9 minute read

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

Next Article
GÜNGÖR GENÇAY

GÜNGÖR GENÇAY

Gözleri Anadolu’yu Gören Ressam Yüreği Halkı Seven Şair, Yazar

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

Advertisement

Eylül 1975 yılındasaramızdan ayrılan Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1911 yılında Giresun Görele’de doğmuştur. Ortaöğrenimini Giresun Görele’de tamamladıktan sonra 1929’da Güzel Sanatlar Akademisi’ne girer. 1931’de diploması nı almadan Fransa’ya gider. Paris ve Londra’da iki yı resim eğitimi g.rdükten sonra 1936’da ülkeye döner ve diplomasını alır. Ve Güzel Sanatlar Akademisi’nde ölümüne kadar ders verir.

Başarılı bir ressamdır. Yurtiçinde ve yurtdışı nda eserleri sergilenir, pek çok ödül alır. Bedri Rahmi Eyüboğlu; aynı zamanda iyi bir şairdir de... İsmi bilinir, duyulur...

Ansiklopedilerde hep böyle anlatılır Bedri Rahmi Eyüboğlu. Ama ansiklopedilerin hiç anlatmadığı bir şey vardır usta da; “halk ve vatan sevgisi”... 1938 yılında yaptığı bir yurt gezisi ressamın gözlerini Anadolu iletanıştıracak ve eserlerinde Anadolu ölümsüzleşecektir. Anadolu’yu tuvale dökecektir Bedri Rahmi... Anadolu onun tuvallerinden İstanbul’u görecektir, İstanbullu da Anadolu’yu... Bedri Rahmi’yi, Bedri Rahmi’ yapan da bu olacaktır. Hayatında bir dönüm noktası olan bu olay nasıl gerçekleşir? 27 Temmuz 1938 tarihli gazetelerin birinci sayfalarında şöy le bir başlık göze çarpar: “Sanat Hayatımız İçin Müspet Kararlar.” Bu, CHP Genel Yönetim Kurulu’nun bir açıklamasıdır. Haber şöyle de103

vam eder;

“Yurdun güzelliklerini yerinde tespit ettirmek ve sanatkarlarımızın memleket mevzuları üzerinde çalışmalarını kolaylaştırmak maksadıyla yurt içinde bir Sanat Tetkik Seyahati tertip edilmiştir” (*) CHP taraf ından düzenlenen etkinlik kamuoyuna böyle duyurulur. Daha sonra “Yurtiçi Ressamlar Gezisi”, “Memleket Gezileri”, “Memleket Resimleri Gezisi” gibi değişik adlar verilecek olan bu proje gerçekten de sanatçıları etkiley ecek, güzel ürünlerin ortay a çıkmasına katkıda bulunacaktır. Bu proje duyulduğunda kamuoyundan olumlu tepkiler alır. Bu sanatçılar için “yeni imkanlara davet”tir. Tek parti olan CHP, “Sanatın bir milletin sosyal hayatında oynadığı rolün farkında olduğunu” ifade eder. Aradan bir süre geçtikten sonra ise bu tabloları depolarda .ürüterek sanata ne kadar “değer” (!) v erdiğini gösterecektir. Bu konuya daha sonra değineceğiz. Yurt gezileri etkinliği ilk duyurulduğunda sanatçılar arasında coşku ve sev inçle karşılanır. Bedri Rahmi ise duygularını şöyle ifade eder; “Dünyanın en güzel memleketi olan İstanbul’da bulunmalarına rağmen, hepsi için için Anadolu peyzajlarına hasret çeken ressamların arasında bir havadisin ne büyük bir sevinç dalgası halinde dolaştığını tasavvur edemezsiniz... Bir kaç ay yalnız meslek endişeleriyle başbaşa kala-(*) İlk yurt gezisi, 1 Eylül 1938’de başlayacak ve bir ay sürecektir. CHP, gidecek ressamların seçimlerini ve yerlerini belirlemeyi Güzel Sanatlar Akademisi’ne bırakır. Parti, sadece sanatçıların yol paralarını karşılayacaktır. Güzel Sanatlar Akademisi bu ilk geziye katılacak olan on ressamı ve gidilecek illeri belirler. Hikmet Onat, Feyhaman Duran, Ali Avni Çelebi, Cemal Tollu, Hamit Görele, Mahmut Cuda, Saim Özeren, Zeki Kocamemi, Malik Aksel ve Bedri Rahmi çantalarını sırtlayıp Edirne’den, Malatya’ya kadar memleketin yollarına düşerler. Çekilen kurada Bedri Rahmi’ye de Edirne düşer. CHP’nin bir şartı vardır. O da sanatçılardan gezidönüşü en az dört resim getirmeleridir. Bir ay sonra döndüklerinde hepsinin kucağı resimlerle doludur.Toplam 113 resim çıkmıştır bu geziden. Sanatçıların bazıları dört değil, 14 değil 20 resim bile yapıp getirmişlerdir. Bedri Rahmi de,Edirne’den 12 resimle dönmüştür. Bir ay kadar kaldıktan sonra döndüğü Edirne’den izlenimlerini şöyle aktarır; “Edirne’de, İstanbul’a hiç benzemeyen bir yönü gösterecek renk ve çizgileri bulmakta çok zorlandım. Irmak kenarlarındaki söğütleri olmasa “Edirne’de İstanbul’un aynısı olacaktı...Edirne’ye 104

özgü o söğütleri istediğim gibi yorumlayamadığıma eminim, ama gökteki o mavi tonu tuvale doğru olarak geçirmeyi başardıysam kendimi mutlu sayacağım.” (**) Gerçekten de, Bedri Rahmi, Edirne’de, İstanbul’dan çok farklı bir şey bulamaz. Ama eserleri başarılıdır. Ve 23 Mart 1939’da, Ankara’da, Halkevi Salonu’nda açılan, Birinci Yurt Gezisi Sergisi’nde eserleri diğer ressamların eserleriyle birlikte sergilenir. Sergi ilgiyle karşılanır. Eserlerin yarısından fazlası devlet tarafından satın alınır. Bedri Rahmi o dönemlerde bir tek resim bile satılmadan kapanan sergilerden sonra bu olayı yıllar sonra anlatacak, “Resimlerimin yarısından faz lası satıldı “ diyerek şa şkınlığını dile getirecektir... CHP’de sonuçtan memnundur. Ve kısa bir süre sonra İkinci Yurt Gezisi’nin müjdesini verir.

Bedri Rahmi, 1942 yılında ikinci kez yurt gezilerine çağırılır. Ve Bedri Rahmi, bir sanatçı olarak ilk defa Anadolu ile tanışacak, ve ressamın gözleri Anadolu ile buluşacaktır. Bu onun sanatında bir dönüm noktası olacaktır. Çorum’dan döndükten iki yıl sonra 1944’te duygularını şöyle dile getirecektir: “Çorum’da geçirdiğim günleri kolay kolay unutmayacağım. Oranın insanlarına da, taşına toprağına da selam.” Ve Bedri Rahmi gerçekten de sözüne sadık kalacak Çorum’u hayatı boyunca hep hatırlayacak, her fırsatta dile getirecektir. Bedri Rahmi, Çorum’da o ünlü ‘Han Kahvesi’ adlı eserini yaratacak Yurt Gezileri ve Çorum’a gidişini şöyle değerlendirecekti; “Bu gezilerin en güzel tarafı, kendilerini memleket içerisinde lüzumsuz bir süs eşyası gibi görmeye başlayan ressamlarımıza, bir işe yaramak fırsatı vermiş olmasıdır.” “Partimizin altı yıldır muntazam tertiplediği yurt gezilerinden benimde payıma Çorum düşmüştü. Çorum’da ve kasabalarında üç ay dolaştım. Osmancık’tan başka, bütün kasabaları gördüm. Gezdiğim kasabalar arasında bilhassa İskilip’e hayran oldum. Ressamlar için, İskilip’ten daha zengin bir memleket tasavvur edemiyorum. Halbuki, Çorum’a giderken bana İskilip’in yalnız turşusunu methetmişlerdi. İskilip’i çevreleyen dağları ve bu dağlar arasından fışkıran hususiyeti anlatmak güçtür. Bunu anlatabilmek için oraya bir değil, yüz ressam gitse azdır...” (**) Anadolu böylesine derin bir yer bulur sanatçının yüreğinde... Çorum’da gördüğü ve ilginç bulduğu olayları yıllarca 105

belleğinden silemez, kendini de bunun bir parçası sayar. Yine Çorum’da gördüğü ve “En harikulade şeylerden biri “ de Amasya yolu üzerindeki Bizans’tan kalma Beki Kaplıcası’nda bir bayram öncesi gördüğü yüzyıllar öncesinden beri süregelen bir gelenektir, kendi dilinden aktaralım;

“Meğer, arife günü, bütün civar köy sakinleri kaplıcaya yıkanmaya gelirlermiş. Kaplıcanın yanıbaşındaki tepelerden birinde civar köylülerin rengarenk demetler halinde, halka halka halay çekerek hamama doğruyaklaştıklarını seyrettim. Kadınlı erkekli geliyorlardı. Aralarında çocuklar da vardı.Kaplıcaya gündelik iş elbiseleriyle geldiler, yıkandıktan sonra rengarenk bayraml ıklarını giydiler, sıralarını beklerken, türlü çeşit oyunlar çıkardılar; bütün bunlar kendiliğinden ve harikulade bir intizam içinde olup bitti. Ben de kırmızı dağların arasında kaybolan Beki Kaplıcaları’nda, hayatımın en güzel bay ramını yaşadım.” (**) Çorum’u, Çorum’un insanlarını da çok sever Bedri Rahmi. İlginç anıları daha Çorum’a giderken başlar. Bir röportajında Çorum’a giderken y aşadığı ilginç bir anısını şöy le anlatır; “Çerikli’den Çorum otobüsüne bineceğiz. Resim tezgahını otobüsün üstüne yerleştire dururken otobüs dolup taşmış. Arka kapıyı zorla kapattıkları zaman kendimi yolcuların dizleri üstünde buldum.”

Bedri Rahmi böyle düşer düşmez yanında bulunan iki asker onu kaldırır.. Tıklım tıkış otobüste nefes alacak hava yoktur. İnsanlar fenalaşır. Öğürenler, kusanlar... Yolcular bağıra çağıra şoföre durmalarını söylese de ne şoför ne de muavin oralı olmaz. Bedri Rahmi sinirle elindeki termosu muavinin kafasına tam indirecekken otobüs durur. Yolcular kendilerini dışarı atarak rahatlarlar. 5-10 dakika moladan sonra tekrar bir kıyamet kopacak diye beklerken bir türkü patlar;

“Aman bir yıldız doğdu yüceden, şavkı vurur pencereden...” Ve otobüs Çorum’a neşe içinde bir düğün alayı gibi varır...Bedri Rahmi şaşkındır... Anadolu insanının kendi tanımıyla bir garip düny anın insanlarının y üzleridir bunlar...Kimi zaman öfkeli , kimi zaman ise küçük şeylerle mutlu olmasını bilen kanaatkar, çilekeş Anadolu insanıdır gördüğü... O güne kadar yabancı olduğu bu dünyanın insanlarına karşı derin bir 106

sevgi besler. O ünlü “Karadut “ şiirindeki “Çatalkara”sınında bir öy küsü vardır. Bir gün İskilip Kalesi’nin karşısına tuvalini kurmuş resim yaparken, yanıbaşındaki boş alanda çığlık çığlığa top oynayan çocukları fark eder. Onların ellerine kağıt kalem verir ve İskilip’te ne kadar meyve varsa adlarını yazmalarını ister. Çocuklaruzay ıp giden meyve listesine bir de Çatalkara diye bir şey yazarlar. Bedri Rahmi bunun ne olduğunu sorar çocuklar anlatır. Çatalkara, yer yer mora kaçan, kuzguni renkte bir kara üzüm salkımıdır. O kadar güzel anlatırlar ki çocuklar bu üzüm salkımını. Bedri Rahmi pazarda eliyle koymuş gibi bulur “Çatalkara”sını... “Çatalkara, kat kat kara, özlü, tatlı, uçsuz bucaksız kara, pırıl pırıl kara, bilal kara, bir dilimi zehir zıkkım, bir dilimi candan tatlı kara. Sevda karası...”

“Çatalkara”yı çok sever Bedri Rahmi. Tıpkı Anadolu’y a, Anadolu insanına ait ne varsa sevdiği gibi... Yıllar sonra bir Avrupa yolculuğu dönüşü, yanında getirdiği bir top kağıda gümrükte el konulmak istenir. Ukala gümrük görevlisi “Bu güzel kağıtlara ozkargacık burgacık resimlerinden yaparsan yazık olur. Bu kağıtların üzerine o güzel şiirlerinden yaz.” der ve başlar Bedri Rahmi’nin Karadut şiirini okumaya; “Karadutum, Çatalkaram, çingenem Nartanem, nurtanem, birtanem...”

Bedri Rahmi dayanamaz keser ve sorar; “Sen Çatalkara nedir bilir misin?” Gümrük görevlisi hiç beklemediği bu soru karşısında şaşırır. Bedri Rahmi’nin ise cevabı şöyle olur; “Bunun anlamını anlamak için İskilip’e gitmeniz gerek...” Paris’i, Londra’yı görmüştür ama y ıllar önce gördüğü Anadolu’su ve Çatalkarasının sev dasını hala yüreğinde taşımaktadır. Bedri Rahmi Çorum’dan epey yüklü eserlerle döner. Çorum’un kırmızı kiremitli yoksul evleri, telli kavakları ve çok sevdiği köylüleri Bedri Rahmi’nintuv allerinde .lümsüzleşir. Çorum özelinde duyduğu Anadolu sevgisini daha sonraları da tuvallerine yansıtacaktır.1943’te Beşinci Devlet Resim ve Hey kel Sergisi’ne, 6 Çorum resmiyle katılır. En çok bilinen eseri “Han Kahvesinidaha sonra “Han Kahveleri Dizisi” izleyecektir. Bugün ressamın pek çok eseri kayıptır. Peki ne olmuştur da onun ve pek çok ressamın eserleri kaybolmuştur? Bunu yine Bedri Rahmi’nin kaleminden okuyalım; 107

“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde sene 1938 içinde, mevsim yaz iken, irili ufaklı bütün ressamlarımızı sevindiren bir havadis gerçek oluyordu. Her yıl ressamlarımız onar onar yurt gezilerine gönderiliyordu. Yol paralarıyla birlikte beş yüz lirayı bulan bu rakam mühim bir şey değildi ama ressamlarımızın arasında girişilmiş olan en hayırlı, en verimli alışveriş bu oldu. Dört tablo yerine on dört tablo getiren oldu. Ömründe Pendik’ten öteye adım atmamış bazı ressamlarımız bu geziler sayesinde yurdun bir ucundan girip ötesinden çıktılar. Kısacası şu son yirmi beş sene içinde ressamlar ımızın görüp görebilecekleri rahmet bu olmuştur. Peki bu tablolar ne oldu? İşte burası oldukça dokunaklı bir hikayedir. Bundan dört beş sene evvel bu tablolara Ankara’da bir lisenin bodrumunda rastladık. Bir ressam arkadaşla bazılarını seçecek ve gün ışığına çıkaracaktık. Bütün bu emekler, sevinçler, acılar, tasalar içinde işlenmiş olan elli ressamın yüzlerce eseri bir bodrum katına rastgele atılmıştı. Kiminin çerçevesi fırlamış, kiminin kasnağı...Kiminin beli bükülmüş, kiminin tutar tarafı kalmamış. Bunlar arasında büyük tamire muhtaç olmayanlardan bir kaç tanesini temizledik... Toz toprak içindeki tablolarqarasında kendi resimlerimi güç bela tanıyabildiğimi söylesem mübalağa sanmayın. Bunları asacak yer mi yoktu? Bunları tıka basa bir bodrum katına atmakta ne mana vardır? Burasını anlayamadık gitti. Yüzlerce resim arasında en aşağı elli tanesi Avrupa galerilerinde bizi utandırmayacak kadar sağlam işlerdi.” Olay trajik bir öyküden ibarettir... Bir sanatçının duyabileceği en büyük acılardan biridir bu. Belki de en büyük acı ...

Bedri Rahmi’de, resimlerinin akıbetini öğrenen diğer ressamlar da aynı hayal kırıklığına uğrarlar.Gerçekten de Bedri Rahmi’nin dediği gibi bu resimleri asacak bir duvar bile yok mudur? Vardır elbette. Ama halka da, sanatçıya da değer vermeyen politikacılar elbette ki sanata da hiçbir değer vermeyeceklerdir. Hepsi politik birhesaptır. Yurt Gezileri, açılan sergiler hepsi politikacıların politik çıkarları gereğidir. Yıllardır bir kenara itilen sanatçılar bu yurt gezileriyle ‘sahipleniliyor’ görülmüş ve eserleri bodrum katında çürütülerek emekleri hiçe sayılmış, onurlarıyla oynanmıştır. 108

Ama ne bu olay ne de daha sonra yaşayacakları baskılar, değerverilmeme olgusu sanatçıların halka duyduğu sevgiyi öldüremeyecektir. Bedri Rahmi daha sonra ki yaşamında da güzel eserler vermeyi sürdürecek, şiirlerinde de Anadolu’ya ve Anadolu insanına duyduğusevgiyi dile getirecektir. “Memleket” der örneğin; “Türküler Dolusu” bir avuç memleket... Bedri Rahmi serbest konuşma diliyle yazdığışiirlerini, “Yaradana Mektuplar (1944), Karadut (1948), Tuz (1952), Üçü Birden (1953),Dördü Birden, Karadut 69, Dol Karabakır dol (1974)” adlı kitaplarında toplamıştır. Şairliğinin yanında aynı zamanda bir yazar olan Eyüboğlu’nun, “Canım Anadolu (1957), Tezek (1975), Delifişek (1975)” adlı gezi, “ Nazmi Ziya (1937)” adlı monografi kitapları ölümünden sonra yayı mlanmış olan “Yaşadığım (1977)” adlı ş ir ve “Resme Başlarken (1977)” adlı deneme kitapları vardır. Ayrıca çeştli resim ve çizimleri , “ Binbir Bedros (1977), Karadut (1979) ve Babatomiler” adlı albümlerde toplanmıştır.

2000 Ocak

109

110

This article is from: