3 minute read
SONUÇ
insanların içsel eğilimlerinden uzaklaşmasına neden olabilir, değişmez değerleriyle ve çıkarlarıyla otonom bir şekilde uyumlu olarak davranmalarından alıkoyabilir. Günümüzdeki ödül odaklı ekonomiler, güçlü dışsal ödüllerin insanları otonomiden uzaklaştırabildiğine, değerlerini ve ihtiyaçları unutturduğuna ve sevdiklerini ve sağlıklarını ihmal ettirdiğine ikna olmalıdır (Ryan & Deci, 2000d).
Otonominin Beyne İhtiyacı Var mıdır?
Psikoloji, davanış ve deneyimin nörolojik temellerini ararken bazıları otonomi ve öz-belirleme ile ilgili düşünceleri yorumlamıştır. Bu alandaki başarılı bir lider olan Pinker (2002) şunları göz önünde bulundurmuştur: Her birimiz tek bir “ben” olduğunu hissederiz. Fakat beynin üretmek için çok çalıştığıyla ilgili bir yanılsama vardır. Beynin prefrontal loblarda ve ön singulat kortekslerde denetimsel sistemleri vardır. Bunlar davranış butonlarını zorlayabilir ve alışkanlıkları ve dürtüleri bastırabilir. Ama bu sistemler özel sınırlamalı araçlardır. Bunlar ruh ya da benlikle rasyonel serbest olarak tanımlanmış uygulamalar değildir. Otonom öz-düzenleme ve kontrollü düzenleyici süreçler bir organizma bünyesinde çalışır ve şüphesiz bunların ayrı biyolojik destekleri vardır (Ryan, 1997). Farklı düzenleyici süreçler aynı zamanda farklı türdeki ortamlarla ve kültürel zeminlerle ilişkilidir. Bunlar çeşitli olgusal deneyimlere, farklı duygusal ve davranışsal sonuçlara bağlıdır. Kısacası, kontrollü davranışa karşı otonomla ilgili öncüller, sonuçlar ve işlevsel temeller farklıdır. Analizlerin her düzeyinde bu gerçekleri kavramak bilimsel anlayış ve müdahaleler için çok önemlidir.
Herhangi Bir Problemin Analizinde Geçerli Düzey
Nedensellikle ilgili sorulan her soru için, problemi vurgulamaya ilişkin analizlerin bir düzeyi vardır. Bunu “geçerli düzey” olarak ifade ediyoruz. Bu, olayların en anlamlı oluşumunu yansıtan bir düzeydir. Buna ek olarak bilimin amacı tahmin ve kontrol olduğu için bu amaç, geçerli analizlerin düzeyiyle uğraşmak için işlev görür. Buna göre sosyal koşul; beyindeki hücrelerin el kaslarının kasılmasını etkinleştirmesinden daha makul geçerli bir nedendir. Satın alma davranışına müdahale etmek istiyorsak, bunu nörolojik düzeyde yapma eğiliminde olmayız, bunun yerine bunu inançlar ve beklentiler veya ekonomik durumlar düzeyinde yapmayı isteriz. Bazen davranışın düzeyini açıklamak için nörolojik/psikolojik bir açıklama geçerlidir. Bu, Heider’ın kişisel olmayan nedensellik kategorisi içindeki davranış için doğrudur. Başlarına gelen olaylar için insanlar otonomi duygusunu ifade etmeye isteksiz olur. Bunun yerine tipik olarak “ah başıma gelen” gibi sözler söylerler. Bu olayların mekanizmalarını anlamak davranışsal bilimler için oldukça önemlidir. Bu durumların aksine, sosyal müdahalenin birçok amacı için davranış çok anlamlı olarak açıklanmaktadır. Aynı proksimal uyaran, insanlara ifade eden anlamlara bağlı farklı tepkilere neden olacaktır. Sosyal olaylar, sonraki eylemin oluşumunu şekillendiren işlevsel bir öneme sahiptir. Varoluşçuların ileri sürdüğü gibi, olayların anlamıyla uyumlu olarak hareket ederiz. Araştırmacılar olayların anlamlarını incelediklerinde, maddesel nedenselliği ya da bu süreçleri kuvvetlendiren beynin gerekliliğini inkar etmiyorlar.
BİLİNÇSİZ DETERMİNASYON
Daha az felsefi ve daha fazla maddesel kaygı, eylemlerin insanların farkında olmadığı faktörlerden dolayı ortaya çıkabileceğiyle ilgili kanıtlardan gelmektedir (Wilson, 2002). Örneğin Bargh ve Fergusn (2000) insanların kasıtlı davranışları bilinçsiz olarak yaptığı söyleyen çalışmaları vurgulamaktadır. Bu tür deneyler bütün davranışların bilinçsiz olarak mı belirlendiğiyle ilgili soruyu yaratmaktadır. SDT’nin kavramsal çerçevesi bünyesinde, kapalı ve açık motivasyon konusu heteronom motivasyona karşı otonom konusuna ortogonaldır. Kapalı olaylar otonom ya da kontrollü hareketleri hatırlatabilir, otomatik olan ve bilinçli bir şekilde karar verilmeyen davranışlar otonom ve kontrollü süreçlerle düzenlenebilir. Bir kadın arabasının vitesini dörde aldığında bu tamamen otonom bir hareket olabilir. Bunu tersine bazı kapalı güdüler heteronom davranışı yönlendirmektedir. Sağlığı uğrana diyetine kişisel olarak bağlı olan bir adam bilinçaltının abur cubur reklamına maruz kalmasıyla kendini yemek yerken bulabilir ve bu eylem tarafından kontol edilebilir. Açık güdüler de heteronom ya da otonom olabilir. Kişi bir tehlikeyle uyumlu olmaya örtülü bir şekilde karar verdiğinde, kararının farkında olabilir ama otonom ya da gönüllü olduğunu hissetmez. SDT açısından bakıldığında, beyin süreçleri otonom ve kontrollü süreçler trafından düzenlenen davranışları teşvik edebilir. Günlük hayatta otonomi, teşvik edilmiş davranışlar kişinin çıkarları ve değerleriyle uyum içinde olduğunda otonomi olasılığı artar. Wegner ve Wheatley, insanların kendi düşüncelerini eylem nedeni olarak yorumladığında bilinçli iradeyi tecrübe edindiklerini belirtmiştir. Tabi bu varoluşsal- olgusal felsefede iradenin yaygın tanımı değildir. İradeyle ilgili bu kriter -yani, davranış nedeni olarak kişinin bilinçli düşüncesi- entelektüel bidonun içine irade kavramını dökmek için tasarlanmış gibi görünmektedir. Dünyadaki olaylar ya da başkalarının sözlerindense düşünceler temel güç olabilirse, bu; iradenin anlamsız bir konsept olduğunu gösterir. Bunun yerine, irade ve otonominin deneyiminin öncelikli bir nedenden ya da eylem uyarınından farklı olduğunu ileri sürüyoruz. Bu, anlamı etkili bir şekilde değerlendirme kapasitesini kapsar. Bir kişi, kapalı-otomatik eğilimini değiştirebilir mi? Bargh’ (1997) belirttiği gibi otomatik bir süreç üzerinde kontrol kazanmak için tek yol, bunu tetikleyen veya buna neden olan otomatik koşulların farkında olmaktır. Buna göre daha sonra yapulan bir çalışmada Levesque ve Brown (2003), farkındalığın ya da eğilimi incelemişlerdir: Farkındalık düşük olduğunda, davranışın etkili göstergesi kapalı motivasyondu.