3 minute read
Avusturalyalı Aborjinlerin Kültürel Travması
Meuller, gerçekliğin yapısını ortaya çıkaran duyularımızın olanaksızlıklarını gözlemlediğinde, insan bilgisinin sınırlarını özetlemekten daha fazlasını yapmıştır. Mueller aynı zamanda varoluşsal yalıtım duygularının (Tam olarak başka birinin dünyayı nasıl tecrübe ettiğini bilemediğimiz gerçeklikten gelen duygular) belirtisini de tanımlamıştır. Basit ya da karmaşık, önemli ya da önemsiz, kısa ya da uzun herhangi bir uyaran için, kendi duyu organlarımızla ve yüksek düzeydeki algı araçlarımızla bu uyaranı süzgeçten geçirmeliyiz. İnsanların görsel, kokuyla ilgili, işitsel sinirlerini neye benzediklerini, nasıl koktuklarını, nasıl ses çıkardığını bilmek için ödünç alamayız. Deneyimlerini paylaşabilirler fakat emin olmak için kafalarının içine giremeyiz, ya da onlar da bizimkilere giremez. Olgusal deneyimlerimizi diğer insanlarla paylaşma kabiliyetimizin sınırları bizi varoluşsal olarak yalıtılmış hale getirir. Dünya deneyimimiz tamamen kendimize bağlıdır ve bunları bir başka insanla ya da deneyimlerini bizimle paylaşan diğer insanlarla doğrudan paylaşamayız. Yalom (1980) bu yalıtım şeklini iki diğer psikolojik şekle ayırmıştır: Kişiler arası yalıtım ve öz yalıtım. Kişilerarası yalıtım diğerlerinden literal olarak ayrılma sonucu oluşur; örneğin kişi sosyal iletişim açısından sınırlandırıldığında veya geniş bir topluluktan alması gereken daveti almadığında. (Case& Williams). Kişilerarası yalıtım varoluşsal yalıtım duygularını tetiklese de insanlar arkadaşları ve ailesi yanındayken de yalıtılmış olarak hissedebilir. İnsanların kendi özel deneyimleriyle teması kaybetmesinden gelen kişilerarası yalıtım aynı zamanda varoluşsal yalıtımdan ayrılmaktadır. Buna karşın, kişi diğerlerinden ayrılmış hissetmeden de kendini yalnız hissedebilir ya da kişi varoluşsal olarak yalnız hissetmeden diğerlerinden ayrılabilir. Bireysel farklılıkların, insanın varoluşsal yalıtım duygularının sıklığı ve belirginliğine göre oluştuğunu kabul ediyor olsak da varoluşsal yalıtım faktörlerinin, kişinin diğerlerine olan davranış içeriğindeki yaşamına da dikkat çekiyoruz. Özellikle, insanların varoluşsal yalıtım duygularını güvende tutmayı sevdiğini ve varoluşsal yalıtım duygularını kışkırtmayı sevmediğini ileri sürüyoruz. Varoluşsal yalıtım insanların iki temel ihtiyacı gidermesinde zorluk çıkarmaktadır: Bilme ihtiyacı ve kişilerarası bağlanabilirlik ihtiyacı. Bilme ihtiyacı ve diğerlerine bağlanma ihtiyacını engelleyen varoluşsal yalıtım potansiyelinin, varoluşsal olarak bağlandığımızı hissettiğimiz (I Sharers) insanlara doğru çekilme ve varoluşsal olarak yalıtılmış olduğumuzu hissettiren insanlardan çekinme (non-I-sharers) eğilimimizi desteklediğini ileri sürmekteyiz. Bunun için ben paylaşımı (I sharing) yapısına giriş yaparak başlayacağız ve ben paylaşımının kişilerarası ve gruplar arasında oynadığı güçlü rolle ilgili son bulgularımızla devam edeceğiz.
İKİ YÖNLÜ BENLİK
Ben paylaşımı, James’ın (1890/1918) iki yönlü benlik kavramından meydana gelmiştir. “Me” ve “I”. Me kendimizin temsilidir yani benlik algılamasıdır. Kendimizi adlandırdığımız, kendimiz hakkında düşündüğümüz şeyi, kendimizi nasıl hissettiğimizi, kendi davranışlarımızla ilgili bildiklerimizi vs. gibi unsurları içerir. Aynaya baktığımızda Me aynada gördüğümüz yansımamızı temsil eder. Me’nin tersine I kendimizin aracı tarafımızı temsil eder yani özne olarak benliği. Herhangi bir andaki algılarımızı, tepkilerimizi, yorumlarımızı, kısacası deneyimlerimizi, kendi yönlerimizi temsil eder. Aynaya baktığımızda, yansımaya bakan tarafımızı temsil eder. Me genelde stabilken I kısa süreli bir doğaya sahiptir. Bir andan diğerine anlık olarak değişebilir. Benlik de dahil olmak üzere ilişkilerle ilgili araştırma son yıllarda artmıştır ve bunlardan bir çoğu Me üzerine yoğunlaşmıştır. Me üzerine yapılan vurgu, I üzerine yapılan ampirik çalışmayla ilişkili zorluklardan çıkmıştır. Ayrıca insanlara kendi I’larını tarif etmelerini isteyemeyiz, çünkü tanım olarak I, tanımı yapan benliğin bir parçasına atıfta bulunur. Bundan yola çıkarak James psikologların, “I” terimini filozların ve teologların alanında bırakıp “Me” terimini anlamaya odaklandığını ileri sürmektedir.
Ben Paylaşımı (I- Shraing)
Tam anlamıyla, Ben Paylaşımı, insanların, öznel olarak benliğin en azından bir diğer kişiyle kaynaşmış gibi hissettiği anlara işaret etmektedir. Ben Paylaşımı durumunda insanlar en azından bir diğer kişiyle o an aynı deneyime sahip olduğuna inanırlar. Bir başka özneyle dünyayı tecrübe edinmeye çalışmak Ben Paylaşımıyla ilgili sonuçları yanlış çıkarabilir. Bu nedenle Ben Paylaşımı, bir ya da daha fazla insanın belirli bir anı tecrübe edinmesini sağlayan öznel bir duyguyu işaret eder. Buradaki amacımızla ilgili olarak, deneyimlerin aynı olup olmadığına bakılmaksızın, Ben Paylaşımı örneği olarak belirli bir anda insanların ya da en azından bir kişinin aynı deneyime sahip olduğu herhangi bir zamandaki algıyı düşünebiliriz. Daha da önemlisi, nesnel olarak doğru olsun ya da olmasın Ben Paylaşımı deneyimlerinin varoluşsal bağlılık olasılığına daha yakın olmasını sağladığını belirtiyoruz. İnsanlar belirli bir anı başka biriyle yanlış olarak tecrübe edindiği sonucunu çıkarsa bile Ben Paylaşımını içeren bir algı kişinin dünyayla ilgili kendi deneyimlerinde yalnız olduğu duygusunu yok etmektedir. Bu nedenle Ben Paylaşımı varoluşsal yalıtım duyguları tarafından konulan onaylanma ve bağlanma ihtiyaçlarına tehdit oluşturan unsurları ortadan kaldırmaktadır. Başka biriyle Ben Paylaşımı yapmanın nedenleri nelerdir? Bununla ilgili en ikna edici