6 minute read

İLİŞKİSEL SAVUNMALARIN ETKİNLEŞMESİNDE BİREYSEL FARKLILIKLAR

Nedenselliğin Algılanmış Konumu ve Davranışsal Düzenleme

DeCaharms, kişinin sadece IPLOC’u tecrübe ettiğinde gerçek güdünün ortaya çıktığını ileri sürmüştür. DeCharm’ın PLOC ve gerçek güdü arasındaki ilişkilerle ilgili varsayımlar test edilmiştir. Bazı dışsal güdülenmiş davranışlar DeCharms’ın ileri sürdüğü gibi EPLOC tarafından ya da kontrol edilme duygusundan ortaya çıkar. Nitekim en somut ödül ihtimaliyle içsel motivasyonun bozulması bunu kanıtlar. Örneğin evdeki günlük işlerini yerine getirmesi gereken bir genci düşünelim. Ailesinin kızgınlığını önlemek amacıyla, algılanmış dışsal sebep için bir davranış sergiler. Böyle bir davranış günlük iş için içselleştirilmiş değer gerektirmez. Sadece eğer ailesinin ona verdiği görevi yerine getirmezse ceza alacaktır. Bununla birlikte ailesine yardım etmek için evdeki günlük işleri yapma istediği duyan bir başka genci düşünelim. Bu konuda gönüllü olmaktadır. Kendiliğinde çalışmaktadır. Bu işi dışsal nedenlerle yapmasına rağmen, bu nedene değer vermektedir. Bu yüzden, eylemleri gönüllü bir şekilde gerçekleştirir.

Öz-belirleme Kuramının Otonomi Süreci

SDT’göre dış güdüsel eylemler heteronom olanlardan otonom olanlara kadar çeşitlilik göstermektedir. Kişi dış kaynaklı bir hedefi takip etme nedenlerini uygun bulduğunda ya da kişi dış kaynaklı motivasyonu iyi entegre olmuş değerler olarak kullandığında bu kişi tamamen otonom olabilir. Kısacası dış kaynaklarla güdülenmiş davranışlar, içselleştirme derecesini yansıtan göreceli otonomi süreci boyunca düşer. Özellikle SDT daha heteronom motivasyon formlarını dış kaynaklı olarak düzenlemek üzere sınıflar. Yapılan çalışmalar göreceli otonomi davranış ne kadar büyük olursa, kişinin çabalarının daha tutarlı, performans kalitesinin daha yüksek ve deneyimlerinin daha olumlu olduğunu göstermiştir.

HETERONOMİ KARŞISINDA OTONOMİNiN DAVRANIŞ, PERFORMANS VE REFAH ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

SDT geleneği bünyesinde tabiri caizse yüzlerce deney, göreceli otonominin etkisini insan üzerinde incelemiştir. SDT’nin ampirik stratejisi çok yöntemlidir. Birincil strateji otonomi ve heteronomi deneyimine olanak sağlayan deneysel koşulları oluşturmaktır. Bu kişilerarası bilgisayar sunumları tarafından yapılmıştır. İkinci strateji insanlara farklı koşullarda ya da farklı amaçlar için göreceli otonomileri ve bunların sonuçları hakkında soru sormaktır. Üçüncü strateji ise otonomiyi destekleyen ya da engelleyen doğal olarak ortaya çıkan koşulları araştırmayı amaç edinir. Örneğin kişi, otonomi-destekleyici motivasyon yöntemleri karşısında kontrolu elinde bulunduran öğretmenlerin sınıftaki deneyim ve davranış kalitesine bakabilir. Bütün bu stratejileri kullanan ve çeşitli sonuçlarına odaklanan SDT; sağlık, gelişim, refah aynı zamanda verimlilik, yaratıcılık ve üretkenlik için otonominin önemi ve heteronominin tehlikeriyle ilgili anlaşılır bir çerçeve sunmaktadır.

İçsel Motivasyon

SDT, içsel motivasyonu kolaylaştıran ve zorlaştıran kaynaklarla başlamıştır. Birçok faktörün içsel motivasyon için önemli olmasına rağmen-algılanmış yetenek de dahilotonomi konusu merkezi konudur. Daha önce de belirtildiği gibi, deneysel çalışmalar, otonominin desteklenmesi karşısında dış kontrol koşullarını (ödüller, içselleştirilmiş hedefler, değerlendirmeler) kullanmıştır. SDT daha sonra bu dış kontrol dinamiklerinin içsel ve içruhsal kontrol yapılarına nasıl yansıdığını incelemiştir. Örneğin Ryan (1982) üniversite öğencilerini deneysel bir koşula koymuştur. Bu deneysel koşulda bir görevdeki performanslarının zekalarını yansıttığı söylenmiştir. Performans ve özsaygı arasındaki ilişki katılımcıların benmerkezi olmasına neden olmaktadır. Umulduğu gibi benmerkezci koşulundaki katılımcılar, benlik kontrollü doğalarından dolayı benmerkezci olmayan kişilere ilişkin görev için daha az içsel motivasyon sergiliyordu. Bir araştırma da ego katılımı, objektif öz-farkındalık, diğer benlik kontrolü güdüleri gibi içe yansıtma formlarını gözden geçirmiştir (Plant & Ryan, 1985; Ryan, Koestner, & Deci, 1991).

İçselleştirme

İçsel motivasyonun optimal deneyim prototipi açısından önemine rağmen, erken gelişim buyunca çoğu insan davranışı içsel olarak güdülenmemektedir. Faaliyetlerimizin çoğu içsel tatminlerle güdülenmemektedir. Daha önce de belirtildiği gibi SDT bünyesinde dışsal motivasyon otonominin göreceli derecelerini yansıtan içselleştirme sürececi boyunca çeşitlilik gösterdiği düşünülmektedir (değerlerle ve inançlarla iyi entegre olmamış davranışlar karşısındaki dışsal kontrollerden dolayı). Hem deneysel hem de alan araştırması, kontrol koşullarının içe yansıtma formlarını nasıl teşvik ettiğini ve içselleştirmeyi nasıl yıktığını göstermiştir.

Performans ve Yaratıcılık

Otonom motivasyonlar yıkıldığında, içsel motivasyonun ya da bütünleşmiş içselleştirmenin yıkılmasıyla ortaya çıksın ya da çıkmasın, insan performansı açısından, özellikle de esnek, sezgisel, yaratıcı insan kapasitelerine bağlı performans açısından belgelenmiş değerler vardır. (bkz.Amabile, 1983; Hennessy, 2000; Utman, 1997).

İlişkilerin Kalitesi

Otonomi desteği, bağlanmayı, samimiyeti ve bunlarla ilgili diğer durumları kolaylaştırmaktadır. Örneğin Blais, Sabourin, Boucher ve Vellerand (1990) bir çiftin ilişkisi için otonomi artışının; tatminkarlığın, ilişkideki istikrarın ve taraflar arasındaki huzurun artmasına bağlı olduğunu göstermiştir. La Guardia, Ryan, Couchman, ve Deci (2000) insanların bağlanma güveninin farklı partnerlere göre çeşitlilik gösterdiğini keşfetmişlerdir.

Mutluluk, Refah

Otonomi temel bir insan ihtiyacıdır ve bu nedenle refah üzerindeki etkileri her zaman hissedilir ve çok sağlıklıdır. Kontrol edilen davranışların refah üzerinde olumsuz etkileri vardır. Ayrıca otonomideki bireysel farklılıklar refah üzerinde farklılıkları bildirmektedir (Deci & Ryan, 2000). Psikopatolojinin birçok yaygın formunun incelenmesi özerklik bozukluklarını ve aşırı kontrolü, baskıyı ya da sosyal durumların zihinsel hastalıklarda oynadığı etyolojik rollle ilgili olasılıkları ortaya koymaktadır (Ryan,1995).

ORTAMIN ÖNEMİNE DAİR DAHA FAZLA KANIT: SOSYAL OTONOMİ PSİKOLOJİSİ

Bazı varoluşçular her zaman özgür oldğumuz ve gerçekte özgürlüğe mahkum olduğumuzla ilgili kışkırtıcı bir iddiada bulunmak istiyorlar (Merleau-Ponty, 1964; Sartre, 1956). Bu polemik yaratan bir durumdur hatta bu, olumsuz koşullar altındayken bile kendimizi enine boyuna düşünüp değerlendirebildiğimizi ve sorumluluk alabileceğimizi ifade etmektedir. Fakat günlük hayatta, soyut olasılıklar ne olursa olsun, genellikle otonom olamadığımızı hissederiz. Sosyal kontrolleri değerlendiren baskılar, ödüller ve cezalar genellikle davranışı sınırlandırır ve bunlar olduğunda daha az otonom hissederiz. Bunlar, yaptığımız şeyi niçin yaptığımızı ifade ederken “yapacağım” “yapmak istiyorum” “yapmalıyım” ya da “ yapmak zorundayım” gibi ifade ettiğimiz koşullardır. Ödüller davranışı kontrol edebilirler. Market ekonomilerinde davranışı kontrol etmek için ödüllerin gücü kullanılmaktadır. İnsanların sağlık ve refahına zarar verse bile bu ödüller kullanılmaktadır. Örneğin birçok insan çok çalıştıklarını söyler ve veriler de bu algıyı desteklemektedir. Bununla birlikte çalıştıkları saatlerle ilgili bir seçim yapmazlar, çünkü onlara bağlı ödüller ve değerlendirmeler alırlar. İnsanlar paraya ve ödüllere ne kadar çok öncelik verirse, otonomilerini, mutluluklarını ve ilişki kalitelerini o kadar çok azaltmaktadır (Kasser & Ryan, 1996; 2001). Tabii ki para kontrol etmenin bir başka formudur. Okullarda öğretmenler değerlendirmeler, notlar, altın yıldızlar gibi formları kullanarak da öğrencileri kontrol etmektedirler. Aynı zamanda davranışı şekillendirmek için toplum önünde övgü ya da aşağılama gibi durumları da kullanabilirler. Öğretmenler kontrol davranışına karşı otonomiyi destekledikleri derecede gerçek bir motivasyon sağlayabilirler ve öğrencilerin ilgilerini okul etkinliklerine yönlendirebilirler. SDT’den sağlanan kanıtlar ilgi ve öz- motivasyonla ilgili kontrol stratejilerinin olumsuz etkilerini ve aynı zamanda eğitimin sürerliliğini, öğrenme kalitesini de göstemektedir (Ryan & La Guardia, 1999). Benzer şekilde, çalışmalar, otonomi desteğinin sigarayı bırakma, kilo verme, glükoz kontrolü gibi davranışlar için büyük değişiklik sağladığını göstermektedir (Williams, 2002; Williams, Deci, & Ryan, 1998).. Belki de, davranışı kontrol eden en yaygın ve güçlü kuvvet beğeniye bağlıdır (Deci & Ryan, 1995). İlişkide olma ihtiyacının öneminden dolayı insanlar başkaları tarafından tanınmak ve sevilmek için birçok şey yaparlar. Aslında aile, öğretmenler gibi soyalleşme aktörleri, bekletileriyle uyumlu davranışa bağlı olarak beğenilerini gösterirler. Assor, Roth ve Deci (2004) tarafından yapılan araştırma, ailelerin koşullu ilgileri çocukların beklenen davranışları düzenlemelerine yol açar. Daha fazla koşullu ilgi kullanan ailelerin çocukları daha kırılgan bir öz-saygı sergiler ve başarılarının ardından daha kısa süreli bi tatmin yaşarlar başarısızlık sonrasında ise daha fazla utanırlar aileleri tarafından dışlanmış hissederler. Otonominin bir yanılsama olup olmadığıyla ilgili çeşitli önerileri araştırmış olmamamıza rağmen birçok şüpheci kimsenin kendilerini otonominin özellikleriyle kuşşattığını keşfettik. Şuan şüpheci yaklaşımın bazı mevcut formlarını değerlendiriyoruz.

PSİKOLOGLAR OTONOMİYE SALDIRIYOR: OTONOMİ BİR YANILSAMA MI?

Popüler ve profesyonel literatürde otonomi, tercih ve özgür irade kavramlarına saldırmak, psikologlar ve beyin bilimciler için bilinen bir şeydir. Ama taktikler çeşitlilik göstermektedir. Bazıları birbirine yakındır çünkü bunlar, çevreyi bütün davranışların temel nedeni olarak gören yeni davranışçılardan gelmektedir. Davranışçılar tüm nedenlerin dışsal çevreden olduğunu düşünürken çağdaş indirgemeciler bütün davranışların nedenini “beyne” dayandırmıştır. Diğer eleştiriler de içsel bilişsel süreçlerle ilgili yeni ve ilgi çekici bir çalışmadan gelmiştir. Bilinçsiz süreçler düşüncesi hiçbir şekilde yeni olmasa da bu tür süreçlerin tanınmasına yönelik yeni ampirik çalışma, davranış nedenleri bize mantıksız geldiğinde herhangi bir otonomi ve iradenin olup olması sorusunu ortaya çıkarmıştır. Son olarak otonomiye olan saldırı aynı zamanda kültürlerarası psikolojinin ayrı yönlerinden de gelmiştir.

Bandura ve Skinner: Çevreden Bağımsız Olarak Otonomi

Bandura (1989) sosyal bilişsel kuramında çarpıcı bir örnek sağladı. Anlamsız özerklik kavramını çevreden “tamamen bağımsız” bir hareket olarak tanımladı. Çevrenin davranış üzerinde bir etkisi varsa, Bandura’ya göre orada otonomi olamaz. Bu, psikolojik sorunsal bir bakış açısıdır. Çünkü otonomi hem analitik olarak hem de SDT bünyesinde tanımladığımız gibi hareket için güç konumu değildir fakat Bandura’nın sosyal-bilişsel yaklaşımı en nihayetinde salt öz-yetkinlik faaliyetini azaltmaktadır. Kişinin bir girdiyi sağladığı ya da başarılı bir şekilde bir davranışı sergilediği düşüncesi o kişinin onu yapmak isteyip istemediğini ya da ona değer verip vermediğini vurgulamaz. Öz-yetkinlik kuramı yabancılaşmış ve öz-uyumlu eylemler arasında ayrım yapmaz. SDT açısından, davranışı kontrol etmek için dış kaynaklı ödül ve desteklerin gücünden şüphe duymadık. Bunların kontrol etme gücünden dolayı, ödüller

This article is from: