Kapak Fotoğrafı © Burhan GÜNDOĞDU
Yayın Türü : Dijital Dergi Yıl : 1 / Temmuz 2019 Sayı : 6 Geniş Açı Fotoğraf Grubu Adına Sahibi Süleyman ÜLKER
Yayına Hazırlayan / Grafik Tasarım Yavuz Selim BAYRAK
İÇERİK
Kapak Fotoğrafı ©Burhan GÜNDOĞDU
4
Ustalarla Söyleşi.
8
Fotoğrafın Eleştirel Gücü.
Kapak Fotoğrafı Burhan GÜNDOĞDU
10
Kit Sonrası İlk Lens Hangisi Olmalı?
16
Fotoğraf Paylaşımı, Fotoğraf Eleştirisi ve Eleştiriyi Kabullenmek...
18
Fotoğraf Akımları.
20
Analog Fotoğrafçılık.
22
Portre Fotoğrafçılığında Poz Vermek.
26
Fotoğraf Okuma ve Yorumlama.
32
Fotoğrafta Teknik ve İçerik.
Para ile Satılamaz (Ücretsiz)
GENİŞ AÇI FOTOĞRAF GRUBU YÖNETİM KADROSU Aslı Necla Aktürk Ayşen Turan Aytül Pirci Beral Seçilmiş Birgül Karagöz Ebru Yetim Emine Durmaz Esin Atar Sağır Faruk Kara Huriye Görsen Leyla Kaya Kyr Maria Nikolava Mehmet Akif Şahin Minas Çetinkaya Mustafa Küçüktepe Nazan Vefa Nil Nilüfer Özden Mete Süleyman Ülker Şaziye Kurt Yavuz Selim Bayrak
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
2
BA Ş YA ZI Bu sayımızda yazım Fotoğrafın İnsan üzerindeki etkileri olacak . Fotoğrafın her İnsan üzerinde farklı etkileri vardır.. Ben Fotoğrafın satranç oynamak kadar beyni çalıştırdığını düşünürüm, sebebi Fotoğrafı çekerken hangi açıdan alayım Makinenin perde hızı, İso ,diyafram nasıl olsun fotoğrafı çektikten sonra düzenlerken tonları nasıl vereyim diye her aşamasında düşünceler oluşur. Bu da Beynin çalışması demektir. Rahmetle anarız Ünlü Usta Ara Güler 50 yıl evvelki Fotoğrafla ilgili anılarını bir çırpıda anlatırdı. Buda sanırım fotoğrafın onun Dimağında bıraktığı etkidir. Fotoğrafı İnsanın eser bıraktığı bir uğraş olarakta görürüz. Bazen fotoğrafçının bıraktığı bu eser yıllarca gündemde kalır. Örneğın Steve Mc Curry Afganlı Kız fotoğrafı uzun yıllardır bilinen fotoğrafı, Ara Gülerin bir çok fotoğrafı yıllardır eskimeyen fotoğraflarıdır. Keyifli çekimler selamlar.
ER K L Ü n yma le ü S
3
Sayı: Sayı: 4 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu Grubu 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf
Sayın Ömer ÖZFINDIK, Röportaj Teklifimizi kabul etmenizden Dolayı Teşekkür ederiz. Ömer ÖZFINDIK - Ben bu ince düşünceniz için teşekkür ederim. Yavuz Selim BAYRAK - Öncelikle sizi biraz yakından tanıyabilir miyiz? Bize kendinizden bahseder misiniz? Ömer ÖZFINDIK - Merhaba aslen Elazığlıyım baba mesleği gereği Diyarbakır’ da doğup büyüdüm. Memur olarak 5 yıldan beri Ankara’ da görev yapmaktayım. Eşim, bir erkek ve bir kız çocuğum ile mutlu bir aileye sahibim. Anadolu Ünv. İşletme Fakültesi Mezunuyum. Yüksek Lisan eğitimime devam etmekteyim. YSB - Fotoğraf çekmeye nasıl başladınız ? İlk fotoğraf makineniz hangisiydi ? Sizi fotoğraf sanatına ilerlemeye yönelten etkenler nelerdi? ÖÖ - Fotoğraf çekmeye Ankara’ya geldiğim 2. yılımda başladım. İlk zamanlarda aynasız bir model olan Canon Eos M kullanmaya başladım. Akabinde yine aynasız olan Sony a6000 kullandım. Daha sonra aynalı modele geçme gereksinimi duydum ve Canon 5D M3 ve fotoğraf ufkumun değişerek Ornito (kuş) fotoğrafçılığına yönelmesinden dolayı şu anda kullandığım Nikon D500 ile fotoğraf çekimlerimi yapıyorum. Fotoğraf sanatına girmemdeki neden dünyadaki değişimlerin olmasıydı. 1 saat, 1 ay veya yıl önce gördüğüm çoğu şey aynı haliyle ne yazık ki kalmıyor ve değişime uğruyor ve bu eski durumunu kayıt altına almayınca yakın zamanda zihnimden bile siliniyordu. Bu değişimleri kaçırmak istemediğimden kalıcı hale getirmek için bu güzel hobiyi tercih ettim.
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
4
YSB - Örnek aldığınız, etkilendiğiniz veya tarzı ile sizi kendine hayran bırakan fotoğraf sanatçıları var mı? ÖÖ - Tabi ki bir çok takip ettiğim ustalar var fakat çok fazla siyah beyaz fotoğraf çekmememe rağmen kesinlikle Ara GÜLER özellikle kendisi gibi bir diğer usta olan Aşık Veysel’ i fotoğrafladığı kare harikaydı. YSB. - Size Göre Fotoğraf Neyi İfade ediyor Yani sizce Fotoğraf Nedir? ÖÖ - Gözün gördüğü kadar göremediğinin de fotoğraf karelerime girmesi. Bir çok fotoğrafımda sonradan incelediğimde çekim sırasında göremediklerimi de görebilmekteyim. YSB - Fotoğraf ustaların bir sırrı vardır, sizin sırrınız nedir? ÖÖ - Benim sırrım bir fotoğraf karesi her açıdan çekilebilir ama sadece 1-2 açı o kareyi taçlandırır. Ben de elimden geldiğince taçlandıracak kareleri düşünerek fotoğraf çekmeye çalışıyorum. YSB - Sizce fotoğrafçılık eğitimi almak gerekli mi? ÖÖ - Kesinlikle gerekli. En büyük katkısı da teknik açıdan olacaktır. YSB - Türkiye’de fotoğrafçılığın gelişmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? ÖÖ - Geçmiş yıllarda fotoğrafçılık sektörü hem ekipman hem de çeşitlilik bakımından kıt bir durumdaydı. Özellikle son yıllarda insanlarımız hobi dalında fotoğrafçılık sektörüne daha fazla yer vermeye başladı ve hem ekipman hem de model çeşitliği artınca fotoğraf-
çılık sektörü daha ilgi çekici olarak hızla büyümeye başlamıştır. YSB - Fotoğraf Sanatının hangi dalına daha çok ilgi duyuyorsunuz ? (portre , manzara, Sokak vs.) ÖÖ - Ornito (Kuş) fotoğrafçılığı kesinlikle vazgeçilmezim bunun yanında macro dalında kelebek fotoğrafçılığı ilgi alanımda yerini almakta. YSB - Geçmişte gerçekleştirdiğiniz veya ileride gerçekleştirmeyi düşündüğünüz projeleri bizlerle paylaşabilir misiniz? ÖÖ - Kuş fotoğrafçılığı olarak çekmek isteyip çekebildiğim kuş türleri beni gururlandırıyor. Tabi bir o kadar da henüz kadrajıma girmeyen türler ise gelecekteki projelerim arasında yer almakta. YSB - Fotoğraflarınızda kuş ve özellikle kelebek fotoğraflarını sıklıkla görebiliyoruz. Neden? ÖÖ - Farklı türde kuş ve kelebek fotoğrafları çektikçe muazzam yaradılışı çok daha iyi görebiliyorum. YSB - Fotoğraflarınızda kompozisyonu çok etkin kullanıyorsunuz. Fotoğraflarınızı çekmeden önce bir hazırlık yapıyor musunuz? Yoksa sadece anı mı yakalıyorsunuz? Bu konuda yeni başlayanlara tavsiyeleriniz olabilir mi? ÖÖ - Öncelikle iyi bir gözlem yaparak çekim yapacağım türlere göre yer belirliyorum. Özellikle kuş türleri için sulak kelebekler için ise sulak, bol çiçekli ve gölgelik yerler tercih ediyorum. Kuş fotoğrafçılığında genelde anı yakalamak zorunda kalabiliyoruz ama kelebek fotoğrafçılığında kompozisyona önem veriyorum. Çünkü aynı tür kelebek bile farklı çiçekler
üzerinde çok daha güzel görünebiliyor. YSB - Fotoğraflarınızda Manipülasyon ve Photoshop kullanıyor musunuz? Manipülasyon ve Photoshop’a sıcak bakıyor musunuz?
YSB - Fotoğraf çekmeye ilgi duyan veya yeni başlayacak olanlara tavsiyeleriniz nelerdir ?
ÖÖ - Manipilasyon hiç yapmadım yapmayı da düşünmüyorum. Fakat eski yöntemi ile arka oda olan Photoshop yazılımını fotoğrafın özüne ve anlatımına etki etmemek şartıyla kullanıyorum ve kullanılmasını da öneriyorum.
ÖÖ - Öncelikle hangi dalda fotoğraf çekmek istediklerini belirlemeleri gerekiyor. Seçtikleri dala göre ekipman ve lens almaları gerekiyor. Ayrıca benim ufkumu geliştirmekte çok faydasını gördüğüm akşam uyumadan önce 500Px, flickr vb fotoğraf paylaşım alanlarında 5-10 dk kendi dalında çekilen fotoğrafların izlenmesi. Kendini geliştirmek isteyenlere de çok katkı sağlayacaktır.
YSB - “Çektiğim Fotoğrafların içinde en çok beğendiğim budur” dediğiniz bir fotoğraf var mı?
YSB - Çektiğiniz fotoğrafları ve sizi yakından takip etmek isteyenler size nereden ulaşabilir?
ÖÖ - Bazen ornito (kuş) çekimimde kadrajıma farklı canlılar da girebiliyor. Örneğin sincaplar. Birkaç beğendiğim sincap kadrajlı karelerimi çok beğeniyorum.
ÖÖ - Sosyal medya da kendi ad/soyadım ile paylaşımlarımı yapmaktayım.
YSB - Günün ne kadarını fotoğrafa ayırıyorsunuz ? ÖÖ - Devlet kurumunda görev yaptığım, bir ailem ve onlara ayırmam gereken bir zamanım olduğu için sadece hafta da yarım veya bir gün. YSB - Çektiğiniz bir fotoğrafın iyi olduğunu nasıl anlıyorsunuz? ÖÖ - Daha önceden planlama yaptığım için çekim yaptığım an fotoğraf makinemden yapacağım önizleme bana yetiyor. Çok nadir önizleme sırasında fotoğrafımı siliyorum. Çoğunlukla çektiğim fotoğraflar sosyal medya vb yerlerde paylaşabileceğim kalitede oluyor.
5
YSB - Geniş Açı Fotoğraf Grup Sayfası ve dergimiz Hakkında Düşünce, Önerilerinizi alabilir miyiz? ÖÖ - Farklı düşüncelerinizin sayfanıza renk kattığını görüyorum. Örneğin sizinle bu söyleşiyi yapmak benim için gurur verici. YSB.- Sizinle röportaj yapabilme imkanı sunduğunuz için teşekkür ederiz. Son olarak Okuyucularımızla Paylaşmak istediğiniz mesajınızı alabilir miyiz ? ÖÖ - Geniş Açı Fotoğraf Grubuna ve size (Yavuz Selim Bayrak) böyle bir söyleşi için çok teşekkür ederim. Fotoğraf izlemeyi ve paylaşmayı unutmayalım çünkü yapacağımız paylaşımlar bir çok kişinin ufkunu geliştirme yönünde katkısı büyük olacaktır.
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
ÖMER ÖZFINDIK
FOTOĞRAFLARI
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
6
7
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
FOTO TEKNIK
FOTOĞRAFIN ELEŞTIREL GÜCÜ Fotoğrafın mucidi Nicephore Niepce ismini bugün çok az kişi bilse de, mucidi olduğu fotoğraf, uygarlığımızın en çok kullandığı dil olmuştur. Bu dil yeri geldiğinde demokrasinin gereği olan iktidarın, muhalefetin, azınlıkların veya kısaca ötekilerin itiraz dili olmuştur.
Ali İhsan ÖKTEN
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
8
FOTO TEKNİK
F
otoğraf sanatı, sanat-toplum ilişkisini, iletişimini ve bağını ön plana çıkaran sanatın sosyolojik, felsefik ve estetik niteliğini değerlendiren bir bütünlüktür. Bu özelliği ile bize ne, neden, niçin, niye, nasıl sorularını sordurur. Bizim bunları anlamamıza, yorumlamamıza neden olacak zihinsel süreçlerin işlenmesi ve işletilmesi konusunda uyarır. Fotoğrafın eleştirel gücünün diğer sanat dallarına göre fazla olması bunlarla birlikte bir gerçekliğin içeriğini somutlaştırmasından kaynaklanır. Fotoğraf sanatı da diğer sanatlar gibi, kültür üreticisi ve tüketicisi arasında dengeli bir iletişimin bilgi nesnesidir. Sanat yapıtı olarak fotoğraf, özellikle içinden çıktığı toplumun bütün çelişkilerini taşır. Bu çelişkileri aşamaz ama dönüştürebilme ve değiştirebilme özelliğine sahiptir. Uzun süredir gündelik yaşamın içinde yer alan fotoğrafın çağdaş yaşamda çok önemli bir yeri vardır. Toplumsal yapıdaki her değişim, özneyi ve beraberinde sanatsal anlatım biçimlerini etkiler ve değiştirir. Fotoğrafın en önemli özelliği tüm toplumsal sınıflarda aynı şekilde kabul görmesidir. Hem işçinin, zanaatçının evine girer. Hem de memurun, sanayicinin, işadamının ve sanatçının evine girer. Bu nedenle sosyal ve siyasi açıdan büyük önem taşır. Belirlediği amaçlar, irrasyonel düşünme bilincini geliştirmesi ve anlatım biçimi nedeniyle sorunları, topluma anlatan önemli araçlarından birisi olmuştur. Bu durum fotoğrafa belgesel niteliği kazandırarak toplumsal yaşamın en güvenilir ve en tarafsız çoğaltma biçimi olma özelliğini verir. Bununla birlikte fotoğraf, toplumdaki egemen sınıfların ihtiyaçlarını ve arzularını karşılamaya, toplumsal yaşantının olaylarını onlar gibi yorumlamaya en yatkın araçtır da. Çünkü fotoğraf aynı zamanda sahte bir nesnelliğe de sahiptir. Tarafsız olduğu sanılan objektif, gerçekliği sayısız değişikliğe uğratma yeteneğine sahiptir. Görüntüler her seferinde, fotoğrafı çeken kişinin görme biçimi ve algılayıcının istekleri tarafından değiştirilebilir. Fotoğrafın önemi sadece yaratım gücünden değil aynı zamanda onun düşüncelerimizi yönetmek ve davranışlarımızı düzenlemek amacıyla başvurulacak en etkili yöntem olmasından kaynaklanır. 19. yüzyılda burjuvazinin yaşadığı toplumsal ve ekonomik değişim, anlayış biçimlerinin de değişmesine neden olmuştur. Tekniğin gelişmesiyle birlikte sanayininde gelişmesi ve ilerlemesi buna paralel olarak bilim alanındaki büyük gelişmeleri beraberinde getirmesi, ekonomide farklı biçimlerin yaratılmasını gerekli kılmıştır. Bilim ve teknolojinin gelişmesi fotoğrafın keşfedilmesini kolaylaştırmıştır. Fotoğrafın keşfi sonucunda sanatta nesnelliğe doğru bir yönelim baş göstermiştir. Fotoğrafın temelleri ve gelişimi de bu yönelimle birlikte beraber yürümüştür. Fotoğraf başlangıçta mütevazi bir kendini temsil etme aracı olarak ortaya çıkmıştır. Kısa sürede güçlü ve her yönde genişleyen bir sanayi dalına dönüşerek her yere sızmıştır. Fotoğraf, kendisiyle birlikte diğer sanat yapıtlarını da herkese ulaştırarak, sanatın ve sanatçıların daha demokratikleşmesini sağlamış ve sanata bakışı da değiştirmiştir. Fotoğraf insanoğlunun dünyayı yeni bakış açılarıyla yeniden keşfetmesini sağlamıştır. Sosyal sınıflar arasındaki uçurumu gözler önüne sermiştir. Öte yandan gereksinimler yaratmak, ticari ürünlerin satışını arttırmak ve düşünme biçimlerini kontrol etmek ve tehdit etmek amacıyla kullanılabilecek tehlikeli bir araç haline gelmiştir. Bugün için hala iletişim alanında en güçlü rolü üstlenmektedir. John Berger, fotoğrafın bu gücünün denetim altına alınması gerektiğini şu sözlerle ifade eder. “Fotoğrafın posterlerde, gazetelerde, bildirilerde vb. köktenci bir silah olarak kullanılabilir ancak bu gücün yanlış kullanımını önlemek için aynı zamanda uygulanışı sorgulanmalıdır”. Fotoğrafın eleştirel gücü fotoğrafın basında daha yaygın olarak kullanılmasıyla birlikte artmıştır. Bunun için fotoğrafçılar görüntü üreticileriyle ve alıcıları arasında bağlantı kuran ajanslarla çalışmak zorunda kalmışlardır. Bu ajanslardan ilki kendiside bir gazeteci olan George Grantham Bain (1865-1944) tarafından kurulmuştur. Talebin sürekli artması sonucu ajans sayılarında büyük artış olmuş ve bu ajanslar profesyonel fotoğrafçılar ile anlaşmalar yapmışlardır. Bu ajanslardan en ünlüsü 1947 yılında Robert Capa’nın birkaç arkadaşıyla birlikte kurduğu Magnum fotoğraf ajansıdır. Magnum ajansı fotoğrafçıları, fotoğrafı sadece para kazanmak için yapılan bir iş olarak görmüyorlardı. Görüntü aracılığıyla, dönemlerinde yaşanan sorunlarla ilgili kendi duygularını ve görüşlerini ifade etmeye çalıştılar. Böylece olaylara daha nesnel ve gerçekçi açıdan yaklaştılar. Ajanslar aracılığı ile fotoğrafın basın alanına girmesi fotoğrafın eleştirel gücü açısından çok büyük bir olay haline gelmiştir. Kitlelerin dünya görüşünü değiştirmiştir. O güne kadar ancak yakınında yani kendi sokağında, mahallesinde gerçekleşen olayları göz önünde canlandırabilen sokaktaki insan, fotoğrafla birlikte dünyayı görmeye başlamıştır. İnsanlar fotoğraf sayesinde somut gerçekler ile karşılaşmışlardır. Her ne kadar 1855 yılında ilk defa bir savaşın
fotoğrafını çeken Roger Fendon o zamanki İngiliz Kraliyetinin istekleri doğrultusunda fotoğraf çekerek savaş konusunda yanlış bilgiler vermeye başlasa da o zamandan beri fotoğrafla ve alt yazıları ile gerçekler saptırılsa da bu durum fotoğrafın eleştirel gücünü eksiltmemiştir. Bunun en güzel örneklerden birisini 1849-1914 yılları arasında yaşamış Danimarka asıllı Amerikalı fotoğraf sanatçısı Jacob A Riis vermiştir. 1870-1880 yılları arasında New York’un aşağı mahallerinde barınaklar ve barınma evlerinde sefil hayatlar süren göçmenlerin yaşam koşullarını anlattığı yazılarını, görüntülerle güçlendirmek için fotoğraftan faydalandı ve böylece fotoğraf ilk defa toplumsal eleştiri malzemesi olarak kullanılmış oldu. Jacob A. Riis, bu fotoğraflarını kullandığı “Öteki Yarı Nasıl Yaşıyor?” kitabı 1890 yılında yayınlandığında kamuoyunu derinden etkiledi. Sonuçta New York valisinin girişimleri ile barınaklar yıkıldı. Onun yerine günümüzde ismi Jacob A Riis Neighbourhood Settlement denilen yeni bir mahalle yükseldi. Onu izleyen sosyolog Lewis W. Hine, 1908-1914 yılları arsında, günde on iki saat çalışan, hayatlarını fabrikalarda, tarlalarda ya da gecekondu bölgelerindeki bakımsız evlerde geçiren çocukların fotoğraflarını çekti. Bu fotoğraflar yine Amerikan toplumunda derin etkiler uyandırarak çocukların çalışmaları konusunda yasal değişikliklerin yapılmasını sağladı. Böylece fotoğraf, toplumdaki yoksul kesimlerin yaşam koşullarını iyileştirmek yolunda kullanılabilecek bir silaha dönüştürülmüş oldu. Daha sonradan FSA vs gibi birçok çalışmalar ile fotoğrafın eleştirel gücü sayesinde toplumların yaşam kalitelerini ve standartlarını yükselten birçok fotoğrafik çalışmalar yapıldı. Günümüzde görüntü kolay anlaşılıyor ve herkese ulaşabiliyor. Görüntünün bu kadar hızlı ve anında tepki yaratma etkisi düşünme ve akıl yürütmeye zaman bırakmaz. Gücü ve tehlikesi bu hızından kaynaklanır. Görsel ve yazılı medyada kesintisiz olarak devam eden görüntü bombardımanı altında fotoğraf televizyon, video, sinema haricinde hala derinden bir can acıtma, insan zihninde daha derin bir iz bırakma gücüne sahiptir. Hafızaya kazınan bu görüntüler aslında tek kareliktir. Bu haliyle fotoğraf bir alıntıya, veya bir veciz söze, veya bir özdeyişe benzer. Hepimiz kendi zihnimizde, anında hatırlanmaya hazır yüzlerce fotoğraf biriktiririz. Bu noktada Robert Capa’nın İspanya iç savaşı sırasında çektiği Cumhuriyetçi askerin vuruluş karesi bir defa görülmesi ile herkesin zihnine yazılacağı bir görüntüdür. Tek karelik bu görüntü aslında ölümü yakalamanın ve savaşın tahrip edici etkisinin hafızalardaki şok edici bir görüntüsüdür. Böyle dramatik görüntüleri Paris Match dergisi şu reklam sloganıyla belirtmiştir: “Sözcüklerin ağırlığı, fotoğrafların şoku.” Bazı fotoğraflar gerçekten bir şok görüntüleridir. 1972 yılında Vietnam savaşında Huynh Cong Ut’un çektiği Phan Thi Kim Phuc’un fotoğrafı, bir napalm saldırısında ağır yanıklar alan 9 yaşındaki kız çocuğunun diğerleriyle birlikte Güney Vietnam’daki bir yolda koşarak kaçışı, savaşı çok acı bir şekilde temsil eder. Bu fotoğraf ile tüm dünyada savaş konusunda korku ve nefret duyguları uyanmıştır. Bu fotoğrafın bu konuda yazılacak onlarca sayfa yazılardan daha fazla etkili olduğu şüphesizdir. Fotoğrafın yarattığı eleştirel güç o kadar fazladır ki Life magazin dergisi tarafından 29 Aralık1972 tarihli sayısında yılın en etkileyici fotoğrafı seçilir. Life daha sonradan küçük kızın yaraları iyileşmiş, tekrar okula başlamış fotoğraflarını yayınlasa da yanan elbiselerini yırtıp atan ve sokakta çırılçıplak koşan Phan Thi Kim Phuc’un ilk görüntüsü, tüm fotoğrafı görenlerin belleğinde kazılı olarak kalacaktır. Duyarlığa seslenen fotoğrafın kazandırdığı inandırıcılık gücü onun eleştirel gücü ile orantılıdır. Çünkü fotoğraf tartışmaya yer bırakmayacak kadar bir tarihsel kanıttır. Objektife yansıyan görüntü ve fotoğrafı çeken kişinin olaya tanıklık etmesi fotoğrafın tarihte ettiği tanıklığın gerçek olması nedeniyle gücünü daha da arttırmaktadır. Bunun en dramatik örneğini Kevin Carter’ın 1994 yılında Sudan’da çektiği “Akbaba ve Çocuk” fotoğrafında görebiliriz. Bu fotoğraf çeken ve çekilen kişiyi ölüme götüren fotoğraftır. Carter, her ne kadar bu fotoğrafı ile Pulitzer ödülünü almış olsa da, çektiği fotoğraf Afrika’da ki açlığın simgesi olsa da vicdan azabına dayanamayarak ölümü seçmiştir. Bu durum bu fotoğrafın gücünü daha da arttırmıştır. Çünkü fotoğrafçı yaşamın en zor anlarını dondurup tarihe miras bırakırken, bulundukları coğrafyada, gözlerden uzakta olup bitenlerden insanlığı haberdar etme görevini de üstlenir. Fotoğrafçının kafasındaki tek düşünce, deklanşöre bastığı an, görüntülediği anın kalıcılaşmasıdır. Kevin Carter, 1994’ün bir Haziran günü bahçe sulama hortumunu araba egzosuna bağlayarak fotoğrafı ve yaşamı bırakmıştır. Geride bıraktığı intihar notu karmaşıktır ama içinde bulunduğu ızdırap dolu ruh halini sorgulayan hiçbir şey yoktur. Yazmadan birkaç zaman önce ” Kendimi normal insanlara yabancılaşmış hissediyorum. Objektif kapakları kapanıyor ve korkunç kan görüntüleriyle karanlık yerlere doğru geriliyorum.” Demiştir.
ya savaşı arasında gerçekleşmiştir. Bu dönem fotoğrafın gerçeğin doğrudan görülmesini sağlayan en saydam araç sayıldığı dönemdir. Ancak bu dönem çok kısa sürmüştür. Çünkü fotoğrafın gerçekliği bu kadar açığa çıkarması, propaganda aracı olarak kullanılmasını hızlandırmıştır. Fotoğrafı propaganda aracı olarak ilk kullananlar Naziler olmuştur. Ancak Nazilerin yaptığı katliam ve vahşetin belgesi olarak faşizmin ne olduğunu gözler önüne yine fotoğraftı. Susan Sontag, 1945 yılında bir kitapçıda ikinci dünya savaşına ait gördüğü fotoğraflar hakkında şu yorumu yapar. “Gördüğüm başka hiçbir şey –fotoğraflarda olsun, gerçek yaşamda olsun-böylesine derinden, böylesine çarpıcı ve ani bir biçimde içimi parçalamamıştı. Gerçekten de ömrümü, bu fotoğrafları görmeden önce ve gördükten sonra ikiye ayırmak hiç olmayacak bir şeymiş gibi gelmişti bana her ne kadar o fotoğrafların neyi gösterdiğini anlamam için birkaç yılın daha geçmesi gerektiyse de.” Çünkü Susan Sontag’a göre “fotoğraf yalnızca bir imge, gerçeğin taklidi değildir; aynı zamanda bir belgedir; ayak izi ya da ölünün yüzünden alınmış maske gibi gerçeğin kendisinden doğrudan doğruya çıkarılmış bir şeydir”. Eddie Adams’ın 1968 yılında Güney Vietnam polis teşkilatının şefi Nguyen Ngoc Loan’ın, Saygon’daki bir sokakta, Vietkong’lu bir zanlıyı başından vurarak öldürdüğü anı gösteren fotoğraf gerçeklik konusunda şüphe uyandırmaz. Eddie Adams’ın çektiği fotoğraf tam merminin ateşlendiği anı göstermektedir, adamın yüzündeki gerilmiş ve kasılmış ifade hali olayın tüm dehşetini de ifade etmektedir. İzleyici için ise bu fotoğraf adamın o anki duyduğu kaygı ve korku ile eşdeğerdir. Ve sanki fotoğrafçı ile birlikte olaya tanıklık etmektedir. Özellikle şiddet imgesi taşıyan savaş fotoğrafları yayınlandıkları zaman politik görüşün iflas ettiğini, yaşanan gerçekliği sarsıcı biçimde hatırlatırlar. Ancak bu fotoğrafların da bir görüntü bombardımanı altında sürekli yayınlanmalarının bir zamanlar varsayılan gösterdikleri etkiyi artık göstermedikleri söylenebilir. Bu fotoğrafları gördüğümüz zaman bizde bu fotoğraflar bir yetersizlik duygusu yaratarak bizi yakalarlar. Bir başkasının çektiği acının yaşandığı o an, içine çeker bizi. İçimiz keder, öfke ve kızgınlıkla dolar. Öfke eyleme dönüşebilir. Üstelik fotoğrafta gördüğümüz o dehşet verici görüntüler bizim adımıza yapıldığı veya yürütüldüğü iddiasıyla yapılmakta ise. Böyle fotoğraflar Vietnam savaşında, veya ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden sonraki süreçte tüm dünyada kitlesel eylemlerin yapılmasına neden olarak çoğu zaman savaşların gidiş yönünü değiştirmiştir. Irak’ta Irak’lı esirlere ABD askerlerinin yaptığı işkence fotoğrafları sadece cep telefonunun kamerası ile çekilen ve sadece hatıra olsun diye ve eğlenmek için çekilen görüntülerdir. Ancak fotoğrafın gücü ve vicdanı sayesinde ABD toplumu dahil tüm dünyada tepkilere ve o askerlere ceza verilmesine neden olmuştur. Fotoğrafa duyulan tepki veya fotoğrafın eleştirel gücü genel insanlık durumunun belgesi haline gelmiştir. Burada yapacağımız şey bu gerçekteliğin farkına vararak tepki göstermektir. Fotoğraf, konuşmalı, soru sormalı veya sordurmalıdır. Algılayanı gizliden gizliye düşünmeye zorlamalıdır. Life’in editörleri 1937 yılında ABD’ye gelen Kertesz’in fotoğraflarını geri çevirmişler, neden olarak da bunların “çok fazla konuştuğunu” söylemişlerdir. Kertesz’in bu fotoğrafları bizim düşünmemizi sağlamıştır. Farklı bir anlamı vardır. Roland Bartes’e göre fotoğraf, korkuttuğu, ittiği hatta damgaladığı zaman değil, kara kara düşündürdüğü zaman yıkıcıdır. Fotoğraf algılayıcısını rahatsız etmelidir. Fotoğrafın mucidi Nicephore Niepce ismini bugün çok az kişi bilse de, mucidi olduğu fotoğraf, uygarlığımızın en çok kullandığı dil olmuştur. Bu dil yeri geldiğinde demokrasinin gereği olan iktidarın, muhalefetin, azınlıkların veya kısaca ötekilerin itiraz dili olmuştur. Fotoğraf, bu itirazını, haykırışını, çabasını, gerçeği yansıttığı, özgür ve anlaşılır olması gerektiği ve demokratik olduğu için yapar. KAYNAKLAR: 1- Handan TUNÇ. Toplumsal Belleğin Görsel Taşıyıcısı Olarak Fotoğraf Sanatı Toplumbilim Dergisi 19. Sayı Bağlam Yayıncılık, İstanbul. 2006 2- Gisele Freund. Fotoğraf ve Toplum. Sel Yayıncılık. İstanbul. 2006 3- Özcan Yurdalan. Belgesel fotoğraf ve Fotoröportaj. Agora Kitaplığı. İstanbul. 2007 4- John Berger. O ana Adanmış. Metis Yayınları. İstanbul. 2007 5- Roland Barthes. Camera Lucida. Fotoğraf Üzerine Düşünceler. Altıkırkbeş Yayınları. İstanbul. 2008. 6- Susan Sontag. Fotoğraf Üzerine. Altıkırkbeş Yayınları. İstanbul. 2008 7- Susan SONTAG. Başkalarının Acısına Bakmak. Agora kitaplığı. İstanbul. 2004 8- Coşkun Aral. Foto-muhabirlik ve Etik Üzerine.www.fotografya.gen.tr. sayı 12 9- Caner Aydemir. Fotoğraf Neyi Anlatır. Hayalbaz Kitaplığı. İstanbul.2007 10- Çerkes Karadağ. Görme Kültürü. Doruk Yayınları. İstanbul. 2004
Fotoğrafın her şeyi en yakından gören tanık durumuna gelmesi I. ve II. Dün-
9
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
FOTO EKİPMAN
KIT SONRASI İLK LENS HANGISI OLMALI? 2005 ten beri fotoğraf ile ilgileniyor Artıfotoğraf kurucu üyesi ve dijital görüntü ve fotoğraf editörü. 5 Senelik stüdyo fotoğrafçısı ve ortağı İFSAK 160. Dönem Mezunu İFSAK üyesi ve öğretim birimi görevlisi. Fotoğraf makineleri ve çekim teknikleri üstüne blog yazarı. Adobe Lightroom uzmanı ve eğitmeni.
Nezihi GÖZEN
© Yavuz Selim BAYRAK
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
10
FOTO EKİPMAN
T
üm fotoğrafa yeni başlayanlar DSLR gövde (günümüzde bu durum aynasız makineler içinde geçerli ) genelde kit lensle alınır. Kit lens ile ne çekilir ?
Çekmek istedikten sonra-ekstrem hızlı sporlar ve uzaklık veye aşırı yakınlık gerektiren objeler hariç- her şey çekilebilir. Mesele burada çekmekten ziyade yeterli olup olmadığıdır. Ben makinelerin kit lensle alınması taraftarıyım çünkü fotoğrafı öğrenme süreci herkes için bir hayli trajik geçmekte. Bu süreçte kullanılan geniş aralıklı kit lensler hem giriş seviyesi için beklentinizi karşılayacak düzeyde olur hem de eğer fotoğraftan keyif almayı bırakırsanız makineyi satmanız daha kolay olur. O kadar para verip alıyorsanız geriye dönük satış işlemini de muhakkak göz önünde bulundurmak gerekiyor. Peki ya sonrası ? İşte bu yazıda kit lens sonrası ne alınması gerektiğini sizler için anlattım.
KIT LENS ALTERNATIFI: Tamron 17-50mm f/2.8 XR Di-II LD Aspherical [IF] Autofocus Lens ve Tamron SP AF 17-50mm f/2.8 XR Di-II VC LD Aspherical (IF) Lens Tüm genç fotoğrafçıların rüyası her fokalde f:2.8 diyafram veren bir lense sahip olmaktır fakat Canon ve Nikon nezrinde bu lensleri alabilmek için ciddi paralar ödemek gerekir. İşte bu duruma çareyi Tamron 17-50 f:2.8 e göz kırpmakta buluyoruz.
İLK PRIME: Nikon Normal AF Nikkor 50mm f/1.8D Autofocus Lens ve Canon EF 50mm f/1.8 II Lens Tele lens ve Zoom lensleri kullanmaya alışkanlık haline getirenler için Prime Lensler (Sabit odaklı) alışması biraz zaman alabilir. Bu tamamen fotoğrafçı refleksi olarak en çok fotoğraf çekmekten keyif aldığınız aralığa yönelik bir yatırım. DSLR ınızda prime tadı almak ve bu işleme fazla bütçe ayırmak istemiyorsanız hem Nikon hem de Canon için uygun fiyatlı ve diyaframı 1.8 seviyesinde olan 50mm ler mevcut. Canon ve Nikon için hem uygun fiyatlı hemde f değeri 1.8 e tekabül eden 50mm lensler mevcut. Karanlıkta, az ışıklı ortamda f:1.8 diyaframın avantajını en uygun fiyata bu iki lens ile sağlayabilirsiniz. Giriş seviyesi DSLR ların 1.5 ve 1.6 çarpanlı olduğu düşünülürse 35mm karşılığı yaklaşık 75-80mm aralığında fotoğraf çekimi için en uygun alternatif lensler 50mm lerdir.
Etkileyici portreler için alan derinliğini kısıp arka planı yok etmek her şeyden önemlidir. Bu tarz fotoğrafları çekmek için 3 ana koşulu yerine getirmek gerekiyor. 1. Kişiye ya da objeye yeteri kadar yakın olmak. 2. Odak uzaklığının yüksek olması.(50mm-85mm-135mm gibi) 3. Kısık diyafram değeri (f:1.8-1.4-1.2 gibi) Portre için bu kıstasları en uygun fiyat/performans veren lensler Canon ve Nikon için 85mm f:1.8 lerdir.
Bu lensin iki farklı versiyonu mevcut. Yeni modellerinde VC (Tamron ‘un lens sabitleme sistemine verdiği isim) sistemi bulunmakta. Bu sayede düşük enstantaneli çekimlerde sarsıntı azaltılması sağlanıyor. Eski versiyonunda VC motoru bulunmuyor. Fotoğrafçı halk arası söylemlerinde VC siz olan modelin VC liye nazaran daha keskin fotoğraf ürettiğine dair şehir efsaneleri dolaşsa da bunun bizlerin gözle görebileceği kadar bir fark olduğunu düşünmüyorum.
AVANTAJLI: • • •
85mm de f 1.8 e inen hızlı lensler. Netleme performansları başarılı. Arka planı yok etmek için en uygun fiyatlı lensler.
DEZAVANTAJI: • şük. •
Üst versiyonları çok daha yüksek fiyatlı ama f değeri daha düGiriş seviyesi bir DSLR için kit lensten daha fazla ağırlığa sahip.
TELE LENSLER Canon EF-S 55-250mm f/4-5.6 IS II Lens Nikon AF-S DX VR Zoom-Nikkor 55-200mm f/4-5.6G IF-ED Lens ve Sigma 70-300mm f/4-5.6 APO DG Macro Lens.
Nikon 50mm f:1.8 AF
AVANTAJI:
Tamron 17-50mm f:2.8
AVANTAJI: • • • • •
Her mm de f:2.8 değeri verebilmesi. Hesaplı fiyat. İkinci elinin kuvvetli olması. Fiyat/Performansın tatmin edici olması. Fiyata parasoleyin dahil olması.
DEZAVANTAJI: • Kontrastın veya ışığın olmadığı ortamlarda vasat netleme performansı. • Fiyatı sebebiyle düşük kalite malzeme kullanımı. Eğer kit lensinizden memnun değilseniz ve hemen hemen aynı mm aralığında bir lens almayı planlıyorsanız fiyat/performans olarak alabileceğiniz en iyi lens Tamron 17-50 f:2.8 in iki modeli. Canon ve Nikon için versiyonları mevcut.
• • •
Çok uygun fiyatlı olmaları. Fiyatına karşılık düşük -f:1.8- diyafram aralığına inebiliyor olması. Kit lense nazaran daha hafif ve boyut avantajı.
DEZAVANTAJI: • • •
Düşük malzeme kalitesi. (Plastik aksam) Yavaş oto-fokus performansı. 50mm (35mm de 75-80mm) gibi dar açıya sahip olmaları.
PORTRE LENSLERI: Canon EF 85mm f/1.8 USM Lens ve Nikon AF-S NIKKOR 85mm f/1.8G Lens Portre fotoğrafı için 24mm den başlayıp 200mm e kadar birçok aralıkta fotoğraf çekilebiliyor. Bir evvelki paragrafta bahsettiğim 50mm lensler ff karşılığı 75-80mm portre çekmek için gayet uygun olsa da amaç alan derinliği ve bolca arka alan netsizliği (bokeh) için 85mm lensler (ff karşılığı yaklaşık 135mm) ile arka planı tabiri caizse uçurma şansına sahipsiniz.
Sigma_70-300mm-4-5.6_APO Nedense her DSLR sahibi olanın en büyük hayali uzaktakileri yakına getiren tele lenslere sahip olmaktır. Bu duygu fotoğraf çekme alışkanlıkları farklılaşınca başka lenslere kaysa da ilk lens hayali genelde tele lensler için kurulur. İşin güzel yanı hem Nikon, hem Canon hemde üçüncü parti üreticilerinin uygun fiyatlı tele lensleri bulunmaktadır. Canon ve Nikon ‘un tele lensleri 200mm e kadar çıkmasına karşın üstlerinde bulunan IS ve VR (hareket sabitleyici sistemler) motorları ile daha net fotoğraf çekmenizi sağlarken Sigma 300mm e çıkmakta ve macro olarak geçse de diğer lenslere nazaran daha yakından çekim yapma özelliği bulunmakta fakat bu lensin hareket sabitleme özelliği bulunmamaktadır.
AVANTAJ: •
11
Uygun fiyata göre uzun tele lens.
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
FOTO EKİPMAN
• •
Canon ve Nikon da lens sabitleme sisteminin olması. İkinci el alım-satımı kolay.
DEZAVANTAJ: • Tele lensler için f değerinin yüksek olmasından dolayı gereken enstantaneye ulaşmanın zor olması. • Kullanılan malzeme kalitesinin düşük olması. • Tele lenslere göre hafif fakat kit lenslere göre ağır olmaları.
MAKRO LENSLER: Nikon AF-S Micro-Nikkor 60mm f/2.8G ED Macro Autofocus Lens Canon EF-S 60mm f/2.8 Macro USM Lens Sigma Telephoto 70mm f/2.8 EX DG Macro Autofocus Lens ve Tamron 90mm f/2.8 SP AF Di Macro Lens for Nikon AF
ve Sigma 10-20mm f/4-5.6D EX DC HSM Autofocus Zoom Lens for Nikon DSLRs Geniş açı lensler genelde manzara ve uzun pozlama için kullanılsa da sokak fotoğrafçılığı yapanlar arasında tercih edilebilmektedir. Geniş açı lenslerde diğer lensler gibi pahalı lens sınıfına girmektedir. Burada önemli olan geniş açıyı hangi amaç ile kullanacağınızdır. Eğer tripod üstünde manzara çekmeyi planlıyorsanız fiyat avantajını ve açı genişliğini baz alarak Sigma işinizi görecektir. Eğer hem manzara hemde sokakta geniş açının avantajınu kullanmak istiyorsanız Tokina f:2.8 değerinin verdiği avantaj ile bu olanağı size sağlayacaktır. Tokinanın dez avantajı 11-16mm gibi dar bir geniş açı aralığına sahip olması.
AVANTAJ: • • • •
Uygun fiyat/Performans. Tokina nın f:2.8 değeri. Kolay kullanım. Ufak tripodlara taşınma avantajı.
DEZAVANTAJ: • • •
Düşük malzeme kalitesi. Kit lense nazaran aşırı ağır olmaları. Çantada boyut sebebiyle yer kaplamaları.
DSLR Makine kullananların yakaladığı en büyük avantaj insan gözü ile keşfedemediği mikro dünyayı lensler vasıtası ile keşfedebilmek. Bu görüş açısına kavuşmak için bir adet macro/mikro lens almak şart. Günümüzde macro eklentili zoom lensler olmasına karşın gerçek 1/1 makro fotoğrafı çekebilmek için alternatif olarak yukarda yazdığım lensler mevcut. Canon ve Nikon 60mm iken Sigma 70mm ve Tamron 90mm ile daha fazla uzaktan fotoğraf çekme şansını size sunuyor. Fiyat yapıları ve özellikleri birbirine çok yakın olan bu lenslerde 90mm lik Tamron açısı itibari ile öne çıkmakta. Macro lenslerde genelde 100mm ve sonrası tercih edilir. Özellikle doğada böcek vb şekiller çekilirken uzaktan tripodla yapılan çekimler sizlere kolaylık sağlar. 100mm altı bu lensler macro için yeterlidir fakat mesafe gerektiren çekimlerde zorlanmanıza neden olabilir.
AVANTAJ: • • •
Uygun fiyata göre 1/1 makro avantajı. Ufak boyut-kolay taşınabilirlik. Yeterli imaj kalitesine ulaşılabilir.
DEZAVANTAJ: •
Uzak mesafe makro çekimleri için yetersiz olmaları.
GENIŞ AÇI LENSLER:
Yeni DSLR almış ve hangi lensi almalıyım acaba diye düşünenlere yönelik bu yazımızın sonuna geldik. Amacım bu yazı sayesinde bütçesine uygun lens arayan tüm arkadaşlara bir nebzede yardımcı olmaktı. Hepinizin bol miktarda ışık alan lenslere sahip olmanız dileğiyle.
Tokina 11-16mm f/2.8 AT-X 116 Pro DX Autofocus Lens for APS-C DSLRs
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
12
İLK ÇELMEYİ KENDİNE TAK! ©Sinan ÇAKMAK
“Az esasında çoktur” ya da “güçsüzlük güçtür” gibi klişeleri kabullenmek niyetinde değilim. Peki o zaman bana şunu açıklamakta yardım eder misiniz: Niye pek çok fotoğrafçı sabit ve tek bir lensle çalışmayı tercih eder ve nasıl olur da bu kendilerini sınırlandırmaz? Cevapları kadar klişeleşmiş bu soru ilgimi çekiyor çünkü senelerdir aynı tercihi niye yaptığımı merak edenlere verdiğim karşılık beni tatmin etmiyor. Nikos Economopoulos veya Alex Webb’ten aldıklarım da daha iyi değiller. “Makineyi kaldırmadan, gözümle hayal edebiliyorum kadrajı” diyorlar mesela. Ettiğiniz hayal kadraja sığmıyor ve biraz daha geniş görmek istiyorsanız peki? Azıcık fazlasını verecek bir zoomumuz olsa makinenin üzerinde fena mı olurdu? Burun kıvırıyoruz ama “iki adım geri atıver bir zahmet” dışında cevabımız var mı? “Küçük makine ve objektifler dikkat çekmiyor” diyorlar sonra… “Ama o makinelerden üç tane var üzerinde! Bir de pozometre çıkarıyorsun sokak ortasında, insanlar radyasyon ölçtüğünü sanıyor” diyorum Webb’e. Herkes ona bakıyor çünkü… Optiklerinin kalitesi konusunda şaşılacak derecede takıntısız olduklarını fark ediyorum. En iyisini almışlar zamanında; ama üzerinden üç jenerasyon tasarım, bir dijital devrim -ve muhtemelen de epey bir çatışma, dayak, hır gür- geçmiş. İyi bir zoomun sabit lenslerin çoğundan (ve eskilerinin tümünden -evet, tümü!) daha iyi sonuç verdiği günlere gelinmiş… Dolayısıyla kendi açıklamamı hala daha ikna edici bir tanesiyle değiştiremedim. Tekrar sunuyorum: Sadece 28mm -mesela- kullanan birisi geniş manzara önünde durduğunda farklı, bir insanla karşılaştığında farklı bir yaklaşım göstermek zorunda kalacaktır. Zor durumlara bulacağı yaratıcı çözümler fotoğrafçılığını belirleyecektir. Zoomla çekilmiş fotoğraflar genellikle tek bir ana unsurdan oluşur (ve dolayısıyla sıkıcıdır); sabit objektifle çekilenler ise karmaşayla boşluk arasında daha fazla çeşitlilik gösterirler dersem, “biraz” genelliyor olmam dışında yanıldığımı iddia eder misiniz? Fotoğrafçının “arıza” çıkartanı makbuldür. Ama biz bunu olmayacak yerlere girip gizli çekim yapmak, editöre veya bir otoriteye kafa tutmak olarak anlamayı severiz. Oysa ilk çelmeyi kendimize takmalıyız! Yanımıza tek bir lens almak bu yöntemlerden sadece bir tanesidir… Görüşümüz sınırlandıkça gözümüz açılacaktır! Bu da benim klişem olsun…
13
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
“Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır!” Mevlana Celaleddin-i Rûmî “Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır.” der. Bu sözün farklı bir versiyonunu da duymuştum: “Sen ne söylersen söyle, bildiğin, karşındakinin anladığı kadardır.” Birbirine benzeyen bu iki söz arasında, vardıkları nokta açısından önemli bir fark var. Birincisi, karşındakinin anlama kapasitesinin düşüklüğü nedeniyle boşa çene yormuş olduğunu söylerken, ikincisi, böyle bir durumda senin bilginle karşındakinin bilgisinin eşitlendiğine işaret ediyor. Yani, sende fazla bir şey varsa da yok hükmünde kalıyor. Yine Mevlana’nın benzer bir vecizesini bir ara not etmişim: “Senin marifetin karşındakinin aklı nispetindedir.” Sözün kaynağını bilmiyorum, ama eğer çevirilerde hata yoksa, Mevlana yüzyıllar ötesinden diyor ki: “Eğer karşındakinin aklı ne kadar eriyorsa, yaptıklarının hükmü de o kadardır.” Bu söz de, beceri ve uzmanlığımızın düzeyini karşımızdakinin belirlediğini ifade etmiş oluyor. Öyleyse, ya bizi anlayan, marifetimize iltifat eden birilerini bulacağız ya da susup oturacağız. Selim TUNCER
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
©ALP ESİN
14
FOTO MAKALE
SHUTTER TUTKUSU Fotoğrafçılık değişik bir tutku, öğrenmek belki zahmetli bir iş olarak algılanabilir. Seven için bir o kadar keyifli ancak, fotoğraf çekmek bana göre unutmak istemediklerinle sınırlı değil. İstersen, geçmişe gömersin arşivlerde sıra bekler. Dilersen, geleceğe taşırsın yepyeni filizlere dal yapar. Fotoğrafçı, tamamen serbest olmalı. Özgür kalmalı, başkalarına göre değil, kendi iç dünyasına göre hareket etmeli. Daha eski zamanlarda çekilen fotoğraflara bakıldığında ne kadar özgün ve anlam yüklüler. Fazla teknik değil belki ama çekenin kendi hayal dünyası kadar da sınırsız görseller. Tabii ki bu işin tekniğini de öğrenmeliyiz. Kafamızdaki küçük çekmeceleri boşaltırsak, daha önce sığdıramadığımız ne varsa teknolojinin yolu burada ışık tutacak bizlere. Dilediğimiz görüntülere daha kolay ve net ulaşacağız. Gerekli olduğunda azar azar kullanmalıyız. Diyeceksiniz ki, ne bu photoshoptan mı söz ediyorsun yoksa, kendin olmaktan mı? Her ikisinden de. Kendimiz olup, limitlerimizi biz belirlemeliyiz diyorum. Shutter’ınız bol olsun..
Nilüfer NIL
15
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
FOTO ELEŞTIRI
FOTOĞRAF PAYLAŞIMI, FOTOĞRAF ELEŞTİRİSİ VE ELEŞTİRİYİ KABULLENEBİLMEK ÜZERİNE… Sosyal Medya’nın hayatımızda bu kadar yer edinmesi ile fotoğrafçılar da bu gücün farkına vardılar. Facebook, twitter gibi paylaşım sitelerine yüklenen düşük kaliteli fotoğraflar bir yandan arkadaşlarının “on numara fotoğraf” yorumları ile gaza gelinmesine neden olurken bir yandan da gerçek fotoğrafın güzelliğini kırmaya başladı. www.fotografciningalaksirehberi.com
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
16
FOTO ELEŞTIRI Sosyal Medya’nın hayatımızda bu kadar yer edinmesi ile fotoğrafçılar da bu gücün farkına vardılar. Facebook, twitter gibi paylaşım sitelerine yüklenen düşük kaliteli fotoğraflar bir yandan arkadaşlarının “on numara fotoğraf” yorumları ile gaza gelinmesine neden olurken bir yandan da gerçek fotoğrafın güzelliğini kırmaya başladı.
gruplarına katılıp buralara fotoğraf yüklemek. Bu durumda çok farklı bir dünyaya da merhaba diyorsunuz. Puanlama yoluyla işleyen sitelerde gerçek yüzünü göremediğiniz insanlar burada birbirlerinin kafasını ezmek için an kolluyorlar. Genç fotoğrafçıların ruh hallerini görmek için bu gruplara ara sıra göz atmak gerek.
Lucida’sını okumanız gerekir. Kısaca Studium fotoğrafa anlam kazandırma süreci iken Punctum fotoğrafı kişiselleştirmemizi, başkalarının onda görmediği bir anlamı yakalamamızı, ufak bir detayından etkilenip ona başka anlamlar yüklememizi ifade eder. Sonuçta aslına bakacak olursak bir sanat eseri olan fotoğrafı eleştirmek için sanat tarihi konusunda az biraz bilgi sahibi olup özellikle de ünlü fotoğrafçıların nelerden beslendiğini bilmek lazım. Yoksa kulaktan dolma üç tane kompozisyon kuralı ile fotoğraf eleştirmeye çalışmak sizi komik duruma düşürdüğü gibi fotoğrafçıya da saygısızlıktır. Gerçekten fotoğraf eleştirisi duymak isterseniz İfsak gibi fotoğraf derneklerinin fotoğraf okuma günlerine gidin. Ufkunuz biraz olsun açılacaktır. Diğer yandan fotoğrafçıya gelecek olursak burada da bu işe yeni başlayanların en büyük yanlışı arkadaşlarının beğenmesi ile kendilerini bulunmaz nimet sanmaları. Oysaki bir kısım arkadaşı onun fotoğrafını sadece ayıp olmasın diye beğenirken, diğer kısmının ise fotoğraftan anlayabilecek yeterlilikte bir gözü bile yoktur. Bu durum da kendini dışarı açınca eleştiri oklarının çevrildiği anda “beğenen beğeniyor! benim tarzım bu! daha iyisini çekebiliyorsan sen çek!” gibi abes savunmalara yol açıyor. Bir kere fotoğrafçı tarzını kendi belirlemez, yıllar içinde çektiği fotoğraflarda eğer izleyici bir imza bulabiliyorsa(ki kastettiğim photoshop’ta yapılmış bir imza değil) o zaman bir tarzı olduğundan bahsedilebilir. Beğenmeyenin ise daha iyisini çekmeye ihtiyacı yoktur. Fotoğraf eleştirmeninin fotoğrafçı olmasına da gerek yoktur. Hatta kitapları ile fotoğrafçıların ufkunu açan Roland Barthes, Susan Sontag, John Berger gibi isimler belki iyi fotoğraf da çekebilecek donanımda olmalarına rağmen sanat tarihine katkıları o yönde olmamıştır. Kendime gelecek olursam fotoğraf eleştirmeyi haddim olarak görmüyorum. Ama kendimce fotoğraf okumayı da severim. Zaten kötü fotoğrafın üzerinde durmadan geçerim, beni gerçekten heyecanlandıran bir fotoğraf olur ise de altına kısaca beğendiğimi belirterek çeken fotoğrafçının bunu bilmesini isterim sadece.
Yeni fotoğraf paylaşım ortamlarını bu yönden ikiye ayırmak lazım; birincisi sosyal medya üzerinden paylaşım ve ikincisi de oylama, puanlama ve beğeni üzerinden giden Flickr, 500px ya da ülkemizdeki örneklerinden fotokritik, fotoiz gibi sadece fotoğrafa odaklanan siteler. Puanlama sistemi ile çalışan sitelerde fotoğraf eleştirileri genelde olumlu olur ve al gülüm ver gülüm ilişkisi hakimdir. Ancak belli bir izleyici kitlesine sahip olunca ve her fotoğrafınız bu kişiler tarafından favori listesine alınıp puanlamaya başlayınca iktidarın gücüne sahip olarak başka fotoğrafçıların işlerini kötüleme başlayabilir. Bu sitelerden gerçek bir eleştiri işitmek yine de çok olası olmasa da günün fotoğrafları arasında yer bulursanız mutlaka bir kısım iktidarın dikkatini çekip kötüleneceksinizdir. Ha bir de al gülüm ver gülüm ilişkisi ile fotoğrafçılık anlamında hiçbir değeri olmayan fotoğrafların anasayfalara çıkması(ki bu ne yazık ki sadece Türk sitelerinde gözlemlediğim bir gerçektir) fotoğraftan anlayan kullanıcılar tarafından tepki çekecektir. Diğer yandan Facebook gibi popüler sosyal medya ortamlarında da fotoğraflarınız arkadaşlarınız tarafından genelde beğeni ile karşılanacak ve ego tatmini açısından size güzel bir ortam oluşturacaktır. Bu yüzden makinenizi aldığınız ikinci gün hemen kendinize “isim soyad photography” adında bir sayfa açacak ve bütün arkadaşlarınızı buraya davet edeceksiniz. Yapmayın dostum! Yapmayın canım! Bu sayfa sizin ve yakın arkadaşlarınızın dışında kimseye bir şey ifade etmiyor şu an. Bir pişin ortamda, sonra gerekiyorsa açarsınız(ki profesyonel olarak bu işe girmeyecekseniz de gerekmeyecektir)… Facebook’da fotoğraf paylaşmanın bir yolu da çeşitli amatör fotoğraf
Bu kadar yazıdan sonra asıl gelmek istediğim yere sanırım vardım. Fotoğraf eleştirisi nedir? Nasıl yapılır? İyi fotoğrafçı iyi eleştirmen olabilir mi ya da iyi bir eleştirmenin iyi fotoğraf çekmesi gerekir mi?
Özellikle yeni başlayan biri gelip de fotoğrafını eleştirmemi isterse de daha fazla çek derim. Ki mangal partisinde çektiği fotoğraflarını bana gösterip nasıl iyi bir fotoğrafçı olacağını anlatanlar, fikir isteyenler bile oldu. Toplum olarak eleştiri kaldırabilen bir ruh sağlığına sahip değiliz zaten. Bunun bilincinde olarak kimsenin fotoğrafçılığı hakkında konuşmak da istemiyorum. Beğendiklerim zaten kendini biliyor ;)
Türkiye’de bu mecralarda görünen o ki neredeyse hiç kimse eleştirmeyi ve eleştiriye cevap vermeyi bilmiyor. Sadece tekniğe ve kompozisyon kurallarına bakılarak eleştiri yapıldığı sanılıyor. Kadraj dar, ufuk çizgisi eğik, net değil, altın kurala uymamış, patlamış, çok karanlık gibi kalıplaşmış cümlelerle eleştiri yapılmaz. Fotoğraf tekniği çok üstünde durulması gereken bir konu bile değildir. Zaten günümüzde fotoğraf makineleri tekniğin büyük bir kısmının külfetini üzerine alıyor. İlgili iseniz de fotoğraf tekniği öğrenmek 3-4 saatinizi alır en fazla. Kompozisyona gelecek olursak ne kadar kuralları öğrenirseniz öğrenin görmeyi beceremiyorsanız o kurallar beş para etmez. Ayrıca iyi fotoğrafçı da kuralları yıkan ve yeni bir şey ortaya çıkarandır. Fotoğrafı okumak, eleştirmek onu sadece bildiğimiz basit kurallar içine hapsetmek değildir. Fotoğraf sübjektiftir, kişiseldir ve o kişinin birikimi, okumasını etkileyen ana faktördür. Fotoğrafın hakları ne kadar fotoğafçının olsa da fotoğraf paylaşıma sunulduktan sonra artık ona anlam yükleyene aittir ve izleyici ile bağ kurarak onun geçmişinden beslenir. İnternette fotoğraf eleştirdiğini düşünenlerin en büyük sorunu, teknik içinde boğulup fotoğraftaki hissiyatı görmemeleri. Roland Barthes’ın fotoğraf üzerine geliştirdiği Punctum ve Studium kavramları bu konuda önem taşımaktadır. İlgilenirseniz Merenin fotoğraf günlüğü’nde bu konuda güzel bir yazı var. Daha çok ilgili iseniz de Barthes’in Camera
17
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
FOTOĞRAF AKIMLARI
FOTOĞRAF AKIMLARI F/64 GRUBU VE YALIN FOTOĞRAF (STRAIGHT PHOTOGRAPHY)
Vedat KONYALI vedatkonyali.wordpress.com
Fotoğraf çekerken haklarımızı, yükümlülüklerimizi ne kadar biliyoruz nelere dikkat ediyoruz ya da yasal olarak neleri ihlal ediyoruz?
Edward Weston
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
18
FOTOĞRAF AKIMLARI KISA TARIHÇE
• F/64 grubu 1932 yılında Amerika’nın batı kıyısında (San Francisco’da) keskin detaylar, yalınlığı gözeten tarzda fotoğrafların üretilmesini ön plana çıkarmak isteyen fotoğraflarca California’lı fotoğrafçılar tarafından kurulmuştur. • F/64 grubu resimsi fotoğrafa karşı bir yol arayan fotoğraf sanatçılarının biraraya gelmesi ile oluştu. 15 Kasım 1932′de grup San Francisco M.H. de Young Memorial Museum’da ilk grup sergisi açıldı. Bu sergiyi takiben f/64 manifestosu yayınlandı. • Grubun kurucu üyeleri arasında Ansel Adams, Edward Weston, Henry Swift, Imogen Cunningham, John Paul Edwards, Sonia Noskowiak, Willard Van Dyke yeralır. Sergilerine zaman zaman benzer yaklaşımdaki diğer fotoğrafçıların eserlerine de yerverilir. • 1934’deki büyük ekonomik krizin etkileri ile başka şehirlere yerleşen Edward Weston ve Van Dyke ile grup 1935′de dağılır. • Üyelerinin büyük çoğunluğu 20. Yüzyıl’ı en çok etkileyen sanatçılar arasındadır. • F/64 grubu üyelerinin tam bir koleksiyonuna bugün Center for Creative Photography ve San Francisco Museum of Modern Art ev sahipliği yapmaktadır.
willard van dyke
Ansel Adams oak tree snowstorm
Ansel Adams oak aspens
YAKLAŞIM , TEKNIK VE KONU
• f/64 Grubunun yaklaşımına Yalın Fotoğraf anlamında Straight Photography adı verilmektedir. • 1932 yılında yayınlanan manifestolarında da belirtildiği gibi fotografik görüntünün netliği ve anlaşılırlığı önemlidir. Bu nedenle fotoğrafın her aşamasında tekniğin mükemmelliği hedeflenir. Bu yaklaşıma paralel olarak doğru pozlandırma, netleme keskinliği, kısık diyafram kullanımı, karanlık oda ve baskı tekniğine hakimiyet gibi unsurlar (doğru pozlandırma, mükemmel negatif, mükemmel baskı) büyük önem taşımaktadır. • Ansel Adams’ın çalışmaları özellikle de bu açıdan incelenmeye değerdir. Kişisel yaklaşım olarak baskısı tamamlanmış fotoğrafı tüm sürece hakimiyet ile daha çekime başlamadan önce öngörür (bitmiş fotoğrafı üretiminden önce zihninde öngörür). Kendi geliştirdiği uygulama olan Zone System bugün fotoğraf makinelerinde kullanılan pozlamanın da mantığını oluşturmaktadır. • Fotoğraf bir sanat olarak sadece fotografik yöntemleri kullanarak basit ve direkt sunumlar olarak verilmelidir. Bununla birlikte resimselcinin çalışmaları resim ve grafik sanatların prensiplerine bağlı olmayı gerektirir. • Yalın fotoğraf başka bir sanat biçiminin türevi olarak tekniğin, kompozisyonun veya fikrin niteliklerinin işlenmesi değildir. • f/64 geniş format kamerada alan derinliği en fazla sağlayan en dar diyafram açıklığıdır. • Bu diyafram açıklığı çekim hızını oldukça düşürürken, still life ve manzara gibi hareketsiz veya yavaş hareket eden konuların hareketli veya röportaj fotoğrafına göre daha fazla seçilmesine yol açmıştır. • Bu bakış açıları ve yaklaşımlar Yalın Fotoğrafın konuların objektif ve müdahalesiz resmedilmesi konusundaki idealleri ile örtüşmektedir ve müdehaleli pictorialist fotoğrafa karşıdır.
Ansel Adams leaf in glacier national park
Edward Weston woodlawn plantation
Ansel Adams clearing winter storm
Sonia Noskowiak
Sonia Noskowiak
Willard Van dyke
19
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
FOTOĞRAF AKIMLARI
ANALOG FOTOĞRAFÇILIK Zaman hızla akıp geçtikçe hemen hemen herşey değişiyor ve gelişiyor fotoğraf makineleri eskiden günümüze büyük bir gelişim göstermiştir
fotografmerakm.com
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
20
FOTOĞRAF AKIMLARI
Z
aman hızla akıp geçtikçe hemen hemen herşey değişiyor ve gelişiyor fotoğraf makineleri eskiden günümüze büyük bir gelişim göstermiştir. Tarihi kutu fotoğraf makinesi,filmli fotoğraf makinesi,dijital fotoğraf makinesi,profesyonel fotoğraf mekinesi gibi bir çok fotoğraf makinesi zamanla gelişim göstermiş ve çeşitlenmiş olup bu günümüzdeki haline gelmiştir. Eski zamanlardan şimdiye kadar gelen ve kullanılabilirliğini kaybetmeyen filmli fotoğraf makineleri,fotoğrafçılar için merak edilen önemli bir fotoğraf çekim konularından biri olmuştur. ANALOG FOTOĞRAF NEDIR Günümüzde halen kullanım alanını yitirmemiş 35 mm pozlarla çalışan fotoğraf makinelerinde çekilmiş dijital olmayan filmli fotoğraflardır. Bu fotoğraflar bazen siyah beyaz bazende renkli olarak eskiden günümüze hayatımız da yer edinmişlerdir.albümleri çıkartıp ailemizle beraber baktığımız,birlikte o eski anları hatırlayıp gözümüzle canlandırdığımız değerli dijital olmayan gerçek fotoğraflardır onlar. Bu fotoğraflar,dijital makinelerin yanında analog fotoğraf makinelerinin görüntüyü kayıt etmeleri için makinelerin ışık yardımı ile içinde filmin bulunduğu bölmeye aktarılmasıdır. Siz uygun anı yakalayıp denklanşöre bastığınızda makinenin içinde bulunan mekanizma film ile görüntünün arasındaki bölmeyi açar ve ışık direk makinenin içerisindeki filme tamamen geçmiş olur.böylelikle görüntü makinenin içerisine kayıt edilmiş olur. Dijital makinelerde bu işlem yapılırken görüntü sensöre düşer ve makinenin elektronik sitemi sayesinde ekranda direk görüntüyü görebilirsiniz Analog fotoğrafçılıkta,Filmli fotoğraflarınızı çektikten sonra hemen göremezsiniz.çekilen görüntüler pozların içindeki bu filmlere aktarılır ve pozunuz dolduktan sonra siz makinenizden pozunuzu çıkartırsınız.daha sonra bir de bu filmlerin banyo işlemi görmesi gereklidir. fotoğraflarınızı banyo işlemi yapan fotoğraf stüdyolarına veya banyo işlemi yapan başka yerlere götürüp filmleri “tab” ettirmelisiniz.tab ettirmek analog fotoğraf makinelerindeki pozları açarak bir takım kimyasal işlemlerden geçirilmesi yani banyo edilmesidir.banyo işlemini evde de yapabilirsiniz bunun için birtakım kimyasal malzemelerden oluşan kitler temin edebilirsiniz.bu işlem içinde bir süre beklemelisiniz,beklemek sabırlı olmanızı sağlar bir fotoğrafçı böylelikle sabretmeyi de öğrenir.fotoğraflarım nasıl çıktı diye heyecanlı şekilde beklerken diğer taraftanda kötü şekilde çektiğiniz harcadığınız pozları düşünürsünüz.
bir iştir.ama her türlü yapacağımız emeğin çıkan o güzel fotoğraflara değmiş olduğunuzu anlamış olursunuz. Analog fotoğraf makinesiyle çekim yapmaya başlamadan önce çekeceğiniz fotoğrafları depolamak için yanınıza bu poz(film)lar dan fazla almalısınız. nedeni pozların diğer depolama elemanlarına göre sınırlı çekim sayıları olmasıdır.örneğin bir pozda 36 çekim varsa, Beğenmediğiniz fotoğraflarınızı silme şansınız yoktur.bu şekile de fotoğraf çekimi ile ilgili tecrübeleriniz artar daha iyi fotoğraflar çekmek için emek harcarsınız daha özenli bir şekilde fotoğraf çekimlerinizi yapmış olursunuz.analog makinelerde çekeceğiniz fotoğraflar poz sayınızla sınırlı olduğu için.tavsiyem ek olarak yanınıza yedek pozlar almanızdır.bu pozlar sizi yarı yolda bırakmayacaktır. fotoğraflarınızı sadece belge olarak değil de isterseniz dijital ortama da alabilirsiniz.fotoğraflarınızı bilgisayarınıza taratmanız gerekir. bilgisayarınızdan da isterseniz düzenleyebilirsiniz. Çok büyük baskılar dijital fotoğraf makineleri ile ortaya çıkarılamamaktadır.belki bu gelecek te olabilir.Büyük baskılarda her zaman için analog fotoğraf makineleri avantajlıdır.analog makineler deki görüntü filme aktarıldığı için ne kadar büyük baskıya basılırsa basılsın görüntü kalitesinde bozulma durumu olmayacaktır.bu sebep le filmli makinelerle çok büyüklükte baskılar oluşturabilisiniz. Analog fotoğraf makinelerinde dijital makinelerdeki gibi megapiksel denilen bir şey yoktur.bu nedenle büyük baskılar aldığınızda görüntü kalitesi bozulma durumu olmaz.bunu tararken dijital ortama aldığınızda ise megapikseller fotoğrafta oluşur.bu megapiksellerin büyüklüğü fotoğraflarınızı tararken ne kalitede tarayıcı kullandığınızla ilgilidir. Analog fotoğrafçılığın yeri dijital fotoğrafçılıktan ayrı bir yerdedir. Sanallık la ilgisi olmayan genellikle daha fazla çaba harcanarak oluşturulan fotoğraflardır.filmli makinelerle daha fazla emek ve çaba harcayarak ve bunların sonucunda harika fotoğraflar oluşturarak gerçek fotoğraf sanatının farkına varırsınız. Analog fotoğraf makineleri sayesinde Hayattan yakalayacağınız kareler ile ortaya çıkartacağınız gerçek fotoğrafçılığın tadını çıkartırsınız. Sizde analog fotoğraf makinesi alarak ya da eskilerden kalmış bir analog makineniz var ise hemen güzel görüntüler yakalamaya bazende bu olmamış diyip yeni poz takıp yeniden daha sabırlı ve emek sarfederek harika fotoğraflar ortaya çıkarabilirsiniz. Işığınız ve bilginiz bol olsun iyi çekimler
banyo işleminden sonra fotoğraflarınıza baskı işlemi yaptırabilirsiniz artık.dilerseniz onları fotoğraf albümlerinizde korunaklı bir şekilde tutabilirsiniz. Analog fotoğraf makineleri,günümüzdeki fotoğraf makinelerinin dedeleri olan genellikle şekilleri köşeli olarak o zamanlarda çıkmış biraz daha gösterişli olan makinelerdir. Bu makinelerin hepsi manuel dir.siz çekim yaparken denklanşöre bastığınızda makinenin içinde bulunan mekanizmadan duyduğunuz sesi dijital makinelere değişmezsiniz.denklanşöre bastığınızda mekanizmadan çıkan titreşimi tamamen hissetmiş olursunuz. Fotoğraflarınızı fotoğraf stüdyolarından sabırsızlıkla beklemekte ayrı
21
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
FOTOĞRAF TÜRLERI
PORTRE FOTOĞRAFÇILIĞINDA POZ VERMEK Portre Fotoğrafçılığında Eller, Kollar, Yüz, Ayaklar, Omuz ve Baş Duruşları. Ümit YAŞAR
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
22
FOTOĞRAF TÜRLERI PORTRE FOTOĞRAFÇILIĞINDA POZ VERMEK – ELLER Eller bir portre fotoğrafında uğraşılması en zor konulardan bir tanesidir. Onları nereye koyacağını, nasıl duracağını kararlaştırmak genelde sinir bozucu olabilir. Çünkü elleri eğer konunun önünde tutarsanız olduğundan daha büyük görünme ihtimali vardır. Bu da portreyi mahvetmek için yeterlidir. Bu sorunu çözmek için daha uzun odak mesafeli lensler tercihe edebilirsiniz. Portre fotoğraflarında ellerle ilgili dikkat edilmesi gerekenleri şu şekilde özetleyebiliriz. • Ellerle ilgili en temel şey, konunun elini direk kameraya doğru yöneltmemek gerektiğidir. Bu şekilde elin şekli ve boyutu bozulur. • Bir portre fotoğrafı çekerken ellere özellikle özen gösterin. Ellerin rahat ve parmakların birleşik olmadığından emin olun. • Eğer konunuz ellerini rahat bir şekilde tutmayı başaramıyorsa ellerin görünmediği portreler çekmeyi deneyin. • Bazen ellerle ilgili yapılması gereken en iyi şey, onlara tutulacak bir nesne vermektir. Konuyla alakalı elleri destekleyecek nesneler kullanabilirsiniz. Konunuzun yüzüğüyle oynamasını sağlayın, gömleğinin yakasını düzelttirin ya da masa sandalye gibi bir şeyin üzerinde durmasını sağlayın. • Elleri yan taraftan çekmeye çalışın. Bu şekilde eller daha güzel görünecektir.
tür fotoğrafçılıkta çok önemlidir. Çünkü insanın hikayesini bu sayede aktarabiliriz. Tam Görünüm: Konumuz direk olarak kameraya baktığında bu görünümü elde ederiz. Genel olarak moda fotoğrafçılığı hariç tercih edilen bir yüz duruşu değildir. Bu görünüş iddialı bir duruş sergiler. Doğru bir konuyla çok güzel portreler oluşturulabilir. 7/8 Görünümü: Konunun yüzünü hafifçe kameradan çevirmesiyle elde edilir. Tam görünümden çok az farklıdır. Yüzün bir tanesi diğerinden çok az miktarda daha fazla görünür.
<3/4 Görünümü: Bu görünümde konunun
uzak kulağı artık karede görülmeyecek şekilde baş çevrilmiştir. Bu görünümde konunun uzak gözü biraz daha küçük görünür. O yüzden kişinin küçük gözünün (herkesin bir gözü diğerinden hafifçe küçüktür) kameraya daha yakın olduğundan emin olun. Böylece son fotoğrafta gözler eşit büyüklükte görünebilir.
<2/3 Görünümü: Bu görünüş 3/4 görünü-
münden çok farklı değildir hatta çoğu fotoğrafçı ikisi arasında ayrım yapmaz. Bu görünüm portre fotoğrafçılığında en çok tercih edilen görünümdür. Çünkü yüzün detaylarını ifade biçimlerini en iyi resmeden görünümdür. Bu görünüme ne isim verirseniz verin, uzak gözün karede göründüğüne emin olun.
PORTRE FOTOĞRAFÇILIĞINDA POZ VERMEK – KOLLAR Portre fotoğrafçılığında poz verirken dikkat etmemiz gerekenler serimizde bu defa sıra kollarda. Poz verirken kollar nasıl durmalıdır sorusunun cevabını bu yazımızda vermeye çalışacağız. Başlayalım. Kollar Vücuttan Ayrı Olmalı Portre fotoğrafçılığında kolların yanlarda durmasına ya da gevşek bir şekilde sarkmasına müsaade edilmez. Bel ve kollar arasına mesafe koymak genelde belin daha ince görünmesini sağlarken kolları bele yakın tutmak da tam tersi etkiyi yapar. Kolların vücuttan ayrı tutulması konunun zayıf, sarkık ve çelimsiz görünmesini de engeller. Üçgen Görünümü Kolları vücuttan uzak tutmak kompozisyonda üçgen görünümünü elde etmek için de gereklidir. Bu da izleyicinin gözünü konunun yüzüne yöneltmek için birebirdir. Portrede üçgen görünümünü elde etmek kompozisyonda elde edebileceğiniz en hoş pozlardan biridir. Üçgen oluşturmak veya doğal üçgenlerden faydalanabilmek portre fotoğrafçılığının olmazsa olmazlarından biridir. Portre fotoğrafta üçgen görünümü genelde konunun kollarını vücudundan uzak tutup dirseklerini bükmesiyle elde edilir. Ayakta duran erkek bir konunuz varsa elini cebine koymasını isteyerek bir çeşit üçgen görünümü elde edebilirsiniz. Kadınlar bir elini ya da iki elini kalçalarının hafifçe üstüne koyarak güzel görünüm elde edebilirler.
PORTRE FOTOĞRAFÇILIĞINDA POZ VERMEK – YÜZ Portre fotoğrafı deyinde insan resmi geliyorsa, yüzün duruşu bu
<Profil Görünümü: Profil görünümünde konunun başı kameraya neredeyse 90 derece döndürülür. Sadece bir göz karede mevcuttur. Bu görünümde fotoğraf çekecekseniz, konunuzun kirpikleri kareden çıkana kadar konunun başını çevirmesini sağlayın. Bazı aşırı durumlarda konunuz uzun kirpiklere sahipse, konuyu aşırı döndürmektense kirpikleri Photoshop yok edebilirsiniz.
Portrelerde yüzün şekli çok önemlidir. Yukarıda bahsettiğimiz görünüm şekillerini kullanarak bu yüzlerden çok güzel kareler elde edebilirsiniz.
< PORTRE FOTOĞRAFÇILIĞINDA POZ VERMEK – AYAK-
LAR
Portre fotoğrafçılığında ayakta duran konunuzun omuz ve başının doğru bir şekilde poz verebilmesi için ayakların duruşu çok önemlidir. O yüzden konunuzun duruşunu ayarlamaya önce ayaklardan başlayın. Ayaklar da tıpkı omuz ve baş gibi kameraya düz bir açıyla bakmamalıdır. Böylece ayakların ayarlanması ile, vücut, omuz ve baş da otomatik olarak portre için uygun konuma gelebilecektir.
23
Ayakları ayarlamak için de ilk yapmanız gereken konunuzun bir ayağını öne doğru atmasını sağlayıp ağırlığı da arka ayağına vermesini istemektir. Bu öndeki ayağın bükülmesine ve arka omuzun da öndekine göre biraz düşmesine sebep olur. Omuzlarla ilgili istediğimiz şey de buydu. Yukarıdaki resimde ayakların aldığı şeklin vücudun duruşunu nasıl etkilediğine, özellikle baş ve omuz açılarındaki değişime dikkat edin.
PORTRE FOTOĞRAFÇILIĞINDA POZ VERMEK – OMUZ VE BAŞ Portre fotoğrafında uzmanlaşmak için konunuzun baştan aşağı nasıl duracağını çok iyi bilmeniz ve onu iyi bir iletişim yöntemiyle yönlendirebiliyor olmanız gerekmektedir. Portre çekerken baş ve omuzlar nasıl durmalıdır,, genel trendler ve normlar nelerdir? Bu soruların cevabını bilmek işinizi oldukça kolaylaştırır. Bu soruların cevabını ararken her zaman aklınızda bulunması gereken başka bir kural vardır, kurallar çiğnenmek içindir, özellikle yaratıcılığın önemli olduğu fotoğrafçılık sanatında. Hadi başlayalım: Omuzlar ve Baş İyi bir portrede omuzlarla ilgili ilk kural, kameraya belirli bir açıyla bakması gerektiğidir. Yani konumuz düm düz bir şekilde değil omuzlardan bir tanesinin önde diğerinin hafif arkada kalacağı hafif bir açı ile bakması gerekir. Aynı şekilde omuzlar yere de dik açıyla bakmamalıdır. Omuzun biri hafif yukarıda olması fotoğrafı güzelleştirecek unsurlardan bir tanesidir. Diğer taraftan başın duruş şekli de omuzlara göre ayarlanır. Yine baş omuza dik açıyla bakmamalıdır. Bu bakımdan konunun başı fotoğrafa göre hafif sağa ya da sola eğik olmalıdır. Erkeklerde baş genellikle daha aşağıda olan omuza doğru eğik olmalıdır ve baş o tarafa çevrilmelidir. Vücut da genellikle kameraya 45 derecelik bir açıyla dönük olur. Eğer konunuz oturuyorsa kameraya doğru hafif eğilir, bu şekilde daha masküler ve iddialı bir poz elde edilmiş olur. Kadınlarda ise baş genellikle yukarıda olan omuza doğru bükülür. Vücut belden ileriye doğru hafif bükülür ve yüzün baktığı tarafın aksi yöne doğru hafifçe eğilir. Tabii ki bu açılar abartılmak zorunda değildir. Bu eğimler bazen fark edilmeyecek kadar az da olabilir. Yazının en başında da belirttiğimiz gibi, bu eğilimleri öğrendikten sonra artık bunları yaratıcı bir şekilde aşmanın yollarını bulmalı ve fotoğrafınızı özgün hale getirmeye çalışmalısınız. Böylece diğerlerinden sıyırılabilirsiniz.
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
FOTONOT
REFİK KIRKAYA’NIN KADRAJINDAN...
13/07/2019
Üyelerimizden Sayın Refik KIRKAYA’nın Gazetemas’ta Yayınlanan Eseri ve Yazısı.
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
Aslında her şey bir elmayla başlamadı mı? Havva istedi Adem kopardı elmayı dalından ve bizim hikayemiz de o zaman başlamadı mı? Milyonlarca milyarlarca insan geldi geçti bu hayattan, bebek olduk, çocuk olduk, genç olduk, büyüdük ve yaşlandık, hayatımıza çok şey sığdırdık, gülüşümüzde çok şey sakladık, acıyı, hüznü, nefreti, sevinci... Hayat bize bir seri katil gibi davranmadı mı? Mücadele ettik, savaştık, sakladık, beraber yaşamayı öğrendik, birlikte hareket etmeyi ve zamanı geldiğinde çekip gideceğiz hepimiz... Ama yüzümüzdeki yaşamın izlerini saklayamaz, o bakışa, o yüze, neler sığdı acaba, ne hayatlar gördü yaşamımız boyunca.... Ama hayat her şeye rağmen yaşamaya değer.
24
Bir yüzey üzerine, makina yolu ile görüntü kaydedilmesinin üzerinden 189 yıl geçmiş. Niepce nin 1826 da 8 saat pozlayarak oluşturduğu ilk görüntüden bu yana var olan teknolojik gelişimler şaşırtıcı. 1990 lı yıllarda internetin hızla gelişmesi sayesinde, fotoğraf çekenler kendi üretimlerini milyonların görebileceği sergi salonlarına dönüştürdüler. Bloglar, kişisel web siteleri, fotoğraf siteleri, ardından, sosyal medya sayesinde dünya üzerinde merak edilen gidilen ya da gidilemeyen her yer hakkında kişiler fikir sahibi oldular. Bir yüzey üzerinde görüntü oluşturmak için, neredeyse katır üzerinde taşınan bazı aletler yerine (o zamandan bu zamana tabii ki farklı gelişmeler oldu, ancak hepsine değinmeyeceğim) 2002 senesinde fotoğraf çeken cep telefonları ile de tüm dünyayı cebimize sığdırır hale geldik. SLR ve DSLR makinalardan sonra aynasız makinalarla daha hafif ve her gittiğimiz yere götürebildiğimiz ve görüntü kalitesi çok yüksek fotoğraflar elde ettik. Böylelikle her bütçeye uygun, gayet iyi sonuç alınan, karanlık odaya ihtiyaç duyulmayacak şekilde ve istediğimiz her yere harici bellek ya da küçük flash disk lerle taşıyabildiğimiz fotoğraflar üretebiliyoruz. Hal böyle iken, özgürce deklanşöre ya da bir tuşa basarak gördüğünü kaydetmek fotoğraf mıdır, yoksa değil midir, hatta görüntü kirliliği kavramı türetilerek tartışmalar başladı. Şahsi fikrim, fotoğrafın kolay ulaşabilir bir şey olmadığı yönünde yani düşünmeden, bastım çektim fotoğraf oldu söylemini desteklemiyorum bu olsa olsa ancak bir ‘görüntü’ olabilir. Ardından, fotoğraf ile eski yıllardan beri uğraşan ve karanlık oda da uzun zaman harcayan fotoğraf çekerlerin ya da ustaların bir kısmı, karanlık oda görmeyen, agrandizör görmeyen, karanlık odada baskı yapmayan fotoğrafçı değildir şeklinde açıklamalar yaptılar. Ancak, yeni doğan neslin teknolojik ilerlemeler karşısında nasıl bir suçu olabilir? Evet fotoğraf çeken bir insanın mutlaka karanlık oda nedir, agrandizör nedir bilmesi gerekli, belki çok çok nadir açılan atölyelere katılım sağlayabilinir, ancak karanlık odada çalışmayan, baskı almayan fotoğrafçı değildir sözünü de sert bir söylem olarak görmekteyim. Fotoğraf çeken kişi yeterli teknik ve teorik bilgiye sahip ise ve bunu üretimlerine yansıtıyor ve gelişim için çabalıyor ise bu kişi iyi bir fotoğraf çeken olma yolundadır zaten.
GÖRÜNTÜ KIRLILIĞI MI YOKSA FOTOĞRAF MI? 25
Sonuç olarak deklanşöre basılınca ortaya çıkan şey bazen fotoğraf olur (çekilen görüntünün fotoğraf değeri olur, bu konuya da başka bir yazımda değineceğim) bazen sadece ama sadece bir ‘görüntü’ olur. Görüntü kirliliği konusundaki düşünceleri de sizlere bırakıyorum… IŞIĞINIZ UYGUN OLSUN
Gül YILDIZ
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
FOTO OKUMA
FOTOĞRAF OKUMA VE YORUMLAMA fotografmerakm.com
O
rtaya çıkarılmış sanatsal bir ürün ile iletişime geçmeye kısaca görsel okuma adı verilmektedir. Görsel okuma; tablolar, karikatürler ve fotoğraflar üzerinde yapılabilir. Görsel okumanın ilk basamağı ürün ile kişi arasındaki ilk bakıştır. Sonrasında ise ürünün eleştiri süreci başlar. Bir fotoğraf üzerinde girilecek etkileşim iki başlık altında toplanabilir. Bunlardan biri yorumlama ve okuma iken, diğeri değerlendirme ve analiz yapılmasıdır.
Ürün Hakkında Okuma ve Yorumlama Yapılması İlk aşamada yer alan fotoğraf okuma ve fotoğraf yorumlama kalıpları sıkça birbirlerinin yerine kullanılsa da, terimler incelendiğinde farklı anlamlara sahip oldukları ortaya çıkmaktadır. Fotoğraf okuma görüntünün somut olarak ele alınmasıdır. Bu aşamada fotoğrafa biçimsel anlamda bakılır. Fotoğrafın çekildiği yer, çekilme zamanı ve renk tonları gibi yüzeysel özelliklere dikkat edilir. Fotoğraf yorumlama ise daha içsel bir anlatım tarzıdır. Yorumlama ile birlikte ürüne kişisel bakış açıları katılır. Fotoğrafın yorumlayıcı üzerindeki duygusal etkileri ile soyut bir anlam ifade edilir. Aynı zamanda fotoğraf için bir yorumlama yapılırken, fotoğrafçının sözü geçen ürünü yaratırken hissettikleri hakkında da varsayımlarda bulunulur. Okuma ve yorumlama arasındaki fark da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Fotoğraf hakkında yapılan okumalar birbirine benzer ögeler taşırken, yorumlamalar kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Çünkü yorumcuların yetiştiği çevre, kültürü, eğitim durumu hatta ekonomik özellikleri bakış açısını etkilemektedir. Bu da aynı fotoğraf gösterilse dahi kişilerin ortaya bambaşka anlamlar çıkarması demektir. İyi bir fotoğraf okuyucu ve yorumcusu olabilmenin temel şartı algılama sürecini iyi yönetmektir. Algılama Evresi Algılama en anlaşılır hali ile görüntüler ve duygular arasında bir bağlantı yolu kurmaktır. Görülen, duyulan ya da diğer duyular ile alınan bilgiler, kişinin iç dünyasında düzenlenip anlamlı bir hale getirilir. Okuma ve yorumlama arasında bir köprü olan algılama süreci kişinin bir ürünü fark etmesi ile başlayıp, bunu yorumlaması ile son bulan kısa bir süreçtir. Ürünün Değerlendirilmesi ve Analizi İkinci aşama olan fotoğraf değerlendirme, çok sayıda ürünün oluşturduğu bir grup içerisinde yapılan seçme ya da beğenme gibi işlere verilen addır. Teknik özellikler, fotoğrafın içeriği ve özgün olması fotoğraf değerlendirme kriterlerinden bazılarıdır. Bu değerlendirme sonrasında bir fotoğraf eleştirisi yapılabilir. Foto kritik olarak da isimlendirilen eleştiriler yapılırken, fotoğrafçıya çeşitli öneriler verilebilir. Bu öneriler kesinlikle yargılayıcı bir tavır izlenerek yapılmaz. Fotoğraf analizi ise teknik özellikler aşamasında ortaya çıkar. Teknik detaylara bakılırken fotoğrafta kullanılan film türünden, ışık kaynaklarına; fotoğrafın objektifinden, diyaframına çok sayıda özellik incelenir. Bu nedenle fotoğraf analizi yapacak kişinin bu konuda teknik bir donanıma sahip olması gerekmektedir.
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
26
GÖRÜ-YORUM
Sen nereden çıktın öyle! Sen de kimsin? Senin burada olman hiç hesapta yoktu. Sadece oradan mı geçiyordun? Gafil mi avlandın? Evet. Sen oradan geçiyordun sadece. Yolcuydun. Kalmayı hiç düşünmüyordun. Gidiciydin. Sonra beni gördün. Kalıcı oldun. Kararın değişti senden habersiz. Oradaydın. Sen bilmiyordun. Ben biliyordum. Gidemedin. Fotoğrafladım seni. Yıllar sonra bugün bile hala oradasın. Hala bana bakıyorsun, ben hayatta olmasam da. Senin fotoğrafçın olarak ben, Marilyn Silverstone hala seninle konuşuyorum ve o gün varolmayan bile bugün bizi dinliyor. Biliyor musun küçük çocuk, Marilyn da sadece oradan geçiyordu. Hindistan’a sadece 4 ay için gitmişti ve 14 yıl kaldı. Gafil mi avlandı? Hayır! İyi ki kalmış. Sen de iyi ki geçmişsin oradan. İyi ki yollarınız kesişmiş. İyi ki seni görmüş. Size yardım ederek kendine yardım etmiş; mutluluğu bulmuş. Size vermek ona çok şey vermiş. Fotoğraflarında bu çok net görünüyor. Gidiciydi. Kalıcı oldu. Kararı değişti ondan habersiz. Oradaydı. O bilmiyordu. Gidemedi. Fotoğrafladı seni. Yıllar sonra bile bugün hala orada. Hala sana bakıyor. Senin fotoğrafçın olarak hala seninle konuşuyor ve o gün varolmayan bile bugün sizi dinliyor. Sen hesapta vardın aslında, çekildiğinden haberdar olmayan çocuk. Silverstone öyle istemiş. O öyle kurgulamış. Seni farketmeyerek seni görmeyi, seni göstermeyi istiyordu çünkü. Hesapta varmış onun da Hindistan’da kalması. O öyle düşünmese de. Öyle kurgulanmış. Öyle istenmiş.
Hayatlar Hiç Hesapta Yokken Değişir
Su Kuyusu | Fotoğraf: Marilyn Silverstone
27
“Doğu ülkeleri benim ruhuma dokunuyor.” The Author demiş Marilyn. Hayatta netliklerini kaybedenlere doğrultuyor objektifini, özellikle kadınları ve çocukları mercek altına alıyor. Onları şimdileştiriyor, buradalaştırıyor. Onlara bakarak onları iyileştiriyor. Sadece belgelemek için değil Silverstone’un deklanşörü. Su bulabildikleri için şükreden eller ne kadar önemliyse tasadüfi çocuk da bir o kadar önemli, önemlileştirilmiş. “Ben seni farkettim ve orada ölümsüzleştirdim. Seni her görenle birlikte sonsuzluğun tekrar tekrar artacak. Sen kareyi terkettiğinde bile sen hala orada olmaya devam edeceksin. Gözümden uzak olduğun zaman bile sen bana bakmaya devam edeceğim. Mühürlendin beynime. Mühürlendin kalbime. Sana yardım etmek istiyorum. Buna seni fotoğraflamakla başlıyorum işte.” diye yazıyor Marilyn’nin fotoğraflarının arkasında. Belki o çocuk o kadının kim olduğunu bile bilmiyordu. Bugün yoldan geçerken fotoğraf çeken birini gördü ve yoluna devam etti. Görmesiyle gitmesi arasındaki 1 saniyede hayatı değişti. Şefkati, sevgiyi gördü. Umudu, hayatın amacını verdi. Onlar da nereden çıktı! Hiç mi hiç hesapta yoktular. Hayatlar hiç hesapta yokken değişir. Medine HACIÖMEROĞLU
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
HUKUK
FOTOĞRAF ÇEKERKEN HAKLARIMIZI, YÜKÜMLÜLÜKLERIMIZI NE KADAR BILIYORUZ? – BÖLÜM 4 Av. Fulden ELVERİR arthenos.com
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
Fotoğraf çekerken haklarımızı, yükümlülüklerimizi ne kadar biliyoruz nelere dikkat ediyoruz ya da yasal olarak neleri ihlal ediyoruz?
28
FOTOĞRAF HUKUKU
F
otoğraf çekerken haklarımızı, yükümlülüklerimizi ne kadar biliyoruz nelere dikkat ediyoruz ya da yasal olarak neleri ihlal ediyoruz? Tüm bu sorulara cevap bulabilmek adına geçtiğimiz aylarda Yargıtay kararlarını incelediğimiz biz yazı dizisi başlatmıştım. Şimdi yeni bir Yargıtay kararını gelin birlikte inceleyelim.
Yargıtay kararında öncelikle davacının talepleri, ardından ihlalde bulunduğunu iddia ettiğimiz kişinin savunmaları ve ilk mahkemenin kararı bulunmaktadır. Mahkeme kararının ardından taraflardan birinin itirazları üzerine gidilen Yargıtay’ın nihai kararı bulunmaktadır. Yargıtay mahkeme üyelerinin arasında bir fikir ayrılığı olması halinde üyelerden bir kimse karşı oy vererek fikirlerini paylaşmaktadır. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas Numarası: 2011/11-205 Karar Numarası: 2011/305 Karar Tarihi: 11.05.2011 Davacı vekili, müvekkilinin fotoğraf sanatçısı olduğunu, Mardin iliyle ilgili çalışmalarını ‘Taşın ve İnancın Şiiri Mardin” adlı kitapta toplayıp yayınladığını, davalının bu kitapta yayınlanan eser niteliğindeki fotoğraflardan bir kısmını izin almadan, bazılarını tahrif ederek iki ayrı lokantasında kullandığını, iki fotoğrafın da birbirlerinin içine geçirilerek kolaj yapıldığını, bunun profesyonelce gerçekleştirildiğini, bir fotoğrafın kullanım bedelinin yıllık 750 USD üzerinden FSEK 68 nci maddesi de dikkate alınarak 3.000 USD olduğunu ileri sürerek, toplam 18 fotoğraf için fazlaya ilişkin hakların saklı tutularak şimdilik 18.000 USD maddi tazminat ile 5 Milyar TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, yabancı para üzerinden dava açılamayacağını, fotoğrafların ayrı ayrı eser olup olmadığının belirlenmesi gerektiğini, FSEK’nun 68 nci maddesi uyarınca tazminat talep etme koşullarının bulunmadığını, müvekkilinin Mardin’li bir aileye mensup olduğunu, ticari bir amaç gütmeksizin fotoğrafları iş yerine astığını, FSEK’nun 38’nci maddesi uyarınca çoğaltmanın mümkün bulunduğunu, manevi tazminat istenemeyeceğini, bir yıllık kullanım olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacıya ait eser niteliğindeki fotoğrafların davalı tarafından izinsiz olarak kullanıldığı, bu fotoğrafların bir vakıf adına çekilmiş olmasının bunlar üzerindeki mali hakların devredildiği sonucunu doğurmayacağı, fotoğrafçılar derneği tarafından bir adet fotoğrafın bedelinin 200 ABD Doları olduğunun bildirildiği, her ne kadar bilirkişi raporları çelişkiliyse de ikinci raporun FSEK’na uygun bulunduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 10.800 ABD Doları maddi tazminat ile 3 Milyar TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, döviz cinsindeki tazminatın tahsilinde BK’nun 83’ncü maddesi hükmün dikkate alınmasına karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. 1-Dava, eser niteliğindeki fotoğrafların izinsiz kullanıldığı iddiasına dayalı, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davacı vekili, FSEK’na dayalı olarak açmış bulunduğu davasında davalının, izinsiz olarak müvekkiline ait 18 adet fotoğrafı işyerlerinde kullandığını ileri sürmüştür. FSEK’nun uygulanması için de öncelikle eser niteliğinde bir fikri ürünün mevcut olması gerekir. Anılan Yasanın 1’nci maddesinde eser, sahibinin hususiyetini taşıyan ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar ve sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri olarak tanımlanmıştır. Her fotoğraf, eser vasfında değildir. Bir fotoğrafın FSEK’nun 4’ncü maddesi uyarınca güzel sanat eseri olarak kabul edilebilmesi için, estetik değerinin bulunması gerekir. Fikri ürünün eser niteliğinde olup olmadığı hususu, mahkemece kendiliğinden dikkate alınmalıdır. Bir fotoğrafın eser olup olmadığının tespiti, özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden bilirkişi görüşüne de başvurulmalıdır. Somut olayda davalının işlettiği iki ayrı lokantada davacıya ait 18 adet fotoğrafın kullanıldığı hususu uyuşmazlık konusu değildir. Davalı vekili, fotoğrafların eser niteliğinde olmadıklarını savunmuştur. Mahkemenin kararına esas aldığı raporu düzenleyen bilirkişi, hukukçu ve aynı zamanda inşaat mühendisi olup, fotoğraf alanında uzmanlığı bulunmamaktadır. Nitekim raporunda da uyuşmazlığa konu fotoğrafların, kişisel tecrübelerine göre estetik özelliklerinin bulunduğunu açıklayarak bu yönün fotoğraf sanatçılarına inceletilmesi hususunun mahkemenin takdirinde olduğunu bildirmiştir. O halde, davalı vekilinin rapora yönelik itirazları da dikkate alınıp, fotoğraf sanatı alanında uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan rapor alınarak 18 adet fotoğrafın ayrı ayrı eser niteliğinde olup olmadıklarının açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir hüküm kurulmazı gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeyle karar tesisi bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir… ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren bu gibi hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasının gerekmesine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.03.2008 gün ve 2008/11-262 E, 2008/260 K; 28.03.2007 gün ve 2007/11-154 E, 2007/168 K; 07.03.2007 gün ve 2007/11-94 E, 2007/113 K; 14.05.2008 gün ve 2008/11-392 E., 2008/377 K. sayılı ilamlarında da aynı hususların benimsenmiş olmasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. İNCELEME : Davacı fotoğraf sanatçısı olup çekmiş olduğu fotoğrafları “Taşın ve İnancın Şiiri Mardin” isimli eserde topladığını, bu kitapta yer alan fotoğrafların bir kısmının izin alınmadan davalı tarafın lokantasında kullanıldığını hatta bir kısmının profesyonelce kolaj yapıldığını iddia ederek, izin alınmaksızın gerçekleştirilen bu eylem için maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Davalı taraf ise fotoğrafların lokantaya asıldığını kabul ettiğini, Mardinli bir aile olduğunu, ticari bir amaç gütmeksizin kullanıldığını bu nedenle tazminat talep edilemeyeceğini iddia etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davalının eyleminin Fikir ve Sanat Eserleri Kanununu ihlal ettiği gerekçesiyle davacı fotoğrafçı lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmiştir. Davalı lokanta sahibi tarafından itiraz edilerek dosya temyize gönderilmiştir. Yargıtay yapmış olduğu incelemede fotoğrafların eser niteliğinde olup olmadığının incelenmesinin önemli olduğunu, bilirkişi raporunu hazırlayan kişinin inşaat mühendisi olup fotoğraf alanında uzman olmadığını bu yüzden bir fotoğrafın eser niteliğinde olup olamayacağına karar veremeyeceğini belirterek yeniden bir rapor alınması gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermiştir. Yerel mahkeme Yargıtay tarafından verilen kararı dikkate almayarak ilk vermiş olduğu kararda direnmiştir. Direnme kararına karşı davalı lokanta sahibi yeniden temyiz yoluna başvurmuş dosya bu sefer Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na tekemmül etmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu vermiş olduğu kararda direnme kararının bozulması yönünde görüş bildirmiştir. En nihayetinde dosya yerel mahkemeye dönecek ve yerel mahkeme tarafından fotoğraf alanında uzman bir bilirkişiden rapor aldırılarak karar verilecektir. İncelemiş olduğumuz bu karar diğer tazminat davalarına benzer niteliktedir. Farkettiyseniz inceleme yaparken maddi ve manevi tazminatın miktarlarına özellikle dikkat çekmek istemedim. Üzerinde durmak istediğim nokta; diğer bir çok davada olduğu gibi mahkemelerde fotoğraf alanında uzman fotoğrafçıların bulunamamasından dolayı dosyadan tamamen bağımsız ve fotoğraf alanında uzman olmayan kişilerden rapor alınmasıdır. İnşaat mühendisini görünce şaşırmış ve hatta gülmüş olabilirsiniz. Ancak bu durum bizler için çok alışılagelmiş bir durum olduğundan artık şaşırmamaktayız. Elbetteki bir fotoğrafın eser niteliğine haiz olup olmadığını bir inşaat mühendisi bilebilecek durumda değildir. Bu durumda profesyonel olarak fotoğraf işi ile ilgilenen, bunun okulunu okumuş meslektaşları Adalet Bakanlığı Bilirkişi Daire Başkanlığı’na yönlendirmek gerekiyor. Bu durum daha önce aklınıza gelmiş miydi yapmak istediniz mi incelediniz mi bilmiyorum ancak biz avukatlar artık dosyalarımızda alanında uzman kişiler görmek istiyor ve bu konuda gerekli çabaları göstermeye gayret ediyoruz. Eğer sizler de bu konuda fikir edinmek, bilirkişi nasıl olunur şartları nelerdir diye fikir edinmek istiyorsanız bu siteyi (http://bilirkisilik.adalet.gov.tr/sayfalar/bilirkisili%C4%9Fekabulevebilirkisilikbasvuru_2018.html) ziyaret edebilirsiniz, geçtiğimiz Ocak 2019 yılına ait son güncel başvuru sayfasıydı. İzmir Adliyesinde 15 İş Mahkemesi, 45 Asliye Ceza Mahkemesi 27 İcra Dairesi olmasına rağmen 2 adet Fikir ve Sınai Haklar Mahkemesi olduğunu düşünürsek iş yoğunluğunun çok fazla olmadığını, bu konuda gerekli şartları sağlıyor iseniz (ya da şartları sağladığını düşündüğünüz başka kişiler var ise) başvurmanızda fayda olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz avukatlar artık dosyalarımızı uzman kişilerin incelemesini istiyor ve daha fazla mağduriyet yaşamak istemiyoruz. Sizin gibi değerlere çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Teşekkür ederim.
29
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
B
irkaç gün önce Instagram’da gezinirken yandaki fotoğrafa denk geldim. O günden beri de üzerine düşünüyorum. Ne kadar da sık duyar olduk “ego” kelimesini… Günümüzün popüler, daha da ötesi cool ifadelerinden biri haline gelmiş adeta. Kavramları tanımlamakta ve onları birbirinin yerine kullanırken yanlış yapmakta üstümüze yok tabii. Yüksek ego sahibi insanların bu kavramı “özgüven” olarak meşrulaştırmaya çalıştıklarını görüyoruz. Özellikle de bazı meslekler icra edenleri ister istemez bir ego zırhına büründürüyor, sahip oldukları egoyu mesleklerinin gereği olarak görüyorlar. “Sanatçı (reklamcı, tasarımcı, fotoğrafçı, yazar…) ego sahibi olur” özlü sözünü (!) sıkça duymuşsunuzdur. “Ben yaratıcıyım, diğerlerinden farklıyım” düşüncesi mesleki bir deformasyonun oluşturduğu yanlış bir etiketten başka bir şey değildir.
YÜKSEK EGO, KIT ÖZGÜVEN
Özgüven ve ego kavramlarının psikoloji bilimine dayanan detaylı tanımlarına değinmeyeceğim; ama şüphesiz ki her ikisinin arasında büyük ve bir o kadar da önemli farklar var. İşte bu farklar üzerine birkaç kelam etmezsem olmaz. Özgüven, kişinin kendisine yönelik olumlu yargılarının olması, kendisini sevmesi, değerinin farkına varması, kendisiyle barışık olması ve en önemlisi de kendisini olduğu gibi kabul etmesidir. İşte kilit nokta tam da bu; kendisini olduğundan daha üstün ya da aşağı değil, olduğu gibi kabul etmesidir, kendisi olmasıdır. Ego ise kişinin başkalarının gözünden kendine biçtiği değerdir. Diğer insanların kendisini nasıl gördüğü kaygısıyla gerçekte var olmayan bir kimliğe bürünmesidir. Yani özgüven kendin olmak, ego ise olmak istediğin kişi gibi davranmak. Ama buraya dikkat! Sadece davranmaktır. Herkesin gıpta ettiği, takdir ettiği ideal varlık olmak ister, öyle olmasa bile. Özgüven içten gelir, diğer insanların kalıpları ve yargıları ile çok ilgilenmez, “başkalarının ne düşündüğü sadece kendisini bağlar” der. Dışa bağımlı, diğer insanların düşüncelerine bağımlı ego ise; ” en süper benim, beni sevin, beni kabul edin, beni kıskanın, benim gibi olmak isteyin” der, buna ihtiyacı vardır. Onu takdir etmezseniz, onu pohpohlamazsanız çok üzülür. Çünkü kendisini olduğu gibi kabul edemiyor, dahası bir türlü kendisini sevemiyor. Özgüven sahibi kişi mutludur. Bastırılmışlıklarından kurtulduğu, hiçbir etiket olmadan yaşadığı, yaşamı akışına bıraktığı, negatif enerjiden arındığı, kendisiyle yüzleşebildiği ve anı yaşadığı için iç dünyasında huzurludur. Etrafına da yaşam enerjisi saçar. Ego sahibi ise tam aksine bastırılmışlıklarının esiri olduğu, komplekslerinden kurtulamadığı, kendisiyle yüzleşemediği, sorunlara öfkeyle karşılık verdiği, geçmişe ve geleceğe bağımlı yaşadığı, kendisini kabul edemediği, her zaman başkalarını suçladığı için mutsuzdur, daha da vahimi mutlu olduğunu sanar. Özgüven “bir şey” olmaya çalışmaz, çünkü zaten ne olduğunu bilir. Peki, ego öyle mi? Ego, hep “çok şey” olduğunu düşünür ki aşırı üstünlük çabasının yoğun eksiklik duygusundan ileri geldiğini biliyoruz. Bu da özgüven eksikliğidir. Özgüveni eksik olan insan egoya sığınır, kalkanı odur. Ve tabii yüksek ego beraberinde takıntıları getirir. İş bilmez siyasetçiler, ayak kaydırmaya çalışan iş arkadaşları, kompleksli sevgililer, kavgalar içinde boğulan ilişkiler yüksek ego, eksik özgüvenden kaynaklanmaktadır. Einstein’ın egoyu tanımlarken kullandığı formülü bilirsiniz; EGO = 1 / BİLGİ Yani ne kadar az bilgi o kadar yüksek ego, ne kadar çok bilgi o kadar düşük ego. Özgüven bilende, ego ise bildiğini sananda olur. Özgüven kadında da erkekte de çok çekicidir, varlığıyla göz kamaştırır. Özgüven sahibi insanlar auraları ile hemen hemen herkesi etkileri altına alırlar. Ama ego da bir o kadar iticidir, varlığıyla ciddi derecede can sıkar. Şişirilmiş ego bir balon misali kişiyi uçurur, tabii patlayana kadar. Patlaması da bir iğneye bakar. Patlamış bir balonla da kimse ilgilenmeyeceği için yükseklerde mutlu olduğunu sanarak başı dönen ego sahibi çok büyük bir çöküntü yaşar. Tüm bu yazdıklarımdan yola çıkarak sözün özü; özgüven vezir eder, ego rezil eder. Ve unutmayalım ki; özgüven “your ego is my lego” der Gülay AKÇAKOCA
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
30
ORTAYA KARIŞIK
EGOSU BULUTLARIN ÜSTÜNDE DOLAŞAN KİŞİLERLE BİRLİKTE YAŞAYAN İNSANLARIN BİLDİĞİ 17 DURUM Böyle insanlarla çalışanlar, aynı evde yaşayanlar, gün aşırı yüz yüze gelmek zorunda olanlar var. Hem de aramızda çok fazlalar. Dertlerinizi ve sıkıntılarınızı anlıyoruz. İnsanoğlu işte, vazgeçmiyor benliğine ölesiye sarılmaktan. Biraz olsun kendi kabuğundan sıyrılıp dışarıya etrafındakilerinin gözünden bakamıyor. Biz de sizlere “hep ben, hep ben” diyen, egosu bulutların üstünde dolaşan insanların dışarıya yansıttığı ve onlarla birlikte yaşamak zorunda kalan bizlerin, çok iyi bildiği 17 durumu betimlemeye çalıştık. Buyurunuz efendim. 1. Bu insanların bulundukları yere ulaşmak imkansızdır. Kendilerini herkesten üstün görürler. 2. Onun gözünde, o doğa üstü bir varlıkken siz her zaman verilen emri yerine getirmek zorunda olan karınca olarak kalacaksınızdır. 3. Yanlış yapabileceklerini düşünmezler, bu yüzden yanlışlarını hiçbir zaman kabul etmezler. 4. Başarı her zaman onundur, hatalar ise onunla birlikte çalışan takım arkadaşlarının hatasıdır. 5. İnsanları tehdit etmekten çekinmezler. Sözlerini geçirebilmek için her yola başvururlar. 6. Bazıları vardık ki, kıyafetlerine bile etrafındaki insanlardan daha fazla değer verirler. Yanlışlıkla Üzerlerindeki şey kirlense dünyayı yıkarlar. 7. Sürekli pohpohlanmak isterler. Eleştiriye tahammülleri yoktur. 8. Başarı onlar için kazandıkları paradır. Ne kadar fazla kazanırlarsa kendilerini o kadar başarılı sayarlar. 9. Cahil özgüvenin vücut bulmuş halidir. Kendi doğrularını herkese dayatmaya çalışırlar. 10. Makineli tüfeği ateşlercesine, hiç durmadan etrafa emir yağdırmaktan mutluluk duyarlar. 11. Bu kadar yüksek özgüvene sahip olmalarının nedeni, büyük ihtimalle öncesinde çok itilip, kakılmış olmalarıdır. 12. Etrafındaki birkaç dalkavuktan başka kimseleri yoktur. Genellikle yalnız kalmaya mahkumdurlar. 13. Tartışırken “Çünkü ben böyle düşünüyorum. Doğrusu kesinlikle bu” cümlesini sürekli kullanıp duracaklardır. 14. Kendilerini geliştirmek gibi bir gayeleri yoktur. Bildikleri şeyler çağ öncesinin doğruları da olsa onları kullanmaktan vazgeçmezler. 15. Kullanabilecekleri ve kandırabilecekleri insanları yanlarında toplarlar. Onlarla yapmadıkları dedikodu yoktur. Ama zamanı gelince onları da buruşturup bir kenara atarlar. 16. Kendilerinden başka kimseyi doğru düzgün sevemediklerinden, birlikte oldukları insanları aldatmaları kaçınılmaz olacaktır. 17. Başkalarının canı yandıkça, onlar mutluluk duyarlar. 31
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
MAKALE
FOTOGRAFTA TEKNİK VE İÇERİK “Her fotoğraf izleyişimde şu sorularla karşılaşırım: fotoğrafta değerlendirilmesi gereken ilk öge tekniği mi, içeriği midir? Tekniği ise ne tür fotoğraflarda öne çıkar, içeriği ise ne tür? Hangi fotoğraflar önce içeriği gözleme duygusu verir? Tekniği zayıf bir fotoğraf içeriği güçlü olduğu için mi fotoğraftır, ya da tekniği çok iyi iken içeriği zayıf ise ne kadar fotoğraftır?“.. bodfad.org
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
32
FOTO MAKALE renk-fırça vuruşları kadar güçlü ögeler bulmuştum. O zaman demiştim, fotoğrafla da sanat yapılabilir.. Eskilerde kaldı diyenler olacaktır ama geçerliliğini her zaman koruyacağını düşünürüm, sanat ancak zanaat incelikleri ile bütünleştiğinde değer kazanır. Günümüzün bazı kavramsal uydurmaca-kandırmacalarına pek de kapılmamak gerek.. Karşımızdaki fotoğraf ise, teknik inceliklerin bilinçli olarak kullanıldığını ve istiflendiğini yansıtmalıdır. Baktığımız fotoğraf Robert Capa’nın “Normandiya Çıkartması” ise ne yapacağız, hangi teknik?. Teknisyen sıcaklığı denetleyemeyince (Larry Burrows, Vietnam’da ünlenen bir fotoğrafçı oldu sonra) duyarkat akmış, ortada “T” bile kalmamış.. Ama konu müthiş ve tarihin başyapıtlarından biri. Öylesine içerikler var ki, gücü karşısında tekniği de irdelemek saygısızlık olmakta. Prof.Mehmet BAYHAN kimdir? Fotoğrafçı ve akademisyen olan Prof. Dr. Mehmet Bayhan 1940 yılında Malatya’da doğdu. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü’nü bitiren Bayhan, fotoğraf anasanat dalında sanatta yeterlilik unvanını aldı. Mehmet Bayhan Türkiye’de ilk fotoğraf bölümünün kurucularından ve fotoğraf anasanat dalında ilk profesördür. Meslek yüksek okullarında ilk fotoğraf programının kurucusu olan Bayhan, Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi’nin de kurucu dekanıdır. Mehmet Bayhan’ın birçok ulusal ve uluslararası çalışma, ödül ve unvanı bulunuyor. Bayhan, Fransa ‘Chevalier de l’ordre des palmes academiques’ nişanı sahibi. Mehmet Bayhan, Türk fotoğrafının yönelimini belirleyen önemli isimlerden birisidir. Türk fotoğrafına düzenleyici, örgütleyici ve eğitici olarak uzun yıllardır hizmet veren Bayhan; Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümü ve Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi gibi köklü kurumların kurucuları arasında yer alıyor. 190’a yakın makalesi yayımlandı. Birçok katalog, albüm ve kitap hazırladı. Yurt içinde ve dışında (20 ülkede 34 ödül) ödüller aldı. Fotoğraf dünyasının en eski derneği İFSAK’ım başkanlarından, FIAP (federation ınternationale de art photographique), EFIAP ve HonEFIAP unvanına sahiptir. Bayhan’a, Japonya, Pakistan, Bulgaristan, Avusturya ve Romanya’da fotoğraf kurumları tarafından onur üyelikleri de verildi.
Çok kişiye yollanmış bir elektronik posta almıştım ve şöyle diyordu; “Her fotoğraf izleyişimde şu sorularla karşılaşırım: fotoğrafta değerlendirilmesi gereken ilk öge tekniği mi, içeriği midir? Tekniği ise ne tür fotoğraflarda öne çıkar, içeriği ise ne tür? Hangi fotoğraflar önce içeriği gözleme duygusu verir? Tekniği zayıf bir fotoğraf içeriği güçlü olduğu için mi fotoğraftır, ya da tekniği çok iyi iken içeriği zayıf ise ne kadar fotoğraftır?“.. Bu satırları okuyorsa, bağışlasın adını yazmamışım arkadaşımızın. Ancak soru, belirli aşamalardan geçmiş bir kişiliğin yansıması ve doğrusu, 4+2 yıllık fotoğraf eğitiminin özeti.. Sorular ilgimi çekti ve beni yazılı düşünmeye yöneltti. Ama biliyorum böylesi konular bilgiçliğe, söz kalabalığına hiç gelmez. Birlikte düşünmeyi sürdürelim. Fotoğraf sadece bir teknolojidir ve pek çok alanda kullanılır. Sanat yapmak isteyen de bu teknoloji-malzemeyi, tabi her malzeme gibi olanaklarının elverdiği sınırlar içinde, alır gönlünce kullanır. Sanatı genellikle “güzel” ile özdeşleştiririz. Bana göre “güzel sanatlar” denmesi doğru değil ve sadece “sanat” yetmelidir. Sanat “güzel” olmak zorunda mıdır ve güzel nedir?. Sanırım “fine-beau” sözcüğünün karşılığı olarak “güzel”i kullanıyoruz ama “ince, incelikli, nitelikli” doğrusudur. Bir şey ince, incelikli, nitelikli ise güzel de olmalı mıdır?. Anadolu’dan kopup Akademi’ye geldiğimizde kısa sürede bir deyim dilimize yerleşmişti; “korkunç”.. Çok güzel ya da çok nitelikli ise korkunç veya müthiş idi. Amaçladığımız anlatıma tam tersini çağrıştıran deyimlerle varıyorduk. Kanıma göre bir şey iyi ise doğru ve güzeldir de.. Bu üç kavram bir bütündür; iyi, doğru, güzel. Ve, “iyi, doğru, güzel” tektir, değişmez. Bütün evren sınırlı parçacıkların belirli yasalar içinde sınırlı bileşiminden oluşuyorken farklı iyi-doğru-güzel olamaz. Değişen insanların düzeyidir ve o yüce değere yaklaşıldığı oranda algılama incelir, genişler. Galiba düşünbilim (felsefe) ve gizemcilik de (tasavvuf) ayni şeyi söylemekte. Önce “teknik” ve “içerik” kavramlarının üzerinde mi durmalıyız.. Fotoğraf bir teknoloji olduğuna göre, tüm diğer teknolojiler gibi, malzemesinin ve araç gerecinin bilimsel verilere dayalı işleyiş biçimi ve sonuçları vardır. Işık, renk, açık-koyu, mercek dizgesi, keskinlik, görünge (perspektif), makina, elektronik, filim, duyarkat, kimyasallar, boya, kağıt, gözün algılaması ve diğerleri.. Kuramsal bilgiler öğrenildikçe (ki artık kolay ulaşılmakta, yaşasın internet) uygulama ile kullanma ve öngörülen sonuca ulaşma becerisi elde edilir. Belirli deneylerden geçilmedikçe yaparken ve irdelerken ayrıntılara girmek, verim alabilmek rastlantılara kalır. Böylesi deneyler yeterince ve bilinçli yaşanmışsa, bakılan fotoğrafta (ve çekim öncesi, Ansel Adams’ın “öngörme” dediği bilinçli bakışta) teknik incelikler kendilerini göstermeye başlar. Yıllar önce, doğaldır ki siyah-beyaz fotoğrafın, teknik incelikleri tüm benliğimi sarmıştı ve resimdeki
Diğer yandan Eugene Smith’in Minamata dizisinden “Tomoko Banyoda”sı ve bütün fotoğrafları (ki bana göre en büyüktür), Sudek’in “Yumurta”sı, Caponigro’nun “Elma”sı, Ansel Adams’ın “Aydoğuşu” teknik güçleri ile de haykırır, hem de ne haykırış. (Bunlar sözgelimi andıklarım, onlarcası-yüzlercesi var geride.) Bu teknik güçleri olmasaydı içerikleri açıktır ki yetersiz kalacaktı. Bir dergide ufacık örneklerini bulmuştum, Adams’ın “Aydoğuşu”nun doğrudan ve incelikli baskıları yan yana; doğrudan baskı hemen atılacak yetersizlikte, ama sonuç baskı “korkunç”.. İşte “baskı” o. İçeriğin irdelenmesi belki biraz daha karmaşık. İnsanı insan yapan tüm değerler devreye girmekte; içinde yetiştiğimiz ortamdan başlayarak kültür, bilgi birikimi, yaşanmış deneyler, bilinç ve belki kısaca “entel incelikler”.. Doğuştan gelen nitelikler, fiziksel-kimyasal yapıyı kapsayarak. Ne görmekteyiz ve ne aramaktayız, ipuçlarını derleyebilmekte miyiz, fotoğrafın iki boyutlu gibi görünen yüzeyinden geçip gerilere gidebilecek kapıları bulabilmekte miyiz; eğer varsa tabi. İnsana ya da topluma ilişkin konular; beynimize ya da yüreğimize ilişkin konular; özdekçi ya da gizemci anlayış; an ya da sonsuzluk; somut ya da soyut.. Burada bir ara verip yarışma seçici kurullarında sıkça yaşanan soruna değinmeden edemeyeceğim; üyenin kişisel alışkanlık veya beğenisinden sıyrılıp genel değerlendirmeye yönelememesi hep sorun yaratmıştır.. “Ben böylesini seviyorum” demenin, yetersizliğin kanıtı olduğu bir ortamdır seçici kurullar. Güzel, görkemli, çekici, itici, neşeli, kederli, gülünç, aptalca, eğlendirici, kendini beğenmiş, uyumlu, uyumsuz, sıkıcı, üzücü, düşündürücü, korkunç, acı verici.. Bunlar estetiğin irdelediği alt başlıklar. Gelişmiş bir estetik duyarlılık ya da içerik irdelemesi, bütün verileri bir düzen içinde algılama becerisi ve her tür acı ve hazza açık duyarlılık ile olasıdır belki. Yani zordur.. Yaşım ilerledikçe, ilk gençliğimde kitaplarda rastladığım ve amaçladığım görkemli olgunluğa varmanın zorluklarını daha da acı ile yaşamaktayım, ve bazan, çalıştırıcı şu havluyu atsa diye baktığım olmakta.. Arkasından korkarak, daha yapacaklarım var diye sızlanarak. İnsan olmanın özelliği ve yüceliği bu yolu bilinçle sürdürmekte olsa gerek. “İnsan olmak” sadece biçimsel bir nitelik midir?. İnsan olmak, bilim-sanat-kültür alanlarında bir şeyler üretmek veya üretilenlerden pay alabilmekle olasıdır. Siyasal gelişmelere ve güncel olaylara da bu açıdan yorum getirebilirsiniz. Ya da, bu gerçeğin farkında olan ve savaşı bitirmeden girişimlere başlayan yüce önder Mustafa Kemal Atatürk’ü, biraz da hüzünle ve özlemle anarsınız. Arkadaşımızın sorularına açık-seçik yanıtlar vermedim gibi görünebilir. Beraber düşünelim demiştim ve düşündük. Vardığımız sonuç sanırım şudur; tek tek herkes, ana karnından hatta öncesinden başlayarak tüm oluşumu ve dağarına biriktirdikleri ile bakar fotoğrafa (Öncesinden, yani ana-babasının ve yetiştiği ortamın birikimleri).. Ne kadar gelişmişse, dağarcığı ne kadar dolu ise o kadar kapsamlı ve derinliğine bakar. Doğaldır ki, elimizdeki teknik düzeyin ve içeriği oluşturan tüm insanlık birikiminin fotoğrafa yansıyışı ve okunuşu vardır. Ancak algılamaya çalışanın yeteneği, birikimi ve önceliği nedir?. Takılıp kaldığı aralıktan mı bakmaktadır, yoksa var olan her şeyi kavramaya çalışırcasına arayış ve yorumlara mı yönelmektedir. Ki, her ikisi de sakıncalar taşımakta; görememek ya da kaybolup gitmek gibi.. Bir zamanlar, “yasaklansın” diye yazdığım futbolda bir oyuncuyu “yumuşamış usta” diye tanımlamışlardı. İşin inceliklerine yeterince ve tüm benlikle girince yumuşamak ve gereğini yerine getirirken sorun yaratmamak olası. Sözün sonu; ne teknikten ve ne de içerikten vazgeçerim. Ama yerine göre.. Yaşamlarımız gibi. Sevgilerimle.
33
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
FOTOĞRAF YARIŞMALARI
BANDIRMA BELEDİYESİ 30. ULUSLARARASI BANDIRMA KUŞCENNETİ KÜLTÜR VE TURİZM FESTİVALİ ULUSAL FOTOĞRAF YARIŞMASI Düzenleyen Kurum TFSF Onay No Kategoriler Başlama Tarihi Son Katılım Tarihi Seçici Kurul Toplanması Sonuç Bildirim Tarihi İlgili Kişi Tfsf Temsilcisi
: BANDIRMA BELEDİYESİ : 2019-050 : Dijital : 13.6.2019 : 6.9.2019 : 10.9.2019 : 12.9.2019 : Buğra ÖNER : Ömer Ersevinç
MUĞLA BÜYÜKŞEHIR BELEDIYESI ‘’MUĞLA’DA YAŞAM’’ ULUSAL FOTOĞRAF YARIŞMASI Düzenleyen Kurum TFSF Onay No Kategoriler Başlama Tarihi Son Katılım Tarihi Seçici Kurul Toplanması Sonuç Bildirim Tarihi İlgili Kişi Tfsf Temsilcisi
: Muğla Büyükşehir Belediyesi : 2019-029 : Dijital-Renkli - - - - : 11.4.2019 : 13.9.2019 : 17.9.2019 : 19.9.2019 : Ahsen GÜNAY : Ünal Özfuçucu
ÇAĞIN GÖZ HASTANESI 8. FOTOĞRAF YARIŞMASI GÖZ ALABILDIĞINE ‘’MÜZIĞIN RENGI’’ Düzenleyen Kurum TFSF Onay No Kategoriler Başlama Tarihi Son Katılım Tarihi Seçici Kurul Toplanması Sonuç Bildirim Tarihi İlgili Kişi Tfsf Temsilcisi
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
34
: Çağın Göz Hastanesi : 2019-020 : Dijital-Renkli - - - - : 1.2.2019 : 21.9.2019 : 28.9.2019 : 1.10.2019 : Çağın Göz Hastanesi : Cengiz Han Günesen
FOTOĞRAF KİTAPLIK
ZAMANIN İZINDE Yazar Yayınevi
: Ercan Kesal , Enis Rıza : Ayrıntı Yayınları
Ayrıntı Yayınları’nın 1000. kitabı: Zamanın İzinde. Son yüz yılın Türkiyesini fotoğraflar ve yazılar eşliğinde sunan bu kitap, yayın dünyamızda daha önce örneği bulunmayan bir eser. Zamanın İzinde, geçmişin izleri ile geleceğin düşleri arasında mekik dokuyan bir çalışma. Enis Rıza’nın seçtiği ve uzun bir yüzyıldan parçalar yansıtan fotoğraflara Ercan Kesal kendi hayatından esinlerle metinler yazdı, sıradan insanların hayallerini toplumun aynasına yerleştirdi. Dün geçmişte kalırken, yarına yeni yüzler ve yeni sözlerle varılır. Ama her yüz dünün acılarını kırışıklarla taşır ve her sözün bağrında da yarım kalmış hayaller saklıdır. Geçmiş bitmemiştir, şarkıların, resimlerin ve umutların içinde sonsuz bir nehir gibi yenilenerek akar. Zamanın İzinde, bizi o nehrin sert kıvrımlarına götürür ve ışığın suda parladığı kısa anlara daldırıp çıkarır.
IŞIĞIN BÜYÜSÜ FOTOĞRAF Yazar Yayınevi
: Yusuf Seki : Gece Kitaplığı
1967 yılında Ankara’da doğdu. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Fransızca Öğretmenliği bölümünden 1989 yılında mezun oldu. Yüksek öğrenim döneminde özel sektörde çevirmen olarak çalışan Yusuf Seki, 1989 yılında Başbakanlık Basın -Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünde Mütercim -Tercüman olarak göreve başladı. Türkiye Cumhuriyeti Brüksel Büyükelçiliğinde Basın Ataşe Yardımcısı, T.C. Paris Büyükelçiliğinde Basın Ataşesi ve son olarak ikinci kez tayin olduğu T.C Brüksel Büyükelçiliğinde Basın Müşaviri olarak görev yaptı. Halen kurumunun merkez teşkilatında görevine devam etmektedir. Fotoğraf sanatıyla tanışması yurtdışında görev yaptığı yıllara rastlayan Yusuf Seki, özellikle mimari, doğa-manzara ve portre çalışmalarına ilgi duymuş, ilk kişisel fotoğraf sergisini Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü Sanat Galerisi’nde, ikinci sergisini ise Fotoğraf Sanatı Kurumu’nda (FSK) açmıştır. Seki’nin “Doğa Senfonisi ve İnsan” konulu son sergisi 2015 yılında Nazım Hikmet Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenmiştir. Fotoğraf yarışmalarında ödülleri bulunan, eserleri çeşitli gezi ve fotoğraf dergilerinde de yayımlanan Yusuf Seki, çeşitli televizyon programlarında da fotoğraf sanatına ilişkin görüş ve tecrübelerini paylaşmıştır. “Dış Basında Ermeni Meselesi” adlı bir araştırma kitabı bulunan, Fransızca ve İtalyanca bilen Yusuf Seki evli ve iki çocuk babasıdır.
PADIŞAH TÜRBELERI Yazar : Kolektif Yayınevi : Kubbealtı Neşriyatı Bülent Çetinorun Resimleri, AYDIN YÜKSELin Metinleri Türbelerin fotoğraflarından çok merhum Bülent Çetinor üstadın suluboya resimleri bizi bu târihî âbidelere sıcaklıkla bağlıyor Bu kitabın asıl talihi Aydın Yüksel üstadın türbeleri ve etrafındaki külliyeyi ve dönemin mîmârîsini ihata ile ve nefis bir ûslupla bizlere anlatmasıdır. İlber Ortaylının Takdiminden
35
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
FOTOĞRAF YARIŞMALARI
TCDD TAŞIMACILIK A.Ş. ‘’ TAM O ‘AN’ ‘’ ULUSAL DOĞU EKSPRESI FOTOĞRAF YARIŞMASI Düzenleyen Kurum
: TCDD Taşımacılık A.Ş.
TFSF Onay No
: 2019-042
Kategoriler
: Dijital -
Son Katılım Tarihi
: 21.6.2019
-
-
Seçici Kurul Toplanması : 26.6.2019 Sonuç Bildirim Tarihi
: 28.6.2019
İlgili Kişi
: reklam@tcddtasimacilik.gov.tr
Telefon No
: 312 309 12 93 - 0312 417 14 15-20
E-Posta
: reklam@tcddtasimacilik.gov.tr - info@hossajans.com.tr
Tfsf Temsilcisi
: Ferhat Can SARIKOÇ
1
2
3
İSMET SONER
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
36
BEDRIYE BUDAK
AHMET HARMANCI
FOTO NOT
FOTOĞRAFTA
ALAN DERINLIĞI Fotoğrafta ‘alan derinliğinin ‘diyafram açıklığı‘ ile ilişkisini açıklayan basit ve güzel bi çizim.. Tabii alan derinliği sadece ‘diyafram‘a bağlı değil onu da belirtmekte fayda var; bu çizim sadece diyafram açıkığının alan derinliğine nasıl etkidiğini gösteriyor.. Adil EKİN
37
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
GÜLMECE
Yüzükler Yakışmış!
Sevinçten Dört Köşe Olmuş Damat! Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 6 - 2019
38
Uçtu Uçtu Damat Uçtu!
Nostaljik Düğün Fotoğrafları
Avuç İçi Kadar Mutluluk
Tektaşını Kendi Aldı!
Altı Damat Üstü Gelin 39
Sayı: 6 - 2019 / Geniş Açı Fotoğraf Grubu
Geniş Açı Fotoğraf Grubu / Sayı: 4 - 2019