3 minute read
GÜZELLİK İÇİNDEKİ HAYVAN KADININ NESNELLEŞTİRİLMESİ VE KINANMASINA VAROLUŞSAL BİR BAKIŞ AÇISI
Cinsiyetler tarihi boyunca kadınlar erkeklerden daha aşağı olarak algılanmıştır; ama aynı zamanda yeryüzündeki Tanrıçalar konumuna yükseltilmiştir. Kadınlar konusundaki bu ayrımın nedenleri onların biyolojik doğasıyla ilgilidir. Örneğin; kadınlar erkeklere göre daha duygusal yapıda ve daha az mantıklıdır, aynı zamanda fiziksel olarak daha zayıftır. Bu bölümde, kadın doğasının sosyal tutumlarda ve kadınlara olan davranışlarda önemli bir rol oynadığını ileri süren ilk kanıtımızı sunacağız.
VAROLUŞSAL BİR YAPI: BEN HAYVAN DEĞİLİM!
Yahudi-Hıristiyan ilahiyatçılar, bedenin zayıf ve çürümeye eğilimli olduğunu; fakat ruhun da sonsuz olduğunu öne sürmüştür; günaha iradeli olmanın insanları hayvanlardan ayıran birincil fark olduğunu söylemişlerdir. Otto Rank, Ernest Becker ve Norman O. Brown gibi diğerleri de insanın kendi hayvan doğası tanımıyla mücadele etmektedir ve bu tehdidi aşmak için “ruh” ve “kültür” olarak bu tür soyut insan yapılarını geliştirmiştir. Goldenberg ve çalışma arkadaşları (2001, çalışma 1) insanlara kendi ölümleri hatırlatıldığında, onların beden ürünlerine ve hayvanlara büyük nefretle karşılık verdiğini göstermiştir. Cox, Pyszczynski, ve Goldenberg (2002) insanlara hayvan doğaları hatırlatıldığında ve onlardan bedensel durumları ve fonksiyonlarıyla ilgili sorulara cevap verilmesi istendiğinde ölüm düşüncelerine erişilebilirliğin arttığını göstermiştir. Fiziksel doğamızın tehdit içeren yönlerine savunma mekanizmasıyla karşılık veriyoruz. Diğer yandan inkârdan uzak durabiliriz, kendimizin ve diğerlerinin değerini düşürebiliriz; ancak tehdit veren doğal özellikleri sembolik kültürel anlam ve değerlerle doldurarak bu tehdit saçan ifadeleri iyileştirebileceğimizi ileri sürüyoruz. Bu iki stratejiyle kadınları ve bedenlerini daha iyi anlayabiliriz.
HAYVAN (ÇİRKİN OLAN ŞEY)
İnsanoğlunun kendini hayvan doğasından ayrı tutmak için içsel bir varoluşu vardır ve bunu bu özelliğinin değerini azaltıp inkâr ederek, fiziğine ya da maddesel yaratılışına sembolik ve kültürel anlam yükleyerek yapmaktadır. Tarihsel olarak, kadınların doğasıyla ilgili kavramlar kadının birincil kaynak olarak doğaya olan bağlantısını vurgular. Erkeklerin aksine kadınlar, bedenleri, algıları, duyguları tarafından yönetiliyormuş gibi görülmektedir ve bu durum, Tanrılardan daha uzak ve diğer hayvanların konumuna daha yakın gibi algılanmaktadır. Seçkin tıp doktorlarından Rudolf Virchow 1800’li yıllarda kadın ve erkek hakkında şöyle söylemiştir: “Kadın insana bağlı bir çift yumurtadır, fakat erkek testislerle donatılmış insandır. “ Bu görüş kadınların erkeklerden farklı bir eğitim alması gerektiğini iddia eden birçok bilim adamını desteklemektedir. İncil’den Kuran’a, regl dönemleri sırasında kadınlara temas hâlinde olmaktan kaçınılması gerektiğini emreden ahlaki görev kadınların kirli olduğu ve adet kanının insanı kirleten bir etkiye sahip olduğu inancını sergilemektedir. Birçok kabile kültürü, regl kanından yoğun şekilde korkmaktadır. Yeni Gine, adetli bir kadınla temas içinde olmanın adamı hasta edebileceğini, durmadan kusmasına neden olacağına ve sonunda adamın zayıflayıp öleceğine inanmaktadır (Delaney, Lupton, & Toth, 1988). Batılı çağdaş kadınlar, regl ile sınırlandırılmasalar da reklamlar regli örtbas edilmesi gereken “hijyenik kriz” olarak satışa çıkarıyor ve lekelenmeyi, kokuyu vb. önlemek için kadınlara ped adı verilen ürünler sağlıyor (Havens & Swenson, 1988). Nitekim birçok araştırma, kadınların “fark edilmiş” olmaya kızdığını ve koku ya da kıyafetlerinin lekelenmesinden dolayı küçük düştüğü hissine kapıldıklarını göstermektedir (Kissling, 1996; Lee, 1994; Ussher, 1989).
GÜZELLİK
Kadınların doğaya daha yakın olduğuna dair bir inanış vardır; fakat aynı zamanda Tanrıça statüsünde bir yeri olduğu da açıktır. Kadınlarla ilgili bu şablonlar çelişkilidir; çünkü hem negatif hem de pozitif yargıları içerir. Glick ve Fiske’nin gösterdiği gibi; kadınların erkeklerden daha yeteneksiz ve değersiz olduğuna dair bir anlayış vardır fakat aynı zamanda kadınlar toplumsal yaşamda eş ve anne rollerindedirler. Diğer yandan kadınların doğurganlığı ve beden işlevleri hor görülmekte; fakat bedenlerinin diğer özellikleri ile güzelliğin ve erkek arzularının kültürel sembolü hâline getirilmelerinde de herhangi bir beis görülmemektedir. Kadını nesneleştirme, “doğal” kadını “güzellik” ve arzunun “nesnelerine” dönüştürmeyi sağlayan bir tarz örtüdür. Nesneleştirme Kuramı (Fredrickson & Roberts, 1997) kadın bedenlerinin cinsel yönden değerlendirilmesi toplumumuzda büyük çeşitlilikte görüldüğünü ileri sürmektedir. Kadın bedenlerinin nesnelleştirilmesi ayrıca onların tehdit oluşturan doğasına karşı bir savunmadır.
ÖZ-NESNELEŞTİRMENİN ÖDÜLÜ VE FİYATI
Roberts’ın (2002) gerçekleştirdiği ve kadın katılımcıların olduğu bir deneyde, kadınların da tampona erkekler gibi kınayarak ve kadını nesneleştirerek karşılık verdiği tespit edilmiştir; ancak sağladığımız veriye göre, kadının nesnelleştirilmesi önemli bir varoluşsal işleve hizmet etmektedir, bu durum kadınların yaratılmış doğalarından çıkarak ölüm tehdidinden korunmalarını sağlar. Artık bir kadının diğer kadını nesnelleştirmesi şaşırtıcı değildir ve buna ek olarak kadınların kendi bedenlerini de nesnelleştirmesi sürpriz değil. Buna “öz nesneleştirme” ya da “kendini nesneleştirme” diyebiliriz. Bedenin nesnelleştirilmesi varoluşsal bir korumayı sağladığı gibi, bedenlerinin arzu edilirliği için kültürel standartlara uyan kadınlara sunulan açık ve somut ödüller vardır. Bundan başka Fredrickson (1998), öz-nesneleştirmenin duygusal ve