3 minute read

SOSYAL KİMLİK ARACILIĞIYLA KENDİNİ AŞMAK

Bu, kapalı güdüler, davranışı kontrol ederken, farkındalığın tek olası çare olduğunu göstermektedir.

Yanlış Nedensellik

Wegner (2002), insanların aynı zamanda gelişen sonuçlar üzerinde kontrol yanılsamasına katlandığıyla ilgili önemli bir gerçeği ortaya çıkarmıştır. Kişinin kasıtlı davranışı ve sonuçları arasındaki bağlantı yanılsamasına dair birçok gösterge, belirsiz ve ilginç durumlarda ortaya çıkmaktadır. Buna ek olarak yanılsama genellikle kişinin davranışları üzerindeki mevcut kontolü içerir. Kişinin sonuçlar üzerindeki kontrol konumu ve algılanmış nedesellik konumu arasında eşyapılılık yoktur. Wegner’in kanıtı, insanların yanılsamaya ve kendini aldatmaya açık olduğunu ve zaman zaman oyuna geldiğini ya da kandırıldığını göstermektedir. İnsanların kandırılabildiği ya da kendilerini kandırdığı düşüncesi, otonomo psikolojisi için gerçek anlamda bir sorunsal değildir. Nitekim, kendini kandırma, varoluşsal düşünceye ve SDT’ye göre, insanların özgürlük ve sorumluluk yükünden kaçmasında birincil yoldur. İnsanlar aldatılabilir mi? Tabii ki de aldatılabilir. Bir şey ne kadar belirsiz olursa, değerler ne kadar kesinlik taşımazsa ya da sosyal baskılar ne kadar belirgin olursa insanların kandırılması da o kadar kolay olur. İlginç ve şaşırtıcı bir şekilde, sadece bir yanılsama olan iradeyle ilgili birçok kışkırtıcı açıklamaların ardından, Wegner, istem ya da iradenin insan işleyişi için kritik ve önemli olabileceğini belirtmektedir ve iradeyi, davranışın seçimi ve düzenlenmesinde yararlı bir rehber sağlayan “kaynak (yazarlık) duygusu” olarak tarif etmiştir. İnsanlar sadece davranışlarının sonuçlarını kontrol etmede yanılmaz aynı zamanda, davranışlarının otonomisiyle ilgili olarak da yanılgıya düşebilirler ya da kendi kendilerini kandırabilirler. Bu nedenle, insanların bir isteği, dürtüyü veya eğilimi teşvik eden şeyi genellikle bilmediklerinde karar kıldık. Bunu hergün görmekteyiz. Aynı zamanda Wilson’un (2002) belirttiği gibi insanların içsel durumlarının nasıl çalıştığını bilmediğine karar verdik.

OTONOMİ ANTİ-NATÜRALİST DEĞİLDİR: BENLİĞİN GELİŞMİŞ YAPISININ DEĞERLENDİRMESİ

Belki de yaşamın en genel ve kesin hediyesi, dürtüleri, ihtiyaçları, hedefleri bunlarla ilgili istekleri koordine etmek için düzenleyici bir kapasitenin varlığıdır. İnsanlardaki bu düzenleyici kapasiteye otonom deriz. Bu evrimselleşmiş bir süreçtir. İnsanın benliğinde herhangi bir süreksizlik olsa, bir organizma açısından bakıldığında benlik olmazdı fakat biz buna sahibiz. Fakat incelemelerimiz, uyarıcı bir dünyada bireylerin bu bakışı kaybedebileceğini göstermiştir. Birçok hayvan bireyselliğin farkında olmasa da aktif bir davranış oluşumu göstermektedir. Evrimsel perspektifte insanlardaki benlik duygusu ve otonominin oluşturulduğu derin yapıyı temsil eden şey organizasyonel eğilimdir.

ÇAPRAZ KÜLTÜR KAVRAMI OLARAK OTONOMİ

Otonominin önemi ve evrenselliği diğer çağdaş psikologlar, yani postmodernizimciler ve kültürel rölativistler tarafından tartışılmıştır. Kültürel rölativistler otonomiyi düzenleyici organizmadan ziyade sosyal bir yapı olarak görmektedir. Belki de bu bakış açısında en önde gelen kuramcular; otonomi, bireyselcilk ve bağımsızlığın Batı değerleri olduğunu ve bu nedenle Batı değerleriyle uyumlu olan bireylerin davranış ve refahının öngörülebileceğini dile getiren Markus ve Kitayamadır (1991). Oishi (2000), otonominin birkaç bireyci Batı kültürünün dışında geçerliliği olmadığını iddia etmiştir. Ancak iyice bakıldığında Oishi ve diğerleri otonomi hakkında konuşmamaktadırlar. Bu noktada bağımsızlık ve bireyselcilikten bahsetmektedirler. Oishi de Bandura gibi, otonomiyi dışsal etkilerden bağımsız bir şekilde hareket edebilmek olarak tanımlamıştır. Ayrıca, kültürlerin bağımsızlığa değer kattığını tartışmıyoruz. Bazıları bireyci hedeflerin sürdürülmesine değer katarken diğerleri geleneği takip etmeyi ve grupları bireyin önüne koymayı vurgulamaktadır. İnsanlar kolektifliğe değer verseydi, kolektif değerleriyle uyum içinde davranmaya istekli olmazlar mıydı? Otonomi Batıda olduğu gibi Doğuda da çalışıyor gibi görünmektedir. Örneğin Japon araştırmacılar Yamauchi ve Tanaka (1998) ve Hayamizu (1997) SDT’nin otonomi değerlendirmelerini okullu Japon çocuklara uygulamışlardır. Bulgular, otonomiden yoksun çocukların okula daha az ilgi gösterdiğini açığa çıkarmıştır, bu öğrenciler araştırmacıların sunduğu öğrenme tekniğine daha yüzeysel bakıyorlardı ve refah seviyeleri daha düşüktü. Chirkov (2003) dört farklı ülkedeki (Rusya, Amerika, Türkiye, Güney Kore) insanlardan, bazıları kolektif bazıları bireyci olan çeşitli davranışları niçin sergiledikleriyle ilgili nedenleri açıklamalarını istemiştir. Davranış biçimlerinde güvenilir farklılıklar olmasına rağmen insanlar bütün kültürlerdeki refahla ilişkili davranışı gerçekleştirmek için daha otonom nedenleri farketmişlerdi. Sonuç olarak şunu ortaya çıkarmışlardır: Daha fazla otonomi desteği içselleşmiş ve otonom düzenlemenin daha çok olmasını ve zihinsel sağlığın daha iyi olmasını öngörür.

DUYARLILIK, FARKINDALIK VE ÖRTÜŞME SÜREÇLERİNDE OTONOMİ

Özetlemek gerekirse, tüm alanlarda, tüm yaşlarda, tüm kültürlerdeki davranışlar az ya da çok otonom olarak tecrübe edilir ve bu performans ve refah için bir fark yaratmaktadır. Otonomi duygusu işlevsiz bir yapı değildir. Aksine davranışsal organizasyonun niteliğini olgusal olarak yansıtmaktadır. Kişinin eylemleri özdüzenleme ile olduğunda otonomi belirgin olur. Ayrıca kişinin otonomi deneyimi, davranışsal düzenlemenin sosyal bağlamından etkilenir. Sosyal bağlamların otonomi üzerinde açık bir etkisi olmasına rağmen, otonomi aynı zamanda insanın kendi içinde geliştirmesi ve uygulama cesaretine sahip olması

This article is from: