İşte, bütün hayat damarları kurumuş, dolayısıyla dinamik yapısını ve etkinliğini kaybetmiş, her şeyini başkalarını ihale ve havale eden bir kültür çıkmış orta yere! Bunu niye böyle söylüyorum? Yani, insanlarımızı biraz uyarmak için söylüyorum. Beğenmemek açısından değil…
GÜVEN BUNALIMI Musa İlhan: Sayın Valim… Şimdi, “kriz bir fırsattır” diyorsunuz. 500 bine yakın esnaf, kepenklerini kapatmış. İstihdam yok ülkemizde… En büyük sıkıntı bu değil mi? Biraz önce de bahsettim. Devre arasında konuşmuştuk. Denizli’de bir meslek lisesinin tekstil bölümüne eleman almak mümkün değil! Yani, ihtiyaç nedeniyle… Sakarya’da yine bir endüstri meslek lisesinin motor bölümüne eleman yetiştirmek mümkün değil. Çok yüksek puanla alıyorlar. Şimdi bunu niye söylüyorum? İstihdam sorunu, en büyük sorun Türkiye’de takdir edersiniz, bilirsiniz. Fakat bizi idare edenler… İşte, merkeziyetçilik… Ankara… Bugüne kadar idare edenler, şu ya da bu şekilde, yerinde tespit yapamadıkları için, gerçek ihtiyaçları tespit edemedikleri için bütün imkânlar perişan edilmiş. Yani, har vurup harman savurmuş tabiri caizse… Yeniden ayağa kalkmak, moralsiz olmamak lazım. Güvenmek lazım. Bu halka güvenmek lazım. Ama halka güvenmek için de halka güven vermek lazım. Ne dersiniz edendim? Recep Yazıcıoğlu: Evet, Türkiye’de bir güven bunalımı var. Şimdi halka sorduğunuz zaman, siyasetin güvenilirliği yüzde 5’in altında… Ama halkın birbirine güvenirliliği de yüzde 5’in altında. Demek ki halk da birbirine güvenmiyor. Siyasetçiye de güvenmiyor. O zaman ne oluyor? Bir güven bunalımı, bir güven buhranı var. Şimdi, bunun yolu yine ortaklıktan geçer. Şimdi, biz her şeyi siyasete fatura edersek, her şeyi devlete fatura edersek zeytinyağı gibi üste çıkarız. Sanki biz bu memlekette hiç yaşamıyoruz! Bütün günah keçisini buluyoruz… Günah keçisini bulmak –biliyorsunuz- kolay! Evet, hemen bulursun!
ÇEÇE SİNEĞİ VE MİLLET Yav, biraz da projektörü… Hani “iğneyi kendine” denir, “çuvaldızı başkasına” denir. Şimdi, bu anlamda eleştiri… Yani, özeleştiri! Ne devlet olarak yapabiliyoruz, ne fert olarak yapabiliyoruz! Şimdi, bizde bir genel kabul var. İşte geliyor ki, “Sorunları devlet çözer. Hükümet çözer. Partiler çözer.” O zaman, vatandaşa bir şey kalmıyor! Onun için, biliyorsunuz, Türkiye’de sivil toplum oluşmaz. Sivil toplum dediğimiz dernekler, vakıflar, odalar… Adı var, kendileri yoktur! Böyle bir yapıda, katılımcı olamıyoruz. Dinamik bir yapı olamıyoruz. En basit, demin söyledim. Bir buçuk milyon insan, “Savaşa hayır!” diyor. Bir buçuk milyon insan ne demek?
29
Adam, işini-gücünü bırakıyor. Yani, devletine bırakmıyor! Hatta devletinin yanlış yaptığını, bir buçuk milyon insan haykırıyor!