12 minute read

HALKIN SESi

Next Article
ISLAM GAZETESi

ISLAM GAZETESi

H ALKIN S E S İ

Kıbrıs'ta Halkın Sesi Gazetesi, "Her Gün Sabah Çıkan Türk Gazetesi" olarak, ilk sayısı 14 Mart 1942 tarihinde yayınlanmıştır. Gazetenin müdürü ve imtiyaz sahibi Dr. Fazıl Küçük'tür. Fazıl Küçük, günlük politik işler ve hekimlik ile uğraştığından gazete ile fazla ilgilenememiştir. Bundan dolayı gazetede en büyük sorumluluğu Hikmet Afif Mapolar a l m ıştır. Mapolar aynı zamanda "Yaprağı Çevirdikçe" başlığı altında köşe yazıları da yazmıştır.

Halkın Sesi gazetesi i l k sayısında, "Sayın Halkımızın Yüksek Huzurunda" başlığı ile çıkarak; Söz Gazetesi'nin kapanması üzerine ortaya çıkan boşluğu doldurmak için yay ı n hayatına başlama ihtiyacı duyduğunu şöyle ifade etm iştir: Türk Cemaati'nin haklarını korumak cemaatinin problemlerini dile getirmek, bağımsız olmak, Sömürge idaresi ve Rum emelleri ile mücadele etmek, anavatan sevgisini ve ona bağlılığı güçlendirmek, memleketteki sanat hareketlerin i destekleyip teşvik etmektir.

Dr. Fazıl Küçük de gazetesi ile ilgili olarak; " 1933 yıllarında P aris'te tahsilde bulundu ğ u m sıralarda hem Söz Gazetesi'ne hem de Masum Millet Gazetesi'ne, görebildiklerimi kanunun müsaade ettiği nispette

SEBAHATIIN ŞİMŞ İ R yazmama rağmen İngiliz aleyhtarı olarak damgalanmış, tatilimi Kıbrıs'ta geçirmeye geldiğim günlerde Lefkoşa Kaymakamı İngiliz beni makamına çağırarak bu gibi yazılara devam ettiğim taktirde benim memlekete girmeme müsaade etmeyeceği ve ailemi de ülkeden sürgün edeceği tehdidinde bulunmuştu.

Bu tehditlere aldırış etmeyip, tatil g ü n lerinde Kıbrıs'ta bulunduğum sıralarda yine yazmaya devam etmiş ve bundan sinirlenen Kaymakam Montekü günün birinde iki polis ile beni evimden sabahın erken saatlerinde aramaya gelmişler ve yine makamına götürülmüştüm . Yanında birkaç resmi kıyafette olan İngilizler de vard ı . Fransızca l isana iyi vakıf olduğumdan bana Fransızca olarak "en gariz'' kelimelerle hitaba başladı. Yarım saat kada r süren bir küfürden sonra suratıma bir tokat ve bir tekme atarak "defol git" diye atmıştı dairden . . .

Yıllar geçiyor, tahsilimi bitirip adaya döndükten sonra gördüğüm muamelenin acısı bende b i r a z d a h a c a nlanıyordu . . . İkinci cihan savaşı patlak ver m işti; çıkarılan olağanüstü kanunlar yalnız yazı yazanların değil, sokakta yürüyenlerin bile konuşma özgürlüğünü tam amen ortadan kaldırmıştı. 1 940 yılında Mas u m Milletler kapatı l m ış, 1 942'de de Söz Gazetesi'nin sahibi ölmüştü. Türk topl u m u iç ve dış olaylardan tamamen habersiz ve kendi şikayetlerini a z bir şey olsun bildirmek imkanlarından tamamen m a h r u m kalmıştı. Bazı dostlarım beni yeni bir gazete çıkarmaya teşvik ederken bulduğu m desteğe g üvenerek H a l k ı n Sesi'nin çıkması için hükümete resmi müracaatta bulundu m . İstidam (dilekçe) aylarca bekletildikten sonra şartlı olarak kabul edilmiş ve şartların başında sömürge idaresini tenkit

edecek hiçbir yazının yayınlanmayacağı taahhüdü istenmişti. Buna kayıtsız şartsız "evet" demenin mümkün olamayacağını açıkça anlattım. Sömürge idaresi sıkışık bir durumda idi . Günlük yayınladığı birçok "emirnameler" vardı. Toplum bunlardan tamamen habersiz kaldığından hergün yeni yen i müşküller çıkıyordu. Sağdan soldan hükümet kendine "yar" olabilecek olanları aramışsa da, hiçbir kimse Avrupa' da savaşın devam ettiği karanlık günlerde yaklaşmadığından buna "evet" dememişlerdi. 14 Mart 1 942'de Halkın Sesi'ni toplum huzuruna çıkarabilmiştim. Yediğim tokat ve tekmenin sesini unutamadığımdan i l k yazılarımdan idarenin Türk toplumuna reva gördüğü haksızlıkları deşmeye başladım. Eli kalem tutan birçok kimseler içlerini dökebilecek bir yayın organı bulduklarından yazılarını gönderiyor ve biz de onları sayfalarımıza seve seve alıyorduk . Başta Evkaf Murahhası İngiliz, bunun Türk Lisesi İngiliz Müdürlerin yanlış icraatları her g ü n teşhir ediliyor, yine idareciler tarafından yapılan ikazlar da tesirsiz kalıyordu. Dokuzuncu ayın sonunda sömürge valisi tarafından aldığım bir yazıda gazetenin 3 ay kapatıldığı haber veriliyordu.

Bizi susturmuşlardı. Başka bir gazete daha çıkmaya başlamıştı. I l ı m l ı b i r politika takip ediyordu. Bizim cezamız bitmiş tekrar yayın hayatına gireceğim günlerde, gazete kağıt tevziat ı n ı yapan İngiliz idarecileri toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek gazete çıktığından bizim için kağıt ayr ı m ı yapmadıklarını, bu yüzden başımın çaresine bakm a m ı i fa de etmeleri üzerine karaborsa ile beni karşı karşıya bırakmışlardı. Hükümetin verdiği kağıdın topu 1 sterl i n K ıbrıs lirası iken, karaborsa da 10 sterlin Kıbrıs lirasına bulunabiliyordu. Birçok defalar 20 sterlin Kıbrıs lirasına mal

oluyordu. Şu kadarını da söz açıl mışken söyleyeyim ki o sıralarda Magosa' da avukatlık yapan Hakkı Süleyman Beyin yardımlarını unutamıyorum ve daima m innetle anıyorum . . . O da, o günlerde Rum matbaalarının arttırdıkları kağıdın topunu 20 sterlin Kıbrıs lirasına sağlayabilecek çuvallar içerisinde gizlice bize ulaştırıyordu . . . Benim ve onun kağıt bulamadığımız günlerde bakkallara müracaat ediyor ve bakkal kağıtları üzerine gazete bastığımız g ünler de olmuştur. Bunlar koleksiyonlarımızda duruyor ve ara sıra onları karıştırdığımız zaman o karanlık g ü n lerde geçirdiğim sıkıntıları hala bütün canlılığı ile yaşıyorum.

Dört yıl devam eden bu kağıt sıkıntısı sona erip kağıt tüccarlarının yeniden ithalata başlaması üzerine daha kolay ve diğer yerli gazeteler hacminde yayına başladığım zaman bu defa karşımda mahkemeleri bulmuştum . Ay geçmiyordu bir "zem ve gadip" (yergi ve sövme) davası ile hakim huzuruna çıkarılmış olmayayım. Her defasında ağır cezalar ödeyerek mahkeme salonlarından çıkıyordum. 1 922 yılından 1957 yılına kadar 47 defadan fazla aleyhi me dava açılmış ve bir süre beni mali bakımdan yere serecek kadar bitkin hale getirmişti. . . Bütün bunlar yanında tek tesellim mensup olduğum topluma karşı görev i m i yerine getirmenin bahtiyarlığı idi."

Gazete zaman zaman da kapanmaya muhatap olmuştur. Nitekim üç aylık bir aradan sonra 21 Nisan 1 943 tarihinde yeniden yayın hayatına dönmesini de Fazıl Küçük şöyle belirtmiştir; "Bundan tam üç ay evvel bir öğlen zamanı hükümetin resmi iki yüksek memurunun acilen beni görmek istediklerini öğrendiğim zaman fevkalade bir ahvalle karşı karşıya geleceği m i tahmin eder gibi olmuştu m . Acaba ne var

ne oluyor? D iye bir üzüntü kalbimi sıkıştırıyor ve adeta serbestçe darabanına mani oluyordu. Hele dimağımda saniye bir bir şimşek patlıyor ve hiçbir şey düşünemez gibi olmuştum. Nezaketle yanıma yaklaşan memurların en küçük hareketlerini takip ediyor ve bir an evvel ağızlarından çıkacak sözün ne olacağını bekliyordum . Filhakika bir tanesi elini cebine uzatarak çıkardığı kağıdı okumaya başladı. O zamandır ki beni bekleyen felaketin ne olduğunu anlamıştım. Gazete müşterilerinin emriyle üç ay müddetçe kapatılm ış bulunuyordu. Bu müthiş ve ağır ceza karşısında bir adım ileri ne de geri alamayarak yan tarafımda bulunan bir koltuğa yıkıldım kaldım. Acaba bir yanlışlık mı var diye yanımda bırakılan kağıdı tekrar ve tekrar okudum. Fakat yan ı l m ış oluyordum. Artık halkın sesi susturuldu. Bu hadise g ü n lerce asabımı tahrike devam etti. Uykularım kabahatimin ne olduğunu meydana çıkarmak için çok geceler şafak vaktine kadar sebep aramakla geçti.

Bu acı haber birkaç saat içinde Lefkoşa ve kazalarda bir bomba gibi patladı. Telefon mütemadiyen çok çalışıyor ve kapımdan başları önde müteessir çehreler yavaşça ilerliyordu. Gelenler ve telefonda konuşanlar adeta korkak ve titrek seslerle bunun bir hakikat olup olmadığını soruyor ve birçokları asabiyetten gözyaşı dökerek uzaklaşıyordu. Hele çok genç okuyucunun büyük teessürü karşısında ben de kendimi tutamayarak onunla beraber gözyaşı akıtmıştım. Bütün bu acı manzaralar ve unutulmayacak hatıralar artık Halkın Sesi'ni n bu cemaatin hakiki bir gazetesi olduğuna konsol getirmiş ve bunlarla teselli bulmaya çalışmıştım. Evet, on ay cemaatin dertlerini terennüm eden bu gazete bundan böyle de aynı yolda yürüyecek hak ve adalet için haykıracaktır.

S EBAHATIIN ŞİMŞ İ R

Burada açık bir kalp iyi b i r n iyetle b i r kere d a ha tekrar edeceği m ki biz bazı kimselerin z a n nettiği gibi ne İ ngiliz aleyhtarıyız ve ne de bunu akl ı m ız d a n geç ir m i ş i z d i r. Bizim düşman olduğumuz aksak h a reketlerdi r. M e d e n i her fertler için haksızlığa uğramak yer i n e o l m ay a n b i r muamele ile tabi tutulmak muhakkaktır ki r u h i bir isyan uyandırır. Demek oluyor ki bizim u mdemi z öksüz b i r cemaatin terakki ve tealisidir. Haykırış ı m ı z bu cemaatin a rasından çıkan feryatların bir aksi sedasıdı r. Hak ve a d alet için bir savaşa atılan ve bu mefkure uğrunda m i lyonl a rc a evladı n ı seve seve veren demokrat bir hükümetten b i r sadık tebaaları yalnız ve yalnız yanı başımızdaki u n s u rlara reva görülen aynı muamelelerinin bize de baş e d i lm esin i isteriz. Çünkü biz de Rum vatandaşlarım ı z kadar h assas, onlar kadar zevk ve bizim fazla olarak Türk olm a k gibi büyük bir meziyetimiz vard ı r.

Düşünülmelidir ki biz Kıbrıs Türk 'ü n ü n m illi Kabesi olan Ankara bugün, İngiltere'ni n sadık ve ayr ı l m a z müttefikçisi bulunurken biz nasıl olur da başka bir yol tutabiliriz? Bizim rehberimiz yolumuz b i z e a n avatan ı n gösterdiği meşaledir. Eğer biz onun siyasetinden aykırı bir siyaset gittiği yoldan gitmeyip de aksi bir yoldan gidecek olursak, hem ona hem de onun müttefiklerine karşı e n büyük nankörlük ve en büyük hıyaneti işlemiş bulunaca ğ ı m ı z da p ek ala biliyoruz. B öyle bir aksi hareket ise, Türk h a l k ı n ı n h içbir ferdinden beklenmez ve beklenilmemelidir de. B i z Kıbrıs Türk' ü de anavatan kadar açık bir kalp ve iyi bir n iyetle çalışıyor ve çalışacağız. A n avatan ı n n as ı l k i her m i l letin müşkül anlarında sadık bir dost gibi h a reket e t m ekten çekinmemiştir. Biz de aynı yolun yolcularıyız. B u l a n ı k suda balık avlamak Türk'e yaraşmaz çirkin h a reketlerden biridir.

İngiliz idaresinin ilk kurulduğu günden bu ana kadar sadık bir tebaa olarak tanınan bizler yarın da aynı sadakat ve itaati göstereceğiz. Hükümetin her emrine seve seve itaat eden Türk Cemaati'nin yegane arzusu daha evvel de söylediğimiz gibi yalnız ve yalnız aynı muhit içinde yaşayan u nsurların malik oldukları hak-ı hayattan bizim de istifade etmemizdir. Bunun için sesimizi yükseltiyoruz. Şimdi artık ümit ederiz ki, sadık bir tebaya bunlar çok görülmeyecek ve demokrat hükümetimizin bize rehber olarak terakki ve teali yollarına ulaşmamıza yardım edecektir" diye yazmıştır. Halkın Sesi Gazetesi'nin, 20 Temmuz 1974 Türk Barış Harekatı'ndan sonra çıkan ilk sayısı 26 Temmuz 1974 tarihinde yayınlanmıştır. Gazete bu sayısında "Selam Ey Şanlı Ordu" manşet haberiyle çıkmıştır. Akay Cemal, bu tarihi günü "Mehmetçikler Bizi Açık Hava Hapishanesinden Kurtardı" başlıklı yazısı ile gazetesinden şöyle duyurmuştur: "Kıbrıs'ta gelişmeler son aylarda, özellikle son haftalarda hızla birbirini izliyordu. Dünya kamuoyunda hakim kanaat "Yine Kıbrıs'ta bir şeyler olacak" merkezindeydi. Yunan Cuntası adayı tam bir silah deposu haline getirmişti. Gaye; bir oldu bitti ile Enosis'i ilan etmek, Kıbrıs'ı da Yunan topraklarına katmaktı. Yunanistan bunu hesaplayarak planlarını hazırlamış, Makarios'u devirerek, kendi direktiflerini harfiyen uygulayacak bir kukla idare kurmuştu Kıbrıs'ta. Darbe, Türk hükümet adamlarının da deyişiyle Enosis'e doğru atılmış önemli bir adımdı. Bundan sonra sıra Türklere gelecek, Enosis gerçekleştirecekti . . . Ama Yunanistan hesaplarını yaparken yanılmıştı. Bu adanın gerçek sahiplerini, Türk Toplumu'nun hak ve hukukunun anavatan Türkiye'nin garantisi altında olduğunu unutmuştu. Samsan idaresinin görüşüne göre ise Türkiye işi blöfle geçiştirecekti.

S E BAHATI İ N ŞİMŞ İ R O nlara göre, Makarios'a karşı yapılan d a rb e , Rumların bir iç meselesiydi. Halbuki bu darbe ile a n ayasal düzen kaldırılmış, Kıbrıs'ın bağımsızlığı ayaklar altına a l ı nm ı ş t ı . Türkiye, garantörlerden birinin Kıbrıs'ta bu t ü r d avranışı karşısında elbette sessiz kalamazdı.

D a rb eden sonra A nkara' d a n y ü kselen sesler, T ürkiye'ni n eli kolu bağlı kalamayaca ğ ı n ı n bir kanıtı idi. Nitekim Başbakan Ecevit, Ada' daki son gelişmelerle ilgili olarak hiçbir oldubittiyi kabul edemeyeceği n i b el i rt m işti. 1 5 Tem muz'da yer alan darbeden sonra gazetemizin m anşet başlıkları da müdahale hakkındaydı . K ıbrıs T ü rk ' ü o mutlu günü heyecan ve sabırsızlıkla bekliyor, Kuzey' den gelecek seslere kulak veriyordu.

Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kıbrıs'ta harekata başladığı haberini radyolardan işitenler, gözyaşlarını tutamamış, "artık kurtulduk, açık hava hapishanesine paydos, kurtarıcılarımız çok yaşa" diye hayk ı r mışlardır. Türk Silahlı Kuvvetleri gerektiğinde neler başarabileceği n i , nelere muktedir olduğunu bütün dünyaya bir kere d a h a ispat etmişti. Türkiye, Kıbrıs harekatına girişirken dünya kamuoyu onu alkışlamış, Türk ordusuna " Kıbrıs'ta özgürlüğün müjdecileri, ortadan kaldırılan anayasal düzeni n kurucuları ve de barış kartalları" gözüyle b a k mışlard ı r.

Dünya basının, radyoların, ajansların, hükümet yetkililerinin Türk harekatından bu şekilde bahsetmesinin elbette nedenleri vardır. Çünkü Türkiye, bu harekata bütün diplomatik yolları denedikten sonra kendisine ve anlaşmalara verdiği yetkiye dayanarak girişmişt i r.

Bütün dünya Türkiye'yi alkışlamıştır. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri masuma, savunmasız sivil halka, kadına,

çocuğa silah çekmemekte, mertçe çelik yumruğunu indirmektedir. Türk Ordu'sunun insan haklarına ve anlaşmalara ne denli saygılı olduğuna Girne' de yabancı gazeteciler de tanık olmuş h içbir evin talan edilmediğini görerek " dünyanın başka hiçbir yerinde harp esnasında bu şekilde bir durumla karşılaşmadık" demekten kendilerini alamamışlardır. Rum çapulcular gibi ihtiyarlara, çocuklara ve hatta sakatlara silah çekmenin, kahraman Mehmetçiklerimizin kitabında yeri yoktur. İşte bu harekata alkış tutmuştur.

Türk Silahlı Kuvvetlerimizle Girne' de, Boğaz' da, Zeytinlik'te, Lefkoşa' da velhasıl her yerde konuştuk. Hepsinin de moralleri çok yüksek . . . "Yıllardır bu günü bekliyorduk" d iyorlar. Gözleri pek, attığı adımdan emin, güçlü imanı ile mücahitlerimizle birlikte bugün dosta, düşmana şunu haykırıyorlar: Türkiye artık eskisinden çok daha içinizde. Haklarım ı za el uzatacak olanın vay haline . . .

Halkın Sesi Gazetesi, 1 5 Kasım 1 983 günü tarihi bir olayı manşetine taşımıştır. Bu tarihi olay Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilan edilmesidir. Koyu ve iri puntolarla büyükçe dizilmiş "Devletimiz Hayırlı Olsun" başlığıyla çıkm ıştır. Gazete haberi okurlarına şöyle duyurmuştur: "Kıbrıs Türk halkının mücadele tarihine bugün şerefli bir sayfa daha ekleniyor ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan ediliyor. Federe Meclis bu sabah saat 08.30' da başlayacak toplantısında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanını görüşecek ve kararını tüm dünyaya açıklayacak.

Devlet Başkanı Rauf Denktaş bu sabahın erken saatlerinde görüştüğü yazı işleri müdürümüz Ahmet Akar'a, "Bu karar halkın kararıdır. Bu karar insanım diyen ve insanca

yaşamak isteyen herkesin her şeyi göze alarak ulaşabileceği şerefli bir karardır" dedi.

Devlet Başkanı Rauf Denktaş, bu karara rağmen, Rum halkının barış istemesi durumunda eşitli ğ i m i z i tanıması gerektiğin i belirtti ve bizi ayrı bir devlete z o rl ad ı" d iye ifade etmiştir.

Sonuç olarak Halkın Sesi gazetesi, kuruluşundan itibaren yaptığı yayınlarla Kıbrıs Türk 'ünün sözcü l ü ğ ü n ü yapmış, haklı davasını uluslararası düzeyde tanıtmak için çok emek harcaması gazeteyi Kıbrıs Türk Toplumu'nun resm i yayın organı haline getirmiştir. Kıbrıs Türk liderl i ğ i n i n kurumsallaşmasını sağlamıştır. Kurucu Fazıl Küç ü k ' ü n 1 5 Ocak 1 984 tarihinde vefatı üzerine gazete eşi, oğlu ve k ı zına kalmıştır. Gazete bugün de yayın hayatına devam etmektedir.70

70 Turan, Orhan, Tarihten Günümüze Kıbrıs Türk Basını (1879 - 2009), Anka

This article is from: