
9 minute read
PERTEV NAİL BORATAV
Halk Biliminde Bir Devrim Öncüsü
PERTEV NAİL BORATAV
Advertisement
Boratav ‘ın folklor sevdası İstanbul Erkek Lisesi son sınıfında okurken başladı. Sosyoloji hocası Hilmi Ziya İlken, derslerinde folklora ağırlık verir. Bu dersler Boratav’ın ilgisini körükler. İlken bu ilginin farkına varır. Boratav’a bir folklor araştırma kılavuzu verir. Ve bu konuda deneme çalışması yapmasını ister. Okulun bitmesi ile birlikte Pertev Naili Boratav, babasının Kaymakamlık görevini sürdürdürdüğü Mudurnu’ya gider. Burada hocasının verdiği kılavuzdan yararlanarak folklor araştırması yapmaya başlar.Çalışmasında ilk masallarını ona masalı sevdiren annesinden alır. Mudurnu’nun Abantdibi köylerindeki araştırmalarında; “Altın tas içinde kınan ezilsin Gümüş tarak ile zülfün düzülsün Ananın babanın nazlı kızısın Gelin kınan al olsun Burda dirliğin bal olsun diye” başlayan gelin ağlatma türküleriyle beraber çok çeşitli yöre türkülerini de toparlar. Türkülere, yörede anlatılan destanları, masalları, fıkraları da ekler. Bu çalışmasında Abantdibi köylerinin coğrafi yapısına, insanların birbirleriyle olan ilişkilerine ve inanışlarına da yer verir. Bu çalışma Boratav’ın ilk denemesidir.
Boratav ‘ın bu çalışmalarını yaptığı sırada Anadolu’da dolu doludur. Çukurova’dan bozlak sesleri göğe ağar. Yüce dağlardan yanık kaval sesleri yükselir. Bir kahvede aşıklar atışır. Sivas’ta, Pir Sultan canları semaha döner. 13
Gelinlik kızlar kınalı parmaklarıyla bindallılarına sev da motifleri işler. Anası kızının çeyizine hasret yüklü mendil ve yemeniler oyalar. Karadeniz’den dalgaların hırçınlığını taşıyan horonlar yayılır. Cenaze kalkar bir köyden, yürek dağlayan ağıtlar yükselir. Silifke’de oynanan Portakal Zeybeği Akdeniz’e çağırır. Genç kadının gözleri dalmış, bebesine ninni söyler.
Anadolu insanı, kültürünü kuşaktan kuşağa, ağızdan ağıza aktararak korumuştur. Anadolu yüzyıllardır dile getirilmeyi bekleyen bir türkünün el değmemiş notaları gibidir. Boratav’sa bu notaları ezgilendirecek yürekli bir Anadolu ozanıdır.
Üniversite öğrenimini, Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde tamamlar.
Üniversitede folklor çalışmalarına yoğunlaşır. Son sınıfa bitirme tezi olarak Köroğlu Destanı’nı hazırlar. Bu tez Boratav’ın ilk bilimsel çalışmasıdır. Halk kültürünü de dile getiren ilk eserlerdendir. Köroğluyum çarka çarka Şanlı bele verdim arka Top geçemez demir zırha Görsün Bolu Beyi ben neylerim
dizelerindeki gibi zalime kök söktüren Köroğlu’nun tüm rivayetlerini, şiirlerini ve diğer konuları içeren bir destandır. Kitap halinde ilk olarak 1931’de yayınlanır. Üniversite yıllarında ilerici, demokrat bir kimliğe sahipti. Fuat Köprülü’nün asistanlığını yaparken de bu kimliğinden vazgeçmemiştir. Düşüncelerini dile getirmeye devam etmiştir. Bu düşüncelerinden dolayı Konya’ya edebiyat öğretmeni olarak sürülür. Sonraki yıllarda devlet tarafından burslu olarak Almanya’ya gönderilir. Edebi araştırmalar yapması istenir. Almanya’da Hitler faşizmi şaha kalkmıştır. Irkçılığa karşı mücadele etmek her insanın boynunun borcudur. Boratav’da bunun bilincinde olan bir aydındır. Ve Almanya’daki Türk Öğrencilerin Hitler faşizminden etki14
lenmemesi için propaganda çalışmaları yürütür. Ancak Hitler faşizminin rüzgarına kendini kaptıran hainler tarafından ihbar edilir. Bursu kesilir ve ülkeye geri çağrılır. Almanya’dan 1937’de ülkeye döner. Boratav bir yıl boy unca Ankara SBFde Kütüphanecilik yapar. Kadro yok vs. oyalamalarından sonra öğretim üyesi olarak görevine döner. O güne kadar halk kültürü çalışmaları, folklor adı altında yapılmaktadır. Çalışmalar giderek bilimselleşmekte ve folklor tanımlaması yetersiz kalmaktadır. Matematik, fizik, felsefe gibi folklorun da bilim dalı olması hissedilir bir ihtiyaçtır. Ve 1946’da DTCF’de halk bilimi kürsüsü kurulur. Boratav onurlu bir aydın olmanın yolunun halk kültürünü yaşatmaktan geçtiğini biliyordu. Çalışmalarını da hiç ikirciklenmeden bu yönden sürdürdü.
Halk bilimini evrensel bir bilim dalı olarak işlemeye devam etti, yaşattı. Düşmana inat masalları, türküleri, ağıtları, ninnileri, fıkraları, halk oyunları defalarca haykırmaya devam etti. Bundan dolayı Boratav egemenlerin gözünde bir hedef oldu. Polis ve ırkçılar işbirliğinde takip edildi. Pervasızca dersleri ve evi basıldı. Tehditler, saldırılar arttı. Devlet bu tavırlarıyla bilim adamına ve bilime verdiği değeri göstermiş oldu. Onlar için ancak kendi işine yarıyorsa bilimdir. Eğer değilse susturulması gerekir. Ve 1947’de kürsü kapatılır. Çünkü Cumhuriyet döneminde yeni kurulan devlet kendi yapılanmasına dil, tarih, edebiyat, kültür çalışmalarına bir çerçeve çizmitir. Çizdiği bu çerçeve kendi egemenliğini koruyan bir tarzdadır. Bu anlayışın kapsamı; ırkçılığı temel alan yayınlar, batı özentisi bir kültür ve halktan kopuk bir sanat anlayışıdır. Bu dönemde gerici bir alet diye sazlar fırınlara atılır. Orkestralar eşliğinde kabarık tafta tuvaletli hanımlar, smokinli beyler, Cumhuriyet baloları düzenler, lüks otellerde düzenlenen bu balolarda yüksek topukların, cilalı zerninlerin üstünde yapılan valslar, tangolar özendirilmeye çalışılır. Halk kültürü küçümsenir, halkın değerleri hor görülür. Yüzyıllardır anlatılan masallar kocakarı saçmalıkları olarak nitelendirilir. Bunları toplamak için devletin para harcaması çok görülür. Bunun yerine bu paralar yoz kültürün gelişmesine harcanır. Köroğlu, 15
Dadaloğlu gibi ozanların yazılmasını tehlikeli görülür. Çünkü bunlar egemenlere karşı halkın isyan duygularını dile getirmektedirler. Boratav ise çalışmalarını devletin çizdiği sanat anlayışına uygun biçimde yürütmez. Halk için çalışmayı tercih eder. Bu yüzden ilerici, demokrat ve yurtsever olan aydınlara karşı hazımsızlık artmıştır. DTCF’de çalışan Boratav, Niyazi Berkes, Behice Boran da bu hazımsızlıklardan nasibini almışlardır. Bu onurlu aydınlar için devlet tarafından kurulan cadı kazanları kaynatılmaya başlanmıştır. Açığa almalar, tekrar iadeler, maaşsız bırakmalar ve mahkemelerpeşpeşe yaşanır. Bu yöntemlerle yıldıracağım sanan egemenler cadı kazanlarının ateşlerini iyice körüklerler. Bu baskı ortamı onu yıldırmaz. Anadolu sevdası Boratav’ın giydiğiçelikten bir zırhtır adeta. Yüreği halk sevgisine kilitlenmiştir bu kültür emekçisinin. Anadolu’yu karış karış dolaşmay a devam eder. Bir köy den diğerine giderken kah at sırtında, kah eşek sırtındadır. İkisini de bulamadığı zamanlarda tozlu topraklı yolları adımlayarak dolaşır. Tek tek evlere girer kendisine devlet tarafından büyük kürsüler bahşedilebilecekken o il il dolaşmayı tercih eder. Radyonun, televizyonun olmadığı köylere gidip kahvede aşıkların çaldığı türküleri dinler. Elektrik olmayan evlerde mum ışığının etrafında akşamı geçirmek için söylenen manileri, masalları derler.
Feracesini sırtından atmamış, çekingen, yaşlı Anadolu kadınlarını konuşturmak için binbir dereden su getirir. Kurak toprak gibi çatlamış bu dudaklardan süzülen ninnileri, ağıtları, destanları gözünün nuru gibi korur. Çocukların dere kenarında çamurdan oyuncak yaparken söyledikleri tekerlemeleri, bilmeceleri toparlamayı unutmaz. Çeyizlere, kına gecelerine, düğünlere gidip Anadolu kültürünü her yönüyle inceler. Yıllardan beri sözlü aktarılıp gelen bu kültürü yazılı birer kaynak halinesdönüştürür. Bu çalışmalar sonucunda; Folklor v e Edebiyat 1 - 2 Yüz Soruda Türk Halk Edebiyatı, Yüz soruda Türk Folkloru, Köroğlu Destanı, Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği, Zaman Zaman İçinde, Az Gittik Uz Gitttik, Nasreddin Hoca Masalları, yüzlerce derleme ve makaleden oluşan eserler çıkar ortaya. 16
Sırtını devletin düzenine değil Anadolu’y a dayadığı için Cumhurbaşkanı ve TBMM kararı ile yurt dışına çıkmaya zorlanır (1952). Devlet kendi halkının kültürü için yaşayan bir aydını böyle cezalandırır. Boratav usta Fransa’ya gider. Burada kaldığı küçücük odasında da Anadolu için çalışmalarını sürdürür. Ülkesinde yarım kalan çalışmalarım eşi Hayrünisa Hanım devam ettirir. Anadolu’yu karış karış tarayarak topladıklarım eşine gönderir. Vatanından ayrıdır ama eşinden gelen masal ve hikayelerle her an Anadoluyla iç içe yaşar. Her derlediği çalışmasında yeniden hayat bulur.
Vatanına olan hasretini biraz olsun ancak böyle dindirebilmektedir. Hayrünisa Hanım yedi yıl sonra Fransa’ya gidebilir ve ayrlık sona erer. Boratav Paris’te Centre Nationale de La Recherche Scientif ique’te dearaştırma uzman, Ecole Pratique des Havtes Etudes’te Türk Halk Edebiyatı profesörü olarak çalışır. Eserlerini topladığı arşiv Nanterre Üniversitesi’ndedir. Biyografisini içeren bir kısmı ise Boğaziçi Üniversitesi’nde bulunmaktadır. Boratav’a karşı olanlar onun eserlerinin yurda gelmemesi için ellerinden geleni artlarına koymamaktadırlar.
Boratav ‘ın değerini anlamayanlar at gözlüklerini çıkarıp sağlarına sollarına bakmalıdırlar. Göreceklerdir ki bu ustaya dünya çapında değer verilmektedir.
Kitapları bizde olmasa da birçok üniversitede okutulmaktadır. Pertev Naili Boratav tüm baskı ve zulme karşı kalmaktadır. Matematik, fizik, felsefe gibi folklorun da bilim dalı olması hissedilir bir ihtiyaçtır. Ve 1946’da DTCFde halk bilimi kürsüsü kurulur.
Boratav onurlu bir aydın olmanın yolunun halk kültürünü yaşatmaktan geçtiğini biliyordu. Çalışmalarını da hiç ikirciklenmeden bu yönden sürdürdü.
Halk bilimini evrensel bir bilim dalı olarak işlemeye devam etti, yaşattı. Düşmana inat masalları, türküleri, ağıtları, ninnileri, fıkraları, halk oyunları def alarca haykırmaya devam etti. 17
Bundan dolayı Boratav egemenlerin gözünde bir hedef oldu. Polis ve ırkçılar işbirliğinde takip edildi. Pervasızca dersleri ve evi basıldı. Tehditler, saldırılar arttı. Devlet bu tavırlarıyla bilim adamına ve bilime verdiği değeri göstermiş oldu. Onun için ancak kendi işine yarıyorsa bilimdir. Eğer değilse susturulması gerekir. Ve 1947’de kürsü katılır. Çünkü Cumhuriyet döneminde yeni kurulan devlet kendi yapılanmasına dil, tarih, edebiyat, kültür çalışmalarına bir çerçeve çizmiştir. Çizdiği bu çerçeve kendi egemenliğini koruyan bir tarzdadır. Bu anlayışın kapsamı; ırkçılığı temel alan yayınlar, batı özentisi bir kültür ve halktan kopuk bir sanat anlayışıdır. Bu dönemde gerici bir alet diye sazlar fırınlara atılır. Orkestralar eşliğinde kabarık tafta tuvaletli hanımlar, smokinli beyler, Cumhuriyet baloları düzenler, lüks otellerde düzenlenen bu balolarda yüksek topukların, cilalı zeminlerin üstünde yapılan valslar, tangolar özendirilmeye çalışılır. Halk kültürü küçümsenir, halkın değerleri hor görülür. Yüzyıllardır anlatılan masallar kocakarı saçmalıkları olarak nitelendirilir. Bunları toplamak için devletin para harcaması çok görülür. Bunun yerine bu paralar yoz kültürün gelişmesine harcanır. Köroğlu, Dadaloğlu gibi ozanların yazılmasını tehlikeli görülür. Çünkü bunlar egemenlere karşı halkın isyan duygularını dile getirmektedirler. Boratav ise çalışmalarını devletin çizdiği sanat anlayışına uygun biçimde yürütmez. Halk için çalışmayı tercih eder. Bu yüzden ilerici, demokrat ve yurtsever olan aydınlara karşı hazımsızlık artmıştır. DTCF’de çalışan Boratav, Niyazi Berkes, Behice Boran da bu hazımsızlıklardan nasibini almışlardır. Bu onurlu aydınlar için devlet tarafından kurulan cadı kazanları kaynatılmaya başlanmıştır. Açığa almalar, tekrar iadeler, maaşsız bırakmalar ve mahkemeler peşpeşe yaşanır. Bu yöntemlerle yıldıracağını sanan egemenler cadı kazanlarının ateşlerini iyice körüklerler.
18
Bu baskı ortamı onu yıldırmaz. Anadolu sevdası Boratav’ın giydiği çelikten bir zırhtır adeta. Yüreği halk sevgisine kilitlenmiştir bu kültür emekçisinin. Anadolu’yu karış karış dolaşmaya devam eder. Bir köy den diğerine giderken kah at sırtında, kah eşek sırtındadır. İkisini de bulamadığı zamanlarda tozlu topraklı yolları adımlayarak dolaşır. Tek tek evlere girer kendisine devlet tarafından büyük kürsüler bahşedilebilecekken o il il dolaşmayı tercih eder. Radyonun, televizyonun olmadığı köylere gidip kahvede aşıkların çaldığı türküleri dinler. Elektrik olmayan evlerde mum ışığının etrafında akşamı geçirmek için söylenen manileri, masalları derler. Feracesini sırtından atmamış, çekingen, yaşlı Anadolu kadınlarını konuşturmak için binbir dereden su getirir. Kurak toprak gibi çatlamış bu dudaklardan süzülen ninnileri, ağıtları, destanları gözünün nuru gibi korur. Çocukların dere kenarında çamurdan oyuncak yaparken söyledikleri tekerlemeleri, bilmeceleri toparlamayı unutmaz. Çeyizlere, kına gecelerine, düğünlere gidip Anadolu kültürünü her yönüyle inceler. Yıllardan beri sözlü aktarılıp gelen bu kültürü yazılı birer kaynak haline dönüştürür. Bu çalışmalar sonucunda; Folklor ve Edebiyat 1 - 2 , Yüz Soruda Türk Halk Edebiyatı, Yüz soruda Türk Folkloru, Köroğlu Destanı, Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği, Zaman Zaman İçinde, Az Gittik Uz Gittik, Nasreddin Hoca Masalları, yüzlerce derleme v e makaleden oluşan eserler çıkar ortaya. Sırtını devletin düzenine değil Anadolu’ya dayadığı için Cumhubaşkanı v e TBMM kararı ile yurt dışına çıkmaya zorlanır (1952). Devlet kendi halkının kültürü için yaşayan bir aydını böyle cezalandırır. Boratav usta Fransa’ya gider. Burada kaldığı küçücük odasında da Anadolu için çalışmalarını sürdürür. Ülkesinde yarım kalan çalışmalarım eşi Hayrünisa Hanım devam ettirir. Anadolu’yu karış karış tarayarak topladıklarım eşine gönderir. Vatanından ayrıdır ama eşinden gelen masal ve hikayelerle her an Anadolu’yla içice yaşar. Her derlediği çalışmasında yeniden hayat bulur. Vatanına olan hasretini biraz olsun ancak böyle dindirebilmektedir. Hayrünisa Hanım yedi yıl sonra Fransa’y a gidebilir ve ayrılık sona erer.
19
Boratav Paris’te Centre Nationale de La Recherche Scientif ique’te de araştırma uzman, Ecole Pratique des Hav tes Etudes’te TürHalk Edebiyatı profesörü olarak çalışır. Eserlerini topladığı arşiv Nanterre Üniversitesi’ndedir. Biyografisini içerenbir kısmı ise Boğaziçi Üniversitesi’nde bulunmaktadır. Boratav’a karşı olanlar onun eserlerinin yurda gelmemesi için ellerinden geleni artlarına koymamaktadırlar.
Boratav ‘ın değerini anlamayanlar at gözlüklerini çıkarıp sağlarına sollarına bakmalıdırlar. Göreceklerdir ki bu ustaya dünya çapında değer verilmektedir.
Kitapları bizde olmasa da birçok üniversitede okutulmaktadır. Pertev Naili Boratav tüm baskı ve zulme karşı 91 yıllık yaşamının 70 yılını Anadolu’ya ayırdı. Her eserinde ilmek ilmek A n a d o l u ‘ y u işledi. Buram buram Anadolu’yu yaşattı. Emperyalist yoz kültürün karşısında direndi, yıkılmaz bir kale oldu. Ölüm, vatanı için çalışırken yakaladı (1998). Onurlu, namuslu, vatanını seven bir aydın olarak hayata gözlerini yumdu. 1999 Temmuz
20