Haziran/ Temmuz 2016
SAYI:2
TURUNCU SAĞLIK
RAMAZAN RUHUNA UYGUN SOFRALAR’la Kilo Kontrolünüzü Sağlayın Topraktan Soframıza ‘’ANTEP FISTIĞI’’
Sağlıklı ve Mutlu Bir İlişkinin 20 ÖNEMLİ SIRRI
Diyetisyenin Bilinmeyen Rolü– PKU’nun Farkında Olun! 1
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
Dayan ışm a v e Sevg i ile çıktık yola...
Ta ki çocuklukta başlar “Büyünce ne olacaksın?” soruları. Ta o zamanlardan bilinçaltına yerleştirilir herkesin potansiyel birer rakibin olacağı. İlkokul, orta okul derken lise ve ardından üniversite kazanma telaşı başlar. Tüm o potansiyel rakiplerini geçmeye şartlandırılırsın ve bir şekilde bir üniversite kazanıp yarışı tamamladığını düşünürsün. Aslında hırs ve çoğu zaman ötekileştirmeden geçen o yarış süreci bitmiştir. Belki de ailenden çok uzakta kimseyi tanımadığın bir şehirde buluverirsin kendini. İşte o anda tekrar bir yarış başlayıverir senin için: “anlayış, sevgi ve hoşgörü” yarışı… Bir bakarsın potansiyel rakiplerin aslında en iyi dostların; o şehirdeki ailen oluvermiş.. İşte biz de dört kafadar, üniversite sıralarında gerçekleştirdiğimiz hayallerimizi mezun diyetisyenler olarak daha profeyonelce yapmak, alan içi ve alan dışı gelişmeleri takip ederek gerek meslektaşlarımızla, gerekse iş birliği içerisinde olacağımız meslek mensuplarıyla paylaşmak için bir yola çıktık. İnanıyorum ki her sayıda giderek büyüyen ailemizle, mesleğimiz adına faydalı işler yapmak için elimizden geleni yapacağız. Sizler de ailemize katılıp bizimle yazılarınızı, araştırmalarınızı, fikirlerinizi paylaşabilirsiniz. Detaylı bilgiye web sitemizden ulaşabilirsiniz. Ve unutmayın: “İnanmak başarmanın yarısıymış; hayal etmek ise başlamanın tek şartı” Mavi hayaller ve turuncu başlangıçlarla, bir sonraki sayıda görüşmek üzere... TURUNCU SAĞLIK Dergisi Genel Yönetmeni Büşra DOKUZ
2
TURUNCU SAĞLIK https://www.facebook.com/ TuruncuSağlıkDergisi
GENEL YÖNETMEN Büşra DOKUZ YAYIN YÖNETMENİ turuncusaglik
Ayşenur ŞAHİN HABER MÜDÜRÜ Cansu ARSLAN WEB & REKLAM SORUMLUSU
www.turuncusaglik.com
DUYURU! Dergimizin yazarlar kısmına yeni takım arkadaşları aranmaktadır. İlgilenenlerin web sitemizdeki formu doldurmaları rica olunur. :)
Abdullah AKSOY
KATKIDA BULUNANLAR Dyt. Esra AKDAĞ Dyt. Esra UÇAR Dyt. Kübra YILDIZ Psk. Danş. Kübra YILMAZ Dyt. Seda Nur Güler Stj. Ebe Aleyna Melissa ÖZBEY Stj. Dyt. Buse KÖKSAL Stj. Dyt. Büşra DOĞAN İnt. Hmş. Emre Can ELİÇORA
İletişim turuncu@turuncusaglik.com turuncusaglik@gmail.com
2016 Tasarım&Dizayn: Büşra DOKUZ 3
Derginin tüm hakları saklıdır.
Yaza TURUNCU Yakışır! 2015 yılının Nisan ayında ilk sayısını yayınladığımız Turuncu Sağlık, bundan sonra 2 ayda bir evlerinize misafir olma gayesiyle, güçlü bir kadro ile karşınızda! Bilgiye ulaşmanın bir tık kadar kolay, doğru bilgiye ulaşmanın samanlıkta iğne aramak kadar zor olduğu bir zamanda, doğru bilgiye bir tıkla ulaşmanız için yola çıktık. Şimdi ise 4 taze diyetisyenin gecesini gündüzüne katarak hazırladığı buram buram emek kokan sayfalar bekliyor sizi.
Bu sayımızda çağın vebası kansere alışveriş sepetlerimizden mutfağımıza uzanan bir savaş açacağız. Nadir görülen hastalıklardan biri olan PKU ile ilgili farkındalık kazanacağız. Topraklarımızın yeşil altını Antep Fıstığını yakından tanıyacak, komşu toprakların mutfağına ise misafir olacağız.
Bu sene de yaz sıcağına denk gelen 11 ayın sultanına yaraşır sofralar kurup, ardından diyetisyen tavsiyeleri eşliğinde bayramlaşacağız sizlerle.
Bu kadarla sınırlı değil elbette paylaşacaklarımız. Beslenmeden, çocuk eğitimine, egzersizden,
seyahate
birçok
konuda
karşılaşacaksınız bu turuncu sayfalarda.
4
içtenlikle
sunulmuş
uzman
bilgileriyle
Bu yaz yeni başlangıçların mevsimi olsun. Gölgenizin sizden uzun olduğu saatlerde her gün 15 dakika güneşlenmeyi, en harika sporlardan biri olan yüzmeyi, rengarenk meyvelerle ara öğünlerinizi şenlendirmeyi, bol bol su içmeyi ve bunu yaparken sokak hayvanlarına su bırakmayı, en çok da gülümsemeyi alışkanlık haline getirin.
Biz ise en güzel Turuncu’nuz olarak, yalnızca bu yaz değil; dört mevsim evinize misafir olmaya talibiz.
Sevgiyle…
TURUNCU SAĞLIK Dergisi Yayın Yönetmeni Dyt. Ayşenur ŞAHİN
5
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
Bu sayıda ...
8 23
1 Haziran Fenilketonüri Günü Yeşil Altın: Antep Fıstığı
10 Gebelik ve Egzersiz
18 Bayrama Özel
26 Mutlu Bir İlişkinin Sırları
32 Düğün mü var? Peki ya kilolar?
6
40 Lezzetli ve Sağlıklı Toplar
8 Gebelik ve Egzersiz 10 Hayat Kalitenizi Arttırmanın Yolları 12 Ramazan Ruhuna Uygun Sofralar 13 Yerim Seni Kanser 16 20 Komşuda Misafir Var Topraktan Sofranıza “Antep Fıstığı” 23 İnülin ve Oligofruktozların Beslenme Üzerine Etkisi 25 Çekik Gözlü Kardeşimiz: Güney Kore 28 Sağlıklı ve Mutlu Bir İlişkinin 20 Önemli Sırrı 30 34 Çocuk Eğitiminde Altın Kural: Denge Düğün Sezonunda Beslenme Tüyoları 36 Bayrama Özel 38 Ara öğün Yapıyorum Aç Kalmadan Zayıflıyorum 40 PKU
7
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
1 Haziran Ulusal PKU Günü
1 Damla Kan İle Başlayan Serüven FENİLKETONÜRİ NEDİR?
Fenilketonüri doğumsal bir protein metabolizma hastalığıdır. PKU; karaciğerden salgılanan PAH (fenilalanin hidroksilaz) enziminin yokluğu veya
yetersizliği nedeniyle elzem aminoasit olan fenilalaninin metabolize edilmemesi durumudur.
Kanda biriken fenilalanin metabolitlerinin beyinde harabiyet yapması ve artık
ürünlerinin idrarla (fenilpirüvik asit, fenil laktik asit gibi) atılmasıdır.
Fenilalaninden kısıtlı DİYET şu an için PKU’nun uygulanan TEK TEDAVİ Yöntemidir
GÖRÜLME SIKLIĞI Dünyada 1:10.000 Ülkemizde 1:6228 Her yıl 250-300 PKU’lu çocuk dünyaya geliyor. Her 25-30 kişiden biri PKU taşıyıcısı
TEDAVİ Erken tanı doğum sonrası alınan topuk kanı alımı uygulaması ile mümkündür ve tanı ile birlikte hemen tedaviye başlanması gerekmektedir. Ömür boyu özveri ile sürdürülen, programlı, multidisipliner bir tedavi yaklaşımı gereklidir.
En Temel Tedavi Yöntemi: Düşük Fenilalaninli Diyet
8
PKU Hastalığında Diyetisyenin Rolü
Pediyatri ve Fenilketonüri konusunda deneyimli ve kıdemli bir diyetisyen olmalıdır.
Diyetisyen, diyetin yeterliliğinin sağlanması, gelişimin izlenmesi ve kritik anlarda ailenin desteklenmesi konusunda anahtar role sahiptir.
PKU’lu çocukların takibi ve kontrolü sürekli devam eden bir süreç olmalıdır. PKU’da diyet prensiplerinin aileye öğretilmesi gerekmektedir. Ebeveynlere diyetin ömür boyu süreceği ve diyetin çocukları için ne kadar önemli olduğu daha en başında belirtilmelidir.
Tedavi sürecinde mutlak sorumluluk çocukta olacağından çocuk her konuda eğitilmelidir. Eğitim teknikleri ve materyaller bireyin öğrenme stiline uygun olmalıdır. Diyetisyen, bireyin diyeti kabul etme sürecinde etkili olmalı ve danışmanlık konusunda her zaman yardımcı olmalıdır. Diyetisyen gerektiğinde ev ziyaretleri gerçekleştirebilmelidir.
Dyt. Esra AKDAĞ
9
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
GEBELİK ve EGZERSİZ Düzenli ve bilinçli olarak yapılan egzersizin sağlık açısından önemi büyüktür. Uzun ve sağlıklı bir yaşam, güçlü ve dayanıklı kemikler, kas ve eklem ağrılarındaki azalmalar hepimizin hoşuna giderdi sanırım. Her gün ortalama 30 dakika yapılan egzersiz stresi azaltır ve en önemlisi de kendimizi mutlu hissetmemizi sağlar. Bir kutu dolusu çikolata yerken endorfin hormonunun salgılanması sonucu hissettiğimiz duyguya kalori harcayarak sahip olmayı kim istemez ? Peki prenatal dönemde (doğum öncesi) egzersiz ne kadar önemlidir ? Gelin hep birlikte bu konuya bir açıklık getirelim. Aristotales, zor doğumların pasif yaşam biçiminden kaynaklandığını belirtmiştir. İbrani kölelerin diğer kadınlardan daha kolay doğum yaptıkları kutsal kitapta yazmaktadır. Her gün yapılan düzenli egzersizler: Dolaşım ve sindirim işlevlerini düzenler Annenin kilo kontrolünü sağlar Dayanıklılığın sağlanmasına yardımcı olur Doğumu kolaylaştırır Gebeliklerin yaklaşık %3'ünde görülen ve ilk defa gebelik sırasında ortaya çıkan gebelik diyabeti (şeker) olasılığının önlenmesinde de önemlidir. Tabi her anne adayının aklında soru işaretleri oluşmuştur. Bu egzersizleri nasıl yapmalıyız ? Daha önce egzersiz yapmayan bir annenin dikkat etmesi gereken noktalar nelerdir ? Hangi harekete, ne kadar vaktimizi ayırmalıyız ?
Düzenli egzersiz yapan anne adaylarımızın dikkatine! Haftanın belirli günlerinde sadece 30 dakikanızı ayırın. Temas sporlarından, düşme riski yüksek olan hareketlerden uzak durun. Düşük şiddetteki egzersizleri tercih edin. Isınma ve soğuma için 5 dakika vakit ayırın. 6. hafta sonrasında sırtüstü pozisyonda uzun süreli egzersiz yapmayın, aksi takdirde bebeği besleyen damar üzerinde oluşan baskının bebeğimize zarar vermesine fırsat tanımış oluruz.
10
Düzenli egzersiz yapmayan annelerimiz, sizleri de unutmadık!
Gebeliğin 13. haftasının sonuna ulaşıncaya kadar egzersiz programına başlamayın.
Su içi gebelik egzersizlerine başlayabilirsiniz. Bakalım su içi egzersizler sizlere ne gibi yararlar sağlayacak ? Öncelikle hamileliğin ilk 3 ayında sabah erken saatlerde 20 dakika yüzdüğünüzde, gebeliğe bağlı bulantı ve kusmalar azaltmış oluruz.İkinci 3 ayında ise aynı şekilde devam ettiğimiz takdirde bel ve sırt ağrılarımızın bir nevi azalmasına yardımcı oluruz. Yüzmenin gebelikteki en uygun spor dalı olduğunu da unutmayalım.
Ek olarak şunu söylemeliyim ki havuz yerine denizi tercih etmelisiniz; çünkü yapılan araştırmalar sonucu havuz sularında dezenfektan olarak kullanılan trihalometan oranının çok yüksek olması sonucu gebeliğin olumsuz etkilenebileceği tespit edilmiştir. Kayak, su kayağı, hokey tarzı sporların gebelikteki tehlikeli aktiviteler listesinin başında geldiğini de söylemeden geçemeyeceğim.
Bu bilgiler dikkate alındığı takdirde, minicik elleriyle parmağınızı sımsıkı sarıp sarmalayacak olan bebeğinizin dünyaya “merhaba” diyeceği ilk dakikalara sağlıklı bir zemin hazırlamış olursunuz.
Bol aktiviteli, sağlıklı ve huzurlu bir gebelik geçirmeniz dileğiyle…
Stj. Ebe Aleyna Melissa ÖZBEY (Atatürk Üniversitesi Ebelik)
11
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
HAYAT KALİTENİZİ ARTIRMANIN YOLLARI Şu anki kilonuzdan ne derece mutlusunuz? Kilo vermeyi düşünüyor, hatta zayıflama diyeti yapıyor olabilirsiniz. Karar vermek, verdiğiniz kararın arkasında durabilmek ve verilen bu kararınızı doğru uygulayabilmek adına diyetisyen desteği almanız sizi başarıya daha rahat ulaştıracaktır. Hangi konumda olursanız olun önemli olan “sağlıklı” bir beslenme programı uyguluyor olmanızdır. Yaşam tarzı değişikliğine her işin kolayına kaçmamızdan kaynaklı olan, hareketsizliğimiz ve hazır yiyeceklere olan eğilimimizden kurtularak başlamalıyız. Hepimizin bildiği bir örnek üzerinden devam etmek istiyorum. Biz bayanlar ütü yaparken; yeterli temiz suyu, su haznesine doldurup gerekli olan buharın oluşmasını sağlamazsak, nasıl ki elbiselerimiz istediğimiz pürüzsüzlükte olmaz; aynı şekilde beslenmemiz de doğru ve dengeli bir şekilde olmadığı sürece hep halsiz, yorgun, bitkin bir halde olmak - yani düşük kaliteli bir hayat tarzı- , kaçınılmaz oluyor.
Beslenmemizde farkında olmadığımız küçük gibi görünen aslında çok ciddi yanlış olan birkaç noktaya değinecek olursak;
Yapılan araştırmalar gün içerisinde 2,5lt'den fazla su tüketen insanların tüketmeyenlere oranla ciltlerinin çok daha genç ve parlak olduğunu kanıtlamıştır. Dolayısıyla günlük en az 10-12 bardak su tüketilmelidir.
Günün en önemli ögünü olan kahvaltının atlanması yapılan en ciddi yanlışlardandır. Unutmayın, kahvaltı yapmayanlar kesinlikle daha zor kilo verenlerdir !
Ve tabi ki hareketsizlik! Çağımızın sorunu ve ne yazık ki hayat tarzımız haline geldi. Günlük en az 45 dakika tempolu bir yürüyüşü alışkanlık haline getirin.
Yemek yerken gözümüzü değil sadece vücudumuzu doyurmalıyız. Vücudumuzun ihtiyacı olandan fazlasını tüketmemeye özen göstermeliyiz.
Unutmayın yediklerinizin içeriği sizin sağlığınızı etkiler, kilonuzu asıl etkileyen ise yediklerinizin miktarıdır. Sevdiğiniz yiyeceklerden uzak kalmayın ancak içeriğine de sağlığınızı bozmamak adına tabi ki dikkat edin. Çünkü amacımız kısa süreli -yani sadece istediğimiz kiloya kavuşana kadarlık- bir değişim olmamalı ki hayat tarzımızı değiştirebilelim ve böylece daha kaliteli bir hayat sürebilelim.
Kaliteli bir hayat sürmeniz dileğiyle, sağlıkla kalın..
Dyt. Seda Nur Güler (Gaziantep Sev Amerikan Hastanesi)
12
RAMAZAN RUHUNA UYGUN SOFRALAR “İnsan Ramazan ayının faziletini bilseydi, yılın hepsinin Ramazan olmasını isterdi.” Buyurmuş Alemlerin Efendisi. Hırslarımızdan burnumuzun ucunu göremediğimiz, koşuşturup didinirken durup “ Ben ne yapıyorum, ne için yaşıyorum?” demek için bile dinlenmediğimiz hayatlarımızda arınma, aydınlanma, insan olduğumuzu, ne için yaşadığımızı hatırlama vaktidir şimdi. Karşımızdakini ırkı, siyasi görüşü, mesleği, kimliği ne olursa olsun “Yaradan’dan ötürü” sevebilmek, pide kuyruklarında sıra kavgası yerine hoşgörünün sessiz nidalarını işitmek, camilerde dünyalık tartışmalar yapmak yerine, sevgiyle, saygıyla, kardeşçe saf tutabilmek duasıyla hoş geldin deyip 11 Ayın Sultanına, bu mübarek zamanı sağlıkla geçirebilmek için nelere dikkat etmemiz gerektiğine bakalım.
1. Sahur Yapmak Neden Önemlidir? Sahur yemeği yemek, vücudun 17-18 saatlik sürecek açlığa ve susuzluğa karşı kendini hazırlaması için bir fırsattır. Bu öğün atlandığı vakit, açlığın ve susuzluğun süresi çok fazla uzar, metabolizma yavaşlar, vücut kendi kendini yemeye başlar. Uzun süre tok kalmaya yardımcı olacak protein kaynakları
(yumurta,
et,süt,
ayran
vs),
enerji
verecek,ayakta kalmamıza yardımcı olacak tahıl grubu (tam buğday ekmeği, makarna vs.), vitamin ve minerallerimizi yerine koymak için sebze-meyve
grubu
soframızda mutlaka yer almalıdır. Salatalık ve şeftali susuzluk hissini azaltacağından menülerde yer almalıdır.
Örnek Sahur Menüleri
Haşlanmış yumurta, 1 su bardağı ballı süt, söğüş salatalık-domates,2-3 ceviz içi,3-4 ince dilim tam buğday ekmeği, şeftali
Peynirli bol maydanozlu yufka böreği, omlet, söğüş sebze, az tuzlu ayran, karpuz
1 kase çorba, etli sebze yemeği, makarna, cacık.
Peynirli cevizli erişte, yoğurt, salata, komposto.
13
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
2. Oruç Tutmak Kilo Verdirir Mi? Özellikle Ramazan ayının yaz mevsimine denk geldiği bu günlerde
17-18
saatlere
varan
açlık
süresine
bağlı
yavaşlayan metabolizma hızı, yemek yenilen zamanın tamamen gece vaktine kayması, yoğun menülü iftar sofraları derken, oruç kilo verdirmez. Aksine eğer dikkat edilmezse kilo alımı bile söz konusu olabilir.
Fakat uygun planlanmış bir diyetle, kilo verme programlarına devam edilirse kilo vermek mümkündür.
3. “Acıkmıyorum Ama Çok Susuyorum!” diyenlerdenseniz… Birkaç yıldır yazın en kavurucu günlerini oruçlu olarak geçirmeye alıştık. Fakat oruç tutulan sürenin uzunluğu ve bazı bölgelerimizdeki aşırı sıcaklar susama hissinin neredeyse dayanılmaz bir hal almasına sebep olabiliyor. Susama hissini azaltmak ve vücudun aşırı su kaybı olarak adlandırdığımız “ dehidratasyonu” önlemek için, iftardan sonra yaklaşık 2-2,5 litre suyu aralıklı olarak içmek, karpuz ,ayran,komposto gibi sıvı kaynaklarının tüketimine özen göstermek sahurda tuzlu-salamura besinlerden (salam,sosis,sucuk,tuzlu zeytinler ve peynirler,pastırma) uzak durmak susuzlukla baş etmenize yardımcı olacaktır. Bu şekilde gün içerisindeki konsantrasyon bozukluğu, şiddetli baş ağrısı, sinirlilik, baş dönmesi, göz kararması gibi şikayetlerinizde de azalma sağlayabilirsiniz
4. İftar Sofrasının Altın Kuralları Bütün gün orucumuzu tuttuk. Kah acıktık, kah susadık. İkindiden sonra çift görmeye, ayılıp bayılmaya başladık.:) Sofraya konan çeşit çeşit yemekler, fırından yeni çıkmış mis gibi pide kokusu, televizyonda kebap tarifleri, instagramda güllaç fotoğrafları derken zorlu serüvenimiz müezzin efendinin “ Allahuekber” sedasıyla nihayet buldu.:) Elimizi o yaprak sarmaya uzatmadan önce şöyle derin bir nefes alıp, vücudumuza en büyük kaybı olan “su”yu takdim ediyoruz. Ardından 2-3 adet hurmamızı yiyip, 1 kase sıcak çorbayla hem içimizi ısıtıyor hem de hala eksik olan sıvıyı yerine koymaya çalışıyoruz. Ardından ana yemek ve yanında mutlaka salata ile az yağlı yoğurt ya da ayran gibi besinler tüketiyoruz. Eğer menüde favori tatlınız varsa, pilav, makarna, sarma, börek, pide gibi karbonhidrat kaynaklarını sınırlı tüketmeniz yararınıza olacaktır.
14
Tatlı demişken, baklava,künefe,şekerpare gibi hamur tatlıları yerine, Ramazan’ın güzeli Güllaç, ya da yaz mevsiminin hafif tatlısı dondurmayı tercih etmeniz ve tatlınızı yemekten 1,5-2 saat sonra yemeniz gerekir. Aksi takdirde uzun süre aç kalıp ardından bir sürü yiyecekle tıka basa dolmuş midenize, bir de böylesine yoğun bir karbonhidrat kaynağını tıkıştırmak hem rehavete kapılmanıza hem de kan şekerinizde dalgalanmalara sebep olur. 5. Pide Yemek Yasak Mı? Sarma Yedim Ne Yapacağım? Bunlar diyetisyenlerin Ramazan’da sık sık duyduğu cümleler. Dert varsa, derman da var. :) Böyle özel yiyeceklere günlük gereksinimlerinizden düşerek tabağınızda yer verebilirsiniz. İşte karşınızda Ramazan Ayına Özel Değişim Listesi :) 1 avuç içi kadar Ramazan pidesi: 1 değişim ekmek 5 küçük hurma: 1 değişim meyve 3-4 adet yaprak sarma: 1 değişim ekmek 1 dilim güllaç: 1 değişim süt, 1 değişim ekmek, 1 değişim meyve 3 üçgen dilim karpuz: 1 değişim meyve 2 küçük top sade dondurma: 1 değişim süt 6. Her Lokmanın Tadını Çıkarın! Son yayınlar, yemek yerken her lokmanın tadını çıkarmanın, elimizdeki besinin nereden geldiğini nasıl yetiştiğini, soframıza gelene kadar ne gibi süreçlerden geçtiğini düşünmenin daha az tüketerek daha az kalori almamıza ve yediğimiz besinden çok daha fazla verim almamıza yardımcı olduğuna işaret ediyor.
Evet bu bizim dilimizde “ şükretmek” kelimesinin tam karşılığı ! Orucun amacına uygun olarak, tüm gün açlığa ve susuzluğa sabrederken açın halinden anlamak, iftar saati her yudum su için hamd etmek, her lokmayı tadını çıkararak, şükrünü bütün hücrelerimizde duyumsayarak tüketmek yalnızca maneviyatımızı değil, bedenimizi de olumlu etkiliyor! Tabağınızda ne yemek olursa olsun, sofranızdan şükür, bereket, sevgi, hoşgörü eksik olmasın.
Muhabbet dolu sofralarda, kalpten edilen dualarda buluşmak dileğiyle...
Hayırlı Ramazanlar....
Dyt. Ayşenur ŞAHİN
15
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
YERİM SENİ KANSER ! Konu kanser, kalem de benim elimde olunca ellerimin düğümü çözülür. Yazdıkça yazasım, anlattıkça anlatasım gelir. İşte şimdi tam da böyle bir andayız. Bendeniz beslenmeyle olan ilintisi artık tartışmasız kabul görmüş kanserin önlenmesi, tedavi gören bireyin daha çabuk eski sağlığına dönebilmesi ve kanseri yenen kişinin hastalığından sonraki sürecindeki sahip olması gereken beslenme programını halka anlatmayı amaç edinmiş, bu konuda çok çok okuyup okuduğunu anlatmaya, anlatacaklarını da yazmaya tutkun bir diyetisyenim. Bu yazı kaç kişiye sesini duyurur bilmem ama; kaç kişiye ulaşırsa sesimiz, kansere karşı o kadar çok adım attık demektir. Belki bir kız çocuğu bu yazıyı okuyunca babasını sigara içmemeye ikna eder. İkna eder de o evin bacası babasının alın teriyle kazandığıyla tütmeye devam eder, yüreklerine düşen korun aleviyle tütmesinden ziyade… Bunları düşündükçe benim kalp atışlarım şimdiden hızlandı! Eğer siz de hazırsanız başlıyoruz: ”Yerim Seni Kanser!” demeye.
Bugün kanserin en güvenilir sularındayız. Uzaktan bakacağız. Yanımıza dahi yaklaşmasın diye ne yapılması gerektiğinin cevabını konuşacağız. “ III. Evre Akciğer kanseri, tedavisinin 6. küründe, yoğun ağız yaraları ve mide bulantısından ötürü yemek yiyemeyen kaşektik hasta” diye başlayan cümleler kurmayacak olduğumuzdan daha keyifli ve anlaşılır bir yazı olacak. Anlaşılır; çünkü kanserden korunmak için yapmamız gerekenler çok basit. Madde madde saymamı isteseniz sizlere üç madde sunarım. Ben demiyorum, American Cancer Society(ACS)’ nin 2012’de yayınladığı kanserden korunmayı konu alan bildirisi söylüyor. “Bu kurallara uyun, kanserden yüksek ihtimalle korunursunuz.” demişler.
Kanserden korunmak için üç altın kural var:
İdeal vücut ağırlığı aralığında olmak,
Fiziksel olarak aktif olmak,
16
Ve bugün üzerinde ağırlıklı olarak duracağımız sağlıklı bir beslenme programına sahip olmak.
Üniversite öğrencilerinin çoğunlukta olduğu bir okuyucu kitlesine hitap ettiğimin farkındayım. Biliyorum ki bizler kitaplar dolusu maddeleri okumaktan yeterince sıkılıp bunaldık. Teoriden çok pratik daha çok ilgimizi çeker. Ondandır ki şu an saydığım maddeler bize hitap etmiyor olabilir.
“Ideal ağırlıkta olalım da nasıl olalım? Gitmiyor şu 5 kilo!” “Ben zaten yurttan okula yürüyerek gidiyorum, yeter mi?” gibi sorular hala cevaplanmayı bekliyor.
İdeal vücut ağırlığı aralığı dediğimiz kavram, World Health Organization(WHO)tarafından belirlenen bir değer aralığıdır. Kilonuzu boyunuzun metre cinsinden karesine böldüğünüzde karşınıza çıkan değer sizin BKI’nizdir. WHO, BKI değerinin 18-25 arasında olmasını ister. 27’den sonrası ise kırmızı alarm durumudur. Kanser kaynaklı ölümlerin %20’sinin bireylerin fazla kilolu olmasından kaynaklandığı gerçeğini baz alarak alarm durumu olduğunun haberini veriyorum. 75 kg ağırlığında 165 cm boyu olan Ayşe, 75/ 1,65x1,65 = 27,57 BKI’ye sahip ve fazla kilolarından sağlıklı bir şekilde kurtulması gerekiyor. Çünkü bu durumda Ayşe, obezite ile yakalanma riski yükselen meme, kolon ve rektum, endometriyum, yemek borusu, böbrek ve pankreas kanserlerine bir adım daha yaklaşmış durumda.
Bir diğer altın kural olan fiziksel olarak aktif olma şartı, aslında bir çözüm niteliğinde. Bu çözüm yolu sadece obezitenin yahut kanserin değil, kalp hastalığı, hipertansiyon (yüksek kan basıncı) , diyabet ve osteoporoz (kemik erimesi) gibi hastalıkların da ilacı. BKI kriterini belirleyen WHO, fiziksel aktivite için de bir standart getirmiş. Haftada 150 dakika yavaş tempoda (yürüyüş, voleybol) veya
75
dakika
hızlı
tempoda(basketbol,
bisiklet
sürme)
yapacağınız egzersizler sizin sağlıklı olmak için egzersize ayırmanız gereken minimum süre. Belirtmiş olduğum süreleri haftanın günlerine yaymanın mı yoksa tek seferde yapmanın mı daha etkili olacağı henüz bilinmiyor; ancak genel görüş haftanın diğer günlerine de
yaymak
olduğu
kanısında.
Fiziksel
aktivitenin
kolon,
endometriyum ve prostat kanseri riskini direkt olarak düşürdüğü kanıtlandı. Bu nedenle spor yapmak için motivasyona
ihtiyaç
duyduğunuzda
aklınızdan
fiziksel
aktivite&kanser
ilişkisi
geçirin;
müthiş
bir
kamçılayıcı.Fiziksel aktivitenin diğer kanser türleriyle de ilişkili olduğu düşünülüyor, ancak kanıtlar hala sınırlı .
Gelelim son; ancak en kompleks altın kurala... Hatta sanıyorum beşi bir yerde demek en doğru tanımlama. Sizden sadece bir elinizdeki parmak adedince ricalarım olacak; ve eğer beslenmenizde bu kurallara uyarsanız gelecekteki kanser riskinizin gözle görülür düzeyde azalacağını söyleyebilirim. Şimdi beraber bir alışverişe çıkalım. Teoride bahsedeceğim bu maddeleri pratikte de uygulamanın aslında pek de zor olmadığını görelim ki uygulayalım. Uygulayalım ki yol kat edebilelim. 17
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
Önümüzde bir market arabası,biz ne seçersek onunla dolacak. Markete girer girmez sağımızda ekmek dolabı var. Doğrusunu artık sizler de çok iyi biliyorsunuz. Buğdayın en değerli kısımları olan kabuk ve ruşeymin atılmasıyla elde edilen beyaz unla yapılmış ekmekleri tercih etmeyin. Uygun olan, sofraların baş tacı dediğimiz ekmek, tam buğday unundan, çavdardan, yulaftan yapılmış koyu renkli ekmekler olacak. Unutmayın, rengi ne kadar koyuysa o kadar iyi. Hemen yan tarafta ders çalışırken, beş çayı yaparken olmazsa olmaz bisküviler duruyor. Rafine gıdaları, yani fabrikalara girip defalarca işlenerek tüm besin değerlerini yitiren, tadı tuzu yerine gelsin diye içine çeşit çeşit tatlandırıcılar, katkı maddeleri konulan bu paketleri de almaya eliniz gitmesin.
Bundan sonra ders çalışırken size leblebiler, fındık-cevizler, kuru meyveler eşlik etsin, olmaz mı? Markette bir iki adım daha attınız ki bir ferahlık geldi üzerinize. Çünkü solunuzda içecek dolabı var. Pembesinden yeşiline hepsi ayrı güzel duran bir sürü kutu içecek tatlı tatlı size bakıyor. Tatlı tatlı diyorum çünkü ufacık bir kutunun içinde 20-30 gram şeker olduğundan bahsediyorum! Gelin onları bırakıp bir kaç adım daha atalım, çünkü ileride içtikçe sizi gençleştirecek, sağlığınıza sağlık katacak su şişeleri var. Her gün 1 tane içerseniz terle kaybettiğiniz minerelleri tekrar size kazandıracak maden suları var. İleride kemikleriniz erimesin, kaslarınız sizi erkenden bırakıp gitmesin diye onları besleyecek süt,ayran ve kefir var.
Denemeden bilemezsiniz, sadece bir sefer bile olsa sıcaktan rahatsız olduğunuzda gazoz değil maden suyu için, sağlığımız bunu hak ediyor olmalı. Buraya kadar ACS’’nin istediği 5 maddeden ikisini uyguladık, “Sağlıklı vücut ağırlığımızda kalmamıza yardımcı olacak yiyecek ve içecek tercihleri yaptık ve rafine karbonhidrat yerine tam tahıllı olanları tercih ettik.” Pekala, öyleyse devam ediyoruz. Bu sefer genellikle es geçtiğiniz bir reyona sürdük market arabasını: meyve-sebze reyonu. Öyle ya bisküviyi, cipsi almayınca yiyecek atıştırmalık kalmadı. Şimdi özgürsünüz. Çünkü ACS kanserden korunmak için üçüncü maddeyi her gün beş porsiyon meyve ve sebze yemek olarak belirtmiş. Hangi mevsimdeysek o mevsimin meyve sebzesiyle doldurun dolabınızı. Kirazından şeftalisine, elmasından armuduna. Bunu da hallettiğimize göre yola devam edelim. Biraz ilerde şarküteri reyonu var. Pazar kahvaltısına biraz sucuk, sosis veya yapması pratik oluyor diye hamburger köftelerinden alacaksınız. Oysa ki annemiz önceden köfte yapardı, tavuk pirzola yapardı. Onlar da 15 dakikada hazır olurdu. Kanserojen olduğu Food and Drug Administration (FDA) tarafından da ilan edilen nitrat ve nitrit tuzlarıyla dolu olmazdı. Evet bence de, hem daha lezzetliydi hem de daha sağlıklı.
18
Öyleyse kırmızı ve işlenmiş et tüketimini de kontrol altında tutup dördüncü kritere de uyduk. Alışverişin sonuna doğru yaklaşıyoruz. Genelde kasaya yakın olan alkol ve sigara dolaplarındayız. Bu konuda tavrımız net; çünkü araştırmalar da net. Ülkemizde erkekler arasında en sık görülen ve ölüm oranı en yüksek tip: Akciğer kanseri. Bunun da sorumlusu %80 oranında tütün. Tütünün zararları sadece kullanana değil öyle ki araştırmaya göre eşleri sigara içenlerin akciğer kanserinden ölme riski diğer bireylere göre 2-3 kat artmakta.Sigaranın içindeki kimyasalların 55 tanesinin kanserle direkt ilişkisi mevcut. Tütün bir bağımlılık. Araştırma sonucunu okuduğunuzda “Vay be, bu sigara da böyle işte. Bıraksan olmaz,bırakmasan olmaz.” diyor da olabilirsiniz. Ancak durum sandığınızdan da vahim. Eğer tütünü alkolle beraber kullanıyorsanız diğer bireylere göre ağız, ses telleri ve yemek borusu kanser riskiniz katlanarak artmış durumda. Alkole hiç başlamamanız kendiniz için seçebileceğiniz en doğru yol. Kullanıyorsanız da cinsiyetiniz izin verilen maksimum miktarı değiştirecek. Kadınlar günde bir, erkekler ise günde iki ölçü alkolü geçmemeli.
Dip not olarak belirtelim: Yaklaşık olarak 1 ölçü alkol= 330 ml bira (≈1 şişe) = 150 ml şarap (≈1 kadeh) =40 ml likör (≈1,5 kadeh) Haftanın sadece bir günü 7 ölçü birden tüketip diğer günler tüketmesem diyen bir bayana veya sadece bir gün 14 ölçü birden tüketeyim diyen beye de olur yok. Çünkü ACS haftalık limitin bir günde tüketilmesinin sağlık ve sosyal nedenli problemlere yol açacağını söylüyor. İşte kasaya geldik. Market arabanız sağlıkla doldu. Sigaraya, alkole, sosise, bisküviye vermenize gerek kalmayan para hala cüzdanızda. Malum öğrenciyiz, durumun ekonomik boyutu da bizim için önemli. Sonuçta görüyoruz ki sağlıklı beslenmek için çok da bütçe ayırmaya gerek yok. Market alışverişinizin sonunda, aldığınız her yiyecekle, kurduğunuz her sofrada gönül rahatlığıyla “ Yerim Seni
Kanser!” diyebilirsiniz artık. Daha gür bir sesle “Yerim Seni Kanser!” diyebilmek, kanseri daha detaylı öğrenmek için
tatlicibabanindiyetisyenkizi.blogspot.com’daki yazı dizimi takip edebilirsiniz. Her lokmanızla kansere siper aldığınız, gerçek manada kanseri yediğiniz sağlıklı günleriniz olmasını diliyorum!
Dyt. Kübra YILDIZ
19
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
KOMŞUDA MİSAFİR VAR! Tarihte hep andığımız, fotoğrafları mavi beyaz süsleyen, İzmir ‘den baksak gözükecekmiş gibi duran, adalarıyla, Akdeniz mutfağıyla ünlü, son dönemde kriziyle başı dertte olan komşu ülkemiz: Yunanistan. İçinde bulunduğu her şartta kendi kültürünü koruyabilen bu coğrafya mitolojik hikayelerin de doğuş yeri olmuştur. Şöyle ki Zeus’un kızı Athena bir düelloda bulundukları bölgeye zeytin ağacı dikme fikrinin en iyisi olduğunu savunur. Savunmasında ise der ki: ‘Bu ağaç yıllarca yaşar, meyveleri yeşilken yenir, olmadı saklanır kararır yine yenir, ezip yağını çıkarıp yemek yaparsınız, aynı yağı yakar karanlığı aydınlatırsınız, çekirdeğinden elyaf yapabilir, ağacın dallarından odun elde edersiniz.’ Böyle bir anlatıma etkilenmemek, düelloyu kazanmamak mümkün olmamıştır tabi. Bugün sadece dallarının bile en güzel şeyi, barışı temsil ettiği zeytin ağaçlarının etrafında kurulmuş, Olimpos Dağı’nın eteklerindeki bu şehre hikayeye atfen ‘Atina’ adı verilir.
Kuruluşundan da anlaşılacağı üzere bize mutfağından, sağlığından ipuçları veren bu şehrin lezzetli sofralarına hemen kapılıyorsunuz. Bir de diyetisyenseniz, Akropolis’e tırmanırken kendinizi bir kedi misali enfes kokuların peşinden merakla giderken bulmanız mümkün. Bu takılıp gitmelerin sonucunda komşumuzun sofrasına misafir olma vakti o zaman. :)
Yurtdışına çıkan çoğu kişiden duymuşsunuzdur: ‘Avrupalılar kahvaltı zevkinden hiç de anlamıyorlar canım!’ diye. Aslında bizim alıştığımız tarzda düşünürsek pek de haksız sayılmazlar. Diğer öğünlere oranla biraz daha fazla karbonhidrat kaynağı içeren bu öğünde ‘koulourı’ dedikleri simit var. Bizim simidimize göre az susamlı ve daha sert olan bu simitin yerini bazen de ‘tiropita’ dedikleri ıspanaklı veya peynirli börek alıyor. Bunların yanında çeşit çeşit marmelatları görmeniz mümkün. Peki ya peynir, zeytin, domates dediğinizi duyar gibiyim. Özellikle istemezseniz kahvaltıda olmayan bu besinler öğle ve akşam yemeklerinde tabakların baş köşesinde yerini alıyor.
Çay kültürü olmayan Yunanlıların elinde, sıcakların da etkisinden olacak ki, icecoffee görmeniz mümkün. Sabahları özellikle ‘proıno’ denilen kahveyi daha çok tüketiyorlar. Öğle yemeğine geldiğimizde Akdeniz mutfağının esintileri hissediliyor. Yüzyıllarca birlikte şekillendirdiğimiz bu mutfak, Ege’nin karşı kıyısında karşılıyor bizi. Genellikle salata tarzı yiyecekler tüketilen bu öğünde ilk önce Greek Salad’ı anmalıyız.
20
Bu salata bizdeki çoban salatasının komşu versiyonu. İri iri doğranmış domates, salatalık, beyaz peynir, zeytin, halka soğan ve yeşillikleri içeriyor. Zeytinyağıyla servis edilen salatadaki yeşillik çeşidine ekleme yapmanız da mümkün. Horiatiki ise sadece marul, domates ve feta denilen klasik beyaz peynirden oluşan yine mis gibi zeytinyağıyla servis edilen başka bir salata. Salatalarda bizden farklı olarak radikayı sık görmeniz mümkün. Karahindiba dediğimiz bu ot yüksek potasyum ve kalsiyum içermesinin yanında iyi bir C vitamini kaynağı da. Taze meyve ve sebzenin bin bir çeşidinin bulunduğu bu topraklarda bizdeki pazar kültürünün aynısının olduğunu da belirtmek isterim.
Hatta pazarda fesleğen, reyhan gibi bazı otları evlere süs olarak değil de salatalarda taze kullanmak için özel saksılarda satıldığını görüyorsunuz. En az 70 yaşında olduğunu anladığımız ama sabahın erken saatlerinde dinamikliğine hayran olduğumuz Yunan teyzelerin bunları satın almalarından sağlıklarının kaynağını anlıyorsunuz aslında. İsterseniz bizdekinden farklı olmayan kokoreç, midye, zeytinyağlılardan; enginar, fava, bamya ,sarma da bu öğündeki diğer seçeneklerinizden olabilir. Ve souvlaki; her köşe başında souvlaki satan bir yere rastlamanız mümkün. Sığır, tavuk ya da domuz etiyle yapılan bu bol kalorili yiyecek bizdeki dönere benzer nitelikte. Yuvarlak küçük bir pidenin içine et, marul, domates, soğan halkaları ve mayonezden biraz daha yoğun sosunu koyup dürüm şeklinde sunuyorlar. Zeytinyağıyla kurutulmuş domateslerin tadına bakmadan yemeğinizi bitirmeyin derim.
Gelgelelim akşam yemeklerine, gündüz gezdiğiniz çoğu ara sokak aydınlatılıyor ve beyaz binaların önüne tahta masa ve sandalyeler diziliyor. Fonda güzel bir yunan ezgisi kapıda tarihi kıyafetlerini giymiş çalışanlar sizi içeriye davet ediyor. Masaya ilk gelen ise bir kova buz eşliğinde büyük bir şişe su oluyor. Daha sonra masaya çeşit çeşit mezeler, homus(humus),dolmades (zeytinyağlı biber dolması), barbuni (barbunya pilaki), caciki(cacık), bol limonlu taze yeşillikler getiriliyor. Bizdekiyle aynı tada sahip bu yiyeceklerden olan cacıkta her zaman sarımsak bulunuyor ve sadece süzme yoğurttan yapılan kuru cacık dedikleri tzatziki’yi de istemeniz mümkün. Dört bir yanı denizlerle çevrili olan bu ülkede ana yemekler deniz mahsulleri ağırlıklı olsa da birbirimize aktardığımız Ege’nin, Balkanlar’ın, Anadolu‘nun pek çok lezzetli yemeği süslüyor tabakları. Balıkların, ahtapot ve karidesin envaiçeşit yemeği var. Yunan alfabesini çok tanımayan bizler bu yemeklerin isimlerini ikinci okumada hemen anlıyoruz. Kalamarika, kefali, garidesi… Eğer balık yemek istemiyorsanız köftedes (köfte) çeşitleri, fasalodo (kuru fasulye), yahnileri, kreminido köftedes (mücver) yemeniz de mümkün. Bizdeki adıyla aynı olan imambayıldının ise yapılışı aynı fakat üzerine kaşar da ekleniyor. Meşhur içkisi uzo da tercihinize göre size eşlik edebiliyor.
Ve tatlılar: damla sakızını çok seven Yunanlılar sütlü tatlılarda çok sık kullanıyor ve pek çok çeşit sütlü tatlı yapıyorlar. Dilerseniz paylaşılmayan lezzetimiz baklavadan da yemeniz mümkün ama bana sorarsanız buradaki, bizdekinin yerini tutmayan daha sade bir tat. Meyveli bir tatlı seçerseniz de yanında süzme yoğurt görürseniz şaşırmayın derim çünkü bizde kaymak ya da dondurmayla servisine alışık olduğumuz ayva, elma tatlısının yanında bazen pudra şekeri eklenmiş süzme yoğurt da olabiliyor. 21
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
Yemekten sonra ise ‘Turkish Coffee’ denilince anlamadıkları ‘Greek Coffee’ geliyor. Tadı bizdekinden biraz daha yoğun olan bu kahve, özellikle turistlere lokumla ikram edilse de bazen vişne marmelatıyla geliyor. Gözlemim o ki değerlerimize daha çok sahip çıkmamız gerekiyor. Öyle paket yaptırıp ‘Turkish Delight’ diyerek hediye götürmekle olmuyormuş bu işler. Kahvemize, lokumumuza dışa dönük daha sahiplenici bir politika lazımmış. Yine de her şeye rağmen farklı bir mekanda tanıdık bir lezzet alıp götürüyor sizi evinize. Dönüşte ise aynı yol güzergahındaki mısır, pamuk şeker, simit satıcılarının sesi sizi uyandırıyor Atina’da olduğunuzu hatırlıyorsunuz. Bir derya olan Yunan mutfağının keşfettiğim lezzetleri bunlar. Son olarak da bu deryada boğulmamak için püf noktalarımız var:
Porsiyon kontrolünüzü iyi yapın çünkü gayet cömert bir mutfak ve leziz görüntüsüne rağmen bitiremeyebilirsiniz. Zeytinyağı da olsa hemen hemen her yemekte bolca kullanılan zeytinyağının aşırısına kaçmamakta fayda var. Özellikle bazı yoğun tatları, alışkın değilseniz bağırsak problemlerine yol açabilir. Kahvaltıda kendinize özgü dokunuşlar yapmayı unutmayın. Bir yumurta ya da bir dilim peyniri güne başlarken protein kaynağı olarak mutlaka ekleyin. Bu lezzetlere kapılıp su içmeyi unutup, ara öğünlerinizi sakın atlamayın. Hafif bir ara öğün, yoğurt ya da meyve gibi besinler doğru tercih olacaktır.
Tükettiğiniz etlerin çoğu zaten limonla servis ediliyor ancak olur da gelmezse özellikle isteyin. Demirin kullanılabilirliğini C vitamini ile arttırın. Akdeniz diyetinin kalp-damar hastalıklarına iyi gelme sebeplerinden biri olan yüksek magnezyum içerikli sarımsak ise ana yemeklerde soğan kadar etkili, tüketmekten çekinmeyin.
Ve kendinize bir iyilik yapıp bir yunan ezgisi eşliğinde; denizin, güneşin, tarihi yerlerin tadını çıkarıp, yeni lezzetleri denemenin keyfiyle günde en az 30 dakika yürüyüş yapın. Bu temiz havayı bol bol içinize çekmeyi, yakından ülkemize bir selam göndermeyi de unutmayın. Sizce de daha keşfedilecek ne çok şey var değil mi?
Sağlıklı keşiflerde buluşmak üzere, sağlıcakla kalın.
Dyt. Cansu ARSLAN
22
TOPRAKTAN SOFRAMIZA “ANTEP FISTIĞI”
Aslen Şanlıurfalı, doğma büyüme Gaziantepli olmamdan dolayı Antep fıstığıyla uzun zamandır iç içeyim. Bu yazımda sizlere Antep fıstığını soframıza getirirken ne gibi zorluklardan geçtiğimizden ve Antep fıstığının beslenme üzerinde nasıl etkilerinin bulunduğundan bahsedeceğim. Adını Gaziantep’ten almasına rağmen büyük bir kısmının Şanlıurfa’da yetiştirildiği Antep fıstığı yazın uzun geçen kurak ve sıcak hava ile kışın nispeten soğuk havanın bulunduğu bölgelerin toprağında can bulur. Fidanların dikilmesiyle beraber topraktan can bulan Antep fıstığından ilk ürününü alabilmemiz için 7-8 yıl boyunca tıpkı yeni doğmuş bir bebek gibi bakıma muhtaç olduğunu unutmamamız gerekir. ‘’Diktim bayıra, Mevla’m kayıra’’ sözüyle yola çıkarsak diktiğimiz fıstık ağacının meyvelerini tam anlamıyla alamayacağız. 7-8 yıl heyecanla beklenen o an geldi çattı. Nisan ayında büyükbabamın neden bu kadar heyecanla fıstık bahçesinin içerisinde koşuşturduğunu daha iyi anlıyorum artık, Nisan ayı fıstıkta ilk çiçek açtığı zaman. Yıl boyunca ağaca ne kadar sevgi ve bakım gösterdiysen Nisan ayında o kadar karşılık buluyorsun. Artık ağaçlar meyvelerini verdi ve hasat zamanı yaklaşmaya başladı. Yılın en sıcak ayında, yazın kavurucu Güneydoğu sıcağında ağaçların meyvelerini yani fıstıkları toplamak ve zaman zaman o ağaçların gölgelerinde kavurucu sıcaklıktan korunmanın verdiği hazzı yıl içinde yaptığınız hiçbir işten alamıyorsunuz. Çünkü emeğinizin karşılığını fazlasıyla almış oluyorsunuz. Hasat zamanı unutulmamalıdır ki ağacın diğer hasatta veriminin düşmemesi için en önemli dönem bu dönemdir. Çünkü bu dönem fıstık ağacının dallarında bulunan tomurcuklar diğer yılın hasat miktarının belirleyicisidir. Bu dönemde büyükbabamın bir sözü kulağımda çınlar ‘’Ağaca eziyet edip, ağacı küstürme sakın’’. Evet fıstık ağacı da tıpkı bir insan gibi, ona zarar verince küsebiliyor. Evet artık hasat da bittiğine göre bu mükemmel tadın soframıza gelmesi için başka bir bahane kalmadı.
23
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
Peki Antep fıstığının beslenmemizde önemi ve Antep fıstığını Antep fıstığı yapan besleyici değerleri nelerdir ? Antep fıstığının gün içinde sürekli olarak tükettiğimiz bazı besinlerle protein, yağ, karbonhidrat, demir, potasyum, fosfor içerikleriyle şöyle bir kıyaslayalım. (İçerik kavrulmamış içindir.) Antepfıstığı
Fındık
Ceviz
Sığır eti
Protein (gr)
19,3
12,6
14,8
13,6
Yağ (gr)
53,7
62,4
64,0
41,0
Karbonhidrat (gr)
19,0
16,7
15,8
-
Krom (mg)
131,0
209,0
99,0
8.0
Fosfor (mg)
500,0
337,0
380,0
124,0
Demir (mg)
7,30
3,4
3,1
2,0
Potasyum (mg)
972,0
704,0
450,0
355,0
Kalori (kkal)
597,0
634,0
651,0
428,0
Bu denli mükemmel bir içeriğe sahip Antep fıstığı; 1.
Günde 10-12 adet tüketilince ,vücudun günlük yağ ihtiyacını karşılayabilmektedir.
2.
100 gramı günlük protein, vitamin B1 ve fosfor ihtiyacının %35”ini karşılayabilmektedir.
3.
Antepfıstığında
kolesterol
yoktur.
Kandaki
kolesterol
seviyesini düşürür. Koroner kalp hastalığının riskini azaltır. 4.
Antep fıstığı sığır etinden protein yönüyle 1,5 kat, fosfor yönüyle 4 kat daha üstündür.
5.
Vitamin E, B ve C kompleksince zengindir.
6.
100 gr antepfıstığında 4.0 gr posa bulunur. Posa miktarı yönünden pirinç, patates ve buğdaydan daha üstündür.
7.
İnce bağırsakta glikoz emilimini azaltır ve kan şekerinin yükselmesini önler. Bu nedenle diyabette kullanılabilir.
8.
Antep fıstığı kalp sağlığını korumada önemli bir ilaç vazifesi görür.
9.
Akciğer için iyi bir iltihap temizleyicidir. Göğsü yumuşatır, ağrılarını hafifletir, öksürüğün kesilmesine yardımcı olur.
Dyt. Abdullah AKSOY
24
İNULİN VE OLİGOFRUKTOZLARIN BESLENME ÜZERİNE ETKİSİ
“Doğru beslenme nasıl olmalı, hangi besinler sağlıklı veya hangi besinlerle daha hızlı kilo verilir?” gibi uzayıp giden soruların sorulduğu şu günlerde sizlere özellikle bağırsak metabolizması için çok faydalı olan “prebiyotik” olarak adlandırdığımız ‘inulin ve oligofruktozları’ anlatmak istedim. Genel
bir
tabirle:
“Prebiyotikler,
kolon
bakterilerinin
enteropatojen
olmayanların
aktivitelerini
kolonizasyonlarını
arttıran,
kolaylaştıran,
fermente olabilen, sindirilmeyen karbonhidratlardır.”
Prebiyotikler, kolonda sindirime direnç gösterirler ve sindirilmeden kolona ulaşırlar. Kolonda fermente olurlar ve vücudumuza faydası ise bakteri florasına olan katkısıdır. Bu yüzden diyet lifi tanımlaması içerisinde yer alırlar. Prebiyotiklerin fonksiyonel etkileri; şekerlerin sindirimi ve hazmı üzerine olumlu etkileri, glukoz ve yağ metabolizması ile kalp hastalığı riskine karşı koruyucu etki olarak sıralanabilir. Prebiyotiklerin besin kaynaklarından olan ‘inulin ve oligofruktozlar’ ise; β, 2-1 bağlı fruktoz monomerlerinden oluşurlar. Kalın bağırsakta sadece bifidobakteriler tarafından fermente edilirler.
İnulin ve oligofruktoz, sakkaritlerin sindirimlerini yavaşlatıp kan şekerini dengede tuttuğu için birçok ülkede besinlerin toplam enerjisini düşürmek amacıyla yağ ve şeker yerine kullanılmaktadır. İnulin ve oligofruktoz sindirim enzimlerine karşı dirençli olan β-2-1 bağları ile früktoza bağlandığı için, enerji değerleri diğer bilinen karbonhidratlara göre düşüktür. Diyet karbonhidratları 4kkal/g enerji içerirken, inulin ve oligofruktoz sindirime
karşı
dirençli
olmaları,
ince
bağırsaklarda
emilime
uğramamaları nedeniyle, diğer karbonhidratlara göre daha düşük enerji içeriğine sahiptirler. Yapılan bir araştırmaya göre1 gram inulin ve oligofruktoz ortalama 1,51,7 kkal enerji vermektedir. Bu miktar ise heksozların verdiği enerjinin yaklaşık %38’ine eşittir. 25
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
Bu nedenle, bu maddeler obezite tedavisinde rahatlıkla kullanılabilir. Hem inulin, hem de oligofruktozun yüksek miktarlarda alınmasının (40-100g/gün) kan insülin ve glukagon düzeyini, dolayısıyla kan şekerini etkilemediği ancak hem inulin, hem de oligofruktozun belli dozlarının bireysel farklılık göstererek ishale neden olabileceği açıklanmıştır. Gelişen ve değişen çağda yaşam koşullarının getirdiği birtakım durumlardan kaynaklı bireylerin hazır besin kaynaklarını tüketmesi, enerji alımının artması, fiziksel aktivitenin azalması ve sağlık harcamalarının artması ile birlikte kronik hastalıklarla mücadele zorunlu hale gelmiştir. Bireylerin sağlık ve beslenme ilişkisini öğrenmesi ile gıda sanayinde ‘sağlıklı besinler’ üretebilmek için çeşitli teknolojiler kullanılmaya başlanmıştır. Gıda sanayinde kullanılan yöntemlerle besinlerin kimyasal ve fiziksel yapısı kontrol edilebilmekte ve hatta geliştirilebilmektedir. İnulin
ve oligofruktoz,
bugün
besin
endüstrisinde
ya
sukrozdan
sentezlenmekte ya da hindiba köklerinden ekstrakte edilmektedir. Bu şekilde gıda sanayinde yer edinmiştir.
Doğal besin kaynakları içinde inulin ve oligofruktoz için en iyi kaynaklar buğday (%70), soğan (%23), muz (%3) ve sarımsaktır (%3). Diğer kaynakları ise enginar, pırasa, çavdar kepeği gibi sıralanabilir. Muzun inulin ve oligosakkarit içeriğinin az olmasından kaynaklı yapılan bir çalışmada muzun kabuğunu kullanarak ekstraksiyon işlemi ile oligofruktoz elde edilmiştir. Çalışma, muz kabuklarından oligofruktoz karışımlarının üretilmesi prosesindeki ekstraksiyon (özütleme) süresi ve sıcaklığı, parça boyutu, çözücünün türü ve miktarının ekstraksiyon verimi ve oligofruktoz bileşenlerine olan etkisinin incelenmesi işlemlerini içermektedir. Çalışma sonucunda muz kabuklarından oligofruktoz bileşenlerinin elde edilebileceği bilgisine varılmıştır.
Sonuç olarak özellikle yaş ilerlemesine paralel olarak bağırsaklarımız için önemli olan bifidobakterilerin gelişmesini
sağlayan
prebiyotiklerden
olan inulin ve oligofruktozları içeren muz, hindiba kökü, enginar, soğan gibi yukarıda da
bahsettiğimiz
oligofruktozlardan kaynaklarının
inulin zengin
tüketilme
ve besin
sıklığının
arttırılması gerekmektedir. Bu konuda biz beslenme uzmanlarına büyük görev düşmektedir. Bir sonraki yazıda buluşmak temennisiyle, sağlıklı günler...
Stj. Dyt. Büşra DOĞAN (Atatürk Üniversitesi)
26
27
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
ÇEKİK GÖZLÜ KARDEŞİMİZ: GÜNEY KORE Kardeş olmak için aynı ailenin evlatları olmak gerekmez. Önemli olan, aynı duyguyu her iki tarafın da aynı şekilde hissedebilmesidir.
1950 senesinde dedelerimiz, 7 bin kilometre uzaklıktaki Güney Korelilerin yardım çığlığına kahramanca koşarak, onların bağımsızlık mücadelelerini kendi mücadeleleri gibi gördüler ve Kore savaşının zaferle sonuçlanmasında unutulmaz yere sahip oldular. Bu birlik, bu yardım sayesinde iki ülkenin kardeşlik tohumları atılmış oldu. 65 yıllık geçmişi olan ve hep devam edecek olan harika bir kardeşlik ve dostluk kaldı Türkiye ile Güney Kore’ye. Kardeşlik tohumları böylelikle atıldı ama çok daha eskilere gidersek eğer, Orta Asya’daki Türkler ile Korelilerin komşu olduğunu da biliyoruz. Hatta Orta Asya’daki Türklerin de onlar gibi çekik gözlü olduğunu…
Bazılarımızsa, dostluk dolu 2002 dünya kupası maçıyla hatırlıyoruz Güney Kore’yi. Bize yenilmiş olmalarına rağmen bizle omuz omuza nasıl sevindiklerini, bu dostluğu tüm dünyaya nasıl gösterdiklerini, yüzümüzde tebessümle hep hatırlayacağız. Son yıllarda ise ben de dâhil birçoğumuz, dizileriyle takip eder olduk onları. Kültürlerini, tarihini, özelliklerini, mutfaklarını, onlarla ilgili merak ettiğiniz her şeyi dizilerinde rahatlıkla fark edebilmeniz mümkün. Bu kültürü bu kadar yakın tanımamda dizilerinin bende gerçekten büyük bir yeri olduğunu söyleyebilirim. Çünkü kültürlerine çok bağlı bir millet. Dizi ve filmlerinde tarihi evleri ile son derece modern binaları aynı karede görebiliyorsunuz. Sadece kültür değil düşünce tarzı açısından da çok şey öğrenebilirsiniz. Mutlaka bir öğretici yanı var. Şahsen ben onlardan çok şey öğrendim diyebilirim,değinmeden de geçemeyeceğim.
28
Özellikle saygı ve çalışkanlık konusunda gerçek anlamda örnek alınması gereken bir ülke olduğunu düşünüyorum. 65 sene önce yerle bir edilmiş bir ülke iken şimdi dünyanın en büyük markalarında söz sahibi olması hiç şüphesiz çalışkanlıklarının bir kanıtı zaten. Yine ailevi bağlar, bu ülke için oldukça önemli. Ailedeki büyüklerin yeri her zaman ayrı ve saygıda kusur edilmez ama birbirlerine oldukça bağlıdırlar da. Demem o ki saygı ve sevgi iç içe. Bu açıdan aile kültürlerinin bize benzediğini düşünüyorum. Bunlar, sayısızca izlediğim dizilerinden benim birkaç yorumum sadece.
İzledikçe, bizden hem ne kadar farklı olduklarını hem de bize ne kadar benzediklerini siz de göreceksiniz. Mesela dilleri… Tamamen farklı bir alfabeleri var ve bizim alfabemize göre çoğu insana çok karışık geliyor yazıları. Aynı zamanda ise çok benzeyen bir dil. Nasıl mı? Türkçe ile Korece aynı dil ailesi içinde çünkü.
Yukarıda bahsettiğim Orta Asya komşuluğundan kaynaklanıyor bu ortaklık. Konuşma kurallarımız aynı. Sırasıyla özne, tümleç, yüklem şeklinde ve sondan eklemeli bir dil. Hatta şöyle söyleyebilirim. Düzenli bir şekilde ve dikkatle dinleyerek dizilerini izlediğinizde, bu dili çözmeniz mümkün diye düşünüyorum. Bende öyle oldu çünkü. :) Diziler birbirini kovaladıkça, altyazıları okumadan ne dediklerini anlar hale geldim zamanla. Tabi ki bu hemen ve hepsini anlamak şeklinde olmuyor. Zaman ayırıp ısrarcı olursanız çoğu yabancı dile göre Korece’yi rahatlıkla konuşabilirsiniz. Her şey için geçerli olduğu gibi sevmek ve ilgi duymak şüphesiz iki altın kural. Ben onların kültürlerini araştırmayı ve dillerini öğrenmeyi başından beri çok seviyorum. Hobi olarak bu dili seçtim kendime ve hala da büyük bir ilgi ile öğreniyorum. Öğrendikçe mutlu oluyorum. Çoğu insana sıra dışı geliyor bu merakım ama kardeş ülkeme gittiğimde en az onlar kadar bu dili konuşuyor olabilmek benim hayalim. Hem tüm hayaller sıradan olmak zorunda değil öyle değil mi? Ve ne demişler? ‘’Bir dil bir insan...’’
Bu insan, neden çekik gözlü kardeşiniz olmasın ki?
Dyt. Esra UÇAR
29
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
SAĞLIKLI VE MUTLU BİR İLİŞKİNİN 20 ÖNEMLİ SIRRI Pek çok insanın öncelikli hayalleri arasında mutlu ve sağlıklı bir birlikteliğe sahip olmak var. Hepimizin çeşitli sıkıntılar yaşadığı ikili ilişkilerde gözden kaçırdığımız bazı küçük şeyler olabiliyor ve bunlar büyüyerek mutsuzluk ve bazen ilişkilerin bitimi ile sonlanabiliyor. Sonuç ise: depresyon. Ünlü psikolog, yazar ve sosyal bilimci David Niven, son kitabı ’The 100 Simple Secrets of Great Relationships (İnsan İlişkilerinin 100 Sırrı)’ te mükemmel bir ilişkiye ulaşmanın sırlarını açıkladı. Ben de bu 100 sırrı derleyip en önemli gördüklerimin 20 tanesini size sunmaya çalıştım. ACELEYE GEREK YOK İlişkim yok diye üzülüp gelen teklifleri hemen onaylamayın ve her gördüğünüze küçük bir hoşlantı sebebi ile teklif etmeyin. Üniversitenin anlatılan (gerçekle alakası olmayan) hayatına aldanıp daldan dala konma hevesine kapılmayın bir gün sert duvara çarpabilirsiniz. Unutmayın sizin hayatınız sizin geleceğiniz ve mutluluğunuz.
KIYASLAMA YAPMAYIN Niven mutluluğa ulaşmak isteyenlere kıyaslama yapmaktan kaçınmalarını öneriyor. Hayatımızı başkalarınınkiyle kıyaslamak onu değiştirmez. Ancak yazara göre kendi hayatımız ile ilgili nasıl düşündüğümüzü değiştirir! Nitekim bir arkadaşımızı mükemmel bir ilişkinin keyfini sürerken gördüğümüzde kendi ilişkimizi sorgulamaya başlıyoruz. Sorunlar yaşarken gördüğümüzde de kendi ilişkimizin daha iyi olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca (eğer olduysa) önceki ilişkilerimize göre de kıyaslama yaptığımızda büyük bir hüzün kapısı bizi bekliyor olacaktır. Geçmişinizden kurtulduğunuzda iyi bir ilişkiye hazır olacaksınız.
PERİ MASALLARINA ALDANMAYIN Yazara göre her ne kadar hikayelerde yaşanan büyük aşkları yaşamayı beklemesek de içten içe bunun hayalini kuruyoruz. Niven’a göre yapmamız gereken hayalini kurduğumuz büyüyü partnerimize karşı duyduğunuz sevgide görmek ve masallarda yaşanan şeylerin beklentisi içine girmemek. Hayaller ile yaşamayın! Sonucu hep hüsran olacaktır.Hayatı bırakın akışına gitsin. O beklediğiniz beyaz atlı prens gelmeyecektir. ORTAK İLGİ ALANI OLUŞTURUN Günümüzün çoğunu kariyer peşinde koşmak ve gündelik görevlerimizi yerine getirmekle geçiriyoruz. Bu da kişilerin ilişkilerinde ortak ilgi alanları bulmaya çalışmalarını son derece önemli kılıyor. Çünkü ortak ilgi alanları partnerler arasında pozitif bir iletişim ve eğlencenin oluşmasını destekliyor.
30
ZİHNİNİZİ Üzücü
bir
OKUMASINI durumda
B E K L E M E Y İ N en sonunda daha çok üzüleceksiniz.
olduğunuzda
partnerinizin
sıkıntınızı kendiliğinden anlamasını beklemeyin. Karşı taraf zihninizi okuyamaz. Çoğunlukla partnerimize duygularımızı anlatmadan,bizi yalnız bırakmakla itham ediyoruz
onu.
Yapmanız
gereken,
partnerinize
hissettiklerinizi anlatmak. MİZAH
DUYGUNUZU
G E L İ Ş T İ R İ N AÇIK OLMAK ŞART
Yazara göre bir ilişkide iyi bir mizah anlayışına sahip olmanın ortalama bir günü daha eğlenceli kılmaya ve kötü bir günün yükünü azaltmaya faydası oluyor. Yazar; bu
mizah
anlayışının
pozitif
bir
yönü
olması
gerektiğinin altını çiziyor. Çünkü negatif espriler sadece tansiyonu artırır. Karşılıklı ilişkide gülmek ve güldürmek çok önemlidir. Gülümsemek ilişkilerdeki soğuk duvarları kaldırıp yakınlaşmayı sağlıyor.
Partnerlerin birbirleri ile nasıl iletişim sağladıkları çok önemli. Yazara göre sağlıklı bir ilişki içerisindeki çiftler, iyi ya da kötü her ne yaşıyorlarsa bunu partnerleri tutmayın!
ile
paylaşıyor:
Çünkü
kendi
"Hiçbir
şeyi
gerçekliğinizi
içinizde
paylaştığınız
zaman hayatınızı da paylaşmış olacaksınız ve bu süreçte partneriniz ile aranızda oluşacak olan bağ her şeyin üstesinden gelmenizde size yardımcı olacaktır!" ONUNLA ARKADAŞ OLUN
KALİTELİ ZAMAN
Biriyle
yıllar
boyu
süren
bir
araba
yolculuğuna
Eğer birlikte en çok zaman geçirmek istediğimiz insanı çıkacağınızı farz edin! Bu sürede bu kişiye son derece bulmuşsak neden onunla mümkün olan en kaliteli zamanı yakın olacaksınız. Dolayısıyla söz konusu kişinin aynı birlikte
geçirmeyelim
ki!
Çünkü
ilişkiler
birlikte zamanda arkadaşınız olmasını da istersiniz. İlişkiyi
geçirilen zamanın miktarı ile değil kalitesi ile gelişir!
sürdüren
geçici
heyecan
ya
da
zevklerden
çok
Bol zaman geçirin. Zaman demek hatıra demek ve arkadaşlık, karşılıklı saygı, hayranlık ve ilgi olacaktır. hatıralar
ne
kadar
fazla
olursa bağlılık da o kadar
Uzun vadeli ilişkiler gelişimlerini ve hayatta kalmalarını sağlam bir arkadaşlık temeline borçludur!
fazla olur. GELECEK ÖNEMLİ
MUTLULUĞU
Yazara göre bazı insanlar
İnsanlar, sevgi dolu ilişkilere ihtiyaç duyar. Hepimiz
ilişkilerinin
yakın sosyal ilişkilerden fayda görürüz. Ancak çoğumuz
başarılı
bir
geçmişi varsa o zaman yapılması gereken her şeyin bir
ilişkinin
ÖNCE
bizi
KENDİNİZDE
tamamlayacağına,
ARAYIN
hayatımızdaki
başarılmış olduğunu düşünme yanılgısı içine giriyor. boşlukları dolduracağına inanırız! Halbuki gerçekte kim Oysa ilişki geçmişe değil, geleceğe doğru inşa edilir. Eğer partnerinizle bir gelecek göremiyorsanız bir tavsiye: fazla zaman geçmeden bırakın,aksi takdirde
olduğunuz sizi mutlu etmiyorsa, bir ilişki bu durumu değiştirmeyecektir! Bu, sağlıklı bir ilişki sürdürmenizi de zorlaştıracaktır!
31
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
PARANIN ÖNEMİ AZALIR Hayalimizdeki partner varlıklı biri olabilir. Ancak varlıklı kişi ile bir ilişki yaşamaya başladıktan sonra paranın önemi ilişkinizi değerlendirirken etkisiz bir hale gelecektir! Kitapta yer alan araştırma sonucuna göre, sadece gelirin veri olarak alındığı bir ilişkinin başarısı ile ilgili bir tahmin yapmak imkansız! Çünkü servet bir ilişkinin uzunluğu ve tatminlik derecesiyle bağlantısız!
ONU ÖNEMSEYİN Fikir, zevk ve tercihlerinizin mükemmel bir uyumla buluştuğu bir ilişkiyi ne yazık ki yaşayamayacaksınız! Niven; bu boş fanteziyi tercih etmemenizde de ısrarcı... Zıtlıkların daima ilişkiyi canlı tuttuğunu, rehavet hissinden uzaklaştırdığını ve birey olarak gelişimi artırdığını savunuyor. İlişkinizdeki zor zamanlarda sizin için en önemli olanın ne olduğunu karşı tarafa göstermelisiniz! Farklılıklara rağmen ona değer verdiğinizi göstermeniz; sağlıklı bir ilişkinin temelini oluşturur.
SORGULAMAYI BIRAKIN Çoğumuz birlikte olduğumuz kişinin geçmişini merak ederiz. Özellikle ciddi ilişkilerini... Bu durum uzun vadede endişe, kıyaslama ve eninde sonunda kavga ortamı yaratacaktır. Siz; birlikte olduğunuz kişinin geçmişteki partnerleri ile bir yarışma içerisinde değilsiniz.
KENDİNİZE İNANIN İlişki bir ihtiyaç değildir. Özde; sağlığınız ve mutluluğunuz için bir ilişkiye ihtiyacınız yok. Yaşadığınız ilişki belki de hayatınızın önemli bir kısmını teşkil edebilir, ama siz hayatta kalmak ve gelişmek için gerekli olanlara zaten sahipsiniz! İçinde bulunduğunuz durum her ne olursa olsun; kendinize inanın ve önce tek başınıza ayakta durabildiğiniz gerçeğini kabul edin.
ÇEVRENİZDEKİLERİN FİKİRLERİNİ DİNLEMEYİN! Önemli bir karar vermemiz gerektiğinde genellikle ikinci bir görüş alırız. Niven; bu eğilimi kesinlikle desteklemiyor. İki kişinin oluşturduğu dünyayı, aradaki iletişim ya da elektriğin seyrini üçüncü kişilerin asla çözümleyemeyeceğini vurguluyor ve ilginç saptamalarda bulunuyor: "Birincisi; hiç kimse sizin gerçekten neye ihtiyaç duyduğunuzu ve neye değer verdiğinizi sizden iyi değerlendiremez. İkincisi; insanlar başkalarının ilişkileri konusunda kendi ilişkilerine nazaran daha olumsuzdur. Kısacası akıl danıştığınız kişiler; ilişkinizdeki negatif yönleri görmeye pozitif yönleri görmekten daha meyillidir!"
32
KORKUYA YENİK DÜŞMEYİN! Kendi ayakları üzerinde duran, ne istediğini bilen bir kadın olmanıza rağmen; benliğinizi doğru şekilde yansıtmanız kimi zaman mümkün olmayabilir. Fobiler ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilen nedenler arasında. O gerçekte nasıl biri, geçmişte yaşadıklarınızı yine yaşayacak mısınız, sizden nasıl bir birliktelik bekliyor, bencil mi, sorumsuz mu? Bu gibi sorular; her kadının hayatının bir döneminde zihnine üşüşebilir. Oysa; olumsuz bir durum ile karşılaşmadıkça ilişkinizi sorgulamaktan vazgeçmeniz gerekiyor.
İŞLERİNİZİ EVE GETİRMEYİN İş gününüz sona erdiğinde işiniz tamamıyla ofiste kalmalı. Zihninizden de silinmeli! Kitapta yer alan bir araştırma sonucuna göre; çalışmaya ya da iş düşünmeye neredeyse hiç ara vermeyen işkoliklerin diğer kişilere oranla özel yaşamlarından memnun olduklarını söylememelerinin üç kat daha olası bir durum olduğu belirtiliyor.
ACILARINIZI UNUTMALISINIZ! Kırıldınız ve sonra sizden özür dilendi. Çok acı çektiniz ama karşı tarafı affetmeye karar verdiniz! Ancak içinizdeki acı hemen ortadan kaybolmuyor ve hissettiğiniz bu acının travmasını içinizde taşıyorsunuz. Ama bu acıyı geride bırakabilmeyi öğrenmelisiniz! Çünkü acıyı içinizde tutmanız, yaranın taze kalmasına neden olur. Mükemmeli aramayı bırakın! Günümüzde mutsuz birlikteliklerin belki de en büyük nedeni; ’Daha mükemmelini yaşayabilirim’ düşüncesinden kaynaklanıyor. Sağlıklı ve tatmin edici ilişki daima mevcuttur ya da yaratılabilir!
’Mükemmel ilişki’ diye bir kavram asla var olmamıştır. Bu nedenle; her konuda sizinle hemfikir olan ya da her an sizi mutlu edebilecek biri ile karşılaşmayı ısrarla beklemek yerine; sizi en fazla tatmin eden ilişkiyi yeşertmeyi denemelisiniz.
Not:Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için David Niven’in “İnsan İlişkilerinin 100 Sırrı”adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim. Sevgilerimle…
İnt. Hmş. Emre Can ELİÇORA (Atatürk Üniversitesi)
33
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
ÇOCUK EĞİTİMİNDE ALTIN KURAL : DENGE “Kızını dövmeyen dizini döver”, “Dayak cennetten çıkmadır”, “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter” nasihatleriyle büyüyen; şiddet ve baskının, koşulsuz itaate dayalı çocuk eğitimi öğretilerinin yanlışlığını fark eden ebeveynler “Ben çektim, çocuğum çekmesin” düşüncesiyle çocuklarını özgür bırakmaya karar verdiler. Kendi anne babalarının almadığı her şeyi aldılar onlara. Oyuncak, bisiklet, bilgisayar, tablet, telefon ve bolca harçlık… İyi anne baba olmanın göstergesi çocukla arkadaş olmaktan geçiyordu. Artık ebeveyn bir otorite değil, çocuğun ağzından çıkan kelimeye bakan birer kuklaydı. Çocuk anne babaya istediği şekilde davranıyor; bağırıp kötü
sözler
söylediğinde
büyük
bir
tepkiyle
karşılaşmıyordu. “Özgür olması için” kural konmuyor; aman yorulmasın, yeter ki o mutlu olsun düşüncesiyle hiçbir sorumluluk verilmiyordu. Sonra bu “özgür” çocuklar büyüdüler. Her istediğini yaparak büyüyen bu yeni nesil beklenenin aksine hiç de mutlu değildi. Kendi kararlarını veremiyor, okul kurallarına uymakta zorlanıyor, sorumluluklara adapte olamıyor, herkesten kendisine karşı anlayış bekliyor, istekleri olmadığında sinirleniyordu. Bencil ve narsistti. Çünkü ailesinin tutumu onu bir prens/prenses olduğuna ikna etmişti. Fakat kapının dışında binlerce prens/prenses onu bekliyordu. Dışarıda beklediği yoğun ilgiyi göremediği için hayal kırıklığına uğradı. Ailesinin ona yüklediği olağanüstü sıfatlar, övgü dolu sözlerle karşılaşmayınca yavaş yavaş omuzları düşmeye ve içten içe özgüvenini kaybetmeye başladı. “Bu hikaye bana hiç de yabancı değil” dediğinizi duyar gibiyim. Gelin bu hikayeye bir göz atalım. Aşırı baskıyla yetişen çocuklar duygularını tanımayan ve ifade edemeyen, içine kapanık, düşük özgüvenli ve mutsuz; çok özgür büyüyen ve gereğinden fazla pohpohlanan çocuklar ise devamlı hizmet bekleyen, istedikleri olmadığında hayal kırıklığına uğrayan, diğer insanlara saygı duymayan, bencil bireyler haline gelmektedir. Bu demek oluyor ki şiddet ve baskı uygulanan, şımarmasın diye yalnızca uykusunda sevilen çocuklar ne kadar şanssızsa, sınırsız ve kuralsız büyüyenler de o kadar şanssız.
34
Peki öyleyse doğru olan ne ? Tüm evrende olduğu gibi mutlu çocuğun sırrı da “denge”yi sağlamaktan geçiyor.
Ailede mutluluk iletişimle başlar. Çocuğun duygu ve düşüncelerini ifade etmesi sağlanırken; kırıcı sözler söylemesi, şiddet içeren davranışlar
sergilemesi
desteklenmemelidir.
Bu
davranışların
doğurabileceği sonuçlar hakkında konuşulmalı, empati duygusu geliştirilerek
karşısındaki
kişinin
kırıcı
sözler
nedeniyle
hissedebileceği duyguları fark etmesine yardımcı olunmalıdır. Ne çocukluğunu yaşamasını engelleyecek kadar yükün altında bırakılmalı, ne de kendi işlerini bile tek başına yapamayacak kadar sorumluluktan uzak yetiştirilmelidir.
Yaşına uygun sorumluluklar vermek onu yormak yerine işe yaradığını hissetmesine, problem çözme yeteneğinin gelişmesine yardımcı olur.
Çocuk özgür olmalı fakat bu özgürlüğün sınırları öğretilmelidir. Bir başkasına zarar vermemek adına, etik ve ahlaki kurallar gereği özgürlüğün sınırsız olamayacağı ifade edilmelidir.
“Çocuklar çok sevilince şımarır.” Düşüncesi doğru değildir. Çocuklar yanlış sözcüklerle , yani aşırı övgü içeren ve kendini diğer insanlardan üstün görmesine sebep olabilecek ifadelerle sevildiklerinde “şımarma” diye tasvir edilen davranışları göstermeye başlarlar.
O nedenle “En güzel/yakışıklı sensin”, “Sen en zekisin” , “Sen istesen bütün arkadaşlarını geçersin” gibi kişiliği yücelten ifadeler yerine “Bugün bana yardım etmen çok güzeldi, beni çok mutlu ettin”, “Aferin sana, son zamanlarda derslerine çok sıkı çalışıyorsun” gibi gayreti ön plana çıkaran ifadeler kullanılmalıdır. Kişiliği övmek narsisizmi, davranışları övmek sağlıklı özgüveni geliştirir.
Kuralların olmadığı her ortam kaosu da beraberinde getirir. Aile içinde makul kuralların olması, nedenlerinin çocuğa anlatılması ve ailece uyulması gereken kurallara tüm ailenin titizlik göstermesi önemlidir. Katı disiplin - aşırı özgürlük
ikilemi ancak olumlu disiplin ve sevginin harmanlanmasıyla
çözülecektir. Mutlu ve başkalarının mutluluğu için de çabalayan, duyarlı, sağlıklı özgüvene sahip nesiller için geç kalmadan “denge kurmayı” başarabilmemiz dileğiyle…
Psikolojik Danışman Kübra YILMAZ 35
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
DÜĞÜN SEZONUNDA BESLENME TÜYOLARI Bir ömür mutluluğa evet diyerek başlamak belki de çoğu insanın en büyük hayali… Herkes her şeyin mükemmel olmasını ister. En çok da kendisinin… Saç, makyaj/tıraş, davetiyeler, nikâh şekerleri, damatlık/gelinlik her şey hazır. Peki ya siz hazır mısınız? Kıyafet bulma telaşı şimdiden herkesi sardı. Kiminin kızı/çocuğu, kiminin en yakın arkadaşı bu özel günün coşkusuna kapıldı. Siz de doğal olarak o günde güzel görünmek istiyorsunuz. Malum uzun bir dönem oruç tutuldu. Günlük alışkanlıklarımız değişti. Kilo kaybını sağlamak istiyorsanız mutlaka bir diyetisyene danışmanız şart. ‘Kişiye özel diyet’ uygulayarak sağlıklı, hızlı ve kalıcı kilo vermeniz mümkün! Özellikle o gün için alınan kıyafetlerle fazla kilolarınızdan dolayı başınız dertteyse hangi kiloda olmak istediğinize önceden karar verip bu hedefe yönelik diyetler uygulayın. Vermek istediğiniz her 1 kilogram için 1 hafta gerekir. Eğer 5 kilo fazlanız varsa en az 1 ay öncesinden diyet uygulamaya başlayın. Bizi bekleyen bu düğün döneminde gelin size birkaç ipucu verelim. ÖNCELİĞİMİZ KAHVALTI Uzun bir süre bıraktığınız kahvaltıyı tekrar düzene sokmalısınız. Kahvaltı yapmak gün içerisinde hem daha zinde hissetmenizi sağlar hem de sizi stresten uzak tutar. Kilo kaybına yardımcı olması da cabası… Tam buğday ekmeği, yumurta, peynir, ceviz, zeytin, yeşil çay ve yeşilliklerin olduğu bir kahvaltıyla kendinizi şımartabilirsiniz. OLMAZSA OLMAZIMIZ: ARA ÖĞÜN Onca koşuşturma içerisinde elbette ki zamanın nasıl geçtiğini anlayamayabilirsiniz. Ama bu ara öğün yapmaya engel olmamalıdır. Yanınıza alacağınız bir avuç fındık ve kuru meyve gün içerisindeki ara öğünleri karşılamaya yetecektir. Ara öğünler gün içerisinde kan şekerimizi dengeleyerek onca koşuşturmaya rağmen sakin kalmamızı sağlayacaktır. AKTİVİTE ÖNEMLİ Düğün öncesi koşuşturmalarda elbette ki yorulacaksınız. Ama düzenli olarak günde 45dk - 1 saat yürümek kilo vermenizde çok yardımcı olacaktır. Tabi ki bu yürüyüş mağaza gezer gibi değil, tempolu bir yürüyüş olmalı… Unutmamalıyız ki sağlıklı ve dinç bir vücuda kavuşmada en iyi yardımcılardan biri fiziksel aktivitedir!
36
SU TÜKETİMİNE DİKKAT! Düğün telaşında birçok ikramla karşılaşabilirsiniz: çaylar, kahveler, asitli meşrubatlar… Ama bunları bir kenara bırakıp vücudunuzun ihtiyacı olan sıvıyı sudan karşılamalısınız. Vücudun, besinlerle alınan her 1 kkal başına 1,5 ml. sıvıya gereksinimi vardır. Bu da yetişkin bireylerde ortalama 2-3 litre’dir. Günlük sıvı gereksinmesinin ortalama %60-70’inin su olarak tüketilmesi gerekir. Kaldı ki yaz aylarında sıcağın etkisiyle sıvı kayıpları artmaktadır. Günlük yaklaşık 8-10 bardak su içmelisiniz.
GÜZEL BİR CİLT İÇİN… C Vitamini: Vücudumuzun direncini artırır. Cildi güzelleştirir. Zengin C vitamini kaynakları: kivi, maydanoz, kuşburnu, salatalık, şalgam, kırmızıbiber, yeşil sivri biber, koyu yeşil yapraklı sebzeler, karnabahar, brokoli, portakal, limon, greyfurt gibi turunçgiller, domates, çilek, kızılcık, böğürtlen, patates ve diğer sebze meyvelerdir. B2 Vitamini: Bağışıklık sistemimizi güçlendirmenin yanı sıra cildi dış etkenlerden koruyarak yenilenmesine yardımcı olur. En iyi kaynakları; et, süt, yumurta, yoğurt, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve mayadır. B3 Vitamini: Daha sağlıklı bir cilt görünümü ve aft yaralarının iyileşmesini sağlar. B3 vitaminin en iyi kaynakları; balık, yağsız et, kepekli un ürünleri, buğday tohumu, yumurta, kavrulmuş yer fıstığı, kümes hayvanları, avokado, hurma, incir ve kuru eriktir.
MUTLULUĞUNUZA MUTLULUK KATMAK İÇİN… B6 Vitamini: Halk arasında mutluluk hormonu olarak da bilinen “serotonin” üretimi için gereklidir. B6 vitamini az alındığı zaman yeterince serotonin üretimi yapılamadığından, depresyon ve bitkinlik gibi belirtiler ortaya çıkabilir. B6 vitamininin en iyi kaynakları; tavuğun göğüs eti, yumurta, pirinç, soya fasulyesi, yulaf, fındık, fıstık, muz, patates, avokado, kuru meyveler ve somon balığıdır.
Mutlu ve sağlıklı bir düğün sezonu geçirmeniz dileğiyle…
Stj. Dyt. Buse KÖKSAL (Atatürk Üniversitesi)
37
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
Ramazan bir şiirdir, Yunus bir şairden fazlası. Ramazan bir şiirdir, her oruç bir mısra, her teravih bir kafiye... Ramazan bir şiirdir, Yunus bir şairden fazlası… “Aşkın aldı benden beni; bana seni gerek seni” diyen zât nasıl bir şairden fazlası olmaz ki... Ve her oruçla O’nun rızasının derdine düşen “Bana seni gerek seni“ diye, açlık ve susuzluk ile çatlamış dudaklarıyla seslenenler, Ramazanın bir şiir oluşuna nasıl hayır diyebilir ki.? Ramazan bir şiirdir, Yunus bir şairden fazlası.... Yunus der ki; “Ey hoca, istersen var bin hacca hepisinden iyice bir gönüle girmektir!” Ramazan bir gönle girme derdine düşmenin, senede bir defa gelen temrininden başkası değildir. Mübarek II ayları bir temrin yapıp işte o Ramazanda, o gönle girmenin derdine düşmek…. Bir şiirdir Ramazan, Yunus bir şairden fazlası. Dağdan odun toplarmış Taptuk Emre dergahına, ok gibi dosdoğru odunlar... Birgün Taptuk Emre bakmış; “Yahu Yunus hiç mi eğrisi yok dağlarda bu odunların?” deyince “Efendim” demiş “sizin dergahınıza odunun bile eğrisi yakışmaz.” Yunus bir şairden fazlasıdır, Ramazan bir şiirin ta kendisi... Ok gibi dosdoğru olmayı talim etmektir, Yunus nasıl ki Taptuk Emre dergahında iki büklüm olarak ok gibi dosdoğru oldu; Ramazan göklerin eteğinde aç susuz diz çökerek Yunus misali ok gibi dosdoğru olmanın taliminin ta kendisidir. Efendimiz (sav) “Beni Hud süresi ihtiyarlattı” buyurmuş. Arifler derler ki; “Hud suresindeki bir ayet olsa gerek Allah Resulünün bu ifadeden kastı”; 'Emrolunduğu gibi dosdoğru ol!' İşte müminlerin emrolunduğu gibi dosdoğru olmak için göklerin eteğinde Yunus misali iki büklüm oluşunun adıdır Ramazan.. Bizim Yunus mütevazi adamdır, boynu büküktür, çay taşır, odun taşır dergaha ve bakar dermiş ki “Bütün dervişler olacağını oldu ben nasipsizim herhalde bir ben kabiliyetsizim herhalde.” Bunu söyleyen Yunus, Ayşe annemizin bir sözüne atıfta bulunur gibidir lisani haliyle.. Hani sormuşlar “Ey müminlerin annesi, iyilerden olduğumuzu nasıl biliriz?” Cevap kıyamete kadar değişmeyecek bir ölçüdür; “Kendinizi kötülerden zannedersiniz.” “Peki kötülerden olduğumuzu nasıl biliriz?” Cevap; “Kendinizi iyilerden zannedersiniz. Yunus kendini kotülerden zanneden, iyilerden önde gelen biridir. “Eller yahşi ben yaman, eller buğday ben saman” söyleminin tablolaşmış halidir bizim Yunus.. Ramazan bir şiirdir Yunus bir şairden fazlası.. Ramazan; aç, susuz, Allah için boyun büküşün adıdır, Yunus gibi... İki büklüm olarak ok gibi dosdoğru olmayı talim etmenin adıdır. Ramazan bir şiirdir Yunus bir şairden fazlası. “Gel gör beni aşk neyledi” deyişin adıdır Ramazan, Yunus misali... Ne hoş eyledi de geldi hoş geldi bizi biraz Yunus kılmaya geldi, bizi biraz “Ben yürürem yane yane aşk boyadı beni kane; ne akilem ne divane, gel gör beni aşk neyledi” dedirtmeye geldi...
38
Merhabalar; ‘Bayram’ kelimesi tarifi zor duygular uyandırmıştır hep ruhumuzda. Manevi duygularımızın ön planda olduğu bugünlerde haydi gelin bayramın birlik beraberlik olduğunu hatırlayalım, güzel cümlelerimizi birbirimizden esirgemeyerek önce ruhumuzu doyuralım, dünyalık telaşlarımızı şöyle biraz sonraya bırakalım. Bu güzel niyetlerle sofralarımızı kurup etrafında toplanıp aşımızı, ekmeğimizi herkesle paylaşalım. Ve tabi ki diyetisyenimize kulak vermeyi de unutmayalım. Şeker tadında bayramlar diliyorum efendim, sağlıcakla nice bayramlara... Dyt. Cansu ARSLAN (Turuncu Sağlık Dergisi Haber Müdürü)
Ülkece acı dolu günlerin ardından buruk bir gülümsemeyle karşıladığımız Ramazan Bayramı, öncelikle hepimize umut olsun. Uzun ve sıcak yaz günlerine rastlayan bayram günlerinde şerbetli tatlıları fazla kaçırmamak daha bir önem kazanıyor; haliyle su tüketimi de... Eş dost ziyaretleri sırasında öğünlerinizi atlamamaya, günde 2-2,5 litre su içmeye özen göstermelisiniz. Sevdiklerinize ağır şerbetli tatlılar yerine meyve salataları, sütlü tatlılar, kuru meyveler; gazlı içecekler yerine ise ayran ve limonlu su ikram edebilirsiniz. Bozulan uyku düzeni için de tam bir toparlanma zamanı. 23.00-05.00 saatleri arasında uykuda olmaya özen gösteriniz. Bu hem kilo kontrolünüze yardımcı olur, hem de stresle başa çıkmanıza... Kasenizde ne olursa olsun, bedeninizden afiyet, sofranızdan bereket, güzel ülkemizden birlik beraberlik eksik olmasın. Hayırlı Bayramlar... Dyt. Ayşenur ŞAHİN (Turuncu Sağlık Dergisi Yayın Yönetmeni)
Bayramlar ile beraber gelen bol kalorili şerbetli tatlıların yerini sütlü tatlıların almasını, ikram edilen şekerlemeleri sınırlandırmak için iradeli olmanızı temenni eder, İyi Bayramlar dilerim... Dyt. Abdullah AKSOY (Turuncu Sağlık Dergisi Web&Reklam Sorumlusu)
30 gün boyunca Yaradan aşkıyla nefsimizi, bedenimizi oruçla terbiye ettik. Anladık ki istersek en sevdiğimiz yiyeceklere; kavurucu sıcaklara rağmen suya karşı koyabilirmişiz.. Ve bayrama kavuştuk, adı gibi şeker tadında bir bayram geçirmenizi dilerken, bayramda ikram edilen tatlıları yemeden önce hatırlamanızı istediğim Hz. Muhammed’in (sav) bir sözüyle cümlelerimi sonlandırmak istiyorum. “Acıkmadan sofraya oturmayın, doymadan sofradan kalkın” İyi Bayramlar Türkiye Dyt. Büşra DOKUZ (Turuncu Sağlık Dergisi Genel Yönetmeni)
39
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
ARA ÖĞÜN YAPIYORUM KİLOMU AÇ KALMADAN KORUYORUM Uyandık, hadi kahvaltı yapalım! Saat 12.00’yi geçti, öğle yemeği vakti. Akşam 20.00 olmuş bile, bu akşam da yemekte yok yok maşallah… Kendimizi bildik bileli saatler farklı olsa da yemek alışkanlıklarımız “3 Ana öğünden” oluşmuştur. Unutmadan bir de annelerimizin çayla birlikte yüksek miktarda karbonhidrat tükettikleri komşu sohbetleriyle şenlenen “5 Çayları” var. Ve bir de ikramda sınır tanımayan, kısırın vazgeçilmez olduğu meşhur “Altın Günleri”… Aynada mutsuz kadınlar ve yanlış beslenme alışkanlığıyla diğer aile bireylerine örnek olan anneler…
Doğum ve ölüm arasında yalnızca hayatta kalmak için değil kaliteli yaşamak için de yaptığımız hayati önem taşıyan bir alışkanlıktır beslenmek. Gerek kültürden, gerek çevreden, gerekse aileden fazlasıyla etkilenen bu alışkanlıkta doğru bildiğimiz birçok yanlıştan biri de 3 öğün kavramı.
Altın öğün kahvaltı, gümüş öğün öğle yemeği, bronz öğün akşam yemeği… Peki, öğünler arasındaki o uzun açlık sürelerinde neler yaşıyoruz? Ruhen nasıl etkileniyoruz? Vücudumuzda neler oluyor? İnsülin hormonu salgılanması tüketilen besinin miktarı ile ilişkilidir. Çok yersek çok salgılanır az yersek az salgılanır. Uzun aralarla yemek yemek, insülin hormonunda fazla salgılanmaya neden olur, ki bu istenmez. İnsülin hormonunun fazla olması yağın depolanmasını uyarır ve zayıflamayı durdurur. Ayrıca uzun açlık süresi metabolizmayı tembelleştirir. İç organların fazla enerji yakmasını engeller, ki bu da enerji yakılmasını azalttığı için zayıflamayı durdurur. Az ve sık beslenmek, Ghrelin ve Leptin hormonlarının salgılanmasını da düzenler, hipoglisemiyi (kan şekeri düşüklüğünü) engeller ve İnsülün hormonunun salınımını azaltır. Hipogliseminin önlenmesi açlığı engeller. Ghrelin hromonu aç iken salgılanır ve kan şekerini yükseltir. Yükselen kan şekeriyle beraber Ghrelin (açlık) hormonu azalır. Mide sürekli dolu olunca, “midenin dolu olduğu” mesajını beyne ileten Leptin hormonu salgılanır. Ve tokluk hissi yaratır. Leptin hormonu enerji harcamasını arttırır, iştahı azaltır. Tüm bunlar vücudumuzun öğünler arası yaşadığı olaylara kısa bir bakıştı.
Tüm bu döngülerden ruhumuz da aynı oranda etkilenmekte. Uzun açlık süreleri stres, mutsuzluk ve bedende oluşan yorgunluk ya da halsizlik hissi nedeniyle umutsuzluk bazen de tükenmişlik hissini yaratır ruhumuzda.
40
Hem çok yiyip hem mutlu olup üstüne bir de sağlıklı ve fit olmak mı? Hayal mi? Eğer inanırsak hayal değil. Eğer uzun süre aç kalıp 1 öğünde yenmesi gerekenin 2-3 katı yemek zorunda kalmazsak hayal değil. Eğer ara öğün diye yoğun karbonhidratlar tüketmezsek hayal değil. Ve eğer marifetli parmaklarımızı hayal gücümüzle doğru şekilde birleştirirsek hayal değil. İşte ben de hayal gücümle henüz yolun başındaki parmaklarımı bir araya getirdim. Lezzetli ve bir o kadar da hafif bir tarif paylaşacağım sizlerle:
“Lezzetli ve Sağlıklı Toplar” Malzemeler 500 gr kuru incir 150 gr ceviz 3 adet yumurta beyazı 200 gr yulaf ezmesi (17 çorba kaşığı) 10 gr şeker (1 çorba kaşığı) 10 gr toz tarçın (1 çorba kaşığı) Yapılışı 1 gece önceden suda bekletilip yıkanıp saplarından ayrılan kuru incirler küçük parçalar halinde kesilir ve 10 gr şekerle birlikte karıştırılarak pişmeye bırakılır. İncirler kıvamlı bir yapı kazanana kadar pişirilir ve ardından soğumaya bırakılır. Soğuyan incirlere yumurta beyazı, yulaf ezmesi ve iri kıyılmış cevizler eklenerek yoğrulur. Ceviz büyüklüğünde parçalar koparılıp küçük toplar oluşturulur. Yaklaşık 80-100 adet küçük toplar oluşturulur. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 10 dakika pişirilir. Çay ve kahvelerin yanında sunabileceğiniz lezzetli atıştırmalığımız hazır. Ve her bir topumuz 35 kalori. Afiyet olsun :)
(Kuru incir yerine kuru kayısı kullanılabilir. Kayısılı tarife ceviz yerine badem daha çok yakışıyor. Bademleride sıcak suda bekletip kabuklarını soyunuz:))
Dyt. Büşra DOKUZ
41
Diyetisyen gözünden sağlık ve daha birçok şey...
42