3 minute read
Süreksizlik Hipotezi
koşulunda, İtalyan öğrencilerin kendilerini İtalya ile daha çok özdeşleştirdiğini göstermiştir. İtalyanlar, Almanlara göre daha olumluydu. Daha sonra yapılan analizler, grup ön yargısı etkisinin (grubun diğer grupla karşılaştırılması) ölüm belirginliği koşulunda grup içi kimliğin artırılmasıyla dolaylı yönden ilgili olduğunu göstermiştir. Bu sonuç ayrıca grup önyargısında ölüm farkındalığının etkisini gösteren daha önceki araştırmaların (Harmon-Jones, Greenberg, Solomon, & Simon, 1996) ve grup önyargısında mevcudiyetçiliğin etkisi üzerine yapılan çalışmayı (Gaertner & Schopler, 1998) beraberinde getirilmesini sağlamaktadır. Bu çalışmalardan çıkarılan model, aşkınlığın sosyal kimliklerden gelen grup rolüyle ilgili olduğu iddiamızla tutarlıdır. Sosyo-psikolojik çalışmalar, grup üyelerinin gruplarını korumak için bir yere kadar yeterli olduğunu göstermiştir. (bkz, Castano, 1999,2003b; Yzerbyt, Castano, Leyens, & Paladino, 2000). Grubu korumanın önemli yolu, hedef kişiyi gruba dahil ederken çok dikkatli olmayı gerektirir. Araştırma bireylerin sınıflandırmadan önce grup içinde grup dışı üyelerine göre daha çok bilgi istediğini gösterir (Leyens & Yzerbyt, 1992). Ayrıca bireyler grup içi üyeleri seçerken daha çok hata yapmaktadır (Yzerbyt, Leyens, & Bellour, 1995). Sonraki eğilim ise grup içi kimlikle yönetiliyor gibi görünmektedir (Castano, Yzerbyt, Bourguignon, & Seron, 2002), sonraki destekleyici sonuçlarda ise; gruptan içi dışlama etkisinin bir grup savunma mekanizması olduğu görülmektedir. (Yzerbyt, 2000). Önceki bulgularla tutarlı olarak (Castano, Yzerbyt, Bourguignon, & Seron, 2002) insanlar grup içi üyelerine oranla grup dışı olarak daha fazla hedefi sınıflandırma konusunda net bir eğilim göstermiştir. Daha da önemlisi, katılımcıların sınıflandırmalarını tahmin etmek için ölüm belirginliğinin bilinçaltı işleyişi “gruplaşma” faktörüyle etkileşime girmiştir. Doğrusal eğilim, grup içi faktörler ve sınıflandırma kararı arasındaki kontrol koşulunda ortaya çıkmıştır, iç gruplaşma ile ilişkili daha fazla resmin olması, katılımcılar için dış grup üyelerini tanıtarak bu resimleri sınıflandırmak daha düşük ihtimale dönüşüyordu. Bu eğilim basitçe, ön test ve deneysel katılımcıların resimleri sınıflandırma konusunda anlaştıklarını göstermiştir. En ilginç kısmı, bu eğilim ölüm belirginliği koşulunda şiddetli hâle gelmiştir. Daha düşük düzeydeki gruplaşmada, ölüm belirginliği koşulundaki katılımcılar kontrol grubundaki katılımcılara oranla iç gruplaşmadan daha fazla hedef çıkarmışlardır. Yüksek düzeyli gruplaşmada karşıt bir örnek de hedefler çıkarmıştır, iç grup üyelerine çok fazla benzeyen hedefler daha fazla dâhil olma eğilimi göstermektedir. Aynı analitik durum, tepki gecikmeleri için kullanılmıştır. Burada da yine çok ilginç bir sonuç modeli saptadık. Katılımcıların karar verme süresi, ölüm belirginliği durumdaki katılımcılar arasında hedefin grup içi doğrusal bir işlevi olarak artmıştır. Bir başka deyişle, hedef grup içine benzedikçe, sınıflandırılması da o derece zaman aldı. Ölüm belirginliği koşulunda, ikincil dereceden bir durum da ortaya çıkmıştır; en yüksek seviyedeki gruplaşmada ölüm belirginliği koşulundaki katılımcıların hedefleri çok daha hızlı sınıflandırdığı görülmüştür. Bu durum çok da şaşırtıcı değildir; çünkü belirgin dış grup ve belirgin iç grup üyelerinin sınıflandırma işlemini daha az sürede yapmaları gerekirdi. Ancak doğrusal sonuçların varlığı, hedefin belirsizlik derecesinin neden olduğu etkinin simetrik olmadığını göstermiştir: Grup içi yüksek düzeyde olan katılımcılar, düşük olanlara göre belirgin bir şekilde resimleri daha uzun sürede sınıflandırmıştır. Bu araştırmadan elde edilen sonuçlar, ölüm düşüncelerinin bilinçaltı işleyişinin, eşik üstü uygulamalarla gözlemlenen aynı grup içi yüksek bağlanmaya yol açtığına dair anlamlı kanıt sağlamaktadır. Dahası, grup içi bağlanma ölçümü, grup içi geleneksel ölçümlerden çok daha fazla kapalılık göstermektedir. Başka bir deyişle, katılımcılar deneye katıldıklarında kendi iç gruplarına bağlılıklarını gösterdiklerinin farkında değillerdi. Çalışmalarla ortaya çıkan model, ölüm belirginliği koşulu altındaki iç grubun artan önemiyle ilgili hipotezimiz ile tutarlıdır. Sosyal kimliğin (grup içi) kapalı bir ölçüsünün kullanılması nedeni ile bu çalışmanın sonuçları, ölümün bilinçaltı aktarımına dayandırdığımız çalışmaya benzer bir şekilde doğal olarak yansıyan süreçler olarak yorumlanmalıdır (Castano). Dahası, ölüm belirginliği koşulu altındaki bireylerin, olumsuz özelliklerdeki iç grup ve benlik arasında büyük derecede örtüşme (overlap) gösterdiği gerçeği, bunların kendi kendine değil, sosyal kimlikle yönlendirildiğini göstermektedir.
DEĞERLENDİRME
Şüphesiz, sosyal gruplar insanoğlu için çeşitli ihtiyaçları yerine getirirler. Yapılan bir araştırma, sosyal grupların asimilasyon ve öz tanımlama ihtiyacını giderdiğini ileri sürmektedir. Daha küçük grupların başarı ihtiyaçlarının yanı sıra yakınlık ihtiyaçlarını da tatmin ettikleri söylenmektedir. Bu bölümde, sosyal grupların bir başka önemli işlevi yerine getirmesi tartışıldı. Bu sosyal gruplar, bireylere ben kavramının mekân ve zamanda yayılmasına olanak sağlayan bir sosyal kimlik kazandırır; soyut, manevi ve bu nedenle bakidir. Tartıştığımız sosyal kimlik, aşkınlık (transcedence) için insanoğlunun bir aracıdır. Belirli sosyal gruplar için, üyeliğin bireylere bazı aşkınlık yöntemleri verdiği iddiası bunlarla ilgili açıklamaların merkezi bir parçasıdır. Daha önce değindiğimiz gibi ulus devletler bu bağlamda prototiptir (Smith, 1995). Var olmaları ve desteklenmeye devam etmeleri için tek yol, üyelerini birey olarak ölebilecek olmalarına rağmen (bilhassa ulus devletlerini savunurken bir savaşta) bir şekilde sonsuza kadar yaşayacakları düşüncesinin teşvik edilmedir. Çünkü insanlara uluslarının