5 minute read
YAKIN İLİŞKİLERİN KAYGI TAMPONU ETKİLERİ
farketmelerini sağlayabilir. Her iki şekilde de bireyler yalnız ölmektedir. Bu gerçek bireylere kendilerini dinlemeleri için özgürlük vermektedir.
DENEYSEL KANIT
Çevrimiçi Alt-üst İşleyiş
Yukarıdaki sentez doğruysa bireyler ölümlerini ciddiye aldıklarında, daha çevrimiçi alt-üst süreci benimsemeleri muhtemeldir. Bu varsayımı test etmek için, katılımcılara kendi ölümleri ya da televizyonla ilgili yazmalarını istedik (Greenberg, Pyszczynski, & Solomon, 1990) daha sonra da hedef kişinin bir iş için uygunluğunu değerlendirmelerini istedik. Tüm katılımcılara hedef kişi hakkında aynı değerli bilgileri sunduk. Bazı katılımcılardan önce olumlu bilgi geldi, bununla birlikte diğer katılımcılardan da ilk önce olumsuz etkiler geldi. Öncelikli etkilerin, bireylere verilen bilgiyi tamamen düşünmeden önce bilgi işleyişini kapattıklarında ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu erken kapanmadan dolayı, bireyler makul alternatif hipotezlerin daha az farkına varabildi (Kruglanski, Ramat-Aviv, & Freund, 1983; Newston & Rindner, 1979). Bulgular, bireylerin genel değerlendirmeler veya zaman baskısı altında değerlendirmeler yaptığında öncelikli etkilerin ortaya çıktığını göstermiştir. Son etkiler ise katılımcılar ayrıntılı yargılama yaptıklarında ya da bilgiyi tam olarak işlemden geçirmemelerinin onlar için iyi olmayacağını düşündüklerinde ortaya çıkmıştır (Freund, Kruglanski, & Shpitzajzen, 1985; Kruglanski,1983; Newston & Rindner, 1979). Bu bulgulardan yola çıkarak, daha rutin, alt-üst modda işlem yapan bireylerin öncelikli etkileri gösterdiğini diğer yandan daha açık çevrimiçi işlem yapan bireylerin son etkileri gösterdiği varsayımını yapabiliriz. Bu nedenle televizyon izleme hakkında yazı yazan katılımcıların öncelikli etkiler gösterdiğini diğer yandan kendi ölümleri hakkında yazı yazan katılımcıların son etkileri gösterdiğini öngördük.
Kendini Tanımayla Yönlendirilen Seçimler
Varoluşçulara göre ve ölüme yakın deneyim yaşayan bireylerin bildirdiğine göre, ölümlerini kabullenen bireyler kendi kişisel değerleriyle daha uyumlu değerlendirmeler yapmaktadır. Bu varsayımı Setterlund ve Niedenthal tarafından geliştirilen bir yöntemi kullanarak gerçekleştirdik. Bu yazarlar katılımcılardan bir dizi sıfatı kendi tanımlarıyla değerlendirdiler. Sonra katılımcılar yemek yemek istediği çeşitli restaurantlar için değerlendirmeler yaptılar. Restaurantlar orda yemek yiyen insanlar açısından değerlendirildi. Rastaurant H, örneğin, alışılmadık, ahlaklı, dost canlısı ve spontan olarak betimlendi. Rastaurank K, çok yönlü, kültürlü, sosyal özellikleriyle tanımlandı. Muhtemelen, bu katılımcılarla bir restaurant ne kadar çok örtüşüyorsa, katılımcılar orada yemek yemeyi o kadar çok istemektedirler. Bu, katılımcıların kişisel değerleriyle ilgilendiği sürece doğru olacaktır. Ölüm düşüncesi katılımcıları kişisel değerleriyle yakın hale getiriyorsa, ölümü düşündüklerinde (düşünmediklerine oranla) katılımcıların öz-değerlendirmeleri ve restaurant beğenileri arasında garip bir ilişki olacaktır. Yaptığımız deney beklentilerimizle tutarlıydı. Ölümü hakkında yazan katılımcılar arasında (televizyon hakkında yazan katılımcılara oranla) katılımcıların öz-değerlendirme ve restaurant beğenileri arasında daha büyük bir bağlantı vardı. Sonuçlar, ölümle yüzleşmelerinin ardından bireylerin rutin, genel süreçten kişisel değerlere dayalı içselleştirilmiş (bireyselleştirilmiş) çevrimiçi sürece doğru ilerlediğini göstermiştir.
Varoluşçulara ve ölümden dönen insanlara göre, ölümü kabullenmek, değerlendirmeler yapma konusunda bireyin benliğe kültürel değerlerden daha çok güvenmesini sağlayabilir. Bu varsayımı test etmek için katılımcılardan ideal hayatları hakkında yazmalarını istedik. Sonra sürdürmek istedikleri çeşitli hedeflerini değerlendirmelerini istedik. Bu hedeflerden bazıları, gelişim ve kabullenme gibi kişisel değerleri yansıtırken diğerleri ün ve görünüm gibi kültürel değerleri yansıtıyordu (Kasser & Ryan, 1996). Bu nedenle ölümleri hakkında düşünmelerinin ardından katılımcıların kültürel hedefleriyle daha az ilgilendiklerini tahmin ettik. Bazı katılımcılardan ideal hayatlarıyla ilgili yazmalarını istedik fakat ölümlerine dair bir ifadede bulunmadık. Diğer katılımcılardan yaşamak için sadece bir yılları olsaydı yaşamak istedikleri ideal hayatla ilgili yazmalarını istedik. Daha sonra her iki gruptaki katılımcılara kişisel amacın (gelişim) veya kültürel olarak elde edilmiş hedefin (görünüm) kısa bir tanımı yazılmış olan sekiz içerik kartı verildi. Katılımcılara ayrıca 100 adet poker fişi verildi. Öngörüldüğü gibi yaşamak için bir yılları olsaydı ideal hayatlarını nasıl yaşayacaklarını yazanlar kültürel değerlere nispeten daha az fiş dağıtırlarken kişisel değerlerine daha çok fiş dağıtmışlardı (ölümü düşünmeyen ve ideal hayatla ilgili yazı yazan katılımcılara kıyasla). Birlikte ele alacak olursak, bulgularımız varoluşsal filozofların önerileriyle ve ölüme yakın deneyim yaşamış bireylerin ifadeleriyle tutarlıdır. Bireyler ölümü düşündüklerinde, çevrimiçi moda daha çok açık oluyorlar ve bu da kültürel olarak elde edilmiş hedeflerden kişisel hedeflere doğru bir geçiş sağlıyor.
SAVUNMAYA KARŞI UYANIŞ
Varoluşçuluğun ana düşüncesini takiben (Kierkegaard ve Heidegger), ölümü kabullenerek, bireylerin içinde doğmuş olduğu önceden oluşmuş değer sistemlerini sorgulama anlayışı ve güdüsünü kazanabilme olasılığını öne sürdük. Üç çalışmadan elde edilen sonuçlar bu olasılıkla tutarlıdır. Ölümü düşünmenin etkileriyle ilgili olarak oldukça farklı bir görüş Terör Yönetim Kuramı bağlamında ileri sürülmüştür. Becker’den gelen bu kuram, ölüm belirginliğinin bireylere farklı kültürel görüşleri için güçlü bir savunma yapma imkanı vermektedir ve bilişsel süreci kolaylaştırmaktadır. Bu varsayımla ilgili kanıt da elde edilmiştir. Savunma varsayımı tamamen doğrudur ve bizim bulgularımızı açıklayabilir, uyanma hipotezi tamamen doğrudur ve savunma bulgularını açıklayabilir ya da her iki hipotez de benzer geçerliliğe sahiptir fakat farklı koşullar altında çalışmaktadır. Greenberg, Arndt ve Simon (2000) kişinin ölüm belirginliğine olan tepkisinin, bu tepkinin ne zaman ölçüdüğüne bağlı olduğunu ileri sürmüştür. Özellikle bireylerin, ölüm belirginliğinin ardından
ölüm düşüncelerini çabucak bastırabileceklerini önermişlerdir. Bu noktada bireyler dünya görüşlerini savunur. Bireyler kendilerini ya bastırarak savunur ya da dünya görüşlerini destekleyerek savunurlar. Varoluşsal psikoloji açısından bakıldığında, belirsizliği hoşgörüyle karşılayan, güvenli bağlanma duygusuna sahip olan ve güvenilir, otoriter aileler tarafından büyütülen bireyler arasında gelişim görülebilir. Gelişim aynı zamanda, ölüm düşüncesi destekleyici, tehlikesiz bir ortamda belirginleştiğinde kolaylaşabilir. Daha genel olarak becerisine güvenen ve evrenin yararlı doğasına inanan bireylerde gelişim görülebilir. Bu bağlamda, kişinin ölümü kabullenme gelişimiyle başarılı terapinin özellikleri arasında benzerlik olması ilginçtir. Her ikisi de bireyin varsayılan dünyasında bir değişikliği kapsar. Örneğin humanistik terapide, terapistler, müşterilerinin gerçek duygularını keşfedebildiği bir atmosfer yaratmaya çalışırlar. Cesaretlendirici, destekleyici bu çevrede, hastalar değerlerinden hangisinin onları gerçekten temsil ettiğini anlayabilirler. Bu anlayışla, kişisel değerlerinin dışında daha az kaygı hissedebilirler. Bilişsel terapi de özünde aynı şeyi yapmaya çalışır. Bu durumda, terapistler hastalarının kendi inançlarını sorgulamasına yardımda bulunur ve bu inançların yerine yenilerini koymaları için girişimde bulunur. Terör Yönetim Kuramından gelen tedavi önerileri ilgi çekicidir. Terör Yönetim kuramı Kuramcıları (Simon, Greenberg, Harmon-Jones, Solomon, & Pyszczynski, 1996; Solomon, Greenberg, & Pyszczynski, 1991) doğru koşullar altında, doğru hastalarla, ölüm belirginliğini artırmanın psikolojik işleyişi de geliştirebileceğini ileri sürmektedir. Kısacası, doğru koşullar altında doğru bireylerle, kişinin ölümünü belirginleştirmenin psikolojik faydaları olabilir. Terör Yönetim Kuramı perspektifi, ölüm korkusunun içgüdüsel olduğunu ve kalıcı olarak kaldırılamayacağını varsaymaktadır. Diğer yandan uyanma (farkına varma) görüşü; ölüm korkusunun, bireylerin kişisel değerleriyle uyumlu olarak yaşamak için başarısız olduklarında meydana gelen kaygının yanlış yorumlanması olduğunu varsaymaktadır. Bu nedenle yine üç olasılığımız ortaya çıkmaktadır. Ya savunma görüşü doğrudur; uyanma görüşü doğrudur, ya da her birinin farklı koşullar altında bazı geçerlilikleri vardır.
ÖZET VE SONUÇLAR
Kişinin ölümünü gerçekten kabullenmesi, kişisel gelişim için güçlü bir hızlandırıcı olabilir. Negatif duyguların uygun bir şekilde ifade edilmesi, gelişime ve artan yaşam kalitesine katkıda bulunur. Janoff- Bulman’ın dediği gibi: Sonunda ölümden dönen insanlar hem daha savunmasız hem de minnettar hissedebilirler, iki durum da temel olarak birbirine bağlıdır. Kaybetme olasılığı kazanmayı teşvik edebilir ve hayal kırıklıkları dopdolu yaşamak için yeniden keşfedilen bağlılıklar oluşturabilir. Ölümü kabullenmek hoş olmayabilir ama aynı zamanda uyanış alarmı olarak işlev görebilir. Deneysel psikologların bireylere bu uyanış alarmını bulmaları konusunda yardımcı olmalarının zamanı geldiğini düşünüyoruz.