SAYI:3 Ağustos-Eylül 2016
TURUNCU SA LIK
ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN Doğanın Mucizeleri:
Kayısı-Kefir-Zeytin-Brokoli
Fastfood Beslenme Raw-Food Akımı
Okul Zamanı: BESLENME ÇANTASI 10 Adımda “VEJETARYEN BESLENME” 1
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
Dayan ışm a v e Sevg i ile çıktık yo la... Ta ki çocukluktan başlar büyünce ne olacaksın soruları. Ta o zamanlardan bilinçaltına yerleştirilir herkesin potansiyel birer rakibin olacağı... İlkokul, orta okul derken lise ve ardından üniversite kazanma telaşı başlar. Tüm o potansiyel rakiplerini geçmeye şartlandırılırsın ve bir şekilde bir üniversite kazanıp yarışı tamamladığını düşünürsün. Aslında hırs ve çoğu zaman ötekileştirmeden geçen o yarış süreci bitmiştir. Belki de ailenden çok uzakta kimseyi tanımadığın bir şehirde buluverirsin kendini. İşte o anda tekrar bir yarış başlayıverir senin için: “anlayış, sevgi ve hoşgörü” yarışı… Bir bakarsın potansiyel rakiplerin aslında en iyi dostların, o şehirdeki ailen oluvermiş.. İşte biz de dört kafadar, üniversite sıralarında gerçekleştirdiğimiz hayallerimizi mezun diyetisyenler olarak daha profesyonelce yapmak, alan içi ve alan dışı gelişmeleri takip ederek gerek meslektaşlarımızla gerekse multidisipliner yaklaşımda iş birliği içerisinde olacağımız meslek grupları mensuplarıyla paylaşmak için bir yola çıktık. İnanıyorum ki her sayıda giderek büyüyen ailemizle, mesleğimiz adına faydalı işler yapmak için elimizden geleni yapacağız. Sizlerde ailemize katılıp bizimle yazılarınızı, araştırmalarınızı, fikirlerinizi paylaşabilirsiniz. Detaylı bilgiye web sitemizden ulaşabilirsiniz. Ve unutmayın:
“İnanmak başarmanın yarısıymış hayal etmek ise başlamanın tek şartı” Mavi hayaller ve turuncu başlangıçlarla, bir sonraki sayıda görüşmek üzere..
2
TURUNCU SA LIK https://www.facebook.com/ TuruncuSağlıkDergisi
GENEL YÖNETMEN Büşra DOKUZ YAYIN YÖNETMENİ Ayşenur ŞAHİN HABER MÜDÜRÜ
turuncusaglik
Cansu ARSLAN WEB & REKLAM SORUMLUSU Abdullah AKSOY YAZARLARIMIZ
www.turuncusaglik.com
Abdullah İNCİOĞLU
Aynur ALTAŞ Berna ERYILMAZ
DUYURU!
Buğçe ÇATLTEPE Büşra DOĞAN Elif Melek AVCI
Kültür-Sanat Köşemiz için yazarlar aranmaktadır. Başvurularınızı web sitemizden
İzan IŞIK Mihraç TOPÇU Nazlıcan YILDIZ Sarya ERDEM
Sena ORUÇ Sultan MURAT Sümeyye Şükran ÖZKELEŞ
İletişim turuncu@turuncusaglik.com turuncusaglik@gmail.com
2016
Tasarım & Dizayn: Büşra DOKUZ 3
Derginin tüm hakları saklıdır.
Yeni Başlangıçlara… Bir Eylül daha çaldı kapımızı. Sosyal medyadaki deniz-kum-güneş pozları yerini kahve-kitap-çikolata üçlüsüne bıraktı. Evlerde kış hazırlıkları, babalarda kurban telaşı, öğrencilerde ise okul heyecanı var şimdilerde.
Sonbahar çoğu zaman kasvetli izler biraz da romantizm barındırsa da içinde, bizce “ yenilenmenin” en güzel zamanı. Doğa turuncunun en güzel tonlarını sunmuşken, şimdi dergimizin turuncu sayfalarında gezinme vakti! Bu sayımızda sevgili annelerle Tamamlayıcı Beslenmenin Püf Noktalarını konuşacak, okul dönemindeki çocuklar içinse Sağlıklı Beslenme Çantaları hazırlayacağız. Çağımızın hastalığı obezite nasıl bulaşıcı olur? Fast Food ve Şeker bağımlılığı nedir? Vejetaryenler nasıl sağlıklı beslenebilir? Son zamanların beslenme trendi “ Raw Food” sağlıklı bir seçim midir? Bu soruların hepsinin cevabını bulacağız. Tazesiyle, kurutulmuşuyla beslenme listelerimizin baş tacı kayısıdan gelen turuncuyla, sağlığın ve barışın simgesi zeytinin yeşilini ağırlayacağız sofralarımızda.
4
Bağırsaklarımızdaki afacan dostlarımız probiyotiklerin dünyasına misafir olacak, probiyotiklerin en güzel kaynağı olan “kefir” içeceğini yakından tanıyacağız. Hazır bayram yaklaşırken, Kurban Bayramında nasıl beslenmeliyiz? Diyenleri de aydınlatacağız elbette. Bir yaprağın toprağa düşüşünde, kuruyup yok olmayı değil; karışıp yeniden doğmayı görebilenler için yeni okul-iş dönemi tupturuncu bir enerjiyle başladı bile. Bense bu Turuncu sayfalarda bana düşen görevi tamamlamış bir yaprak olarak, toprağa karışıp daha verimli hale getireceğim ve yeniden ağaç olacağım projelere doğru yola çıkıyorum. Turuncu Sağlık çok sevgili ekip arkadaşlarıma emanet… Bu sayfalar ise, siz değerli okuyucularıma… TURUNCU SAĞLIK Dergisi Yayın Yönetmeni Dyt. Ayşenur ŞAHİN
5
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
TAMAMLAYICI BESLENME NEDİR NE DEĞİLDİR? BESLENME ÇANTAMDA SAĞLIK VAR! OBEZİTE BULAŞICI MIDIR? RAW FOOD AKIMI 10 ADIMDA VEJETARYEN BESLENME FAST FOOD VE ŞEKERLİ GIDA BAĞIMLISI OLABİLİRSİN! KURBAN BAYRAMI ÖNERİLERİ KAYISI İLE GELEN TURUNCU SAĞLIK DOĞADAN GELEN MUCİZE İÇECEK: KEFİR
LİMON YAĞ YAKAR MI? NEDEN BROKOLİ TÜKETMELİYİZ? HAYATIN DİĞER ADI: ZEYTİN BİR OMEGA-3 DEPOSU: CHIA TOHUMU BİTKİSEL TEHLİKE SİNYALİ DUYULDU PREBİYOTİK-PROBİYOTİK SONBAHARA HAZIR MISIN? BUĞÇE’NİN TURUNCU MUTFAĞI HEPSİ BİR EKMEK PARÇASI GÜNCEL KÖŞESİ KAYNAKÇA
6
8 11 14 16 18 20 22 24 26 29 30 32 34 36 40 42 44 46 52 56
Sizde Sesinizi Duyurmak İstiyorsanız, Logonuzu Bu Sayfada Yayınlansın İstiyorsanız Bize Ulaşın :)
7
Tamamlayıcı Beslenme Nedir Ne Değildir? Gözleri dolmuş, dudakları düşmüş, yüzü ekşimiş bir bebek ve ‘ bir tane daha, hadi son kaşık hooop!’ diyen bir anne/baba. O son kaşık da bitsin diye çocuğun burnunu iki parmağıyla kapatıp ağzını açmasını sağlayan anne de gördüm desem? Ve daha pek çok değişik yöntemi olan annemiz olduğuna eminim. Peki, işin doğrusu böyle mi olmalı? Bu yöntemler doğru mu, gerek var mı? Gelin tamamlayıcı beslenmenin ne olduğuna, ne olmadığına hep beraber bakalım. Nedir Tamamlayıcı Beslenme? Anne sütü, bebek için en ideal ve yerini hiçbir gıdanın alamayacağı kutsal bir besin. 2 yaşına kadar mutlaka vermeye devam etmelisiniz. Fakat bebeğiniz büyüyüp geliştikçe başta demir, çinko olmak üzere hem içerik olarak hem de miktar ve enerji olarak sütünüz yeterli gelmemeye başlar. Bu noktadan sonra anne sütüyle birlikte bebeğe verilen besinler tamamlayıcı beslenme olarak adlandırılır. Ne Zaman Başlamalıyım? Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) da içinde olduğu bazı kaynaklar 6. Aydan sonra, Avrupa gıda güvenliği otoritesi (EFSA) ve bazı diğer kaynaklar da zamanında doğmuş bir bebeğin 4-6 aylar arasında tamamlayıcı beslenmeye geçebileceğini söylüyor. Yani demek oluyor ki 4. Aydan sonra bebeğinizi gözlemleyeceksiniz. Besinlere aşırı yönelim ve isteğinin olması, salyasının daha az akması, destek olmadan oturabilmesi gibi durumlarda doktorunuz ve diyetisyeninize danışarak onlar uygun gördüğü takdirde ek gıdaya başlayabilirsiniz. Ama 6. Aydan sonra mutlaka başlamanız gerekiyor.
Erken Başlasam? Olmaz annecim olmaz! Biliyorum çay içerken, sütlü tatlını yerken, güzel bir çorba yaptığında tatlı tatlı lokmaların izlenirken için gidiyor. “Birazcıktan ne olacak ki ?” diyorsun içinden. Ama çok şey olur. 4-6. Aylardan önce yutma refleksi gelişmediğinden bebek verilenleri diliyle itme eğilimindedir. Mide enzimleri tam gelişmemiştir besinleri sindirme zorluğu vardır. İyi sindirilemeyen proteinlerin alerjiye neden olma riski de yüksektir. Ayrıca anne sütünün daha az emilmesine ve sütün azalmasına neden olmanın yanında obezite ve solunum problemlerine yakalanma riskini artırmaktadır.
8
Geç Başlasak Ne Olur?
Anne sütünün 6. Aydan sonra yeterli gelmediğini söylemiştik. Bu yetersizlik tamamlanmadığı takdirde yetersiz besin ve enerji alımı malnütrisyon ve anemiye neden olabilir. Çiğneme ve yutma gibi oral becerilerin gelişiminin gecikmesiyle birlikte farklı doku ve tattaki besinlerin reddiyle karşı karşıya kalınabilir. Ne Zaman Hangi Besin? 4-6 aylar arasında ek besine başlandığında yoğurt, sebze ve meyve püreleri, şekersiz pirinç unuyla yapılmış mama gibi sindirimi kolay besin değeri yüksek besinlerle başlanmalı. 6. Aydan sonra tablodaki besinler aylara göre kullanılabilir.
Yaş(ay)
Besin
6-8
Anne sütü Yoğurt Meyve, sebze püreleri, suları Zenginleştirilmiş sebze çorbası (kıyma, tavuk, sıvı yağ) Yumurta sarısı (çeyrekle başlanarak artırılmalıdır) Peynir (pastörize olmalı) Mercimek çorbası
8-12
Anne sütü ve diğerlerine ek olarak Baklagiller (iyi pişmiş ve ezilmiş) Ekmek, pilav, makarna (ezilmiş) Et, tavuk, balık,
12-24
Anne sütü Ev yemekleri Süt
NOT:
Meyve suları 120-180 ml geçmemelidir.
Besinlere tuz ilavesine gerek yoktur.
Başlangıçta 2-3 ana, 1-2 ara öğünle başlanarak 9. Aydan sonra 3-4 ana, 1-2 ara öğün uygundur.
Besinlerin Veriliş Şekli;
Başlangıçta besinler yumuşak kıvamda ezme şeklinde,
7-8. aylarda püre şeklinde, çok pütürlü olmayan besinler (püre şeklindeki yiyeceklere bebeğin çiğneme yeteneğinin kazanıldığı döneme kadar devam edilmeli)
8-12. aylarda kıvam dereceli olarak artırılmalıdır. (püre kıvamında çatalla ezilmiş besinler)
9
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
Dikkat Edelim
Besinlere tek tek küçük miktarda başlamalı ve bir hafta kadar tek bir besin vererek besinin herhangi bir olumsuz etkisi olmadığına emin olmalısınız.
Besinlere tek tek küçük miktarda başlamalı ve bir hafta kadar tek bir besin vererek besinin herhangi bir olumsuz etkisi olmadığından emin olmalısınız
Sabırlı olmalı, bebeğiniz yemeği reddettiğinde zorlamamalı ama aynı besini birkaç gün sonra tekrar denemelisiniz. Bu 8-10 denemeye kadar varabilir.
Verdiğiniz besinler taze, iyice yıkanmış ve besin değeri yüksek olmalıdır.
Tabak, kaşık, bardak kullanmalı, hijyenik olmadığından biberon kullanılmamalıdır.
Hem kendinizin hem bebeğin ellerini her yemekten önce yıkamalı, sakin, huzurlu bir ortamda göz teması ve güzel sözler eşliğinde yemeğini yedirmelisiniz.
Besleyici değeri olmayan sadece boş enerjiden ibaret şeker ve katkı maddeleri içeren besinler çocuklara tükettirilmemeli. Meyveli hazır yoğurtlar yerine imkan varsa kendiniz günlük olarak mayaladığınız yoğurda meyve püresi ekleyebilirsiniz mesela.
İnek sütü, bal ve bakla 1 yaşından önce verilmemeli.
Çay ve bitki çayları demir emilimini engellediğinden verilmemeli.
Evet, o son lokma veya lokmalar için minik ferdimiz zorlanmamalı. Sevmediği besinler farklı pişirilerek veya başka besinlere karıştırılarak tekrar sunulabilir. Aynı zamanda unutmayın ki bebek büyüdükçe kendi damak tadı ve tercihleri oluşacak. Önceden yediği şeyleri yememeye ya da yemediği şeyleri yemeye başlayacaktır. Anne- baba olarak onun seçimlerini de dikkate alıp onun için en iyi ve sağlıklısını yapmakla mükellefiz. Ve diyetisyen olarak sizden isteğim lütfen gerekirse uzman yardımı almakta tereddüt etmeyin.
Dyt. Sarya Erdem
10
BESLENME ÇANTAMDA SAĞLIK VAR! Yeni okul dönemi kapıya dayandı. Sağlıksız abur-cuburlardan, okul kantinindeki fast-food besinlerden yavrunuzu nasıl koruyacağınızı düşünüp duruyor musunuz? En kıymetlinize beslenme çantası hazırlarken “Acaba çantaya bugün taşınması kolay, besleyici, sağlıklı ne koysam?” sorusu kafanızı mı kurcalıyor? İşte bu yazım tam da sizin için! Keyifli okumalar… Çantamda Dört Yapraklı Yonca Biz diyetisyenler “Dört Yapraklı Yonca”yı çok severiz. Neden mi? Çünkü “Yeterli ve Dengeli Beslenme” ondan sorulur. Peki, bu “Dört Yapraklı Yonca”nın içinde neler var? 1.
Süt ve süt ürünleri
2.
Et- yumurta-kurubaklagil grubu
3.
Sebze-meyve grubu
4.
Ekmek-tahıl grubu.
Eğer ki hazırladığınız menü bütün besin gruplarından en az bir çeşit besin içeriyorsa doğru yoldasınız.
ÖNERİLER
Beslenme çantası dolu gitsin boş gelsin istiyorsanız çeşitlilik sağlamaya özen gösterin.
Zamanınız varsa hazırlıklara çocuğunuzu da dâhil edin.
Beslenme alışkanlıkları tam da bu dönemlerde şekillenen miniklerinize, ara öğünlerde tüketmeleri için fındık, ceviz, badem gibi kuruyemişler, kuru kayısı, kuru incir, kuru üzüm gibi kuru meyveler sunmanız hem çocuğun başarısını olumlu etkileyeceği hem de enerji vereceği için beslenme çantasında bulunmalıdır.
Mevsimine uygun bir meyve de konabilir.
Yemediklerini tespit edin. Öğretmeniyle iletişim halinde olun. Beslenme çantasına hangisini koymanız gerekdiği konusunda birkaç sağlıklı alternatif sunun. Hangisi olacağına çocuğunuz karar versin.
Beslenme çantasına mutlaka içebileceği miktarda su koyun. Beslenme çantasına yiyebileceği miktarda besinler koyun. Sevmediği bir besini sevdiği besinle kombinleyin. Maharetli annelerim,burada iş yine sizlere düşüyor. Nasıl mı? Çocuğunuz ıspanağı sevmiyor diyelim. Ispanaklı bir böreğe hangi çocuk hayır diyebilir ki? Bir de evde yemediklerini arkadaş ortamında daha kolay yediklerini düşünürsek…
11
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
Süper omlet tarifi :) Malzemeler 2 yumurta ½ çay bardağı süt 30 gr beyaz peynir ½ çay kaşığı karbonat 1,5 tatlı kaşığı un 1 tutam maydanoz Karabiber, pul biber
Yapılışı: Bir kaba yumurtaları, unu, karbonatı, küp küp doğradığımız beyaz peyniri, ince ince doğradığımız maydanozu, sütü ve baharatları koyalım. Malzemeleri iyice karıştıralım. Peyniriniz tuzluysa tekrar tuz eklemeyiniz. Tavayı sıvı yağ ile yağlayıp ısıtalım. Sonra içine yumurtalı karışımı döküp eşit şekilde yayalım. Kısık ateşte sıvı yeri kalmayana kadar arkalı önlü pişirelim. Spatula yardımı ile pişip pişmediğini kontrol edebilirsiniz. Çocuğunuzun yiyebileceği miktarda beslenme çantasına koyunuz.
Beslenme çantası menüsü 1
Yumurtalı, söğüşlü tam buğday ekmekli sandviç Evde hazırlanmış kakaolu süt
Beslenme çantası menüsü 2
Simit-Kaşar peyniri-söğüş sebze Süt (bal veya pekmez eklenebilir)
Beslenme çantası menüsü 3
Yumurtalı omlet-söğüş sebze Taze sıkılmış meyve suyu(1 tatlı kaşığı pekmez)
12
Beslenme çantası menüsü 4
Beslenme çantası menüsü 5
Peynirli tost-söğüş sebze
Ispanaklı Börek
Ev yapımı komposto suyu
Ayran
Beslenme çantası menüsü 6 Sebzeli muffin Taze sıkılmış meyve suyu Beslenme çantası menüsü 7 Sebzeli börek
Beslenme çantası menüsü 8
Kefir (veya yoğurt)
Ev yapımı pizza Ev yapımı limonata Beslenme çantası menüsü9 Tavuk dürüm (tambuğdaylı lavaş)
Ayran
Beslenme çantası menüsü10 Tam tahıllı ekmekle hazırlanmış sebzeli, köfteli sandviç
Dyt. Şeyma AKÇİMEN
13
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
Obezite Bulaşıcı mıdır?
Evet, yanlış okumadınız. Son günlerde obezitenin bulaşıcı olma ihtimali tartışılıyor. Yapılan çalışmalar obezitenin beslenme alışkanlığı, hareketsiz yaşam gibi faktörlerin dışında bir nedeni daha olduğunu gösterdi. Obezitenin kaygı verici nedenlerinden birisi de; bulaşıcı hastalıklar. Araştırmalara göre merkezi sinir sistemi enfeksiyonları ve virüslerin neden olduğu enfeksiyonlardan sonra obezite gelişebiliyor. Yapılan çalışmalarda Ad-36 adlı bir virüs ile obezite arasında ilişki gözlemlenmiş. Ancak bu tür enfeksiyonlarla oluşan obeziteye nadir rastlanıyor. Obezitenin “bulaşıcı” olma durumu sadece enfeksiyonlardan ileri gelmiyor maalesef. Amerika’da yapılan bir çalışmaya göre; kişinin bulunduğu obez olma ihtimalini etkileyebiliyor. Çalışmaya göre kişilerin obez olma ihtimali arkadaşı obez ise %57, kardeşi obez ise %40, eşi obez ise %37.
Giderek obez oluyoruz Obezite; Dünya Sağlık Örgütü tarafından “Yağ dokuda sağlığı bozacak miktarda yağ birikimi” şeklinde tanımlanıyor. Türkiye İstatistik Kurumunun 8 Ekim’de açıkladığı verilere göre Türkiye’de obezite oranı %31,1 oranında artarak %19,9’a ulaştı. Türkiye, obezite görülme oranıyla dünyada 3. sırada yerini aldı bile.
Peki neden ülkemizde obezite oranı artıyor? Obezitenin yaşam şekli, beslenme davranışı, yeme bozuklukları, hareketsiz yaşam, genetik faktörler ve hastalıklar
gibi
birçok
nedeni
bulunmaktadır.
Fakat
günümüzde obezitenin yaygınlaşmasının en büyük sebebi yanlış beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşam olarak görülüyor.
14
Yemek yeme davranışı fizyolojik olarak ihtiyaçlarımızı karşılama amacımız dışında psikolojik
bir olaydır da aynı zamanda. Model alma, sosyal etkileşim sonucu yeme davranışlarımız şekillenebiliyor. Bu şekillenmenin ilk durağı elbette aile oluyor. Araştırmalara göre annesi ya da babası obez olan bir çocuğun obez olma ihtimali %50. Çocuklar hayatlarının ilk senelerinde her konuda olduğu gibi beslenme davranışında da ebeveynlerini örnek almaktadır. Eğer ebeveynler kötü beslenme alışkanlığına sahipse çocuk da bu davranışa uyum sağlamaktadır. Çocukluk çağı obezitesinin yetişkinlere göre sağlık açısından daha tehlikeli olduğu öngörüldüğünde karşımızda duran tehlikenin boyutlarını biraz daha iyi kavrayabiliriz sanırım.
Obezite nasıl önlenir? Bu soru dünya üzerinde 1.5 milyar şişman ve obez bireyin ortak derdi. Obezite kronik hastalıklar içerisinde en kolay tedavi edilebilendir. Sağlıklı beslenme ve doğru yaşam alışkanlıkları kazanmak ve fiziksel aktiviteyi artırmak ise obezite tedavisinde en etkin yollar… Kilo
verdiğinizde
depresyondan kalp birçok
tutun
hastalıklarına sağlık
da
kadar
sorununun
oluşum riski ortalama %50 azalıyor. beslenme
Yani
sağlıklı
alışkanlıklarına
kavuşmak ve çevrenizi de buna alıştırmak hem size hem sevdiklerinize mutluluk ve sağlık katıyor. Bırakın da “bulaşıcı” olan şey sağlıklı yaşam alışkanlıkları ve mutluluk olsun!
Unutmayın bedeniniz size bahşedilen en güzel hediyedir. Ona iyi bakmak da elbette sizin kazancınız olacaktır. Sağlık ve mutluluk dolu günler dilerim…
Dyt. Sena ORUÇ
15
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
RAW FOOD AKIMI Raw Food Akımı bir diğer adıyla Ravism, besinlerin pişirilmeden, işlem görmeden çiğ olarak tüketimi esasına dayanır. Tüketilen besinlerin %70’inin ısıl işlem görmemiş olması gerekir. Besinlerin işlem görmesi sonucunda besin değerinin kaybolduğu düşüncesi hakimdir. Çiğ tüketilen gıdaların biyoyararlılığının daha iyi olduğu düşünülür. besinlerin
‘’canlı’’
olduğuna,
içerisindeki
enzimlerin
aktif
olduğuna,
Çiğ
vitaminlerin
korunduğuna ve ısıl işlemin besinleri öldürdüğüne inanılmaktadır. Uygulanacak ısıl işlemin 40-45 dereceyi geçmemesi gerektiği, aksi takdirde besin değerinde %70’lik bir kaybın söz konusu olacağı düşünülmektedir.
Peki, hangi besinleri tercih ediyorlar? Çiğ sebze, meyve, kuruyemişler, filizler, tohumlar, yosunlar, baklagiller, buğdaygiller, taze sıkılmış meyve / sebze suları, işlenmemiş organik ve doğal gıdalar arasından seçim yapıyorlar. Genellikle et ve et ürünleri tercih edilmemekle beraber, balık belirlenen ısıl işlem aralığında tüketilebilmektedir.
Bu açıdan baktığımızda, yüksek posalı, düşük yağlı, vitamin-mineral desteğini sağlayan, antioksidanlardan zengin bir diyet olduğu düşünülebilir. Bu tür beslenmenin sonucunda sindirimin daha iyi ve kolay olması, kilo verilmesi, kalp damar hastalıkları, diyabet ve kanser riskinin azalması gibi olumlu etkiler görülmektedir. Fakat hayvansal kaynakların yetersiz
tüketimi,
besin
yelpazesinin
darlığı,
günlük
alınması
gereken
enerjinin
karşılanamaması, besinlerin ısıl işlem görmemesinden dolayı çeşitli problemler ortaya
çıkmaktadır. Kalsiyum, Demir, B12, Protein ve Enerji açığı oluşmaktadır. Dolayısıyla anemi, B12
eksikliği,
bağışıklık
karşılaşılmaktadır. .
16
sisteminin
zayıflaması,
halsizlik,
yorgunluk
gibi
sonuçlarla
Çiğ süt, çiğ yumurta, çiğ et tüketimi sonrasında besin zehirlenmeleri olabilmektedir. Bu tür
olumsuzlukların olmaması, sağlığın korunması ve geliştirilmesi adına yeterli ve dengeli beslenme büyük önem taşımaktadır. Besinlere uygun pişirme yöntemlerinin uygulanması, uygun şekilde saklanması ve tüketilmesi doğrudan insan sağlığını etkilemektedir. Örneğin domateste bulunan likopen adlı güçlü antioksidan madde, domates pişirildiğinde yaklaşık 4 kat daha etkili olmaktadır. Likopenin kalp damar hastalıklarını önlemede, kansere karşı korunmada, inflamasyon düzeyinin azalmasında etkinliğinin bulunduğu yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır.
Bir diğer örnek ise yumurtadan… Çiğ yumurtanın içinde avidin glikoproteini bulunur ve yumurta çiğ tüketildiğinde biotin yetersizliğine sebep olur. Avidin, biotine tutunur ve onun bağırsaktan geri emilimine engel olur. Biotin eksikliğinde ise halüsinasyonlar, depresyon, saç dökülmesi, bitkinlik, iştahsızlık görülebilir. Yumurta içeriğinden yararlanmanın en iyi yolu, uygun şekilde pişirmekten geçer.
Raw Food diyeti, kısa süreli uygulanabilir. Dönemsel detox için, meyve sebzelerin ağırlıklı tüketimi ve yüksek lif alımı idealdir. Fakat uzun vadeli tüketime uygun değildir. Sağlığın korunması ve sürdürülebilmesi için dört temel besin grubundan yeterli ve dengeli miktarlarda tüketmek; bunun yanında karbonhidrat, protein ve yağ alımının uygun düzeylerde olması gerekmektedir. Size en uygun beslenme programını belirleyecek kişi, diyetisyenlerdir. Sağlıklı beslenmenin tadına varmak ve sağlıkla yaşamak için, bir diyetisyene danışın.
Dyt. Elif Melek Avcı 17
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
10 ADIMDA VEJETARYEN BESLENME Vejetaryen olmak; et, kümes hayvanları ve balık yerine; tahıl taneleri, baklagiller, yağlı tohumlar, sebzeler ve meyveler gibi bitkisel kaynaklı besinlerin tüketilmesidir. Bazıları daha sağlıklı olmak için vejetaryenliği seçerken; bazıları hayvanlara olan sevgisinden vejetaryenliği seçmektedir. Ayrıca dini inançlar, ekolojik veya ekonomik nedenlerden de vejetaryen olanlar vardır. Vejetaryenler kendi arasında gruplara ayrılmaktadır: Veganlar: Et, balık, kümes hayvanları, yumurta, süt, yoğurt, peynir, bal, jelatin gibi hiçbir hayvansal ürünü tüketmezler. Lakto Vejetaryenler:
Et, balık, kümes hayvanları ve yumurta
tüketmezler, diyetlerinde sadece hayvansal gıda olarak süt vardır. Ovo Vejetaryenler: Et ve süt ürünlerini tüketmezler, hayvansal gıda olarak yalnızca yumurta tüketirler. Lakto-Ovo Vejetaryenler: Hiçbir hayvan etini tüketmezler, hayvansal gıda olarak yumurta ve süt tüketirler. Semi Vejetaryenler: Sadece kırmızı eti tüketmezler nadir olarak beyaz et tüketirler.
Vejetaryen Beslenmenin Sağlık Üzerine Etkisi Vejetaryen beslenmenin temelini tahıllar, kuru baklagiller, yağlı tohumlar, sebzeler ve meyveler oluşturduğundan bu diyet doymuş yağ, kolesterol içeriği düşükken posa, antioksidan (C ve E vitamini), potasyum, magnezyum ve flavonoidler bakımından yüksek içeriğe sahiptir. Bu nedenle şişmanlık, kabızlık, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, şeker hastalığı, kalp damar hastalığı ve bazı kanser türleri vejetaryenlerde daha az görülmektedir.
Vejetaryen
bireylerin
diyetleri
yeterli
ve
dengeli
olacak
şekilde
programlanmalıdır. Diyetlerinde besin çeşitliliği sağlanmazsa bu bireylerde -özellikle hiçbir hayvansal protein kaynağı tüketmeyen veganlarda- çinko, B12 vitamini, demir, kalsiyum, D
vitamini,
omega-3
ve
protein
eksikliği
görülebilmektedir.
Buna
bağlı
olarak
anemi(kansızlık) ve osteoporozis (kemik erimesi) gibi hastalıklarla karşılaşılabilmektedir.
18
Vejeteryenlere Öneriler
Tüm besin ögelerini vücuda alabilmek için besin çeşitliliği sağlanmalıdır.
Günde en az 4 porsiyon sebze ve en az 3 porsiyon meyve tüketilmelidir.
Bitkisel proteinlerin biyoyararlılığı hayvansal proteinlerden daha az olduğundan bitkisel protein kaynakları olan kuru baklagiller (kuru fasulye, nohut, mercimek, soya fasulyesi), soya ve kuruyemişler yeterince tüketilmelidir
Kuruyemişlerin yağ içeriği yüksek olduğundan kilo problemi yaşamamak için
miktarına dikkat edilmelidir.
Süt tüketebilen vejetaryenler günde 2 porsiyon kadar süt ve süt ürünü tüketmelidir. 1 su bardağı süt veya 4 yemek kaşığı yoğurt 1 porsiyon yerine geçmektedir.
Saflaştırılmış tahıllar yerine tam tahıllar tüketilmelidir. Örneğin; beyaz ekmek yerine tam buğday veya çavdar ekmeği, pirinç yerine bulgur tercih edilebilir.
Balık tüketmeyen vejetaryenler günde 2 porsiyon omega-3 yağları içeren besinleri tüketmelidir. Örneğin; 1 yemek kaşığı kanola yağı, soya yağı veya keten tohumu yağı, 1 yemek kaşığı(10 g) ezilmiş keten tohumu veya 4 adet ceviz tüketilebilir. Ayrıca semizotu da beslenme programına eklenebilir.
Süt ve yumurta tüketemeyenler diyetlerinin yeterli kalsiyum, demir ve B12 vitamini sağladığından emin olmalıdırlar. Diyette pekmez kullanımı demir ve kalsiyum gereksinmesinin karşılanmasına katkıda bulunur. Demir emilimini azalttığından çay ve kahve tüketiminden kaçınılmalıdır. İllaki tüketilecekse yemekten en az bir buçuk saat sonra çaya limon sıkılıp içilmelidir. Kalsiyum ihtiyacının karşılanması için ise
kalsiyumdan zenginleştirilmiş ürünler tüketilebilir.
Hiçbir hayvansal besin tüketilemiyorsa süt-
yoğurt yerine soya sütü; peynir, yumurta yerine soyadan yapılmış soya eti tüketilebilir. Ayrıca çinko eksikliğinin oluşmaması için diyetle yağlı tohumların (ceviz, fındık, badem gibi), tam tahılların, kepekli ürünlerin ve kuru baklagillerin yeterli miktarda alınması sağlanmalıdır.
Veganlarda yeterli ve dengeli bir diyet oluşturmak zor olduğundan B12 vitamini, kalsiyum ve demir alımını sağlamak için hekim ve diyetisyenle görüşülüp gerekirse takviye alınmalıdır.
Dyt. Aynur ALTAŞ 19
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
Fast food ve Şekerli Gıda Bağımlısı Olabilirsin!
Son yıllarda fast food, şekerli gıdalar, abur cuburlar ve paketli ürünler giderek çeşitlenmekte ve tüketimi artmaktadır. Besin sanayinin gelişmesiyle birlikte bu besinlere ulaşım kolaylığı sağlanmakta ve alım gücü artmaktadır. Bu faktörlere bağlı olarak bu besinlerin tüketimi yaygınlaşmıştır. Tüketimin artmasının en önemli ana sebebi bu besinlerin insan vücudunda fizyolojik ve psikolojik bağımlılık yapmasıdır. ABD'deki Maryland Ulusal Enstitüsü direktörlerinden Dr. Nora Volkow'a göre; şekerli gıdalar ve fast food ürünlere karşı koyamamanın sebebi, bu ürünlerin bağımlılık yaratarak, mideden gelen kimyasal sinyaller ve beyindeki zevk merkezi arasındaki dengeyi bozmasıdır. Fast food ve şekerli gıdalar kişilerde bağımlılık yaratarak tüketmedikleri takdirde yoksunluk duygusu oluşturmakta, sosyal yaşamlarını ve sağlıklarını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durumun farkında olan veya olmayan birçok kişi toplumda mevcuttur. Toplumdaki kişilerin sağlık problemleri sebebiyle veya farklı sebeplerden dolayı fastfood ve şekerli gıdaları tüketmeme kararı almalarına rağmen bırakamadıklarını ve tüketmeye devam ettiğini biliyoruz.
20
Ancak bu kimseler çoğu zaman bunun bir bağımlılık olduğunun bilincinde değillerdir. Fastfood ve şekerli gıda bağımlılığı çocuk yaşlarda başladığından, çocukların gelecek nesilleri oluşturacaklarını düşündüğümüzde toplum sağlığını temelden olumsuz yönde etkilemektedir. Bu sebeple çocukların damak zevklerinin ve alışkanlıklarının geliştiği küçük 21
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
KURBAN BAYRAMI ÖNERİLERİ
Merhabalar değerli Turuncu Sağlık okurları,
etmeleri gerekmektedir.
Biliyorsunuz önümüzde bir kurban bayramı var, dolayısıyla da şu geçirmekte
Mangal yaparken; etlerin ateş ile arasında
olduğumuz günlerde ''Kurban Bayramında
15 cm mesafe olmasına dikkat edilmelidir.
Et Tüketimine Dikkat'' temalı birçok öneri
Aksi takdirde daha yakın mesafede pişen
duyacaksınız.
etlerde kanserojen madde oluşma riski
Bende istedim ki bir de benden duyun…
artacaktır. Ve mangalın yanında bol, yağsız yeşil salata
Öncelikle veteriner kontrolü olmadan veya
tüketmeye özen gösterilmelidir.
uygun koşullarda kesilmeyen
Çünkü salata içeriğindeki C vitamini
kurbanlıklardan insanlara tenya, salmonella, kanserojen madde oluşma riskini minimize
tüberküloz ve şarbon gibi hastalıların
etmektedir.
bulaşma riski vardır. Bu yüzden
Aynı zamanda etlerde C vitamini
kurbanlığınızın uygun koşullarda
bulunmadığından sebze ve salata ile etin
kesildiğinden emin olmalısınız.
yanında alınan C vitamini demir emilimini
Yeni kesilmiş bir hayvanın etindeki sertlik
artıracaktır. (Özellikle demir eksikliği bulunan
hem pişirme hem de sindirimde zorluk
bireyler bunu göz önünde bulundurmalıdır.)
oluşturacağı için mide rahatsızlığı çeken
Yine benzer şekilde kalp-damar rahatsızlığı,
bireyler buzdolabında en az 24 saat
kolesterol problemi olan bireylerin
dinlendirilmemiş, kesilip hemen pişirilmiş
sakatatlardan uzak durmaları en doğrusu
etleri tüketmemelidir. Aksi takdirde
olacaktır. Tam tersi olarak ise demir eksikliği
hazımsızlık ve mide şikayetleri artacaktır.
problemi olan bireylerin porsiyon kontrolüne dikkat etmek koşuluyla sakatat tüketmeleri
Özellikle obezite, kalp-damar hastalığı,
uygundur.
hipertansiyon, diyabet gibi rahatsızlığı olan
Etlerin yağlı kısımları tüketilmemeli, etli
bireylerle birlikte yaşlı bireylerin dikkatli
yemeklere yağ ilave edilmemeli ve bir
olması, porsiyon kontrolüne katı bir kuralla
öğünde et tüketimi yapıldığında diğer
uymaları ve pişirme yöntemlerinden
öğünde sebze tüketmeye özen
haşlama, ızgara ve fırınlamayı tercih
gösterilmelidir.
22
Veya her iki öğünde de tüketebiliyorsanız
Son olarak ise benim tabirimle minik
yemeklerinizi et+sebze şeklinde tüketmeniz
insanlar, sizlerin tabiriyle bebekler içinde bir
uygun olacaktır. Ve yine yanında bol,
kaç öneride bulunacağım, izninizle.
yağsız yeşil salata tüketmeye özen
Bebeklerde tamamlayıcı beslenmede 7.
gösterilmelidir.
aydan itibaren kıyma, tavuk, balık gibi
Tatlı tüketimi minimumda tutulmalı ve
hayvansal kaynaklı proteinleri kullanmaya
meşrubat, şekerli meyve suları yerine
başlarız.
şekersiz açık çay veya bitki çayları tercih
9. aydan itibaren ise böbrek, dalak, ciğer
edilmelidir.
gibi sakatatlara bebek beslenmesinde yer verilebilmektedir.
Bayramda kahvaltınızı şeker ve hamur
Ancak tekrar söylüyorum ki dinlendirilmemiş
işinden uzak tutarak, günlük su tüketiminizi
etler sindirim güçlüğü yaratır. Dolayısıyla
ortalama 2,5 litre yaparak ve boş zaman
anneannesi, babaannesi, dedesi, büyük
bulduğunuzda ailenizle veya kendiniz kısa
teyzesi, büyük halası kim olursa olsun bir
yürüyüşler yaparak bu süreci daha rahat
bebeğin beslenmesinden anne ve baba
geçirebilirsiniz.
olarak ebeveynler sorumludur. Bu yüzden yeterli süre dinlendirilmiş
Kurban Etlerini Saklarken Dikkat Edilmesi
(buzdolabında bir kaç gün) ve uygun
Gereken Noktalar
şekilde pişirilmiş olan etleri bebek ve
Etler tek kullanımlık olacak şekilde
çocuklarınıza yedirmeniz en doğrusu
buzdolabı poşetlerine ayrılmalı ve buzlukta
olacaktır.
saklanmalıdır.
Hepinize sağlıklı, kazasız-belasız, uğurlu,
+4 derecede buzdolabında 2-3 gün kadar
umutlu ve tabi ki dengeli bir bayram
saklanması uygun olan etler, derin
geçirmeniz dileklerimle kurban bayramınızı
dondurucu da -18 derecede optimal
şimdiden kutlar, güzel kalplerinizden
düzeyde 3-4 ay saklanabilir.
öperim. Sevgiyle kalın…
Etler potansiyel olarak riskli besinler olduğu için uygun koşullarda saklanmalı ve dondurulan etler çözdürüldükten sonra
tekrar dondurulmamalıdır. Etlerin derin dondurucudan çıkarıldıktan sonra buzdolabında çözdürülmesi de uygun
Dyt. İzan IŞIK
olacaktır. 23
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
KAYISI İLE GELEN TURUNCU SAĞLIK
Kayısının Anadolu’daki tarihi büyük İskender’in Asya seferine dayanmaktadır. İran üzerinden Anadolu’ya gelen bu meyve 2 bin yılı aşkın süredir Anadolu’da varlığını sürdürmektedir. Birçok toplumda kendine yer etmiş, çeşitli hastalıklara derman olarak kullanılmıştır. Dünyada yaklaşık 1750 kayısı çeşit ve tipi bulunur; bunların 1230’unun bazı özellikleri “Avrupa Kayısı Kataloğu”nda 1989 yılında yayınlanmıştır. Ülkemizde ise yoğun
olarak kayısı tarımı yapılan ilimiz Malatya’dır. Malatya ismi meyve bahçesi anlamına gelir. Dünyadaki kuru kayısının %90’ını Malatya kayısısı teşkil eder.
Kayısının kalp, göz ve kemik sağlığına etkileri çeşitli çalışmalar ile ortaya konmuştur. Kalp üzerine etkisi içerindeki flavonoid ve diğer antioksidanların kılcal damar duvarlarını oksidatif strese karşı korumasına bağlanmaktadır. Kayısının içeriğinde bulunan ve kayısıya kendine has rengini veren karotenoidler ve A vitamini göz sağlığının korunmasında etkili olmaktadır. Kalsiyum, demir, bakır, fosfor açısından zengin bir içeriğe sahip olan kayısı kemik gelişimi ve kemiklerin korunmasında etkilidir. İçeriğindeki demir miktarına bağlı olarak güçlü bir antianemiktir. 1 adet kayısı günlük potasyum ihtiyacının %3’ünü karşılar ve bu önemli mineral için oldukça sağlıklı bir kaynaktır.
Eski çağlardan bu yana özellikle kabızlığın tedavisinde kullanılan kayısı besleyici bir meyvedir. Kabızlık denildiğinde akla ilk olarak kayısının gelmesi ise içeriğindeki liften ileri gelir. Laktasif etkisi yüksek olan kayısı mide ve bağırsak hastalıklarının tedavisinde önemli bir yere sahiptir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda ülseratif kolit tedavisinde kayısının faydası üzerinde durulmaktadır. Kayısı gerek beslenmede, gerekse kozmetik sanayinde oldukça fazla karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde kayısı lokum yapımında, meyve sularında ve reçel yapımında önemli bir hammaddedir. Yaş ve kuru versiyonları vardır. Kuru olarak üretilen kayısı kükürtlendiği zaman kükürdü absorbe ederek sarı bir renk alır, güneşte kurutulduğunda ise esmerleşir ve gün kurusu adını alır.
24
Bu harika meyve sağlıklı ara öğünler için besleyici bir alternatif olarak karşımıza çıkar. Ceviz ile birlikte doyurucu bir ara öğündür. Ayrıca kayısı hoşaf yapımında kullanılır, kayısının bu hali ise sıvı ihtiyacı ve bağırsak tembelliğinin giderilmesinde etkilidir. Ara öğündeki 1 porsiyon meyvenin karşılığı 3-4 adet kayısıdır. 100 g kayısı 48 kkal enerji içermekle birlikte besin değerleri aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
Besin Değerleri
100 gr.
Karbonhidrat (g)
11.12
3.34
Protein (g)
1.4
0.42
Yağ (g)
0.39
0.12
Lif (g)
2
0.6
Kolesterol (mg)
0
0
Sodyum (mg)
1 Adet (Orta/Normal)
1
0.3
Potasyum (mg)
259
77.7
Kalsiyum (mg)
13
3.9
Vitamin A (mg)
1926
577.8
Vitamin C (mg)
10
3
Demir (mg)
0.39
0.12
Malatyalı bir kayısı yetiştiricisi ve diyetisyen olarak kayısıyı beslenmenizin bir parçası haline getirmenizi öneriyorum. Düzenli ve dengeli beslenmenin en önemli parçalarından biri olan meyveleri beslenme programlarınızdan eksik etmeyin ve çeşitlilik sağlayarak meyve tüketmeye çalışın. Kayısı bunun için son derece iyi bir alternatiftir.
Dyt. Nazlı Can YILDIZ 25
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
DOĞADAN GELEN MUCİZE İÇECEK: KEFİR Merhabalar, Bu sizlerle ilk buluşmam… Daha önce çeşitli sitelerde farklı yazılarım yayınlanmış olsa da Turuncu Sağlık Ailesi’nden sizlere sesimi duyurmak benim için ayrı bir heyecan! :) Size ilk yazımda aslında hepinizin yakından tanıdığı ‘Doğadan Gelen Mucize İçecek’ i yani ‘Kefir’i tanıtacağım ve evde kefir yapımını anlatacağım. Hadi başlayalım!
26
KEFİR TANELERİ
kaliteli bir mayayla yapılan kefirin bakteri
çeşitliliği hazır alınana göre daha fazladır. Kafkaslar
hayvan
postlarından
yapılan MALZEMELER tulumların içerisine koydukları keçi sütünü 1 litre süt (Bulabilirseniz taze keçi sütü) fermente ederek kefir hazırlıyordu. Fermente 30-50 gram kefir mayası olmuş sütün bir kısmı bu tulumların içinden alınarak yeniden taze süt ekleniyor, böylece
Cam kavanoz
sürekli ve doğal fermantasyon sağlanıyordu.
Plastik süzgeç
Fermantasyondan tulumun
iç
birkaç
yüzeyinde
hafta
tabaka
sonra şeklinde
biriken protein pıhtılarını içeren karnabahar
YAPILIŞI
benzeri yapılar oluşuyordu. Bu tanecikli 1. Önce çiğ süt kaynatılır ve soğumaya süngerimsi yapılar alınıp bölünerek bırakılır, üzerinde oluşan kaymak alınır. 2. Soğuyan süt 20-25 dereceye geldiğinde
kurutuluyordu. Kefir
mayası
olarak
bilinen
küçük kefir mayası ilave edilir.
bu
parçalar kefir tanesi, kefir danesi veya kefir 3. Kavanozun ağzı hava alacak ama toz tohumu olarak da bilinmektedir. Tanecikli girmeyecek bir şekilde peçete veya temiz yapısı
kefiri
diğer
süt
ürünlerinden gevşek dokulu bir bezle kapatılır.
ayırmaktadır. Kefir tanelerinin en önemli 4. 20-25 derece kalacağı yerde bırakılır. özelliği fermantasyon sonrası süzülüp tekrar Hava soğuk ise kavanozun etrafı bezle kullanılabilmesidir. Kefir taneleri beyaz- sarılır. sarımtırak renkte, karnabahar veya patlamış mısır
görünümündedir.
değildir,suda
Şekilleri
erimezler.Süte
düzgün ekleyince
5. 18-24 saat sütün pıhtılaşması beklenir 6. Süt pıhtılaştığında kefir olmuş demektir.
şişerler ve renkleri beyazlaşır.İyi bir kefir 7. Olgunlaşması
için
buzdolabında
tanesi esnek,yumuşak ve yapışkandır.
gece bekletilir.
EV YAPIMI KEFİR TARİFİ
8. Sonra kefir plastik bir süzgeçle süzülür.
bir
Evde kefir yapmak çok kolaydır. Yoğurt Süzülen kefir içime hazırdır, 2 gün kadar buzdolabında bekletilebilir. yapmaya benzer, süte yoğurt mayası Kefir taneleri metal ile temas etmemelidir. konursa yoğurt, kefir tanesi konursa kefir Metal yerine plastik süzgeç ve kaşık olur. Önce güvenilir bir kaynaktan kefir kullanılmalıdır. tanesi bulmak gereklidir. Kefir tanelerinin, yani mayanın kalitesi çok önemlidir. Evde 27
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
PEKİ, KEFİR HELAL MİDİR?
Yapılan bir diğer araştırmaya göre, düzenli
Kefirin bileşiminde %1 kadar süt asiti ve %0,5- olarak kefir tüketmek tümör gelişimini 2.0 düzeyinde etil alkol bulunmaktadır, önlemektedir ve bu özelliği ile kanserin bekledikçe içindeki alkol oranı artar. Bu ilerlemesini durdurmak için kullanılabilecek yüzden yaptığım araştırmalara göre; kefir gıdalar arasında gösterilmektedir. evde
yapıldığı
ve
3
günden
fazla
bekletilmediği takdirde helaldir.
K E F İ R İ N
B E S İ N
D E Ğ E R İ
1 bardak kefir yaklaşık 150 kaloridir ve 8 KEFİRİN FAYDALARI NELERDİR?
gram yağ,30 gram kolesterol ve 12 gram
karbonhidrat
içerir.
Protein
bakımından
bakteriler oldukça zengin olan kefirin 1 bardağı 8-11 (laktobasiller) bakımından zengin olan kefir, gram protein içermektedir.1 bardak kefir sindirim sorunu bulunanlar, kabızlık ve içerek günlük A vitamini ihtiyacınızın %10 Sindirime
yardımcı
olan
hazımsızlık çekenler için ideal bir içecektir. unu, kalsiyum ihtiyacınızın %30 unu ve C Sütten farkı, hem daha çok probiyotik vitamini ihtiyacınızın %4 ünü alabilirsiniz. Aynı
intoleransı miktarda kefir 125 mg sodyum,350 mg bulunanlar tarafından da tüketilebilmesidir. potasyum ve 4 gram şeker içerir. içermesi
hem
Bağışıklık
sistemini
sisteminde
de
laktoz
güçlendirir,
sindirim
m i k r o p l a r ı n KEFİRİN DİĞER FAYDALARI
mevcut
temizlenmesine yardımcı olur, mide ülserine Fazla tuzun neden olan 'helicobacter pylori' isimli yardımcı olur. bakteriyi öldürür ve antibiyotik özelliği vardır. Kefirde
bulunan
B12,B1,biotin
ve
K
vitaminleri genel sağlığa katkıda bulunur.
ve
ödemin
atılmasına
Bağırsakları temizler, bakteri ve mikropları
öldürür.
Yüksek kalsiyum ve magnezyum içeriği ile
Sindirime iyi gelir, kabızlığı önler.
kemik sağlığını korur ve kemik kaybını önlemeye yardımcı olur.
Mide ülserinin tedavisinde kullanılır.
KEFİR VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ Kefirde bulunan bazı bileşenler bağışıklık sisteminin oynar.
düzenlenmesinde
Bu
nedenle
önemli
Kanserin oluşmasını ve ilerlemesini önler.
Güçlü kemikler ve dişler için önemlidir.
Kalp sağlığını korur.
rol
bağışıklık
sistemi sorunlarından kaynaklanan çeşitli alerjilere iyi gelir ve genel olarak iltihaplanmayı önler. Yapılan
çalışmalarda
bakterilerin vermesine
bulunan
alerjik
tepkiler
'IgE'
üretimini
vücudun neden
baskıladığı
28
kefirde
olan
tespit
edilmiştir.
Kolesterolü düşürür.
Karaciğere faydalıdır. Şişkinliği önler.
KEFİR HANGİ RAHATSIZLIKLARA İYİ GELİR? Kalın bağırsak çeperinde kolonize olan probiyotiklerin antibakteriyel, antioksidan ve antiallerjenik özellikleri vardır. Bağırsak florasını düzenleyerek ve bağışıklık sistemini uyararak hastalık yapan mikroorganizmaların o bölgeye yerleşip ishal kabızlık ve kanser türlerine yol açmasını engeller. Ayrıca kefir sinirsel rahatsızlıklar, iştahsızlık ve uykusuzluğa karşı etkilidir. Yüksek tansiyon, bronşit, safra kesesi rahatsızlıklarında da etkili olan kefirin karaciğer, böbrek fonksiyonları ve kan dolaşımı üzerinde de olumlu etkileri vardır. Ve son olarak; Kefirin tok tutma özelliği vardır, diyet yapanlara önerilir. Ayrıca Ramazan’ da sahurda içilen bir bardak kefir, kalsiyum ve protein ihtiyacını karşılar ve tok tutar. Sağlıkla Kalın…
Dyt. Sümeyye Şükran ÖZKELEŞ
LİMON YAĞ YAKAR MI? Günümüzde tüketimin artması ve azalan fiziksel aktiviteyle birlikte bireylerin kiloları geçmiş nesillere nazaran artmış ve halen artmaktadır. Kişiler kilo vermenin yollarını günümüzde ilerleyen teknolojiyle birlikte internette de aramaya başlamıştır ve arama motorlarında en çok arananların başında limon yağ yakar mı sorusu geliyor. Limon içerdiği C vitamininin asidik yapısından dolayı midedeki besinlerin glisemik indeksini
yani kana karışma hızlarını düşürüyor. Böylelikle besinlerin basit karbonhidratlara ayrılması ve emilimi daha uzun sürüyor. Bu durum kişilerdeki tokluk hissinin süresini artırıyor ve az yemeye sebep oluyor. 18 bin kişi üzerinde yapılan araştırmalar sonucu az alınan enerjinin kilo kaybına sebep olmasıyla birlikte sodyum ve kolesterol alımında da azalmaya sebep olduğu gözlemlenmiştir. Yani C vitamini içeriğinden dolayı faydalı bilinen limon aslında dolaylı yoldan kalp ve damar hastalıklarında koruyucu rol oynuyor. Başta mide rahatsızlıkları olanlar ve kullanımında sakınca bulunanlar haricinde bireyler
limonu salatalar, çorbalar ve eklenebilecek ana yemeklerle birlikte tüketebilirler.
Dyt. Kübra İZLER
29
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
Neden Brokoli Tüketmeliyiz? Brokoli; C vitamini, K vitamini,
folat,
A vitamini, B6-B2
vitaminlerinin yanı sıra selenyum, fosfor, magnezyum ve kalsiyum minerallerini de içeren diyet lifinden oldukça zengin olduğu bilinen kanser hastalığına karşı koruyucu rol oynayan mükemmel bir besindir.
30
Peki, bu vitamin ve mineraller ne işe yarıyor?
A vitamini; Cilt, deri ve göz sağlığı için başta gelen vitaminlerden olduğu bilinmektedir.
B6 vitamini; Eksikliğinde dil yarası (glossit), dudak kenarlarında çatlak (cheilit), sinir zayıflığı (periferik nöropati) görülebilmektedir.
B12 vitamini; birçok aminoasidin yapımına yardımcı olmakla birlikte kan yapımında da rol oynayan faktörleri barındıran B grubu vitaminidir.
K vitamini: Kanın pıhtılaşmasına yardımcı olan proteinlerin çalışması için etkilidir.
C vitamini: Vücudun doku ve kemik yapısında olan kollajenin yapımında görevlidir. Yaraların iyileşmesini sağlamanın yanı sıra çok güçlü bir antioksidandır ve serbest radikal hasarına karşı vücudu korumaktadır.
Lif: sindirim sistemine yardımcı olmak ve kolesterolün düşürülmesi gibi işlevlere sahip olduğu bilinmektedir.
Folat; vücutta yeni hücrelerin üretimi ve korunması için gereklidir.
Kalsiyum; Kemik ve diş sağlığında aktif rol oynamaktadır.
Selenyum; vücuda giren toksinlere karşı glutathione enziminin üretilmesine yardımcı olarak başta kanser olmak üzere, bir çok enfeksiyon riskini de azaltmaktadır. Tiroit hastalıklarında, bağışıklık sisteminde, diyabet, kalp damar hastalıklarında da etkin rol oynamasıyla karşımıza çıkmaktadır.
Magnezyum; kasların fonksiyonları ve sinir sisteminin düzenlenmesinde görevlidir.
olur. Yapılan bir çalışmaya göre, brokoli genetiği bozulmuş hücrelerin bir sonraki nesillere aktarılmasını önleyen mekanizmaya destek olarak kanser hastalığının önüne geçmekte etkili olduğu görülmüştür. Prostat kanserli vakalar üzerindeki çalışmaya göre ise brokoli h a s tal ı ğı n s e y r in i %45 or a nı nd a azaltabilmekte olduğu görülmüştür. Kanser gelişimde etkili olan oksidatif stres, kronik inflamasyon ve yetersiz detoksifikasyonun etkisi; antioksidanlar ve anti-infamatuarlar özelliği bulunan besinlerin tüketimi ile en aza indirilebilmektedir. Folat, B6 ve B12 vitaminlerinin yetersizliği ile ortaya çıkan homosistein yüksekliğinin görülmesiyle kalp hastalıkları riskinin arttığı bilinmektedir. B vitaminlerinden zengin olan brokol inin düzenl i tüketim i, kal p hastalıklarının görülme riskini azalabileceği düşünülmektedir. Yapılan araştırmalarda, brokolinin kalp sağlığını korumaya destek olduğu gözlemlenmiştir. Brokolinin sahip olduğu lif içeriği sindirim yolunda kolesterolü bağlayarak; kolesterol düşürücü rol oynadığı da unutulmamalıdır. Çiğ brokoli midede helicobakter pilorinin çoğalmasına ve mide duvarına yerleşmesini engellemektedir. Brokoli lutein ve zeaksantin yönünden zengin olmakla birlikte; göz sağlığını iyileştirici etki göstermektedir. Kaempferol flavonoidinden zengin olan brokoli; alerji yapıcı maddelere karşı da koruyucu rol oynayabilmektedir. 100 gramı 30 kalori olan brokolinin faydalarını gözlemleyebilmek için haftada 3-4 kez tüketimi unutulmamalıdır. Sağlıklı pişirme yöntemlerinden olan buhar yöntemi tercih edilerek; vitamin ve mineral kaybı en a z a i n d i r il e b il m e k te d i r . Mutlu
bir yaşam için, sağlıklı
beslenin.
Fosfor; yetersizliğinde kemik, kas, eklem, diş, cilt problemleriyle ve büyüme gelişme geriliği ile karşımıza çıkmaktadır.
Brokoli; içeriğindeki fotokimyasallar ve antioksidanlar sayesinde kanser yapıcı hücrelerin etkisiz hale getirilmesine yardımcı
Dyt. Aslı ÖZDEMİR
31
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
Hayatın Diğer Adı: Zeytin Başlangıçlara çok önem veririm ben. “Bir iş nasıl başlarsa öyle devam eder” diyenlerdenim anlayacağınız. Turuncu Sağlık da benim için yeni bir başlangıç ve bu da sizler için yazdığım ilk yazım. Turuncunun yanına önceden beri yeşili çok yakıştırmakla birlikte 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne binaen barışı simgeleyen zeytin dalından, zeytin ağacından ve Akdeniz tipi beslenmenin önemli bir parçası olan zeytinyağından bahsetmek istiyorum bu sayıda. Zeytin
ağacı, benim favori üç ağacımdan bir tanesidir. Nedenini siz de yazının sonunda anlayacak
ve
iddia
ediyorum
ki
zeytin
ağacına
daha
farklı
bakmaya
başlayacaksınız. Öncelikle fotoğrafta gördüğünüz, Hacettepe Üniversitesi tarafından oluşturulmuş olan dört yapraklı beslenme yoncasıdır. İçerisinde dört temel besin grubu olan tahıl grubu, süt ve süt ürünleri, et ve et ürünleri ve meyve-sebze grubu yer almaktadır. Yonca modeli, şans getirsin diye düşünülerek seçilmiş ve etrafındaki zeytin dalları da barışı simgelediği için bu tasarımda kullanılmıştır. Diyetisyenler olarak yoncamızı çok sevmemizin bir nedeni var anlayacağınız. Zeytinyağı, zeytin meyvesinin mekanik yollarla işlenmesiyle elde edilen bitkisel yağdır, bildiğiniz üzere. Besin içeriğine baktığımızda %75 oranında tekli doymamış yağ asidi, %11 oranında çoklu doymamış yağ asidi ve %14 oranında da doymuş yağ içerdiğini görürüz. İçerdiği tekli doymamış yağ asitlerinin de ağırlıklı olanı ''oleik asit'' tir.
Oleik asit özellikle kalp-damar hastalıklarından korunmada müthiş bir
öneme sahiptir ve yağın besleyici-duyusal kalitesini bozan reaksiyonlara karşı da dayanıklıdır.
Bununla birlikte oleik asit, damarlarda plak oluşumuna neden
olan kandaki kötü kolesterol (LDL-Kolesterol) seviyesini düşürüp iyi kolesterol
(HDL-Kolesterol) seviyesini yükseltmede görev yapar. Zeytinyağının sağlık üzerindeki olumlu etkilerini sıralayacak olursam eğer;
Kansere karşı koruyucu antioksidan özelliğe sahiptir.
İçeriğinde bulunan ‘’oleurepein’’ adlı madde sayesinde
kansere karşı korur.
İçeriğindeki E vitamini sayesinde yaşlanmayı geciktirir.
Kemik sağlığına katkıda bulunur.
Mideyi koruyucu bir tabakayla sararak sindirim sistemi sağlığını destekler.
Çocuklarda diş gelişiminin tamamlanmasında önemli bir rol oynar.
32
Zeytinyağı, kolesterolün bağırsaktan emilimini azaltan bir madde olan ß-sistosterolü içermesiyle de tektir. Zeytinyağının rengini veren klorofil, feofitin, karoten gibi renk bileşenleri ve zeytinyağının tadını etkileyen aroma bileşikleri mide öz suyu salgısını artırarak yağın sindirimini kolaylaştırır.
Zeytin dalı ve yapraklarından yapılan çay yüksek tansiyonu düşürmeye yardımcı olur. Amerikan Kanser Araştırma Enstitüsü, zeytin yaprağının 21. yüzyılın doğal antimikrobiyal ve anti-viral etkiye sahip önemli bir bitkisi olduğunu belirtmiştir.
A, D, E, K vitaminleri açısından zengin olan zeytinyağı kalsiyum kaybını da engellemektedir. Akdeniz ülkelerinde kanserden kaynaklanan ölüm oranının düşük olmasında zeytinyağının rolü büyüktür.
Zeytinyağında bulunan tekli doymamış yağ asitleri, fenolik bileşenler ve E vitamini birçok kanser türüne karşı etkindir. Bundan dolayı zeytinyağının yüksek miktarda tüketildiği Yunanistan, İtalya, İspanya gibi Akdeniz ülkelerinde kolon, rahim, meme, prostat, pankreas ve diğer kanser türlerine yakalanan kişilerin sayısı düşüktür.
Son araştırmalarda Akdeniz Diyeti olarak kabul edilen ve içinde zeytin ve zeytinyağının önemli bir yere sahip olduğu beslenme tipinin kanserleri önleyici etkiye sahip olduğunu kanıtlamıştır.
Son olarak cennette iki tane ağaç olduğuna inanılırmış. Bir tanesi gerçeği temsil eden incir ağacı; diğeri ise hayatı temsil eden zeytin ağacıymış. İslamiyet’te zeytin, dünyanın ekseni; zeytin dalı ise Hz. Peygamber'in sembolü olarak kabul edilir. Ve kutsaldır, çünkü tanesinden elde edilen zeytinyağı, nur misali ışık kaynağını temsil eder. Hıristiyan inanışına göre ise tufandan sonra biten ilk ağaç, zeytin ağacıdır. Tanelerinden elde edilen kutsal yağ öyle değerlidir ki, Yahudi krallar gibi Hıristiyan rahiplerin de onunla kutsandığı bilinmektedir. Efsanelere göre Roma İmparatorluğu'nda zeytin, hayatın anlamıdır. Eski Mısır’a baktığımızdaysa Firavun III. Ramses’in, Güneş Tanrısı Ra için yaptırmış olduğu tapınağın aydınlatılmasında ışık kaynağı olarak kullanılacak zeytinyağı için özel zeytinlikler kurdurduğu bilinmektedir. Sonuç olarak zeytin ağacı her dönemde ve her dinde hatırı sayılır bir öneme sahiptir ve hayat demektir aslında. Zeytini/Hayatı sevin sevebildiğiniz kadar. Sevmek bütün iyiliklerin anasıdır… Sağlıkla, sevgiyle kalın…
Dyt. İzan IŞIK
33
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
BİR OMEGA-3 DEPOSU: CHIA TOHUMU Her gün popüler besin ailesine bir yenisi daha katılıyor değil mi? Ve ticari amaç güden birçok alanda bu besinlerle ilgili doğru veya yanlış bilgiler paylaşılıyor. Bu yüzden ben de sizlere günümüzün popüler besinlerinde olan ve özellikle zayıflamak isteyenlerin kullandığı “CHIA TOHUMU” ndan bahsetmek istiyorum. Chia tohumu diğer bir adıyla Salvia Hispanica L. denilen Lamiaceae ailesine ait bir yıllık yaz bitkisidir. Chia, Maya dilinde ‘enerji’ anlamına gelmektedir. Bundan dolayı Aztek ve Maya toplumlarının uzun yolculuklarda kendilerine enerji versin diye yanlarında bulundurdukları tabir-i caizse bir mucizevi besin kaynağıydı. Mısır ve fasulye gibi temel besin kaynağı olarak sofralarda yerini alıyordu. Fakat İspanyolların Latin Amerika’yı istila etmesi ile unutulmaya yüz tutar hale geldi. Çünkü İspanyollar kendi besinlerinin tanıtımını yaparak chianın üretimini yasaklamışlardı. Sonunda 20. Yüzyılda bir grup bilim adamı ve çiftçiler tarafından besinsel ve fonksiyonel özelliklerinden dolayı chia yeniden üretilmeye başlanarak Avrupa’da, Amerika’da ve ülkemizde zamanla popüler bir ürün haline
gelmiştir. Chia denilince akla ilk gelen tabii ki ‘zengin bir omega-3 kaynağı’ olmasıdır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki Chia omega-3 yağ asidi içeriğiyle bilinenlerin aksine birçok besinden daha zengin bir omega-3 kaynağıdır. Omega-3 deposu olarak bilinen somondan bile daha yüksek oranda omega-3 içeriğine sahip olduğu bulunmuştur. Güçlü antioksidan diye adlandırabileceğimiz bu besin kaynağı zengin vitamin ve mineral kaynağıdır. Önerilen günlük lif tüketim miktarı 20-35 gram arasıdır. 1 tatlı kaşığı Chia tohumu tek bir porsiyonda günlük önerilen lif ihtiyacınızın %42’sini karşılamaya yeterli olur. 100 gram Chia tükettiğiniz takdirde kalsiyum, demir ve magnezyum ihtiyacınızın fazlasını karşılamış olursunuz. Özellikle vejetaryen olan veya süt ve süt ürünlerini tüketemeyenlere önerilebilir. Çünkü 100 gram süte göre 6 kat kalsiyum içerdiği bilinmektedir. Chia tohumunun metabolizma üzerine etkileri nelerdir?
Lifli yapısı sayesinde sindirimi yavaşlatarak kan şekerinin hızlı yükselmesini engeller. Tip-2 diyabetliler için doğal bir tedavi olarak diyetlerine eklenebilir. Suyla temas ettiğinde jel bir yapı kazanması ve aynı zamanda lifli yapısı sayesinde uzun süre tok kalmanızı sağlayarak hem metabolizmanızı hızlandırıp hem de kilo vermenize yardımcı olabilir.
34
Omega-3 bakımından zengin olmasından
omega-3
dolayı;
zenginleştirilmiştir.
kan
yağlarını
ve
kolesterolü
yağ
asidi
bakımından
Kek
yapımında
düşürmeye yardımcıdır. Kalp ve damar
kullanılan hidrojene bitkisel yağın olumsuz
hastalıkları riskini azaltır.
etkisini
Antioksidan özelliği sayesinde bağışıklık
olarak keke özel bir hacim ve sertlik verdiği
sistemini güçlendirir.
gözlenmiştir.
Chia’nın
içeriğinde
bulunmadığından
çölyak
gluten hastalarının
en
aza
indirmesinde
yardımcı
Evet, klinik çalışmalar da göstermiştir ki chia
tohumunu
birçok
olumlu
özelliği
sofralarında rahatlıkla bulundurabileceği
sebebiyle beslenmemize ekleyebiliriz. Yulaf
bir besindir.
gibi tahıllar, soslar, sebze ve yoğurtla beraber tüketebiliriz. Aynı zamanda su ile
Kanserin oluşum riskini azaltır. Diz, eklem ağrıları ve bacak ağrılarına iyi gelir.
temas ettiğinde jel özelliği kazanmasından faydalanarak çorba, puding ve lezzetli içecekler hazırlayabiliriz.
Tırnakların ve saçların sağlıklı uzamasına yardımcı olur aynı zamanda cildinize iyi
Sağlıklı günler dileğiyle, sevgiyle kalın.
gelir. Toksinleri vücuttan atmanıza yardım eder. Chia, iyi bir B vitamini kaynağıdır. Diğer tahıllarla
karşılaştırıldığında
mısır,
soya
CHİA’LI PUDİNG 1 bardak süt 10 adet çilek
fasulyesi ve pirince göre daha fazla niasin
2 yemek kaşığı Chia tohumu
içerir. Tiamin ve riboflavin içeriği ise bu
1 bardak süt ve 10 adet çileği blenderden
tahıllara benzerdir.
geçirip içerisine 2 yemek kaşığı Chia
Kan inceltici özelliği vardır. Bu yüzden
tohumu ekleyip bir gece buzdolabında
hamile olanların ve kronik bir hastalığı olup
bekleterek ertesi gün afiyetle yiyebilirsiniz.
ilaç kullananlarının doktor ve diyetisyene danışmadan
tüketmemesini
gerekmektedir. Besinlerin içeriğine katıldığında nasıl bir
fonksiyonu olduğunu öğrenmek isteyen bir grup
araştırmacının
chia
kek
çalışmanın
yaptığı
yapımında sonucunda
çalışmada
kullanılmıştır. kekin
Bu
Stj. Dyt. Büşra DOĞAN
içeriği
35
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
BİTKİSEL TEHLİKE SİNYALİ DUYULDU
Sevgili Turuncu Sağlık okuyucuları, herkese merhaba. Bu sayıda sizlere hepimizin yakından bildiği, tanık olduğu bir konudan bahsedeceğim. Kimi zaman bilimsel yöntemlere destek olarak kullanılan, kimi zaman da başlı başına bir tedavi yöntemi olarak kabul edilen, Alternatif Tıp kapsamına giren bitkisel destek! Bilinçsiz bitkisel destek kullanımı her geçen gün artıyor. Bunun başlıca sebebi basın yayın organlarında ve sosyal medyada ”tamamen doğal“ etiketiyle reklamların yapılması, ürünlerin herkesin ulaşabileceği kolaylıkta olmasıdır. Amerikan Ulusal Böbrek Vakfı’nın verilerinde, özellikle kronik böbrek hastalarında bitkisel destek tedavilerinin sakıncalı olabileceğine dikkati çekilmiştir. İnsanoğlu yüzyıllardır önce bitkilerin güzelleştirici, iyileştirici özelliğini keşfedip ve kullanmıştır. Günümüzde birçok bitki, ilaçların etken maddesini oluşturmaktadır. Oysa her zaman faydalarından bahsedilen bitkilerin pek çoğumuzun bilmediği yan etkileri de mevcut. Bitkiler tek başına ve bilinçsiz kullanıldığında zannedilenin aksine tedavi etmek yerine daha büyük sağlık problemlerine yol açabilir . Bazı bitkisel ürünler ilaçlarla etkileşime girebilmektedir. Bunlara sarı kantaron, ekinezya, ginkgo, sarımsak, ginseng, zencefil örnek olarak verilebilir. Bu etkileşimlerden ve yan etkilerden kaçınmak için doktor onayı olmadan hiçbir ürün kullanılmamalıdır. Özellikle böbrek, karaciğer hastaları için 'doğal' kelimesi güvenli olduğu anlamına gelmemektedir. İlaçlarla etkileşime giren bu bitkileri daha detaylı inceleyecek olursak faydanın içerisinde yatan tehlike gün yüzüne çıkmaktadır.
36
EKİNEZYA: Ekinezya son dönemlerde adını sıkça duyduğumuz bir bitki olarak karşımıza çıkıyor. Hep faydalarıyla ismi anılsa da bilinçsiz tüketiminde ortaya çıkardığı sağlık sorunlarıyla dikkatleri üzerine çekiyor. SARI
KANTORON:
Sindirim,
boşaltım
sistemleri için antiseptik özellikte bir bitkidir. Adet öncesi sorunları ve adet sancılarını hafifletir.
Kas
g e v ş e ti c i
özelliği
bulunmaktadır. Öksürük ve balgamda anti pektoral
etkisi
formatlarında
vardır.
Kapsül,
satılmaktadır.
çay
Ancak
sarı
kantaronun etken maddesi olan hypericin suda
çözünmemektedir.
Anne
sütüne
geçtiği için emziren kadınların ve hamilelerin kullanımına
uygun
değildir.
Fotosensibilizasyon özelliğinden dolayı sarı kantaron kullanan bireylerin yoğun güneş ışığına
maruz
kalmamaları,
solaryum
ışınlarından uzak durmaları gerekmektedir. Sentetik
antidepresan
ilaçlarla,
antikoagülan, antikanser, HIV tedavisinde kullanılan ilaçlarla etkileşime girmektedir.
Ekinezyanın
başlıca
kullanım
nedeni;
interferon üretimini destekleyerek vücudun
savunma sistemini güçlendirmesidir. Ayrıca ekinezyanın akyuvar sayısında artışa neden olduğu
te s p i t
Üniversitesi’nden
e d i l m i ş ti r . Dr.
Münih
Wagner’e
göre
ekinezya kemik iliğini akyuvar üretmeye zorlayarak,
bağışıklık
sistemini
güçlendirmektedir. 8 hafta süren ve 108 kişi
üzerinde yapılan bir çalışmada grubun yarısına günde iki defa 4 mililitre Ekinezya purpurea, diğer gruba ise plasebo verilmiştir. Araştırma
sonucuna
göre
ekinezya
kullananların nezleye yakalanma olasılığı %36 oranında azalmıştır. Ekinezyadan en çok
yarar
görenler
enfeksiyona
karşı
savaşan T hücreleri seviyesi düşük olan kişilerdi. Ekinezya; çay, şurup, tablet olarak karşımıza çıkmaktadır.
Her
bir
değerlendirildiğinde ulaşılmıştır.
Tablet
formu çelişkili
olarak
ayrı
ayrı
sonuçlara
kullanıldığında
soğuk algınlığına etkisi saptanamamıştır ve Annals of Internal Medicine Dergisinde yayınlanmıştır. Sıvı olarak kullanıldığı üç çalışmada bitkinin
etkili olduğu, tablet
olarak kullanıldığı beş çalışmada ise etkisiz olduğu tespit edilmiştir. 37
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
Bağışıklığı
baskılayıcı
ilaçlarla
birlikte,
anksiyete
ilaçlarıyla
birlikte
kullanılmaması
gerekmektedir. Kalp aritmisi için kullanılan amiodarone içeren ilaçlar ve karaciğere hasar veren ilaçlarla birlikte kullanılmaması önerilmektedir.
GİNKGO BİLOBA: Eski bir ağaç türü olan ginkgo biloba yaprakları eski çağlardan beri
kullanılmaktadır.
Başlıca
kullanım
alanları hafızayı geliştirmek, canlı tutmak ve kan hastalıklarında tedaviye destek vermektir.
Çünkü
kan
damarlarının
açılmasını sağladığı ve kanın daha az yapışkan hale gelerek kan dolaşımının artırdığı gösterilmiştir. Ginkgo, Avrupa’da yaygın olarak bunama tedavisi için kullanılır. Şimdi yapılan araştırmalar Alzheimer hastalığında
hasar
gören
sinir
hücrelerinin
korunmasında
yardımcı
olabileceğini
göstermektedir. Piyasada kapsüller, tabletler, sıvı ekstreleri (tentür, sıvı özler), çaylar için kurutulmuş yaprak şeklinde bulunmaktadır. Ginkgo, antikoagülan ilaçlarla beraber kullanıldığında iç kanama riskini artırır. Epilepsi hastalarının kullanımına uygun olmadığı önemle belirtilmiştir. Ginkgo kan basıncını düşürebilir, bu yüzden tansiyon ilaçları ile birlikte kullanılmamalıdır. Ginkgo insülin düzeyini ve kan şekeri düzeylerini düşürebilir. Eğer diyabet hastalığınız varsa hekiminize danışmadan kullanımından kaçınmalısınız. GİNSENG: Çok yıllık olan bu bitkinin kökleri insana benzediği için insan otu olarak bilinir. Kore
ginsengi,
Amerikan
ginsengi,
Sibirya
ginsengi, Kırmızı ginseng, Beyaz ginseng çeşitleri
mevcuttur.
Fiziki
gücü
gibi
artırmaya
yardımcı olur, yorgunluk veya halsizlik gibi problemleri aşmaya yardımcı olur, vücudun dayanıklılığının artmasını sağlar. Şampuan, enerji içeceği
gibi
ürünlerde
kullanılmaktadır.
Laboratuvar deneylerinde kanserin gelişimini önlediği ve geciktirdiği tespit edilmiştir. Testosteron seviyesini, cinsel isteği artırdığı belirtilmiştir. 38
Ginsengin diüretik ilaçlarla, kalp ilaçlarıyla, diyabet ilaçlarıyla, Aspirin gibi antikoagülan ilaçlarla birlikte kullanılmaması gerekir. Emziren ve hamile kadınlara önerilmez.
ZENCEFİL: Yetişme alanı yurdumuzla sınırlıdır. İklim şartları ve hava koşullarına bağlı olarak bu bitki ülkemiz dışında sıcak olan tropikal iklimde
yetişmektedir.
Çay
şeklinde
kullanıldığında mide yanması, mide bulantısı şikâyetlerinde gerileme olduğu belirtilmiştir. Vücut ısısını artırır. Zencefilin içerdiği antioksidanlar kan dolaşımını arttırır ve toksinlerden kurtulmanıza yardımcı olur. Bu da cildinizi canlı tutar. Zencefil tozunun gargara yapılması ile kullanımı ağız kokularının ve ağızda oluşan yaraların giderilmesini, iyileşmeyi sağlar. Zencefil aşırı dozda kullanılmamalıdır, günlük alımı ortalama 4 gramın üstünde olmamalıdır. Zencefilin kan sulandırma özelliği olduğundan dolayı cerrahi operasyon öncesi zencefil alımı kesilmelidir. Zencefil sadece ilaçlarla değil diğer bitkilerle (sarımsak, zerdeçal gibi) yan yana geldiğinde de etkileşime girmektedir. Fazla miktarda kullanımı ritim bozuklukları (aritmi), deri döküntüsü ve depresif etki de yapabilmektedir.
Stj. Hemş. Mihraç TOPÇU
39
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
PREBİYOTİK-PROBİYOTİK Yetişkin bir insan bağırsağında 100 trilyon civarında mikroskobik canlı bulunmaktadır (kendi hücrelerimizin 10 katı). Gastrointestinal sistem(GİS) normal florası doğumda sterilken, yenidoğan döneminde kazanılmaktadır. Floranın kaynağı doğum sırasında yutulan annenin vajinal ve fekal florasıdır. GİS florasını çevresel stres, iklim, antibiyotikler ve diyetsel değişiklikler etkiler.
Bağırsağımızdaki yararlı bakterilere probiyotik adı verilir. Besinsel probiyotik kaynakları yoğurt, peynir ,turşu, ekmek ve kefirdir. Prebiyotikler ise probiyotiklerin aktivitesini artıran, kolonizasyonlarını kolaylaştıran ve sindirilemeyen karbonhidratlardır. Besinsel prebiyotik kaynakları ise pırasa, soğan, buğday, muz ve sarımsaktır. Kısaca prebiyotikler probiyotiklerin besinleridir.
En yaygın probiyotikler Bifidobacteria ve Lactobacillus türleridir.
Günümüzde obezite, inflamatuar bağırsak hastalıkları, alerjiler,Tip2 Diyabet gibi birçok hastalığın nedenleri arasında bağırsak mikrobiyotasının bozulmasının da olduğu düşünülmektedir.
Probiyotikler; bağırsaktaki bu dengeyi sağlayan yarışma yolu ile reseptörlere bağlanarak
patojenlerin bağlanamayıp dışkı ile atılmasını sağlar.
Probiyotik bakterilerin folik asit, niasin, biotin, pantotenik asit, B1, B6, ve B12 ile K vitaminlerini sentezledikleri saptanmıştır.
Bağırsakta kalsiyum emilimini artırarak kemik sağlığını geliştirici yönde etki yapar.
Antioksidan özellikleri sayesinde başta kolon kanseri olmak üzere birçok kanser türüne karşı koruyucu etkileri vardır.
40
Araştırmalar Ne Diyor?
İnsanlar üzerinde yapılan bir çalışmada iki hafta süreyle prebiyotik desteği yapılan
kişilerde açlık durumunun azaldığı ve post-prandiyal(yemek sonrası) glukoz cevabının düzeldiği görülmüştür.(1)
Başka bir çalışmada obez ve fazla kilolu hastalarda prebiyotik desteğiyle on iki hafta
sonrası kalori alımında azalma, kilo kaybı ve glukoz tolerasyonunda artış gözlenmiş.Bunun nedeni olarak açlık hormonu olarak bilinen ghrelinin azalması gösterilmiştir.(2)
Obez farelere sekiz hafta süreyle probiyotik verilmiş süre sonunda kilo kaybı ve yağ
dokusunda azalma gözlenmiştir. (3) Yine
birçok
çalışmada
probiyotik
ve
prebiyotik
takviyelerinin
insülin
direncini
azalttığı,inflamasyonu ve açlık kan şekerini azalttığı görülmüştür.
Özellikle
yüksek
kullanımında, tüketiminde,
antibiyotik aşırı
düşük
ve
işlenmiş posalı
ilaç gıda
beslenme
tarzında, uzun süreli ishallerde, uzun süreli stres durumunda, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı olanlarda, iklim değişikliğinde, diyetsel
değişimlerde
probiyotiklere
olan
ve
55-60
ihtiyaç
yaş
artar.Bu
sonrasında
bağırsak
dönemlerde
mikroflorası
probiyotik
bozularak
takviyesi
elzem
olmaktadır.Yıllardır ishal tedavisinde kullanılan probiyotiklerin etkilerinin bununla sınırlı olmadığı anlaşılmıştır.Sağlıklı bağırsak sağlıklı bir beden demektir.Bu nedenle özellikle yoğurt ve kefir gibi doğal probiyotik kaynaklarına diyetinizde yer vermeli ve diyetisyeniniz uygun gördüğü takdirde probiyotik takviyesi kullanmalısınız.
Dyt. Derya ERSÖNMEZ
41
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
SONBAHARA HAZIR MISIN?
İnsan vücudu çevre ile muazzam bir uyum içinde olmayı doğuştan hedefler. Hiçbir zaman dışa kapalı yaşamaz, yaşayamaz. İşte güneşli uzun günlerin yerini hafif bir meltemle sonbahara bıraktığı bugünler gelmişse vücudumuza kulak verme zamanı da gelmiş demektir. SONBAHARDA VÜCUDUMUZU NELER BEKLİYOR? Güneşin insan psikolojisi üzerine etkisi kanıtlanmıştır. Haliyle sonbaharda yüzünü bizden esirgeyen güneş sebebiyle insanoğlu karamsarlaşır. Stres, depresyona meyil artar. Duygu durum değişiklikleri sık gözlemlenir. Günler kısalır, uyku düzeni değişir. Burada başkahraman melatonin hormonudur. Biyolojik saatin temelinde bulunan melatoninin salgılanması azalır. Bu ya uykusuzluğa ya da sürekli bir uyku haline sebep olur. İlerisinde ise uyku apnesi, huzursuz bacak sendromu görülebilir.
Melatonin hormonu azalmasına bazen seratonin hormonunun azalması da eşlik eder. Bağışıklık sisteminin gücünü düşüren bu durum sonbaharda sık rastlanan nezle, grip, soğuk algınlığı gibi durumlara zemin hazırlar. Çevrede mikrobiyolojik aktivite değişir. Doğa yeni bir döneme başlar. Bu durum toprağı, yetişen sebze-meyveyi etkiler. Vücuda değişik bakteri türlerinin alımına sebep olur. Buradaki kilit nokta 2. Beyin dediğimiz bağırsaklarımızdır. Çünkü düzenin, bakteri popülasyonunun değişmesi ile kramplar, gaz
sancıları, bağırsak problemleri sık yaşanır. Havadaki ısı değişiminden cilt de etkilenir. Şişlikler,
kabarcıklar
görülebilir.
Deri
hassasiyeti artar. PEKİ NE YAPMALI? Uyku düzeninizi bozmamaya özen gösterin. Özellikle Melatonin hormonunun en yükseğe ulaştığı gece 2 ile 3 arasında uyanık olmamaya çalışın. Günde 8 saatten fazla uyumayın. Rahat bir uyku için uyumadan önce yoğurt tüketin. Süt ürünlerinin yorgunluğu azaltan etkisinden de faydalanın.
42
Kefir gibi probiyotik gıdalara vücudunuzu alıştırın. Bağırsaklarınıza destek olun. C vitamini ile bağışıklık sisteminizi güçlendirin. Turunçgillerin, yeşil biberin, kivinin iyi birer kaynak olduğunu unutmayın. Ceviz
tüketimi
ile
vücuda
sağlıklı
yağ
kaynaklarını alın. Saçlarınızı ve cildinizi besleyin. Bitki çayları mevsim geçişlerinde her zaman destektir. Uykusuz gecelerde papatya çayı, nezlede mürver çiçeği çayı, metabolizmayı canlandırmak istediğinizde yeşil çay, şişkinlik- mide bulantısında naneli zencefil çayı tüketebilirsiniz. Yeşil yapraklı sebzelerden hazırlanan sebze sularını günlük tüketin. Yeterli ve dengeli beslenin, öğün planlamanıza özen gösterin. Fiziksel aktiviteyi arttırın, günlük yürüyüşler yapın.
Su tüketimi her zamanki gibi önemli bir esastır. Özellikle mevsim geçişlerinde yetişkinlerde günlük 2.5 litrenin altına düşmeyin. Sade maden suyu tüketimi ile mineral dengenizi destekleyin. Çocuklar, kronik hastalığı olanlar, gebeler, emzikliler, yaşlılar gibi özel gruplar bu dönemde daha hassastır, lütfen unutmayın. İŞTE TAMAM! Vücudumuzda ne olacağını biliyoruz ne yapacağımızı da biliyoruz. Hazırız. Birde cam kenarındaki koltuğa yumuşacık bir battaniye koyup, mis gibi kokan bir fincan kahveyi elimize alıp yağmuru bekliyorsak o zaman artık gelsin tüm keyfiyle sonbahar. :)
Dyt. Cansu ARSLAN 43
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
YENİ KÖŞE ALARMI Merhabalar. Ben Öğr.Dyt. Buğçe ÇATALTEPE. Neredeyse her güzel şeyin bol kalorili ve sağlıksız olduğu bu zalim dünyadaki, zalim yiyecekleri/tarifleri hayal gücü , bilgi ve daha sağlıklı malzemelerle birleştirerek onlara sağlık katacak; ve artık bu köşede sizlerle paylaşacağım . İnternette , özellikle instagramda bol çikolatalı , hatta sadece çikolatadan oluşan rengarenk, ağız sulandıran tatlılar , bol yağlı ve kremalı yemekler mutlaka görmüş ve denemişsinizdir. Elbette birçoğu güzel olan bu tarifler hem oldukça kalorili hemde vücut sağlığınızı bozacak kadar yağlı veya şekerliler. Sağlıklı olarak adlandırılanlar ise genel olarak pahalı , bazen ise zor bulunan malzemeler içermekte. İşte bu köşe hemen her şeyin kararında kullanıldığı ev malzemeleriyle yapılabilecek yemekten atıştırmalığa geniş yelpazede bazen kendi uydurduğum, bazen beğendiğim tarifleri içerecek. Bu köşede sadece düşük kalorili, şeker yerine balın kullanıldığı, çok sevdiğimiz çikolata ve şekerden uzak bol sebzeli , yulaflı tarifler değil, sağlık ve bilgi bulacağınıza inanıyorum. Ayrıca sağlıklı malzemelerin çoklu kullanımlarını ve daha lezzetli hallerini göstermeyi istiyorum. Sizlerden ricam ön yargısız biçimde yaklaşıp damak tadınızı belirli kalıplar dışına çıkarmanız. Çünkü sadece damağa değil vicdan, mantık ve vücuda da hitap edebilmek sağlıklı beslenmeyi sağlar. Eğer bildiğiniz , sağlıklı veya sağlıklı bir biçimde nasıl yapabiliriz diye düşündüğünüz tarifler, sağlıklı pişirme önerileri ve püf noktaları var ise benimle bugcecataltepe95@gmail.com adresinden paylaşabilirsiniz. Tarifiniz veya öneriniz isterseniz adınızla, artık beraber olduğumuz köşemizde yayınlansın. Öneri ve yorumlarınıza her zaman açığım … Hayal edin. Bir pizzanız olsa sağlıklı, bol lifli, günlük vitamin ve mineral ihtiyacınızı karşılamaya yardımcı üstelik dilimi 200 kcal’ı geçmeyen…
Şimdi yan tarafa bakın çünkü hayal ettiğiniz tam olarak bu! Kahvaltılık yeşil pizza. Kendisi oldukça sağlıklı ve içeriğindeki yeşillikler ve domatesleriyle hem günlük vitamin mineral ihtiyacınızı karşılamaya yardımcı hem de protein ve lif açısından zengin. Ayrıca bir dilimi ortalama 120 kcal. Hadi pizzanın tarifine geçelim: 44
Pizza altı için: 1 yumurta 1 su bardağı tam buğday unu 1/2 tatlı kaşığı tuz
YAPILIŞI: Pizza altı için gereken tüm malzemeler bir kaba alınarak karıştırılır.
¾ su bardağı light süt
Karışım ½ yemek kaşığı zeytin yağı ile İstenildiği kadar maydanoz ve taze soğan yağlanan kelepçeli kaba dökülerek kürdana yapışmayacak hale gelene kadar ½ paket kabartma tozu fırında pişirilir .
Üstü için: 150 gr lor peyniri İstenildiği kadar maydanoz Yaklaşık 5 adet cherry domates 1 tatlı kaşığı kekik 1 yemek kaşığı zeytinyağı
Piştikten sonra maydanoz lor ve 1 yemek kaşığı zeytin yağı karıştırılarak üzerine dökülür ve kaşıkla bastırılarak sıkılaştırılır . Son olarak birkaç dakika daha fırında pişirilerek çıkarılır . Artık neredeyse hazır olan pizzamız üzeri cherry domatesler ve kekikle süslenerek servise hazır hale getirilir.
1 DİLİMİ SADECE 120 KALORİ. HAFİF PİZZA OHH
45
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
HEPSİ BİR EKMEK PARÇASI Daha önce sonu hüzünlü biten bir aşk filminde gördüğüm o küçük köy meydanında indim minibüsten. 3 saatlik yolculuktan ve ikindi sıcağından dolayı yorulmuş olsam da bu küçük meydanı görür görmez hatırlamak heyecanlandırmıştı beni. Gözlerimi meydandan aşağı doğru inen yoldan yukarı taraftaki kahveye doğru gezdirirken filmi tekrar izledim zihnimde. “Aşkın tek kötü yanı öyle ya da böyle bir sonunun olması” diye geçirdim içimden, dikkatimi tekrar etrafıma vermeye çalışırken. Bademli köyü İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı ve adeta Küçük Menderes ovasına seyir alanı olsun diye bir tepenin yamacına inşa edilmiş küçük bir köy. Bildiğim kadarıyla şimdiye dek çekilen Ege dizilerinin neredeyse tamamı Ödemiş’in köylerinde çekilmiş. Yanlış bir tercih yapmışlar da diyemem hani. Gözlerime dokunan ve zihnime kazınan her kare heyecanımı kat be kat artırıyordu her an. On beş metre kadar ilerdeki kahveye doğru baktığımda dışarı sıralanmış masaların çevresine toplanmış ihtiyarların hepsinin gözlerinin merakla bende olduğunu fark ettim. Kim bu genç? Karo taşlı kaldırımsız yoldan kahveye doğru yavaşça çıkarken beni rahat rahat incelesinler diye o tarafa bakmak yerine meydanın hemen solundaki küçük camiyi ve meydanın etrafını yuvarlak bir şekilde sarmalamış olan küçük dükkanları inceledim; bir berber, eczane, kasap, bakkal… Hayati ihtiyaçlarımızı karşılamakla yetinemeyen biz şehir esirleri için her şey fazla küçüktü burada. Kahvede yola en yakın masada tek başına oturan amcanın yanına vardığımda gözlerimi köyün küçük çarşısından anca alabilmiştim.
Selamun aleykum dayı. Nasılsın?
Cevap alamadım. Karşımda seksen yaşın üstünde biri vardı, işitmesi ağır olabilir diye düşündüm. Daha yüksek sesle denedim
Dayı duyuyor musun beni?
Hesaba katmadığım bir şey vardı ki bu, Ege köylerinin tıpkı televizyon dizilerinde gördüğümüz gibi orijinal insanlarla dolup taşıyor olmasıydı. Yaşlı amca bir anda sinirle cevirdi gözlerini bana:
Nerden dayın oluveriyom ben senin bakem? Bi de sen mi mirasçı çıkcen başıma. Yok bende sana vericek kuruş!
Kahvedeki herkesin kahkaha atışından utanıp renkten renge mi girsem yoksa karşımdaki amcanın tatlılığına mı gülsem henüz karar verememişken orta yaşlarda, tepesi kel, göbekli, kahveci kimliğine fiziksel olarak bürünmüş bir abi yanaştı yanıma.
46
Hayrola kime bakınıyon? Diye sordu gülümseyerek
Biraz uzakta, dur götüreverem seni. Diyip çekti kolumdan meydandan aşağıya inen yola doğru.
İnsanda sorgulanma hissiyatı doğuran lakin iyi niyetli olduğunu bildiğim sorulara kısa kısa cevaplar vererek yürürken iki dakika sonra bahçesiz üç katlı bir apartmanın önünde durduk. Çayımı yarılamıştım ki masanın etrafında, kaptığı sandalyeyi çekip oturan sekiz on kişi toplanmıştı. Eniştem daha beni tanıştırma fırsatı bulamadan köylü gençler ve yaşlılar merakla sorularını yönlendirmeye başlamışlardı bile. Çayımı alıp geri yaslandım ve beklediğim bu anın tadını çıkarmaya başladım gülümseyerek. İnsanları görünümleriyle kıyafetleri ve mimikleriyle tanımaya çalışmak hobilerimin başında gelir. İnsanlar benimle konuşurken bunu yapmaya çalışmak zor olsa da o an odak noktası imam efendiydi. Eniştem daha kırklı yaşlarının başında ve hoşsohbet biri olduğundan köylünün onu sevdiğini tahmin ediyordum. Lakin ona gösterdikleri saygı bende bu insanlara karşı bir hayranlık uyandırmıştı. Makama ve mevkiye değil, çıkar için hiç değil. Öğrenmek isteyenin öğretecek olanın ilmine saygısı… Solumdaki yirmi beş yaşlarındaki gençle başladım işe. Akşam evine gidince temiz kıyafetler giymişti belli ki ama sağ elin başparmağı ve işaret parmağı arasına bulaşmış olan motor yağını temizlemek zordur. Yağla en çok orası temas eder çünkü. Ve diğerlerine göre uykusu gelmemiş ve teni güneşe çok maruz kalmamış gibi görünüyordu. Köyün tamircisi diye
geçirdim içimden. Diğer birkaçı tarlada giydikleri geniş ve rahat aynı zamanda çamurlu pantolonları ile gelmişlerdi zaten. Kimisi toprak sahipleri, yaşları daha ileri ve kollarında altın saatler olan, kimi de ya ırgat ya da tarla sahiplerinin bekâr oğulları. Köyün berberi zaten saçlarından belliydi. Hayvancılıkla uğraşanlar paçalarındaki süt izlerinden kasap da çiğ et kokusundan. Ayrıca ticaretle uğraşanlardansa tarlada çalışanların, yaşları daha ileri olmasına rağmen, ne kadar dinç ve sağlıklı göründüğü de aşikâr. Söylediklerine kulak kesiliyorum biraz da. Kimi bekâr, “Evlenmek için hanımında nasıl özellikler aramalı?” onu soruyor.
Kimi kazandığı paranın helalliğinden şüphe ediyor, kimi batmış bir zamanlar, ne oldum değil ne olacağım demek lazım diyor. Yarım saat kadar izledim öyle köylüleri, gençler mutlu görünüyor durumu en vasat olan, duygusal acılar çekenler dahi. Mutlu ve istekli… Ancak otuzlu yaşlarını geçmiş olanlarda bir hal seziyorum. Hırslarının kokusu gelse de burnuma, vazgeçmişliğin çaresizliğinde kavruluyordu sanki bu hırs. Bunu fark ettiğim anda sorular dindi ve insanlar yavaş yavaş benim farkıma vardı. İlk önce genç tamirci uzattı elini bir
şeyler söyledi, lakin yöreye has ağza alışkın olmadığımdan ismini çıkarabildim aradan. Serkan. Samimi birisiydi, elini aynı samimiyetle sıkmaya çalıştım.
47
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
Eniştem tam beni tanıştırıyordu ki, yüzü güneşten yanmış, toprak sahibi amcalardan biri girdi söze,
Erzurum’dan biraz soğuk getirseydin bize dadaşım, kavruluyoz burada.
Geldiğimden bu yana 4 saat geçmemişti ki nereli olduğumu öğrenmelerine şaşırmadım aslında, kahveci abiye gülümseyip göz kırptım. Gariptir çocuk gibi utandı. Berber abi girdi hemen söze,
Milleti zayıflatıyomuşun doktor bey, sen de çıkıveriyon mu televizyonlara, hiç görmedim seni ben?
Yok abi o kadar olamadık daha. Belki bakarsın bir gün çıkmışım. Ama doktor değil diyetisyen olarak.
Gülümsemem hiç zorlanmadan yayılmıştı yüzüme artık. Samimiyet bulaşıcı bir iyilik haliydi.
Hah! Dedi. Aklıma gelmedi ki, kızmayıver artık. Sen çık, hep seni açarım ben dükkanda, dedi.
Kahkaha atıyordum artık. Muhabbet böyle uzadı gitti, ne iş yaptığımı tam olarak anlatabilmem bu muhabbetin büyük kısmını kaplamış olsa da Erzurum’un soğuğundan, üniversite okumanın nasıl bir şey olduğundan, yaşımın gelip geçtiğinden artık evlenmem gerektiğinden -henüz yirmi iki yaşındayım- uzun uzun bahsettik. İnsanlar imamı unutmuş, öyle ki eniştem yatsıyı kıldırıp gelmişti o arada, koca koca adamlar bir delikanlıyı dinlemekteydi dikkatle. O an fark ettim
ki insanları tanımaya çalışmaktan çok insanlarla tanışmayı seviyorum ben. Samimi insanlarla… Gece ağırlamak için evine davet edenlere, sabah kahvaltıya bekleyenlere onlarca defa teşekkür edip kahveden ayrılana dek saat gece yarısını bulmuştu. Eniştemle aşağıya inen yolda yürürken ileride üç beş ağacın altına park etmiş kokoreç arabasını ve cezbedici kokuyu fark ettim. Başımla işaret edip:
Güvenilir midir abi? Diye sordum. Şimdiye dek hiç cesaret edip tadamamıştım bu lezzeti.
Ayıpsın, diyip göz kırptı. Hayırlı işler Rıfat. İki tane ayarla bize, deyip ters çevrilmiş bir tenekenin iki yanına
konulmuş taburelerden birine oturdu, bana karşısındakini işaret ederek. Oturur oturmaz kokoreç arabasının iki yanında yatmakta olan iri köpekleri fark ettim. Birinin rengi simsiyahtı ve bize yakın olan tarafta yatıyordu. Gerçekten de iyi beslenmiş gibi görünüyordu ve diğerinden daha iriydi. Diğeriyse kahverengi renkteydi. İkisi de uykuda gibi görünse de, küçüklüğümden gelen fobim, kendimi her ne kadar üstesinden geldiğime inandırmaya çalışsam da, harekete geçmişti, gözlerimi ayıramıyordum onlardan. Eniştem durumu fark etmişti elbette.
Bunlar köyün bekçileri. Gece vukuat çıkmamasını sağlarlar. O yüzden de halk bunları iyi besliyor. Korkma beni
tanırlar yanımdayken sana saldırmazlar. Telkinine her ne kadar güvensem de biraz uzakta yerde duran sivri ağaç parçasını ayağımla kendime doğru çektim. Küçüklüğümde böyle bir demir parçası sayesinde hayatta kalmıştım nasıl olsa. Gerçi o köpeği yine ben iyileştirmek zorunda kalmıştım ama olsun. 48
Kahvede fark ettiğim, köylülerin bazıları hakkında hissettiğim o hırs ve çaresizlik durumundan bahsetmek istedim enişteme.
Köylülerin maddi durumları iyi dimi? Diye girdim söze.
Evliya Çelebi bu topraklar için tepelerinden bal, düzlüklerinden yağ akar demiş diyim gerisini sen anla, diye cevap verdi. Konuşurken biraz sorgulayıcı gelmişti gözleri bana.
Anladım abi. Peki, akraba, eş dost ilişkileri?
Bağları sıkıdır. Bir tek dedikodu huyları vardır ki, o da bu gün fark ettiğin üzere, çocukça ve masumdur. Anlaşamayan pek yok. Sabah küser akşam barışırlar, dedi gülümseyerek. Ama sen bunları neden soruyorsun?
Merakıma yenik düşmesem, ‘’Hiç, merak ettim sadece.’’ derdim.
Garip geldi. Her şeyleri var gibi görünüyor. Ama aralarında nedense, hali vakti yerinde olanların kaybetmiş gibi hissettiklerini fark ettim.
Acı acı gülümsedi eniştem.
Fark etmeni beklemiyordum açıkçası. Şehirde yaşayan insanlar için bir iş sahibi olmak, evlenmek, çoluk çocuk sahibi olup onları evlendirmek, torun sahibi olmak bir ömür sürer. Şehir yaşamı çok hızlıdır derler ya. Aslında bir yanılsama o. Yavaş akan şehir yaşamının bunaltmamasını sağlamak için, insanların kendilerine buldukları bir bahane. Zihinlerimizin oluşturduğu bir savunma mekanizması sadece.
Elbette, zaten kendim dahil şehir yaşamına kapılmış insanların bunalımının farkındayım ancak buradakiler neden böyle? Diye sorduğumda dürümlerimiz geldi. Eniştemse köpeklere bakmaktaydı o an.
Rıfat doyurdun mu bekçileri?
Tabi abi üçer dürüm yediler, çay versen içiverirler şimdi.
Başını sallayıp dürümünü ikiye böldü eniştem. Bana bakıp,
İyi izle, deyip kısa bir ıslık çaldı. Köpekler başlarını kaldırdı hemen. Dürümün yarısını havaya kaldırıp köpeklere doğru salladı önce, sonra yola doğru fırlattı. Köpekler yaydan fırlamışçasına koşmaya başladı dürüme doğru. Bense çoktan ağaç parçasını elime alıp sıkıca kavramıştım. Gözlerim kenetlenmişti yine köpeklere. Eniştem eliyle
sakin olmamı işaret etti. O da gözlerini ayırmıyordu köpeklerden. Kahverengi olan diğerine göre daha küçük ve hızlıydı, ekmeğe ilk o yetişmişti. Ancak siyah olan hemen köpeğin üstüne atladı ve yuvarlandılar. Ölümüne bir kavgaydı. Boğuşan köpeklerdi ancak benim tüm kaslarım gerilmiş ve 49
odun parçasını bir bıçak gibi sıkı sıkıya kavramıştım. Siyah olan daha güçlüydü ve diğerine uzun zaman Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
iyileşmeyecek yaralar açıyordu ancak kahverengi olan da hızlıydı ve diğerinin ön ayaklarını hedef alıyordu her saldırışında, hedefi tutturuyordu da. Bana saatler gibi gelen bir süre sonunda kavga bitti. İkisi de aynı anda pes etmişti. Siyah olanın ön ayakları kanıyordu ve topallayarak sağ tarafımdaki ağaca ilerliyordu. Diğerinin ise yüzü gözü kan içindeydi karanlıkta tam seçemiyordum ama boynu da yaralanmıştı galiba. O da sol tarafıma geçmişti. Ağaç parçası parmaklarımın arasından kayarken ortada duran ekmek parçasını fark ettim. Eniştem beni izliyordu. Anlamış mıydım? Belki… Ancak fobim yüzünden kanımda yükselmiş olan adrenalin savunma pozisyonumu düzeltmeme yeni izin veriyordu.
Her insanın bir hayali olmalı ve o hayal için vereceği bir mücadelesi, dedi eniştem. Köpeklere baktı sonra. Hayvanlar âlemindeyse bu hayal, yani amaç, hayatta kalma içgüdüsüdür. Bunun için sürekli mücadele ederler. Az önce ikisinin de karnı toktu. İkisi de ekmeği yemiyor gördüğün gibi. Kavga etmelerinin sebebi ise içgüdülerinin onlara bahşettiği amaç değil. Sadece mücadelenin amaç haline gelmesi. Bu insanlar bu yüzden mutsuz. Şehirdeki insanlar gibi yavaş değil hayatları. Daha ellili yaşlara gelmeden tüm amaçları, hayalleri gerçekleşiyor. Geriyeyse sadece mücadele etmek için mücadele etmek kalıyor.
Bir şey söylemedim. İştahım kaçmıştı ve sorgulamam gereken bir şey vardı. Ekmeğimi ikiye bölüp ayağa kalktım. Köpekle-
rin bana zarar verecek halleri kalmamıştı. Ekmeğin yarısını birini yarısını diğerinin önüne bıraktım. Eniştem hesabı ödemişti. Birkaç metre ilerledikten sonra ardımı dönüp baktığımda iki köpeğin de önündeki ekmeklere dokunmadığını fark ettim. Koklamamışlardı bile..
Abdullah İNCİOĞLU 09.08.2016/İzmir
50
51
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
3-9 Eylül Halk Sağlığı Haftası
SAĞLIĞIN ŞAKASI OLMAZ! Daha önceden edinilen tecrübelerden ders çıkarmak ve aynı hataları tekrarlamamak gerekir. Ancak bu noktada Türk toplumunun önemli bir zaafı ortaya çıkıyor: Trafikte, can ve mal kaybı ile sonuçlanmış bir kaza mahallinden geçerken ölümün ne kadar soğuk olduğunu hatırlar, üzerinden 2 dakika geçmeden aşırı süratle gitmeye devam ederiz. Hasta ziyareti sonrasında hiç vakit kaybetmeden bi’ sigara yakarız. Deprem gibi doğal afetlerden bir türlü ders çıkarmaz hayata kaldığımız yerden aynen devam ederiz. Ancak şu bir gerçek: Sağlığın şakası olmaz! Hiç düşündünüz mü? Bir ilkbahar sabahı güneşin doğuşu ile uyanıyorsunuz. Birbiriyle cilveleşen kuş sesleri ve mis gibi kokan kır çiçeklerinin kokusu yatağınıza kadar uzanıyor. Güneşin pırıltısı gözlerinizi kamaştırıyor. Güne daha da zinde başlamak adına ılık bir duş almak istiyorsunuz. Tam şampuana elinizi uzatmışken kolunuzda küçük bir leke ile karşılaşıyorsunuz. Sabunlu suyla o lekeyi çıkarmaya kalkarken diğer kolunuzda daha önceden fark etmediğiniz bir, iki, hatta üç ufak ben gözünüze çarpıyor. Merak, yerini endişe ve paniğe bırakıyor. Apar topar banyodan çıkıyor, giyiniyor ve ana caddedeki hastanenin yolunu tutuyorsunuz. Aynı mahallede büyüdüğünüz cildiye uzmanı dostunuz, şüpheci bir tavırla “örnek alınıp patolojide incelenmesi gerekiyor” diyerek sizi daha da strese sokuyor. Sonucu beklemekten başka yapabileceğiniz hiçbir şey olmamasına rağmen içiniz içinizi yiyor ve “ya kötü bir sonuç çıkarsa” düşüncesi ile birkaç gece uykusuz kalıyorsunuz. Ardından arkadaşınız sizi telefonla arayarak çalıştığı hastaneye çağırıyor ve kötü haberi veriyor: Artık cilt kanserisiniz! Duyduklarınıza inanamıyor ya da inanmak istemiyorsunuz. O an dünya başınıza yıkılıyor. Kelimeler boğazınızda düğümleniyor ve dostunuza sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlıyorsunuz...
Hayat ne kadar boş değil mi? Bu senaryo kötü bir örnek olabilir. Ancak basit görünen kol kırılması bile o an için en acil durum haline gelir. İşyerinizdeki toplantıya yetişmeye çalışırken ayağınız takılıp biçimsiz bir şekilde yere düşseniz ve kolunuz kırılsa; en yakın hastaneye mi yetişmeye çalışırsınız, yoksa hiçbir şey olmamış gibi üstünüzü başınızı temizleyip kırık kolla toplantınıza mı gidersiniz? Pek çok insan, kendisine tanı konulmadığı sürece hastalıkların kendisini ilgilendirmediğini düşünür. Halbuki vücut yaşam boyu olumsuz etkenlerle mücadele eder. Henüz herhangi bir sorun yaşamamış olmak, ömür boyu o problemle hiç karşılaşılmayacağı anlamına gelmez. Kimse 1 günde kanser, diyabet, obezite vb kronik hastalığa yakalanmaz! Çiçekler de 1 günde kurumazlar. Sulamayı ertelemek ilk başta sorun yaratmaz. Ancak birkaç yaprağın kurumasını müteakip sulamayı ihmal edersek bir gün pek çok yaprağın sararmış olduğuna tanık olabiliriz. Benzer durumlar hastalıklar için de geçerlidir. Genelde olumsuz bir tablonun ortaya çıkmasından önce tedbir alınabilecek uzun bir süreç yer almaktadır. Örnek olarak; insüline bağlı olmayan diyabet tanısı alan kişilerin yıllar öncesinde yaptırmış oldukları kan şekeri ölçüm sonuçlarından prediyabet tanısı çok rahatlıkla konulabilir ve diyabet oluşmadan önlenebilir. Duyarlı insanlar, yerine göre sadece birkaç hastalığın belirtisi olabilecek baş dönmesini bile “karşıdan karşıya geçerken veya araç kullanırken tekrarlaması durumunda ölüme dahi sebebiyet verebilir” düşüncesiyle önemser iken; duyarsız insanlar 50’den fazla hastalığa ve dolaylı olarak ölüme davetiye çıkaran
obezite sorununu neden hafife alırlar? Hem de uyurken, kıyafet seçerken, ayakkabı bağlarken, yürürken, merdiven çıkarken, en ufak bir aktivite durumunda ter içinde kalırken, yaşattığı olumsuzluklarla kendini sürekli olarak hissettirirken ve hepsinden ziyade önlem alma olanağı varken; neden sağlığını sokakta bulmuş gibi davranır insan? Aslında cevabı çok basit: Obezite sinsi bir hastalık ve sigara gibi yavaşça öldürüyor. Şahsen, diyabet yani şeker hastalığı tanısı konulan danışanlarıma “Allah hastalığın bile en tatlısını vermiş size” diyerek moral veririm. Aslında bu durum beklenen yaşam süresini uzatmak ve yaşam kalitesini artırmak adına kişiye sunulan bir fırsat gibidir. Fakat dikkat edilmesi gereken 3 önemli nokta vardır: Sağlıklı beslenmek, kilo fazlalığı olsun veya olmasın egzersiz yapmak ve düzenli olarak doktor takibinde olup, önerilen bir ilaç varsa zamanında kullanmak. Kişi zaten bu ilkelere dikkat ederse daha uzun ve kaliteli bir yaşam sürdürür. Ancak dikkat edilmezse, biz sağlık profesyonellerini bile korkutur. Çünkü vücuttaki tüm damarları ve sinirleri tutarak en başta kalp - damar hastalıklarına, hipertansiyona ve kronik böbrek hastalıklarına zemin hazırlar. Diyabet, Avrupa’da 1 numaralı körlük sebebidir. Bacağını kaybedenlerin yarısı diyabetlidir… Kötü örnekleri daha da uzatmak mümkündür. Henüz vakit varken tedbir almak, hastalık tanısı konulmadan bir diyabetli gibi yaşam sürdürmek sağlık adına yapılacak en doğru adım olsa gerek. 1200 cc motor hacmi olan yaklaşık 1 ton ağırlığındaki arabanıza, her birinin vücut ağırlığı ortalama 100 kg olan 4 arkadaşınızla binip, klimayı açıp, bir de yokuş çıkmaya kalkarsanız ne olur? Düşünün ki, 70 kg iken size hayat veren kalp, ciğer, böbrek gibi organlarınız ile o yükü taşımaya çalışan eklemleriniz, 140 kg ağırlığa ulaştığınızda mevcut kapasitelerinin çok üzerine çıkarak sizi sırtlamaya çalışacaktır.
52
Ancak bu özveriyi ne kadar sürdürebileceklerini ne siz tam olarak kestirebilirsiniz ne de doktorlar. Hayatta hiçbir şeyin garantisi yoktur. Trafik çok akıcı iken planlanan yere zamanında gidilebilir, ancak 2 dakika sonra gerçekleşen zincirleme bir kaza sebebi ile trafik birden kilitlenebilir ve arkanızdaki araçlar hedeflerine 2 saatte ulaşamaz. İdeal vücut ağırlığının çok üzerinde olan bir kişi, laboratuvardan kan tahlil sonuçlarını aldığı esnada tüm değerleri referans aralıkta olsa dahi kalp krizi geçirebilir. “Attığın taş ürküttüğün kurbağaya değer mi?” diye bir söz vardır. Bu soruyu her 2 şekilde de sormak mümkün: “Kilo vermeniz sağlığınız için değer mi?” veya “sağlığınız kilo vermenize değer mi?” Hangi taraftan bakarsanız bakın, sorunun yanıtı çok basit: Elbette değer! Amansız bir hastalığa yakalanmış ve sağlığını kaybetmiş bir kişi; son model arabasına binip, lüks bir restoranda eşsiz bir deniz manzarasına karşı yemek yese ne kadar tat alabilir, koyu bir sohbet ortamında yapılan espriye ne kadar içten gülebilir, servetine servet katacak ekstra bir kazanç sağlasa ne kadar mutlu olabilir ki? Her işin başı sağlık… Geçmişte insanlar buğdayı yetiştiği haliyle tüketirlerdi. Günümüzde ise buğday rafine edilmekte, üzerindeki kabuk ve kepeğinden ayrılmaktadır. Böylelikle vitamin, mineral ve eser elementler bakımından zengin olan kısmını yitirmekte ve kan şekerini daha hızlı yükselten beyaz bir zehir haline gelmektedir. Sıkça tüketilen beyaz ekmek, açma,
poğaça, börek, sandviç, pizza, kek, pasta vb ürünler genellikle beyaz undan yapılmaktadır. Geleneksel doğal besinler, yerini Batı türü beslenme şekline bıraktı. Tahıl ürünleri saflaştırıldı ve şeker tüketimi arttı; kurubaklagil, sebze ve meyvelerin tüketiminde ciddi azalmalar söz konusu oldu. Yeni nesil, hazır besin tüketiminde sınır tanımaz hale geldi. Türk mutfağında hemen her yemekte kullanılan soğanın bile küp şeklinde doğranmış halini paketlenmiş ve kullanıma hazır bir şekilde marketlerde bulabilmek mümkün. Eski çağlarda yemek bulabilmek için avlanmak zorunda olan insanlar, günümüzde telefon veya internet sayesinde hiç enerji harcamadan dünya kadar enerji alabilecekleri besinleri dakikalar içerisinde sipariş edebilmektedir. “Fast food” diye adlandırılan hızlı ve hazır besin tüketimi ile birlikte enerji, şeker, doymuş (kötü) yağ, trans yağ asitleri ve sodyum tüketimi artarken; posa, kalsiyum, folik asit, A ve C vitamini açısından yetersizlikler söz konusu olabilmektedir. Tüm bunlara karşılık sabanla tarla sürmek, değirmende buğday öğütmek, dere kenarında döverek çamaşır yıkamak vb tarihe karıştı. Asansör ve yürüyen merdivenlere henüz alışmışken yürüyen bantlarla tanıştık. El ve ev
aletlerinden bisiklete, damacana su pompasından diş fırçasına, kepenkten perdeye kadar her şeyin elektrikli veya şarjlı alternatifleri ile karşılaştık. Tam otomatik çamaşır makinesinden çıkan kıyafetleri silkeleyip asma zahmetinden kurtulmak için çamaşır kurutma makineleri icat edildi. Arabalarda el yordamıyla ayarlanan dikiz aynaları, kolu çevrilerek açılan pencereler, düğmesi döndürülerek ayarlanan radyo istasyonları, anahtar kullanılarak açılan kapılar ve kontak; yerlerini elektrikli ve kumanda ile çalışan donanımlara bıraktı. Günümüzde aracın radyo ve CD çalarını bile direksiyondan kumanda etmek söz konusu. Fotosel ve sensörler sayesinde ufacık bir hareketle çalışan kapıdan lambaya, musluktan sabunluğa, el kurutma makinesinden çöp kovasına kadar pek çok cihaz insanların hareketsizliğine yepyeni bir boyut kazandırdı. Hatta “timer” sayesinde o ufacık harekete bile gerek kalmadan bahçe sulamak, aydınlatmaları açıp kapamak, hatta balıklara yem vermek gibi işleri düzenli olarak gerçekleştirmek mümkün olabilmektedir. Teknoloji uzmanları, insanlar gece kalktıklarında rahatça bir şeyler atıştırabilsin diye buzdolaplarına lamba koymayı bile ihmal etmemişler. Şaka bi’ tarafa, özellikle aşırı besin alımı ve hareketsizlik sayesinde ortaya çıkan şişmanlık, pandemi (kıtalararası yayılan salgın bir hastalık) şeklinde ilerlemeye devam etmektedir. Şişmanlık, sağlığın yanı sıra estetik açıdan
da çok önem taşımaktadır. Sonuç olarak; her 2 cinsiyette de bedene giyilen t-shirt için; üst tarafın dar, alt tarafın bol olması istenir. Bir sorunu ortadan kaldırmak için öncelikli olarak sıkıntının nedenini bulmak gerekir. Genetik, cinsiyet ve yaş faktörü için şimdilik yapılabilecek pek bir şey yok. Bunlar değiştirilemeyen faktörler olarak tanımlanmaktadır. Ev krokileri ilk başta mükemmeldir. Peki, 30 sene sonra nasıl görünürler? Nasıl inşa edildikleri ve evin ne şekilde kullanıldığı çok önemlidir. Olimpiyat madalyası kazanan sporcuların genetik avantajı olabilir; ancak maksimum potansiyele ulaşabilmek adına yıllarca antrenman yapıp dengeli beslenirler. Aynı yumurta ikizlerinin bile zaman içerisinde benzerlikleri azalmaktadır. Hele ki küçük yaşlardan itibaren ayrı bir şekilde yaşamaya başlamışlarsa. Demek ki, bir de değiştirilebilen faktörler vardır: Aşırı yeme, hareketsizlik, hormonal etmenler, psikolojik sorunlar, ilaç kullanımı, alkolizm vb nedenlerden dolayı şişmanlık ortaya çıkmış ise, her biri için başvuru yapılabilecek merkezlerin olduğu ve ihtiyaç durumunda destek alınabileceği unutulmamalıdır.
“Zayıflasam iyi olur” düşüncesi ile yola çıkmak, yenilgiyi baştan kabullenmektir. Zayıflamada “kesin kararlılık” en önemli koşuldur. Zayıflama düşüncenizin oluşmasındaki etmenleri iyi bir şekilde analiz edin ve net bir şekilde ortaya koyun. Neden zayıflamak istiyorsunuz?
Dyt. Turgay KÖSE 53
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
54
“Bilmeyen kalmamıştır ki: Ulusumuz, egemenliğini eline aldığı gün, en karanlık yoksulluğun, en derin uçurumun kıyısında idi. Bütün güçleri yıpranmış, bütün savunma araçları elinden alınmış, kutsal varlıkları saldırıya uğramış, pek acıklı bir durumda idi. Bütün bunları hiçe sayarak varlığını ve bağımsızlığını kurtarmaya karar verdi. Bu kararını başarıya ulaştırabilmek için kendine bir toplu davranış, bir belirli erek seçmesi gerekiyordu. Ulusun bütün varlığı ile,
bütün inanıyla, canını dişine takarak o yolda birlikte yürümesi ve er geç başarıya ulaşması gerekti. İşte baylar o erek bu yerdi, burasıydı. Umulan ve istenen başarı, işte burada kazanılan zaferdi.” “30 Ağustos Zaferi, Türk Tarihi’nin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur, ama Türk Ulusu’nun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbelli ki yeni Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır.” “Gençler! Geleceğe güvenimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitimle, bilgi ile, insanlıkta üstünlüğün, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Cumhuriyeti biz kurduk, O’nu yükseltecek ve yaşatacak sizlersiniz.”
Atatürk’ün 30 Ağustos 1922’de kazanılan Büyük Zafer’in 2. yıldönümünde 1924 yılında Dumlupınar’da yaptığı konuşmadan alıntıdır. 55
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
KAYNAKÇA RAW FOOD AKIMI ElorinneA-L, AlfthanG, ErlundI, Kivimäki H, PajuA, SalminenI, et al. (2016) Food and Nutrient Intake and Nutritional Status of Finnish Vegans and Non-Vegetarians. PLoSONE11 (2):e0148235. doi:10.1371/journal.pone.014823 Oude Griep LM, Geleijnse JM, Kromhout D, Ocke ´ MC, Verschuren WMM (2010) Raw and Processed Fruit and Vegetable Consumption and 10-Year Coronary Heart Disease
Incidence in a Population-Based Cohort Study in the Netherlands. PLoS ONE 5(10): e13609. doi:10.1371/journal.pone.0013609
BİR OMEGA-3 DEPOSU: CHIA TOHUMU http://jn.nutrition.org/content/142/1/64.long A Dietary Pattern Including Nopal, Chia Seed, Soy Protein, and Oat Reduces Serum Triglycerides and Glucose Intolerance in Patients with Metabolic Syndrome 1,2,3,4 http://www.hindawi.com/journals/bmri/2012/171956/ The Promising Future of Chia, Salvia hispanica L. http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0144861715004464 Edible film production from chia seed mucilage: Effect of glycerolconcentration on its physicochemical and mechanical properties http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0023643813001461 Evaluation of whole chia (Salvia hispanica L.) flour and hydrogenated vegetable fat in
Pound cake http://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371%2Fjournal.pone.0140485 Sex-Specific Effects of Diets High in Unsaturated Fatty Acids on Spatial Learning and Memory in Guinea Pigs http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0023643814006689 Effects of substituting chia (Salvia hispanica L.) flour or seeds for wheat flour on the quality of the bread
http://www.tavsiyeediyorum.com/makale_11648.htm Dyt. Perran AYDEMİR http://www.taylankumeli.com/haberler.asp?id=567 http://www.nustil.com/chia-tohumu/
56
PREBİYOTİK-PROBİYOTİK 1.Cani PD, Lecourt E, Dewulf EM, et al. Gut microbiota fermentation of prebiotics increases satietogenic and incretin gut peptide production with consequences for appetite sensation and glucose response after a meal. Am J Clin Nutr 2009;90:1236-43. 2.Parnell JA, Reimer RA. Weight loss during oligofructose supplementation is associated with decreased ghrelin and increased peptide YY in overweight and obese adults. Am J Clin Nutr 2009;89:1751-9.. 3. Lee HY, Park JH, Seok SH, et al. Human originated bacteria, Lactobacillus rhamnosus
PL60, produce conjugated linoleic acid and show antiobesity effects in diet-induced obese mice. Biochem Biophys Acta 2006;1761:736-44.
57
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha bir çok şey...
58