Dediler ki; “Yeterince, onu da tam olarak…” Yani, vermek istediği mesajı tam olarak almıyoruz. Şekilcilikten öteye geçemiyoruz. Sayın Valim, düşünün… Gençler okullarında bunu alamazlarsa… Ailede, çevrede… Dilini, töresini, geleneğini ve Cumhuriyet’i kuran yüce önder Atatürk’ümüzü algılayamazlarsa, tanıyamazlarsa, onu sadece bir şekil itibariyle kabul ederlerse, onun vermek istediği mesajı anlayamazlarsa, muasır medeniyet seviyesini yakalamamız mümkün mü efendim? Değil. Değil mi efendim? Recep Yazıcıoğlu: Şimdi, bu “Ezberci öğretime hayır!” diye hep söylenir ya? Ezber! Mutlak doğruların ezberlenmesi… Şimdi, deniyor ki; “Öğretmen, sınıfta sualleri verdiği zaman, sınıf terk etmesi lazım.” Ama bizim öğretmen, çocuklar kopya çekecek diye… Yani, hırsızlık yapacak diye… Bir gözetleyici olarak, böyle projektör gibi sınıfı tarassut eder18. Yani, kabul şudur: “Çocukların hepsi hırsızdır. Hep çalacaklar. Aman dikkat edeyim. Bunların hırsızlık yapmasına mani olayım.” Yani, güven esası yoktur. Aksine güvensizlik vardır. Yani, çocuklara güven duyulmamaktadır. Hâlbuki çocuk, o yaşta güven duyulmuyorsa, büyüdüğü zaman ne olacak? Yani, yanlış bir varsayım üzerine kurulmuş bir sistemdir. Onun için bir düşünür 19 diyor ki; “Öğretmen, soruları sorduğu zaman, sınıfı terk etmesi lazım. Çocuklara güvendiğini göstermesi lazım.” Çocuklara hırsız olduğunu algılat… Sonra çocuk hırsız olur zaten! Sonunda çünkü o noktaya… Öyle başlıyor bu iş! Yani, yanlış bir telkinle… Yanlış bir düşünce ile… Böyle bir varsayım üzerine kuruluyor. Yani, netice şu: Her şeyi irdelemek, doğrusunu, yanlışını… Çünkü “siyah-beyaz yok” denir ya hani? Sayısız ton farkı vardır. Yani, bir şeye böyle saplanıp kaldığın zaman, orada saplanıp kalırsın. Yani, neden, niçin, nasıl? Bunların cevabını bulmak lazım. Şimdi, neden, niçin, nasılın cevabı olmadığı zaman… “Efendim, böyle geldi… Böyle gidecek! Böyle gördük, böyle yapacağız!” Yok, böyle bir şey! Yani, üretken, dinamik, sorgulayan, düşünen, araştıran… Şimdi çocuk bir şey söylüyor. “Otur aşağıya! Sen ne anlarsın?” Yav, ne demek, ne anlarsın? Çocuk bir şey soruyor ya! Ondan sonra da çocuklar gelir… “Çekil! Çekil şuradan! Ağlamayın! Gülmeyin! Karışmayın! Görüşmeyin!” Yav, o zaman çocuk salak olur! Yani, çocuğa hiçbir inisiyatif tanımıyorsun! Hiçbir imkân vermiyorsun! Zaten bebekken kendin gidip yediriyorsun. Çocuk, kendisi yemek istiyor. Sen gidip dayatıyorsun ağzına! “Sen küçüksün, yiyemezsin. Ben, sana yedireceğim.“ Çocuk, çişini gidip kendisi yapmak ister. “Yok, biz çocuğumuzu götürelim, çişini yaptıralım…” Şimdi çocuk pantolonunu giymek ister, onu biz giydiririz. Sonunda çocuk düşer, 500 kişi onu kaldırmaya kalkar. Hâlbuki yabancılar çocuğu kaldırmaz. Kendisi kalksın. Yani, özgüven… Güven duygusu… Çocukken başlar bu işler! Onun için biz, evlenecek eşlere… Bilmem ütü, süpürge, tencere, tava götüreceğimize bir kitap götürsek… Ne kitabı? Çocuk psikolojisi ile ilgili kitaplar var. Bir yaşındaki çocuk, iki yaşındaki çocuk, 5 yaşındaki çocuk. Biz, çocuklarımızı yetiştirdiğimiz zaman, bu kitaplar yoktu. Şimdi var! Şimdi, bu kitapları bizim 18
Tarassut: Dikkatle bakma, gözetleme, gözleme Videodan çözüm sırasında isim anlaşılamamıştır.
53
19