![](https://assets.isu.pub/document-structure/200717140253-bf1305aa4e80c0280a7aded6ed11f5cd/v1/382d8e7736e131e4b609e7758d30cd74.jpg?width=720&quality=85%2C50)
4 minute read
25 Kaçak Hüzün Mehmet Zeki Kılıç
from Balta Dergi 14. Sayı
by baltadergi
Kaçak Hüzün
Beni sınama Tanrım Bu yaştan sonra olmaz Ak tutmuşken sakalımın her teli kirpiklerimi bir kuş sıyırdı kanatlarıyla Yüzümde su yatakları bunca derinleşmişken ve on dokuz yaşında öğrendim Kesilmişken umuttan nasibimiz büsbütün saçlarımı okşamayı uyurken. Bu yaştan sonra olmaz kuş sürüleri gördüm bir yeri terk ederken Beni sınama Tanrım
Advertisement
onlar da göçüp gittiler,
terk etmek zorunda oldukları yerden. Zühre bir yıldızdır sade büyü saçım, dedim büyü Milyon yıl uzaklıkta neye yarardı başka? Elimi uzatsam buz kesecek dışarısı neye yarardı, iki yabancının dünya kadar anısı Gök kollarıma yağacak kutularda sararmaktan başka. Ben recm edileceğim o hep sararan bir vişne ağacıydı, Gözledim diye onu yatağımın penceresinde Zühre beni hiç bilmeyecek varlığından bir haber hayalini kurduğum. Sesimi rüzgârlar bir kuytuda bırakacak seneler sonra öğrendim, Beklemek bilirsin Tanrım ağır gelir yüreğe oysa penceremden baksam görecektim. Milyon yıl uzaklıkta geceye benzer saçlarım Zühre bir yıldızdır sade
hatta baksan yakından
gecedir de aslında. Bu şehrin doruğu yok beyaz yıldız tozları vardır, Bulutlara kafa tutan iki şeritli yol gibi Gözlerini bir mercandan aparmış saçlarım bile gitmeye meyilli. Bileyli pençelerinde ölüm taşıyan kuşları evi gitmek olan birine denmez bu ama fısıldıyor durmadan bir kız içimde, bir gün diyor, ben de gideceğim buradan hiç gelmemişim gibi. ona kal demekle öl demek aynı şey bak, yine o tanıdık ağrı. bir çocuk parkına sırtını dönerek otur hisset biraz, Ve çocukları yok bu şehrin tepelerde koşturan Kesif bir karanlıkta yürür Maviyi hiç görmemiş adam ayakları Düşmeye alışkın Yorgun olabildiğince yaşamaktan Bir dağ yamacına sırtını verip Acı söylemek imkânsız Bulutlara kafa tutan Bu şehrin doruğu yok birazcık olsun, lütfen. Zühre bilmez Büyük pazarları var bu şehrin Gam alıp yalan satan Gerçek diye çığlık çığlık gün boyu her köşede Taciri mebzul miktar Hüznün alıcısı yok Sevdayı bilen hani Yani Tanrım Zühre’yi bilmez Büyük pazarları var bu şehrin Zühre bilmez
Eda ÖzüuğurluMehmet Zeki Kılıç
Müziği dinlemek için
Şimdi benim fermanım yazılır Bu şehrin mahkemelerinde Gözlerini kıskandım diye Zühre’nin güneşten Paslı ışıklardan kaçırdım için Mezardan çıkarılmış köpek dişleri salınır üzerime Suskun yürek paramparça Parça bölük içimdeki duygular Milyon yıl uzakta Zühre beni görmez Tanrım Haber etseler ne fayda Bu şehrin mahkemelerinde Şimdi benim fermanım yazılır.
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200717140253-bf1305aa4e80c0280a7aded6ed11f5cd/v1/5b66cc6ab4e94a2defd45f065619512b.jpg?width=720&quality=85%2C50)
İpliği dert yumağı Kalın abam sırtımda Nasırlı ayaklarım çırçıplak Gitmeye hazır bir sevda kaçkınıyım Niyetim yok gömülmeye Bu şehrin karanlık çukurlarına Usandım Zühre’yi bilmeyen hakikatinden Sıkboğaz etmese yokluk Kolcular tutmasa beni Gömüp amel defterlerimi kimsesiz bir kuytuya Zühre’nin şehrine gideceğim Kalın abam sırtımda İpliği dert yumağı
Beni sınama Tanrım Bu yaştan sonra olmaz Ak tutmuşken sakalımın her teli Yüzümde su yatakları bunca derinleşmişken Milyon yıl uzaktayken gönlüme Zühre Benden habersiz bir de Bu yaştan sonra olmaz Müziği dinlemek için
Tanrım, bırak beni
Eve Dönmenin Başka Yolu
“seher vakti göremedim, yıldız gibi aktı geçti…”
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200717140253-bf1305aa4e80c0280a7aded6ed11f5cd/v1/a84d246a890956e679aa22802bec271d.jpg?width=720&quality=85%2C50)
Özlem Çelik
Biliyorum.
Soğuk havanın pencereden içeriye girmesine müsaade ettim. Tekli koltuğu pencerenin yanına çektim sonra. Oturup pencereden dışarı bakarken, karar vermek için, az zamanımın olduğunu hatırladım.
Kısıtlı zamanımın, boynumu sıkıştırdığını hissediyordum ki kazağımın boğazını da çekiştirip duruyordum.
Dağılmaya müsait salonun ortasındaki masanın üzerinde Yakup’un şiir kitapları, üç beş siyah defter ve bir adet yüzük duruyordu. Eğer, mahalleye gidip onu soracak olursam bu paketi bana versin diye kapıcıya bırakmış. Yollamak yerine, içinin karıştırıldığına yüzde yüz emin olduğum kapıcıya bırakması oldukça incitmişti beni. Kapıcılar çok meraklıdır.
Masadaki her şey, durağanlık sıfatıyla bana bakarken, ikindiye dönecek günün aydınlığında masadan gözlerimi ayırmak ve karar vermek istiyordum.
Zor değildi. Şimdi, ayağa kalkıp aynaya yönelebilirim. Saçlarımı arkadan toplarım. İnce bir ceket alabilirdim üzerime. Arabayla giderdim nasılsa. Ufak çantama cüzdanımı atardım. Sarj aleti ve arabanın anahtarı. Tamam, hazır sayılırım. Gidebilirim. Evin anahtarını almak aklıma gelmiyor. Çünkü gidersem, eve dönecektim. Biliyorum.
Az evvel kolay olduğunu düşündüğüm her şeyi yapmaya ikna olmuştum. Dış kapıyı yavaşça kapatıp, merdivenlerden aşağı inerken, beyaz sehpanın yanında duran evin anahtarının, çığlık çığlığa sitem ettiğini derinden işitiyordum. Yol boyunca huzursuz edeceğini düşünmüştüm.
Otoparka geçerken cinayetin işlendiği alana ilerleyen bir katil gibi sağa sola tedirgin bakışlar bıraktığımın farkındaydım. Buradan her kim geçerse, göğsümün üzerindeki ağırlığı hissetmeliydi. Cinayetvari ağırlığı hissetmek otoparkın kaderi olmalıydı. Biliyorum.
Kontağı çevirdiğimde, nereye gideceğimi biliyor olmanın gerçeği tüm bedenimi saran titremeyle, “Buradayım!” dedi. Heyecandan olduğunu söylüyordum. Çünkü uzun zaman sonrasıydı ve üstelik ümit edilen bir karşılaşma olacaktı.
Telefonlarımızdaki müzik çalar uygulamaları yahut çalma listeleri çok şey anlatabilir. Bir yerden bir başka yere doğru yol alırken ne dinlediğimiz önemlidir. Hüzün mü yoksa sevinç mi eşlik edecek? Gideceğiniz yere hangi ruh hali ile varmak istiyorsunuz?
Oysa sadece yolda yürürken ya da araba kullanırken dinlemek için müzik açmak demeyin. Her şeyin bir anlamı olmalı. Biliyorum. Bu yüzden “Mecnunum Leylamı Gördüm” türküsünü açmak istedim.
Köprüyü kullanmaktan vazgeçtim. Trafik tüm insanlığa zaman kaybettirirdi. Bunca yıl geç kalmış biri için her saniye çok önemliydi. Biliyorum.
Diğer yakaya geçebileceğim iskeleye gelmiştim. Başka bir otoparka arabayı bırakıp, vapurla karşıya geçecektim. Ait olan her şeyi olduğu yerde bırakıp, karşısına çıkmayı planlamıyordum. O, beni böyle davet ediyordu resmen.