedavileri de biyopsikososyal olarak yani bütüncül olarak planlanmalıdır. Romatizmal hastalıklarda yaygın olarak karşılaştığımız kronik ağrı depresyona ve psikolojik problemlere neden olur. Anksiyete ve depresyon fiziksel aktiviteden kaçınma davranışı yaratır. Konservatif tedaviyle ağrı sadece geçici olarak tedavi edilir. Biopsikososyal modele göre kişinin duygusal durumu tedavi edilmezse kişi hastanenin kapısından çıktığında tekrar ağrı başlar.

Santral Sensitizasyon Psikofizyolojik reaktivite de denilen santral sensitizasyonda tekrarlı uyarı kronik ağrı yanıtı olarak kaydedilir. Hasta stresli durumlarda kaldığında ağrılı alanlarında otomatik bir kas gerilimi oluşur. Bu konuda hasta eğitimi çok önemlidir. Hastalığı, alevlenme dönemi ve hastalık süreci hakkında bilgi verilmelidir.


Romatizmal Hastalıklarda Egzersiz FZT. EDA BURÇ Romatoid artrit, ankilozan spondilit gibi temelde eklemleri ve kas iskelet sistemini tutan kronik inflamatuvar hastalıklar yıllar icinde gelişen eklem harabiyeti, komorbid durumlar ve ilaçların yan etkileri sonucunda sakatlığa neden olur. Son yıllarda farmakolojik tedavilerde ortaya cıkan gelişmelere rağmen hala romatizmal hastalıklara bağlı gelişen fonksiyonel kayıpların ve bunun sonucunda gelişen yaşam kalitesinde bozulma ve iş gucu kaybının önune geçilememektedir.Hastaların fonksiyonel durumlarını koruyabilmeleri icin ilac tedavisi ile birlikte fiziksel aktivite ve egzersiz yapmaları önerilmektedir. Romatizmal hastalık rehabilitasyonunda kullandığımız egzersizin amaçları: • eklem hareket acıklığını korumak/arttırmak, • kasları kuvvetlendirmek, • statik ve dinamik dayanıklılığı arttırmak, • lokomotor hareketliliği, kemik yoğunluğunu, • hastanın genel fonksiyonlarını, aerobik kapasiteyi arttırmak ve iyi hissetmesini sağlamak, • vucut ağırlığını azaltmak, şiş eklem sayısını, ağrı ve inflamasyonu azaltmak olarak sıralanır. Egzersiz recetesi son tahlilde hastanın fonksiyonunu düzeltmeyi hedeflemelidir. Temel ilkemiz “Önce Zarar Verme ”dir. Eklem inflamasyonu giderilmeli ve hastanın aerobik kapasitesinin seviyesine dikkat edilmelidir. Başlangıcta egzersizlerin gozlem altında yaptırılması, egzersiz programının hasta için bireyselleştirilmesi yakınlarının da bu programa dahil edilmesi gereklidir. Hastalık aktivitesinin baskılanması da, hastanın egzersize katılımını arttırır. Egzersiz programı başlamadan once hasta, hastalık aktivite parametreleri ve egzersiz kapasitesi acısından onerilen olceklerle değerlendirilmeli ve duzenli aralıklarla takip edilmelidir.


Güncel Tedavi Yaklaşımları Son yıllarda kardiyovaskuler risk artışı ve inflamasyona karşı BETY egzersizleri ,aerobik egzersizler ve kas kuvvetlendirme egzersizleri ile ilgili oneriler artmaktadır. Ulkemizde özellikle romatolojik hastalıklar üzerinde özelleşmiş fizyoterapistler aracılığıyla bu hastalıklarda uygulanacak egzersiz protokollerinin standart hale getirilmesi ve bu alandaki calışmaların arttırılması gereklidir.

Değerlendirme ve Takip

Egzersiz programı çizilmeden once, hastayı objektif olceklerle değerlendirmesi gereklidir. Hedef belirlemek icin hastalığın evresi, klinik laboratuvar, radyolojik vb. bulguları, komorbid durumlar, sistemik tutulum, kullandığı ilaclar, prognostik faktorler, hastanın problemlerinin şiddeti, beklentileri ve ihtiyacları değerlendirilir. Uluslararası fonksiyon, sakatlık ve sağlık sınıflama kriterleri (ICF) komponentlerine gore vucut fonksiyonları, vucut yapıları, aktivite- katılım ve cevresel faktorler ve sağlıkla ilgili yaşam kalitesinin değerlendirilmesi onerilir. Romatolojide VÜCUT FONKSİYONLARI ağrı, eklem hareketi, kas gucu ve enduransı, kaslarda tutukluk hissi, enerji, uyku, emosyonel fonksiyonlar, egzersiz toleransı, yürüme paterni, hematolojik sistem fonksiyonları (akut faz reaktanları gibi) şeklinde alt başlıklarda değerlendirilir. AKTİVİTELER ; temel ve bireysel fonksiyonlarla ilgili olarak, KATILIM ise yaşam durumu, toplumsal açıdan fonksiyonların durumu temel alınarak değerlendirilir. Önemli: Egzersiz inflamasyon ilişkisi karmaşıktır. Halk arasında olduğu kadar Fizyoterapistler ve sağlık calışanları arasında da egzersizin inflamasyonu arttıracağı yonde bir inanış vardır. ANCAK ; son literatürde egzersizin sıklığı, yoğunluğu, suresi, tipi ve hastanın fiziksel statusune bağlı olarak proinflamatuvar veya antiinflamatuvar yanıtlar doğuracağı sonucuna varılmıştır. Kuvvetlendirme programları ile 2-12. saatlerde interlokin-6 (IL-6), interlokin-8 (IL-8), tumor nekroz faktor (TNF) alfa duzeylerinde artış olmakla birlikte, egzersizlere duzenli devam edildiği takdirde kaslarda pozitif adaptasyonun gercekleştiği gosterilmiştir . İnflamatuvar romatizmal hastalıklarda aerobik ve kuvvetlendirme programlarını iceren duzenli fiziksel aktivitenin uzun donemde antiinflamatuvar etkisi olduğu, eksantrik egzersizlerin TNF alfa seviyesinde akut artışa neden olduğu ve ozellikle başlangıcta sakınılması gerektiği, hastaların duşuk yoğunluklu başlayan aşamalı olarak yoğunluğun arttırıldığı aerobik egzersiz programları konusunda cesaretlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir


Egzersiz Tipleri

Egzersiz tiplerini anlatırken başlangıçta özellikle romatizmal hastalıklar üzerine özelleştirilmiş BİLİŞSEL EGZERSİZ TERAPİ YAKLAŞIMI (BETY) söylenmesi gerekir. Bu egzersiz modelinde ‘akıl vücudun efendisidir ‘ ,’aklı ile baş etmeyi bilmeyen birinin vücudunun tedavisi imkansızdır’ veya ‘vücudumuzla ne yapmak istediğimiz tamamen zihinsel algılarımızla ilgilidir’ bilgilerini ,aklıyla vücudunu kullanmayı öğretmek yoluyla hastanın bilincine yerleştirmek hedeflenmektedir. Egzersiz ,ağrıyı taşıyan inen yolların kontrolünü ve yeniden organizasyonuna sebep olur .Bu şekliyle de ağrı kesici bir görev üstlenir. Ayrıca pasif egzersizler , kuvvetlendirme egzersizleri, germe egzersizleri ve kardiyovasküler dayanıklılığı artırabilmek için aerobik egzersizlerde hastada ortaya çıkan septomlara göre yaptırılmalıdır.

KAYNAKÇALAR: •

BUĞDAYCI, D. S., & Paker, N. (2014). İnflamatuvar Romatizmal Hastalıklarda Egzersiz. Unal, E. (2014). Romatizmal Hastalıkalrda Biyopsikososyal Model: Bilişsel Egzersiz Terapi Yaklaşımı (BETY). Hazırlayan : Fzt.Eda BURÇ


Romatizmal Hastalıklarda Ortezleme ve Yardımcı Cihazlar FZT. EDA BURÇ

Orto, “Grekce” Duz, doğru, normal demektir. Ortez : Vucudun veya herhangi bir segmentinin mobilizasyonunu, deformitelerini onlemek ya da fonksiyonlarını artırmak amacı ile eksternal olarak uygulanan cihazlardır . “Breys”, “Splint” gibi isimler de kullanılmaktadır. Bu terimler daha cok immobilizasyon sağlamak amaclı yapılan cihazlar icin kullanılan terimlerdir. Metal, plastik ve deri başta olmak uzere gunumuzde cok ceşitli malzemelerden yapılmaktadır. Coğu duşuk derecede yumuşak bukulebilir hale gelebilen termoplastiklerdir. Romatizmal hastalıklarda genellikle fabrikasyon ortezler kullanılmaktadır. Bunun yanında hastaya ozel ortezler de imal edilebilir. Ortez kullanımının amacları aşağıda sıralanmıştır: 1. Ağrının azaltılması 2. Eklem uzerindeki mekanik stresin giderilmesi 3. Fonksiyonları artırmak 4. Deformitelerin engellenmesi 5. Zayıf veya kullanılamayan kasları veya vucut bolgelerinin desteklenmesi 6. Derin duyu uzerine etkili olması 7. Opere edilen dokunun korunmasına yardımcı olmak (immobilizasyon) Ortezler tipine gore statik ve dinamik olarak ikiye ayrılırlar. Statik splintler eklemin ve ekstremitenin hareketine engel olarak eklemi dinlendiririrler. Dinamik ortezler ise menteşe, bant ya da yay gibi ilave malzemelerle harekete izin veren cihazlardır, daha çok fonksiyonel amacla kullanılırlar.


Romatizmal Hastalıklarda Ortezleme ve Yardımcı Cihazlar Romatizmal hastalıklarda ÜST EKSTREMİTE ORTEZLERİNDEN istirahat splintleri statik ozellikte olup, ozellikle romatoid artritin aktif eklem tutulumu, karpal tunel sendromu, tendinit gibi durumlarda kullanılır. • Başparmak posterior splintleri fonksiyonel olup osteoartritli hastalarda karpometakarpal ve interfalangeal eklemler icin uygun olur. • Fonksiyonel “cock-up” splintleri ise karpal tunel sendromunda kullanılabilir. El parmaklarındaki deformite gelişimini engellemek icin yuzuk şeklinde ortezler tercih edilebilir. • Radiyal sinir hasarında kullanılan dinamik yaylı splintler parmakları ekstansiyona zorlar, hasta aktif olarak parmak fleksiyonu yapar. Dirsek ortezleri daha nadir kullanılır.

ALT EKSTREMİTE ORTEZLERİNDEN ayak ve ayak bileği icin dizayn edilmiş olanlar en cok kullanılan ortezlerdir. • Dize yonelik ortezler daha az kullanılırlar. • Ayak, ayakbileği tutulumu olanlarda iyi bir ayakkabı ve modifikasyonu buyuk onem taşır. İyi bir ayakkabıda yeterli bir topuk desteği bulunmalı, tabanı cok yumuşak olmamalı, ayak parmak eklemlerinde sorunlar nedeniyle geniş on bombesi bulunmalıdır. • Ayakkabı modifikasyonu ile cozulemeyen problemlerde ayakkabı icerisine ortezler yerleştirilir . Semptomatik eklem uzerindeki mekanik stresi azaltmak icin ceşitli tabanlıklar da onerilmektedir. Hasta biyomekanik acıdan değerlendirilerek uygun tabanlık verilir.

ÖNEMLİ UYARILAR : • Hastanın yaşı, cinsiyeti, mesleki durumu, hastanın fonksiyonel duzeyi, ortez kullanma konusundaki işbirliği, malzemenin kalınlığı, sertlik duzeyi, rengi gibi faktorlerin ortez recetelerken goz onunde bulundurulması gerekir. •

Ortez hastanın gunluk aktivitelerini onlememeli, kolaylaştırmalı, diğer eklemlere (ortez icinde kalmayan) aşırı yuk yuklememelidir.


Romatizmal Hastalıklarda Ortezleme ve Yardımcı Cihazlar

Hasta– fizyoterapist işbirliği icinde ortez kullanımı ve tipine karar verilmelidir. Ortez kararı verirken hastaya en yararlı olabilecek, en duşuk seviyeli ve kolayca kullanabileceği ve uyum sorunu yaşaması minimal olan ortez tercih edilmelidir. Ortez sağlam olmalı, kolay temizlenebilmeli, giyilmesi ve cıkarılması kolay olmalıdır. Kemik cıkıntıların cevresi basıyı onlemek icin duzeltilmeli, ortezin kemik cıkıntılara ve eklemlere gelen kısımları yumuşak malzemelerle kaplanmış olmalıdır. Gece kullanılması onerilen statik ortezler hastanın uykusunu etkilememelidir.

Yardımcı Cihazlar Baston, koltuk değneği, yurutec gibi yardımcı cihazlar hastanın yurumesine yardımcı olur. Bu cihazlar : •

hastanın problemli bolgesine duşen yuku azaltmak,

zayıf kas ve dokuları desteklamek,

ağrıyı azaltmak, dengeyi sağlamak, dayanıklılığı artırmak amaclarıyla kullanılırlar.

Bu cihazlarla mobilizasyonu sağlanamayan hastalarda manuel ya da motorlu tekerlekli sandalyeler de kullanılabilir. Ust ekstremite ve ozellikle el eklemlerinin etkilendiği hastalarda fonksiyonel bağımsızlığı sağlayabilmek icin kavramayı, tutmayı sağlayacak ceşitli gunluk yaşam aracları kullanılabilir. Bu araclar beslenme, giyinme, hijyen, banyo, tuvalet, mobilite ve iletişim aktivitelerini sağlamak uzere geliştirilmişlerdir. Gunumuzde hazır araclar olduğu gibi hastanın bizzat kendi olculeri alınarak da imal edilen turden olabilir. Hastanın tanısı, prognozu ve kalan fonksiyonel duzeyi cihazların seçilmesinde onem taşır. Hastanın gunluk yaşam aktivitelerinin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesinden sonra onerilmesi gerekir. KAYNAKÇALAR: •

TUR, B. S. Romatolojik Hastalıkların Rehabilitasyonu.

Deep Web Hazırlayan : Fzt.Eda BURÇ


Romatizmal Hastalıklarda Enjeksiyon Tedavisi

Veysel Yılmaz Romatizmal Hastalıklarda Enjeksiyon Tedavisi: Bilindiği gibi soğuk hava, nem ve rüzgar, kemik, eklem ve kas ağrılarını tetiklemektedir. Toplumda bu durum genel olarak romatizma lehine yorumlanmakla birlikte, tam olarak doğru değildir. Bu koşullar her türlü eklem probleminde (kireçlenme, travma, romatizma…) ağrıyı ve tutukluğu artırmaktadır. Romatizmal hastalıkların tedavisinde birden fazla tedavi yöntemini bir arada kullanmak şarttır. Beraberinde fizik tedavi almak, kas güçlendirme egzersizleri yapmak, yürüyüş yapmak da gereklidir. İlerlemiş bir eklem hasarında, eklemin rahat hareket etmesini sağlayan “eklem sıvısının” miktarı da azalır. Bu da hareketlerin zorlaşmasına, tutukluk hissedilmesine ve ağrının da artışına neden olmaktadır. Özellikle sonbaharla beraber hava ısısının azalması, yağışların başlaması ve rüzgar mevcut yakınmaların daha da artmasına neden olur. Bu dönemlerde kaplıca ve ılıca tedavileri, ısıtıcı dizlik kullanmak faydalı olur. Ek olarak, eklem sıvısı azalmış ekleme, dışarıdan uygulanacak iğneler hareketleri rahatlatır. Tutukluk azalır ve dolayısıyla ağrı da hafifler. Özellikle diz eklemine yapılan bu uygulamalar, merdiven inip çıkmakta, oturup kalkmada zorluk yaşamakta olan hastalara faydalı olmaktadır. Sonbahar döneminde önlem olarak haftada bir kez olmak üzere, 3 hafta süreyle uygulanacak “hyalüronik asit” enjeksiyonları kış aylarını daha rahat geçirmenizi sağlayabilir. Daha sonra 6 ayda bir tekrarlanacak “tek enjeksiyonlar” bu iyilik halinin devamını sağlamaktadır. Örneğin; Cingal , Monovisc veya Orthovisc, hiyalüronik asit içeren berrak bir jel benzeri maddenin enjeksiyonudur. Tek bir Cingal veya Monovisc enjeksiyonu veya üç Orthovisc enjeksiyonu, diz osteoartritinin neden olduğu ağrıyı 6 aya kadar hafifletmeye yardımcı olabilir. Buna ek olarak, Cingal'de bulunan kortikosteroid hızla eklem ağrısı rahatlığı sağlar. Hiyalüronik asit diz ekleminin sinovyal sıvısında bulunan doğal bir maddedir. Viskosuplementasyon veya eklem içine hiyalüronik asit enjeksiyonu, kıkırdak yağlamak için kullanılmaktadır. Böylece sürtünme ve ağrı azaltılır.


ROMOTOLOJİK HASTALIKLARDA LABORATUAR DEĞİŞİKLİKLERİ STJ.FZT. BÜŞRANUR KARAKAYA Romatizmal hastalıkların büyük bir çoğunluğu sistemik bulgularla seyreder. Sistemik romatizmal hastalıkların teşhis ve tedavisinin yönlendirilmesinde klinik bulgular esastır. Ancak pekçok laboratuvar testleri ve görüntüleme yöntemleri, klinik bulgularla birleştirilerek, gerek teşhis ve tedavinin planlanmasında ve gerekse de hastaların organ tutulumları açısından değerlendirmelerinde sıklıkla kullanılabilir. Romatizmal hastalıklarda kullanılan testler aşağıda özetlenmiştir: -Hematolojik ve biyokimyasal incelemeler -Seroimmünolojik testler -Mikrobiyolojik testler -Sinovyal sıvı incelemeleri -Biyopsi ve elektrofizyolojik incelemeler -Bronkoalveolar lavaj ve solunum fonksiyon testleri -Artroskopik incelemeler Romatizmal hastalıklarda laboratuvar testleri içinde ilk sırada rutin incelemeler gelir. Tam kan sayımı ile inflamatuvar romatizmal hastalıklar hakkında çok önemli ipuçları elde edilebilir. Kronik hastalık anemisi, immün sistemin kronik aktivasyonunu göstermesi ve otoimmün romatizmal hastalıkları düşündürmesi açısından önemlidir. Kronik otoimmün romatizmal hastalıkların prototipini oluşturan romatoid artritli hastalarda sistemik hastalığın başlamasından 1-2 ay sonrasında kronik hastalık anemisi gelişir ve anemi, hastalığın seyri ve akut faz cevabı ile paralellik gösterir. Otoimmün romatizmal hastalıklarda, kronik hastalık anemisinin yanısıra, uzun süreli nonsteroid antiinflamatuvar ilaçların kullanımına bağlı gastrointestinal sistemden kronik kan kaybı sonucu gelişen demir yetmezliği anemisi ile megaloblastik anemiler ve immün hemolitik anemiler ortaya çıkabilir.


ROMOTOLOJİK HASTALIKLARDA LABORATUAR DEĞİŞİKLİKLERİ

RA tanısı koymak için bu hastalığa özel test yoktur. Rutin bazı laboratuar testler hastalığın tanısını koymada ve şiddetini değerlendirmede katkıda bulunabilirler. Eritrosit Sedimentasyon Hızı(ESH): Vücuttaki enflamasyonun yansıtıcısıdır. RA’da spesifik bir test değildir anca inflamasyon hakkında bilgi vermesi nedeniyle önemlidir. 30 mm/h’in üzerindeki değerler akvititeye işaret eder. C-Reaktif Protein(CRP): RA’da akut faz cevabını belirtir. Hastalık aktivitesi yönünden ESH’dan daha duyarlıdır. Romatoid Faktör(RF):Hastalarının kanında %70-80 oranında pozitiftir. Yüksek değerler genellikl kötü porgnozu gösterir. Kan Sayımları: RA’de hafif bir anemi görülmesi sıktır. Bunun sebebi inflamasyonun kan üzerinde sistemik etki yapması ve tedavide kullanılan bazı ilaçların (NSAİİ vb) buna neden olmasıdır. Kronik inflamasyon durumunda trombositoz görülür. Lökosit sayısı genellikle normaldir, ancak nadiren nemli inflamasyonda artmış olabilir. KAYNAKÇA: Fizyoterapi ve Rehabilitasyon-Prof. Dr. Candan Algun Romatizmal Hastalıkların Teşhisinde Kullanılan Laboratuvar Testleri (Turkiye Klinikleri J Immunol Rheumatol 2002;2(1):82-8)


RÖPORTAJ STJ. FZT VELİME YAZICI

❖ YAŞ: 67 ❖ ELEKTRİK MÜHENDİSİ A.B ❖6 AY ÖNCE ‘ROMATOİD ARTRİT TANISI KONULMUŞ HASTAMIZIN GÖRÜŞLERİ: •’’6 ay önce baş parmağımda bir ağrı ve en uç eklemimde ezilme hissiyle M. hastanesi Ortopedi kliniğine gittim.Elim şişmiş ve kızarık bir görüntü halindeydi. • Grafi çekildi, Augmentin antibiyotiği verildi fakat hiç iyileşme olmadı.10 günümü bu şekilde harcamış oldum ve zaman kaybettim.Başka bir hastaneye gittiğimde bana sulandırılan antibiyotik verildi.Bundan da netice alamayınca 1 aya yakın sürede tanı konulamadı bu yüzden ağrılarım ayağıma geçiş yaptı.Ayak bileklerimde ödem ve ağrı oluşmaya başladı. • Daha sonrasında 1 hafta boyunca Çapa Hastanesine geldim. • Kortizon ilacı verildi ama şeker hastalığım olduğu için kan şekerim yükseldi.Fizik tedaviye doktorum önermediği için gitmedim. •Ayaklarımın üzerine düzenli basamadım. Baston kullandım bundan dolayı ama şimdi elim ve ayaklarım iyi durumda.İlk zamanlar eklem yerlerimde ağrılarım mevcuttu.Kapıyı açamıyordum, gömleğimin düğmelerini eşim ilikliyordu.‘’


RÖPORTAJ

YAŞ : 37 EV HANIMI 6-7 YAŞINDAN BERİ ROMATOİD ARTRİT HASTASI

FAKAT 20 YAŞINDA TEŞHİS KONULMUŞ

HASTAMIZIN GÖRÜŞLERİ: ''8-9 yaşlarımda ağrı kesici kortizon ilaç olarak Deltacortrıl verildi.Çoğunlukla ellerimde olmak üzere ayak parmağımın bir tanesinde de Romatoid Artrit mevcut. Günlük yaşam aktivitelerim üzerinde sol elim biraz daha kısıtlı ve sıkma tarzı işlemlerde sıkıntı yaşıyorum.Alevlenme döneminde hiçbir şey yapamıyorum.Romatizmadan dolayı gözlerimde Üveit ve Glokom (göz tansiyonu) mevcut durumda.. Şuanda tedavime devam ediyorum, biraz daha kendimi iyi hissediyorum.


RÖPORTAJ

D.Y YAŞ: 58 TEKİRDAĞDA YAŞIYOR, TARIMLA UĞRAŞIYOR VE ÇİÇEKLERİ ÇOK SEVİYOR :) PSORİAZİS'E (SEDEF HASTALIĞI) BAĞLI ELLERİNDE DEFORMİTELERİ MEVCUT HASTAMIZIN GÖRÜŞLERİ: 'Genel itibariyle işlerimi biraz kolaylıkla yapabiliyorum.Alevlenme dönemlerimde yataktan bile çıkamıyorum.Ben şuan iyiyim ama benden daha kötü insanlar var ve tedavi olmak için maddi imkandan dolayı gelemiyorlar. Tedavi sürecim iyi geçiyor ve kendimi daha mutlu hissediyorum.Bahçe işlerinde ellerimle birşeylerle uğraşıyor olmam beni daha motive ediyor. Bu durumu Doktorum ve Fizyoterapistlerime borçluyum.’’


Ailesel Akdeniz Ateşi Veysel Yılmaz AKDENİZ ATEŞİ HASTALIĞI (FMF) NEDİR? Familial Mediterranean fever (FMF) yani ailesel Akdeniz ateşi olarak da bilinen Akdeniz ateşi; tekrarlayan ateş, karın, akciğerler ve eklemlerde ağrılı iltihaplara neden olan genetik bir otoinflamatuvar hastalıktır. Ailesel Akdeniz ateşi, genellikle Kuzey Afrika, Yahudi, Arap, Ermeni, Türk, Yunan ya da İtalyan atalarının da dahil olduğu Akdeniz kökenli insanlarda görülen kalıtsal bir hastalıktır. Fakat herhangi bir etnik gruptaki insanları da etkileyebilir. Ailevi Akdeniz ateşi genellikle çocukluk döneminde teşhis edilir. Bu bozukluğun tedavisi olmazsa da, ailevi Akdeniz ateşinin belirtilerini ve semptomlarını rahatlatabilir veya hatta tedavi planınıza bağlı kalarak bunları tamamen önleyebilirsiniz. AKDENİZ ATEŞİNDE BELİRTİLER Ailesel Akdeniz ateşinin belirtileri ve semptomları genellikle çocukluk döneminde başlar. Bir ila üç gün süren ataklar olarak adlandırılan nöbetlerle ortaya çıkarlar. Artritik ataklar haftalarca veya aylarca sürebilir. Ailesel Akdeniz ateşinin belirtileri şunlardır:– Ateş – Karın ağrısı – Göğüs ağrısı – Eklemlerde şişme ve ağrı – Özellikle dizlerinin altında, diz ile ayak bağı arasındaki ciltte kırmızı deri döküntüleri – Kas ağrıları – Baldırlarda ağrı – Kabızlık ve ishal Akdeniz ateşi hastalığı ataklar şeklinde devam eden bir hastalıktır. Bu ataklar sırasında muhtemelen normal hissedersiniz fakat semptomsuz dönemler birkaç gün veya birkaç yıl kadar olabilir. AKDENİZ ATEŞİ HASTALIĞININ NEDENLERİ Ailesel Akdeniz ateşi, ebeveynlerden çocuklara geçen bir gen mutasyonundan kaynaklanır. Gen mutasyonu, vücuttaki inflamasyonu düzenlemede problemlere neden olur. Ailesel Akdeniz ateşi olan kişilerde, mutasyon MEFV olarak adlandırılan bir gende gerçekleşir. MEFV’deki birçok farklı mutasyon, ailevi Akdeniz ateşine bağlıdır. Bazı mutasyonlar çok ciddi vakalara neden olabilirken, diğerleri daha hafif belirtiler ve semptomlarla sonuçlanabilir.AİLESEL AKDENİZ ATEŞİ (FMF) HASTALIĞINDA KOMPLİKASYONLAR Ailesel Akdeniz ateşi tedavi edilmezse komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Komplikasyonlar şunları içerebilir: Kandaki anormal protein Böbrek hasarı Kadınlarda kısırlık Eklem ağrısı; Ailesel Akdeniz ateşi olan kişilerde artrit yaygındır. En çok etkilenen eklemler dizler, ayak bilekleri, kalçalar ve dirseklerdir. Tanı ve Tedavi Hastalığın tanısı hasta şikayetlerinin ön planda yönlendirici olduğu, tekrarlayıcı özellikte ataklar ile seyreden klinik bulgulara ve bu ataklar sırasında iltihabi reaksiyon gelişimini gösteren bazı tanısal değerlerde (CRP, lökosit, serum amiloid A, sedimentasyon, vb.) artış saptanmasına dayanılarak konulur. Atak sonrası klinik bulgular tamamen düzeldiği gibi, çoğu hastada iltihabi reaksiyon göstergelerinin de tamamen normale döndüğü, daha az bir hasta grubunda ise bu değerlerin normale dönmese de azalma gösterdiği görülür. Ailevi geçiş göstermesi nedeniyle, hastalık şüphesi düşünülen hastalarda aile sorgusunun dikkatlice yapılması yerinde olacaktır. Klinik açıdan şüphe duyulan ancak atipik özellikler gösteren bazı hastalarda genetik incelemelerin yapılması da tanıda yardımcı olacaktır. Hastalığın tedavisinde kolşisin kullanılmaktadır. Hastaların bu tedaviyi hayatları boyunca kullanmaları gerekmektedir. Uygun dozda kullanıldığında hastaların bu tedaviden oldukça yarar gördükleri, ataklarının geçtiği veya sıklığının azaldığı ya da bazı hastalarda atak şiddetinin hafiflediği gözlenmektedir. Kolşisin tedavisi ile yeterli başarı elde edilemeyen hastalarda kolşisin tedavisinin yanısıra yeni geliştirilen ve biyolojik ilaçlar olarak tanımlanan bazı tedavilerden de faydalanılmaktadır. Kolşisin tedavisini düzenli ya da yeterli dozda kullanmayan bazı hastalarda ‘’amiloidoz’’ adı verilen önemli bir komplikasyonun geliştiği görülebilmektedir. Bu komplikasyon gelişen hastalarda böbrekten protein kaybı ve buna bağlı bacaklarda şişme gibi bulgular saptanabilir. İstenmeyen ve bazen ciddi sorunlara yol açabilen bu durumun engellenebilmesinde kolşisin tedavisine gebelik ve emzirme dönemleri de dahil hayat boyu aksama gösterilmeden devam edilmesi gerekmektedir. Özellikle ailesinde amiloidoz gelişen AAA hastası bulunan hastalarda düzenli kontroller eşliğinde tedavi uyumu takip edilmeli ve muhtemel amiloidoz gelişiminin erken bulguları da dikkatlice araştırılmalıdır.


BEHÇET HASTALIĞI Fzt. Bilal ASLAN Behçet hastalığı (BH) ataklarla birlikte uzun süreli bir seyir gösteren ve çok sayıda organı tutabilen sistemik inflamatuvar bir hastalıktır. Hastalık deri ve mukoza belirtilerine ek olarak göz, eklem, kan damarları, gastrointestinal, kardiyak ve nörolojik sistem tutulumları gösterebilmektedir. Behçe hastalığı tarihi “İpek Yolu” üzerindeki ülkelerde daha sık olmakla birlikte hemen hemen tüm dünyada görülmektedir. Hastalığın prevelansının en yüksek olarak bildirildiği ülke ise Türkiye’dir. Her iki cinsiyeti yaklaşık eşit oranda tutan hastalık, en sık 20-40 yaşlarında ortaya çıkar. Erkek cinsiyet ve hastalığın erken yaşta ortaya çıkması kötü prognoz nedenleri olarak kabul edilir. Hastalık gerek deri ve mukoza gerekse diğer organ tutulumları ile önemli bir morbidite nedenidir. Diğer yandan ölüm hızını da arttırmaktadır. Ölüm genellikle pulmoner arter anevrizması gibi büyük damarların tutulumuna, gastrointestinal sistem tutulumuna ve nörolojik tutuluma bağlı olarak gelişmektedir. Hastalığın etyopatogenezi tam olarak bilinmemektedir. Bugün için üzerinde en cok durulan hipotez; hastalığın, viral, bakteriyel vb. gibi çevresel bir antijenle veya ısı şok proteinleri (IŞP) gibi otoantijenlerle tetiklenen ve genetik olarak hastalığa yatkınlık gösteren bireylerde ortaya çıkan düzensiz bir bağışıklık yanıtı olduğu yönündedir.

1- Genetik Faktörler Behçet hastalığında genetik faktörlerin önemli rolü olduğunu gösteren çok sayıda kanıt vardır. Bugüne kadar yapılan değişik çalışmalarda bildirilen en güçlü genetik yatkınlık faktörü HLA-B51 antijenidir. BH ile HLA-B51 arasındaki ilişki ilk defa 1982 yılında Ohno ve ark. tarafından tanımlanmıştır. Daha sonraki yıllarda farklı etnik kökenli insanlarda yapılan calışmalarla bu güçlü ilişki doğrulanmıştır. Yakın tarihli calışmada Maldini ve ark. yaptıkları meta analizile toplam 72 calışmayı değerlendirmişlerdir. Sonuç olarak HLA B51/5 taşıyıcılarında Behcet hastalığı gelişme olasılığını, bu antijeni taşımayanlara gore 5.78 kat daha yüksek bulmuşlardır. HLA-B51 geninin önemi bilinmekle beraber Behcet hastalarının yaklaşık %60’ında pozitif olarak saptanmaktadır. Yine toplumlar arasında HLA-B51 sıklığı da değişiklikler göstermektedir. HLA-B51 Türkve Japon Behcet hastalarında sıklıkla görülürken İngiliz hastalarda bu oran düşmektedir. Gülve ark. HLA-B bölgesi ile BH arasındaki bağıntıyı göstermişler, ancak bu bölgenin hastalığa olan genetik yatkınlıktaki rolünün %12-19 dolayında olduğunu hesaplamışlardır.


BEHÇET HASTALIĞI

Son yıllarda BH icin cok sayıda gen polimorfizmi değerlendirilmiştir. Bu genler içerisinden HLA B51’e yakın komşuluk gösterenlerden özellikle tumor nekroz edici faktor (TNF)-α başta olmak üzere çoksayıda gen üzerinde durulmuştur. Ahmad ve ark.’nın. İngiliz toplumunda yaptığı calışmada TNF-α-1031 T/C promotır gen polimorfizminin HLA B51 ‘den bağımsız olarak hastalıkla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Türkiyedeki çalışmada 1215 hasta ve 1278 kontrolde toplam 311 459 tek nükleotit polimorfizmi çalışılmıştır. Bu çalışmada Behçet hastalığı ile ilişkili bulunan IL10 varyantının düşük protein üretimine yol açtığı da saptanmıştır.

2- İnfeksiyöz Ajanlar BH’nin gelişiminde infeksiyoz bir ajanın rol oynayabileceğine ilk dikkat ceken hekimlerden birisi Dr. Hulusi Behcet’dir. Özellikle Herpes Simpleks Virüs (HSV)-1 ile BH arasındaki olası bir ilişki bircok araştırmaya konu olmuştur. HSV-1 DNA ve mononükleer hücrelerdeki tamamlayıcı RNA arasında hibridizasyon, hastalarda control grubuna gore yüksek oranda saptanmıştır. Sonuclar, Behcet hastalarının mononükleer hücrelerinde HSV-1 genomunun en azından bir kısmının varlığına işaretetmektedir. Yakın tarihli calışmada Başkan ve ark. Hastalığın derive ee mukoza belirtilerinde bir diğer virüsün rol oynayabileceğini ileri surmuştur. Başkan ve ark. Ülsere olmayan deri belirtilerinde (eritemanodozum, papulopustuler lezyonlar ve paterji reaksiyonu alanı) ülsere lezyonlara (genital ülser ve ekstragenital ülser) ve sağlıklı kontrol derilerine göre daha yüksek oranda parvo virus B19 saptadıklarını bildirmişlerdir.


BEHÇET HASTALIĞI 3-Bağışıklık Sisteminde Düzensizlikler Behcet hastalarında inflamasyondan sorumlu sitokinlerin düzeyi özellikle hastalığın aktif döneminde artmıştır. Etkilenen organlarda belirgin bir lenfosit ve notrofil infiltrasyonu saptanır. Güncel bilgiler aktif lenfositlerin inflamasyonu yönlendirdiğine ve nötrofil ve endotel hücrelerini active ettiğine işaret etmektedir. Çoğunlukla T yardımcı hücresi tip 1 (Th 1) tipindeki inflamasyona yol açan sitokinlerin aşırı ifadesinin genetik yatkınlıkla birlikte, artmış inflamatuar reaksiyondan sorumlu olduğu düşünülmektedir. Hastalığın gelişiminde çevresel etmenlerden infeksiyöz ajanların (S. sangius vb.) önemli olduğu düşünülür. Behcet hastalarının diş etleri ve aftoz ülserlerindeki mikrobiyal yük ve bununla ilişkili mikrobiyal IŞP’ne karşı oluşan immune yanıtın endojen IŞP ile capraz reaksiyona girerek otoreaktif T hücre klonlarını oluşturduğu varsayılır. IŞP hem doğal hem de edinilmiş bağışıklık sistemini uyarabilir. IŞP tehlike sinyali gibi algılanarak doğal immün sistem elemanlarını doğrudan aktifleştirebilir. Bunu TLR-4’u aktifleştirerek gercekleştirir. Bu arada endotel hücrelerinde adezyon moleküllerinin ifadesini de arttırır. Antijen sunumu yapan hücrelerin IŞP tarafından aktifleştirilmesi (TLR-4/CD14) doğal ve edinsel bağışıklık sisteminin yangıdar olalan sitokinlerinin salınmasına yol açar. TH1 ve TH 17 tipindeki inflamasyona yol açan sitokinlerin aşırı ifadesi gelişir. Buna karşın düzenleyici T hücre yanıtı baskılanır. TH 17 hücreleri ve IL-17 sitokini artmış nötrofil aktivitesinden ve etkilenen bölgelerde nötrofil birikiminden sorumlu tutulur. Tüm bu karmaşık süreç sonunda aktifleşen immune system elemanlarının doku hasarını geliştirdiği düşünülür. Behçet hastalığının gelişiminde genetik faktörlerin önemli bir yeri olduğuna inanılır. Bugüne kadar yapılan çok sayıda çalışmada en güçlü genetic yatkınlık faktörü olarak HLA-B51 antijeni saptanmıştır. HLA B51’e yakın komşuluk gösteren genlerden TNF-α’nın HLA B51’den bağımsız bir risk faktörü olabileceğin idestekleyen calışmalar bulunmaktadır.. Anahtar Özellikler 1. Behcet hastalığında en güçlü genetik yatkınlık faktörü HLA-B51 antijenidir. Son yıllarda gercekleştirilen tüm genom çalışmaları hastalıkla HLA-B51 arasındaki güçlü ilişkiyi doğrulamış, bu arada hastalık için yeni yatkınlık genlerinin (IL10, IL23R, IL12RB2, HLA-C*1602, HLAC*1502 ve HLA-A*201) varlığını ortaya çıkarmıştır. 2. Hastaların oral sağlığı kontrollere göre daha bozuktur; dental ve periodontal tedavi alarak oral sağlığı düzeltilen hastalarda zamanla oral ülser sayısında azalma ortaya çıkmaktadır. 3. Behcet hastalarının dişetleri ve aftoz ülserlerindeki mikrobiyal yük ve bununla ilişkili mikrobiyal IŞP’ne karşı oluşan immune yanıtın endojen IŞP ile çapraz reaksiyona girerek otoreaktif T hücre klonlarını oluşturduğu düşünülür. 4. T hücrelerinin organizmadaki normal işleyişinde düzensizlikler oluşur ve özellikle TH 1 ve TH 17 tipindeki inflamasyona yol açan sitokinlerin aşırı ifadesi gelişir. 5. TH 17 hücreleri IL-17 aracılığıyla hastalığın özellikle akut ataklarında önemli rol oynar; hastalığın önemli özelliklerinden birisi olan artmış nötrofil aktivitesi ve etkilenen bölgelerden otrofil birikimi yüksek IL-17 yanıtıyla ilişkili olabilir.


ANKİLOZAN SPONDİLİT STJ. FZT. DUYGU NUR ATA Ankilozan Spondilit (AS) etyolojisi bilinmeyen, dünya genelinde prevalansı %0.9’a varan inflamatuar bel ağrısı ile karakterize, sıklıkla periferik artritin eşlik ettiği kronik bir romatizmal hastalıktır. Farklı derecelerde kısıtlı omurga hareketliliğine, ağrı ve fonksiyonel kapasite kaybına yol açar. Rehabilitasyon , özellikle fizyoterapi ve egzersizler, yönetiminin ayrılmaz bileşenleri olarak kabul edilir. Hasta eğitimi, aktif katılım ve AS'li bireylerin motivasyonu, genel tedavi sonuçlarında önemli rol oynamıştır. AS’nin tedavisi primer olarak hastalığın klinik özelliklerine yönelik olmalıdır: Bu özellikler: inflamatuar bel ağrısı, 2. Tutukluk, 3. Periferik artrit, 4. Entesopatidir. TANI KRİTERLERİ KLİNİK BULGULAR 1.En az üç aydır var olan egzersizle düzelip istirahatle düzelmeyen bel ağrısı 2.Lomber omurganın sagital ve frontal düzlemde hareket kısıtlılığı 3.Göğüs ekspansiyonunun yaş ve cinse göre normal değerinin altında olması RADYOLOJİK BULGULAR 1.Evre 2-4 bilateral sakroileit 2.Evre 3-4 unilateral sakroileit Bir klinik ve bir radyolojik kriterin varlığı AS tanısı koydurur.


ANKİLOZAN SPONDİLİT

ERKEN SAFHA BULGULAR 1.Aralıklı ya da düşk seviyede ateş 2.Yorgunluk 3.Anoreksiya, düşük vücut ağırlığı 4.Anemi 5.Servikal eklemlerde ağrılı limitasyon 6.Sakroileit 7.Paravertebral kaslarda spazm 8.Aralıklı bel ağrısı 9.Normal lumbal lordozun kaybı İLERİ SAFHA BULGULAR 1.Sürekli bel ağrısı 2.Ankiloz 3.Dorsoservikal kifoz gelişimi 4.Göğüs ekspansiyonunun azalması 5.Periferal eklemlerde artrit

EKLEM DIŞI TUTULUM

1.Akut anterior üveit ( AS’nin en sık görülen eklem dışı bulgusudur.) 2.Restriktif tip akciğer hastalığı 3.Böbrek yetmezliği 4.Omurgada instabilite ve kırıklar 5.Disk lezyonları

SAKROİLEİTİN NEWYORK ÖLÇÜTLERİNE GÖRE DERECELENDİRİLMESİ 0 : normal, sakroiliak eklem normal görünümdedir. 1: kuşkulu , özgül olmayan değişimler var. 2 : minimal sakroiliat , eklem kenarında hafif skleroz, minimal erozyon, eklem aralığında yalancı genişleme 3 : orta derecede sakroileit, eklemin her iki kenarında kesin skleroz , kenar netliğinin kaybolması , bulanık görünüm , eklem aralığında daralma. 4: ankiloz , eklmede tam füzyon


ANKİLOZAN SPONDİLİT

DEĞERLENDİRME

Hikaye İnspeksiyon Palpasyon Postür analizi EHA değerlendirilmesi Spinal hareketliliğin ölçülmesi Kas testi Kısalık testleri Yürüyüyş analizi Solunum değerlendirmesi Nörolojik değerlendirme GYA değerlendirilmesi Özel testler ( Pactrik – Faber , Ganslen Testi ve Sakroiliak Kompresyon Testi Yirmi farklı klinik değerlendirme yöntemi değerlendirilerek, içlerinde en yüksek geçerlilik, güvenilirlik, tekrarlanabilirlik ve değişime duyarlılık özelliği olan 5’i seçilerek Bath AS Metroloji İndeksi ( BASMİ ) geliştirilmiştir. 1.Tragus-duvar mesafesi 2.Modifiye Schober Testi 3.Servikal rotasyon 4.Kalça abduksiyonu 5.Lumbal lateral fleksiyon

TEDAVİ

-Hasta eğitimi -Ağrı ve spazm tedavi -Egzersiz Hasta Eğitimi: 1.Kifozun ve kalça fleksiyon kontraktürünün önlenmesi veya azaltılması için günde en az 1530 dk yüzükoyun yatmalı. 2.Yumuşak olmayan, düz bir yatakta sadece boyun desteği sağlayacak ince bir yastık kullanarak uyumalı. 3.Ekstasyonu artıran fiziksel aktiviteler teşvik edilmeli. 4.Germeler 30 sn devam edilmelidir. 5.Fazla ayakta kalmamalı 6.Ağırlık taşımamalı 7.Mümkün oldukca dik durmalı. 8.Uygun postür kullanmı teşvik edilmeli


ANKİLOZAN SPONDİLİT

EGZERSİZ 1.Servikal,torakal,lumbal bölgede hareketliliği sağlayıcı egzersizler, fleksibilite egzersizleri 2.Eklem hareket açıklığı egzersizleri 3.Germe egzersizleri 4.Postür egzersizleri 5.Spesifik kuvvetlendirme egzersizleri 6.Göğüs ekspasiyonunun geliştirlmesi ve devamlılığını sağlayıcı solunum egzersizleri 7.Pulmoner fonksiyonları ve kardiyak kapasitenin gelişimini sağlayarak fiziksel çalışma kapasitenin iyileştirlmesinde rol oynayan düşük yoğunluklı aerobik tarzda egzersiz yapılması ön görülmektedir.

KAYNAKÇA

Ankilozan Spondilitte Güncel Tedavi Seçenekleri (FTR DERGİSİ) Ankilozan Spondilit İçin Fizyoterapi : Sistematik Derleme ve Önerilen Rehabilitasyon Protokolü. MSKÜ ortopedik reh. ders notları (Pr. Dr. Nazan Tuğay)


MAKALE KÖŞEMİZ Fzt. Bilal ASLAN Uzun Süreli Kolşisin, Osteoartritte Kollajenfiber Ağın Bozulmasını Önler mi?

Ragini SRIVASTAVA, Siddharth K. DAS, Gautam GOEL, Akash ASTHANA and Girdhar G. AGARWAL Department of Rheumatology, K.G.

Medical University, and Department of Statistics, Lucknow University, Lucknow, India Özet Amaç: Bazı çalışmalar kolşisinin, diz osteoartrit (OA) semptomlarında düzelme gösterdiğini, ancak hastalığın ilerlemesi üzerindeki etkisinin bilinmediğini göstermiştir. Etki mekanizmasını açıklığa kavuşturmak için bu çalışma 1 yıl boyunca bir kıkırdak ciro belirteci olan serum kıkırdak oligo-merik matriks protein (COMP) seviyelerini inceleyerek kolşisinin OA'da kollajen lif ağının bozulmasını önleyip önlemediğini görmek için yapıldı. Yöntem: 75 hastaya kolşisin ve parasetamol, 75 hastaya ise bu süre boyunca yalnız plasebo verildi. Bazal Serum COMP testleri, 2 ayda bir ve 1 yıl boyunca enzimlinkedimmunosorbent testi ile yapıldı. Bu belirteçler, varyans analizi kullanılarak yapılan ziyaretler arasında tekrarlanan ölçümlerle karşılaştırma yapıldı.


MAKALE KÖŞEMİZ

Bulgular: Yalnızca Parasetamol verilen gruptaki serum COMP düzeyleri 2 aylık süreçler arasında anlamlı bir değişiklik göstermedi; bununla birlikte, parasetamol ve kolşisinin verilen 2. Gruptaki serum COMP düzeylerinde 2 aydan 1 yıla kadar anlamlı bir artış oldu, su-işaretleme proteoglikanların kollajen ve hastalık ilerlemesinden ayrılmasını arttırdı. Kolşisin grubunda, hastalığın ilerlemesinin eksikliğini gösteren hiçbir değişiklik görülmedi. GİRİŞ Osteoartrit (OA), eklem kıkırdağının kademeli olarak bozulması, yeni kemik oluşumu ve akut enflamasyon alevlenmeleri ile karakterize olan en yaygın artrittir. Şimdiye kadar, tedavinin dayanak noktası, kronik semptomların tedavisine ve akut inflamasyon ataklarının olası önlenmesine yönelik olarak semptomlu olmuştur. OA, hastaların çoğunda kalsiyum içeren kristallerle (Kalsiyum pirofosfat ve Bazik Kalsiyumfosfat) ilişkilidir. Kristal kaynaklı iltihabı önlediği bilinen ilaç olan kolşisin, OA semptomlarını iyileştirdiği bilinmektedir. OA'da, eklem bileşenlerinin sinoviyal akışkan serumuna ayrışması için çözünen moleküler fragmanların salgılanmasıyla azalmıştır. Serum kıkırdak oligomerik matriks proteini (COMP) veya trombospondin, kıkırdak hücre dışı matrisinde mevcut olan kollajen olmayan bir proteindir ve çoğunlukla eklemlerde üretilir. Kolajen ağının parçalanması için piyasaya sürüldü; kollajen fibrilogenezine karşı sorumludur ve kollajen ağını stabilize eder. COMP'nin artan bir konsantrasyonu devam eden bir hastalık sürecini yansıtır ve radyolojik değişikliklerden daha fazla hassas ve erken ölçüm aracıdır. Burada, uzun süreli kolşisinin kullanımının, kollajen tip II ve proteogly-can ataşmanlarının stabilizasyonunu düşündüren serum COMP'da bir artışı önlediğini rapor ediyoruz.


MAKALE KÖŞEMİZ SONUÇ Ölçümler arasındaki serum COMP'ın karşılaştırılması tek yönlü tekrarlanan ölçümler ANOVA, her iki grup için ayrı ayrı yapıldı, iki yönlü tekrarlanan ANOVA'nın ana varsayımlarından biri olarak, ziyaretler ve gruplar arasındaki etkileşim tatmin edici olmadı. Kolşisin grubunda, tekrarlanan ölçümler ANOVA'lar serum COMP'da anlamlı bir değişiklik göstermedi. Plasebo grubunda serum COMP'de anlamlı bir artış (% 10 anlamlılık düzeyinde) kaydedildi (P = 0.089). İkili karşılaştırmalar serum COMP'da anlamlı bir artışın (P = 0.015) 2 ay ile 1 yıl arasında gerçekleştiğini göstermiştir.

TARTIŞMA Çözünebilir biyobelirteçler, OA'nın ciddiyetini veya oluşumunu veya ilerlemesini tahmin etmek veya değerlendirmek için kullanılmıştır. Ancak, bu çalışmalar çelişkili sonuçlar göstermektedir. Bu çelişkiler hastalığın karmaşıklığından ve ilerlemesinden kaynaklanmaktadır. Biyobelirteçler, eklemlerin dokularından salgılanan ürünlerdir; bu ürünler, bu dokular sentezi veya bozunması sırasında oluşturulur ve salınır. OA 'da farklı dokularda progresif hasar vardır. Ancak, aynı anda devam eden bir onarım süreci var. Erken OA ve minimal kıkırdak hasarına sahip olan hasta, aynı zamanda yüksek düzeyde dejenerasyon ve rejenerasyon belirteçleri ve yüksek düzeyde dejenerasyon ve rejenerasyona sahiptir. Ayrıca dejenerasyon ve rejenerasyon hızı zaman zaman değişebilir ve bu durum daha da karmaşıklaşır.


ROMATİZMAL HASTALIKLARDA KORUYUCU YAKLAŞIMLAR STJ.FZT.BÜŞRANUR KARAKAYA

Eklem Koruma Prensipleri: RA’da özellikle akut alevlenme fazında istirahat ve ortezleme, yardımcı cihaz kullanımı ve adaptif yaklaşımlar gibi eklem koruma yöntemleri semptomları azaltmaktadır. Pozisyonlama ve Ortez Kullanımı: Akut faz boyunca stresi minimuma indirmek ve inflamasyonla ağrıyı azaltmak maçıyla eklemlerin fonksiyonel istirahat poziyonuna alınması gerekir. Bu dönemde statik ortez/splintler kullanılır. RA’da ortez/splintlerin kullanım amaçları: -Ağrı ve inflamasyonu kontrol altına almak -Deformitelerin oluşumunu engellemek -Ekleme binen stresi azaltmak -Eklemi desteklemektir. Bir araştırmaya göre; Romatoid artritli hastalarda önerilen el-el bilek istirahat splinti kullanımına uyum oranı düşüktür. Bu splintlerin hastaların ağrı, genel sağlık durumu ve el fonksiyonelliği üzerine etkisi belirgin değildir.

Yardımcı Cihaz ve Adaptif Yaklaşımlar: RA’da yardımcı cihazlar ve adaptif yaklaşımlar eklemi korumak ve enerji tüketimini azaltmak amacıyla kullanılır. KAYNAKÇA: Romatoid Artritli Hastaların El-El Bileği İstirahat Splinti Kullanımına Uyumu(Turkiye Klinikleri J Med Sci 2010;30(1):213-7) Fizyoterapi ve Rehabilitasyon-Prof. Dr. Candan Algun


BİZE ULAŞIN

İNSTAGRAM: theraphysiodergi FACEBOOK: Theraphysio TWİTTER: Theraphysio1 MAİL: theraphysiodergi@gmail.com

theraphysio.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.