Musa İlhan: Bitti efendim. Evet. Recep Yazıcıoğlu: Yani… Hâlbuki alternatif olması lazım. Yani, sağ bir parti… Liberal bir parti… Tamam. Sol bir parti… Toplumcu bir parti… Bunlar, alternatif olur. Hatta bir sosyalist bir parti… Türkiye’de şimdi bakıyorsun, herkes aynı sazı çalıyor. Herkes IMF’ci… O zaman arada bir fark kalmıyor! Fark, sen-ben farkı… Yani, isim farkı. Program ve proje farkı, sanki ortadan kalkmış gibi… Bu da alternatiflerin ortadan kalkması, tabii vatandaş için tercih açısından da bir sıkıntı getirir. Onun için ben her zaman, proje ve program ve halkın da yüksek sesle düşünmesi… Şimdi halk, yüksek sesle düşünüp, “Ben bu sisteme ortak olmak istiyorum kardeşim! Ben, sistemin günahınasevabına katılmak istiyorum” diye sevgili halkımızdan bir talep gelmedi. Gelmeyince, şimdi Ankara’daki siyasetçi de diyor ki, “Yav ben, yetkilerimi yerel siyasetçi ile niye paylaşayım?” diyor. Merkezdeki bürokrat, politikacı diyor ki… Çünkü bu yerelleşme demek, yerel politikacıyı çıkarıyor bu gündeme… Öne çıkarıyor şimdi… Şimdi, şu anda, yerel politikacı işlevsiz! Yetkisi yok! Fiilen işte tayin ve terfi işlerinde fiili bir durum var. Dün de öyleydi, bugün de böyle. Yani, sitem yerel politikacıyı bir yere oturtamamış. Aslında oturtmuş. Belediye meclisi, il genel meclisi ama yetkiler sembolik! Yani, yetki ve kararlar Ankara’da olduğu için sembolik. Şimdi düşününüz… Şimdi, Batı’da olduğu gibi kamu harcamalarının yüzde 50’sini yerel idarelerin yaptığını düşününüz. Yüzde 50’sini de merkezi idarenin yaptığını düşününüz. O zaman, yerel politikacı çok önemli bir adam oluyor! Çünkü o, kamu harcamalarının yüzde 50’sinin mahallinde kararını veren kişi oluyor! Halkın önünde imtihan veren bir kişi oluyor! Şimdi merkezdeki politikacı diyor ki; “Ben niye yerel politikacıya kaynak devredeyim? Yetki devredeyim? Onu kendime rakip yapayım?” Merkezdeki bürokrat da diyor ki; “Ben yereldeki bürokrata niye yetki devredeyim yav? Yetkiler bende toplansın. Kararı ben vereyim. Parayı ben bölüşeyim.” Şimdi, merkezdeki bürokrat ile politikacı ittifak ediyorlar. Neyin ittifakı? “Sakın aşağıya bir şey koklatmayalım ittifakı.” Halk da bu çarkı kıramıyor. Halk da seyrediyor zaten. Halk diyor ki; “Yav bir kurtarıcı gelse… Bizi bir kurtarsa… Bize bol bir para verse… Bol iş verse… Bizi memur yapsa… İşçi yapsa… Bol taban fiyat verse… Her köye bir yüksekokul açsa… Bütün köyleri ilçe yapsa… Ondan sonra biz, güllük gülistanlık olsak!” Yani, hiç çalışmasak! Yan gelip yatsak! Yav! Yok, böyle bir şey! Böyle bir olay yok! Bu, bir rüyadır. Rüya bile değildir! Hayal bile değildir bu ya! Yani, vermeden almak, üretmeden tüketmek mümkün değil! Bunu nasıl anlayacağız biz? Bunu anladığımız an, kurutuluşumuz başlar!
32