6 minute read

Mekteplerde Edebiyat

Next Article
Sözcük Dizini

Sözcük Dizini

M EKTEPLERDE EDEBiYAT

Dünyada hiçbir memleket bizim kadar seri bir inkılaba maruz kalmamıştır. Yarım asır evvel, vaktiyle devierin kurduğu bir imparatorluğun sahibi idik. Medeniyetimiz tamamıyla şarklıydı. İdaremiz alabildiğine teokrattı . Coğrafi vaziyetimiz bizi esas medeniyetimize tamamıyla zıt olan yeni bir aleme temasa mecbur bıraktı. Bu, garp medeniyeti idi. Garbın faikıyetini sezen gafil Tanzimatçılar acele ülduğu kadar hakiki bir inkılap hazırladılar, kanunlar yaptılar, asri mahkemeler, asri mektepler açtılar. Çok akil, çok hakim oldukları için eskiyi birdenbire ilgaya teşebbüs etmiyorlar, her şeye bir "arta kalış" hakkı bırakıyorlardı. Devletin hemen her müessesesinde tezatlar, ikilikler baş göstermeye başladı. Bu zaruriydi . İHm, sanat, adalet hasılı her şey ikiye ayrıldı. Biri eski, biri yeni . . . As ri mekteplerin yanında medreseler eski hallerinde kald ı . Şinasi i l e doğan tabii Türkçeye temayGI, asri edebi neviler yanında eski şairlerin iskolastik lisanları, divan edebiyatları da devam etti. İ n kılap büyük, pek büyüktü! O kadar büyüktü ki onu yarım asır değil, fakat üç dört asır istiap edemezd i . Her müessesenin buhranı arasıra sarsıntılı ihtilaller alevlendiriyordu. Eski imparatorluğumuz gibi içtimai inkılabımız da bayağı bir tahavvül değil, emsali görülmemiş bir "dev inkılabı" idi. Kağnıdan inip otomobile, hatta tayyareye biniyorduk. Bu "dev inkılabı" ilk kati zaferini edebiyat sahasında kazandı. İskolastik lisan, yani Arapça, Acemce terkipli lisan

71

son nefeslerini alıyordu. Divan edebiyatı nevileri öldü. Asri edebiyat nevileri onların yerine kaim oldu. Tiyatro, hikaye, roman, şiir yazılıyordu. Hele artık hemen hemen on sene var ki ne divan neşreden , ne kaside düzen var! Muhterem Ali Emiri Efendi üstadımızın zihniyetinde iki üç gazel-seradan başka bütün şairler asri nevilerle meşgul. . . Bütün gençlik iskolastik üsluba nispetle "yeni lisan" namı verilen tabii Türkçe ile yazıyor. Konuşurken gülünç görünen gayri menus lafızlar, klişeler, satıriara geçirilemiyor. Zevklerde, vicdanlarda bu büyük inkılap mukaddes ateşini yakmışken , hayat telakkisi gibi edebiyat telakkisi de tamamıyla değişmişken mektepler hala yarım asır ewelki umdeleri gençlere telkin etmeye uğraşıyor. Bugünkü asri edebiyat telakkisiyle hiç münasebeti olmayan ilm-i bediiler, beyanlar genç dimağlara istif . ediliyor. Bir sultani mezunu hiçbir arneli faydası, asri kıymeti olmayan şeyleri su gibi bildiği halde bir hikaye ile "nouvelle"i birbirinden ayıramıyor. Asri edebiyat nevilerinin asıllarından, tekamüllerinden, menşelerinden haberi yok, yahut malumatı pek eksik, pek sathi . . . Artık ruhu "şarktan garba tenasüh" olan inkılabın edebiyat, sanat, lisan sahasındaki kati zaferi inkar olunmamalı, ilmi mebdeler gibi manevi mebdeler de mekteplere girmeliler. Cevdet Paşa merhumun Arapçadan alarak Türkçeye tatbik etmeye çalıştığı kaideler, "Belagat-ı Osmaniye" gençlere hiçbir şey öğreter:ıez. Maziyi bilmek farzdır; fakat hali, istikbali ihmal etmemek şartıyla . . . Gençler eski iskolastik edebiyat ile meşgul olurlar iken asri edebiyatı da öğrenmeliler. Mademki demokrat garp medeniyetine mecburen giriyoruz. Bundan içtinap kabil değil. O halde garp edebiyatının usullerini, kaidelerini , tekniklerini ihmal etmemeli , artık tedrisata sokmalıyız. Garp edebiyatı klasikierin bir istilalesinden ibarettir. Yunan , Latin kla-

siklerini , garp edebiyatının son şekillerini sultanilerde göstermek icap eder. Gençler, bu malumatı elde etmek için darülfünunu bekleyemezler, çünkü hayat için, hal-i hazır için elzemdir. Asıl arneli bir kıymeti olmayan , bugün yaşamayan iskolastik edebiyatımıZin yeri darülfünundur. Çünkü divan edebiyatı artık nihayet ilme, edebiyat tarihine bir mevzudur. Sultani tedrisatında asri edebiyatın ehemmiyetini çoğaltıp iskolastik edebiyatı ihtisar etmek, iskolastik edebiyatın tamikini tamamıyla darülfünuna bırakmak en makul, en mantıki bir harekettir. Hayatı görebilen bu zarureti inkar edemez.

inci dergisi, Nr: 6, Temmuz 1335 (1914)

AZERBAYCAN İSTİKLALİ MÜNASEBETIYLE

Azerbaycan'daki kardeşlerimizin istiklali Avrupa'da tasdik edildi. Bu, bizim için çok büyük bir saadettir. Çünkü, Türkler son asırlarda benliklerinden uzak yaşıyorlardı . Münewerlerimiz kendilerine "şehrilik" diye bir milliyet uydurmuşlar, Türklüklerini inkara kalkmışlardı . Asya'da henüz "mezhep" milliyet sanılıyordu. Azeri kardeşlerimiz Avrupa ilmine, Avrupa edebiyatına, Avrupa telakkisine bizden çabuk hulul ettiler. Bugün bir devlet olarak varlıklarını meydana koyuyorlar. Biz Osmanlı Türkleri medeni telakkiler, iktisadiyat, ilim, bilhassa fen hususunda Azerbaycanlı kardeşlerimizden çok gerideyiz. Birçok sebepler bizim zamanımızı onlarınki gibi serbest bırakmamış, telakkilerimizi "yavaş yavaş" kabusundan bir türlü kurtaramamıştır. Biz zannederiz ki bu asırda medeni haraplığımızın içinde yalnız edebiyatımız yüksektir; hayır . . . Bizim edebi telakkilerimiz de kurun-ı vustaidir. Azeri kardeşlerimiz kırk elli sene ewel gayet geniş bir sahne edebiyatı vücuda getirmişlerdir ve içlerinde Mirza Ahundof gibi garp telakkisini tamamıyla kavramış münewerler yetişt i . Mesela, işte bu zatın piyesleri birçok Avrupa lisanlarına tercüme olunduğu gibi "edebiyat mükafatı" da kazanmıştır. Bizim edebiyatımııda tercümeye şaya n , mükafata layık görülebilecek eser hangisidir? Diyelim ki, Fin te n . Bir kere alınız, dikkatle okuyunuz, sahne sanatına dair en

74

iptidai malumattan haberiniz varsa şaşıracaksınız. Bütün lafız gürültüsü, mübalağalar, golois (goluvalar) görülür. Azeri kardeşlerimizle bizim şivemiz ayrılır. Vakıa onlarla konuşup pek güzel anlaşırız. Yalnız telaffuz tarzları bize biraz yabancı gelir. Azerbaycan lehçesine Osmanlı lehçesinden ziyade Farisi kelimeler girmiştir. Bununla beraber bir Anadolulu ile bir Azerbaycanlının arasında şivece hemen hiç fark yoktur. Bazı mahalli kelimeler Anadolu ile Azerbaycan lehçesini birbirinden katiyyen ayıramaz. Müstakbeldeki edebi Türk lisanı için Istanbul şivesi esas addedilmiştir. Bütün Turan , edebiyat lisanını Istanbul şivesine yaklaştırmaya uğraşıyor. Bu temayül büyük milliyetperver İsmail Gaspiranski Beyin tercümesiyle başlar. O, gazetesinin başına şiar olarak: "Dilde, fikirde, işde birlik" düsturunu yazmıştı. Türk m illiyetperverleri bu şiarı kendilerine mebde ittihaz ettiler. Istanbul'da konuşulan lisan bütün Türkle�ib lisanı olacaktı. Fakat konuşulan lisan! Yazılan !isan değil. . . Merhum İsmail Gaspiranski Bey bizim edebiyatımızın yazdığı iskolastik suni divan lisanına "tuti kuşu dili" namını verdi . Azerbaycan milliyetperverleri "millet"in manasını da tam Avrupalılar gibi anlamışlardır. Yani 'dili bir, dini bir' olan heyete millet derler. Içlerinden Istanbul'un eski divan lisanını taklit edenler de vardır. Fakat gençler konuşulan lisanı kendilerine numune ittihaz etmişlerdir. "A. Cevad" ismindeki şairin Koş m a / a r unvanlı şiir kitabı sanki İstanbul'da yazılmış zannolunur. Vezinleri millidir. Halbuki beş on sene ewel Azeri kardeşlerimiz de bizim gibi Acem aruzunu kullanıyorlardı. Bizdeki milli edebiyat hareketi oralara kadar aksetti . Emin Beyin, bu saf Ziya'nın , Ziya Gökalp'ın manzumelerini okudular. İstanbul'un milli edebiyat cereyanını taklide başladılar. Azerbaycanlı kardeşler sanatı, edebiyatı

bizden çok severler; ediplere, san.atkarlara da bizden daha çok hürmet ederler. Bunun sebebi ise aşikardır. Orada edip yahut şair kendisini milletinden ayrı saymaz. Milletinin lisanını bizimkiler gibi hor, hakir görerek ilmi, müktesep, suni bir kitap lisanı terennüm etmez. Buradaki genç mümessilleri bile bir edip, bir hikayenüvistir. Azerbaycanlılar küçük bir ist i klal sen'esi içinde bizim asırlardan beri yapamadığırniZ şeyleri yapmışlardı r . Memleketin her tarafını mekteple doldurdular. Türkçe lisanı resmi !isan ittihaz ettiler. Tiyatro mektebi açtılar. Sonra i l k Azerbaycan tarihini yazacak muharrire de büyük bir m ü kafat tahsis ettiler. Genç siyasilerden biri, daha geçen gün dedi k i : - Dünyanın e n tabii devleti, milli olan devlettir. Bu basit içtimai hakikatı bizim siyasilerimizden hangisi anlayabilmiştir? Hem şimdiden sonra basit milliyet asrının ta orta yerinde hangisi gıll-u gıştan azade olarak anlayabilecektir? Ne ise . . . Meyus olmayalı m !

Türk sanatkarları i ç i n artık bugün Istanbul gibi hatta İstanbul'dan daha serbest bir vatan açılıyor. Yeter ki coğrafi hududun haricindeki Atinalı Rum , İstanbullu yahut Trabzonlu Ruma kendisinden ayrı bir millettenmiş nazarıyla bakar mı? Osmanlı devletinin hududu içindeki Türkler de Türktür. Azerbaycan, Şimali Kafkasya, Türkistan , Hive, Buhara, Semerkant ve Fergana ülkelerindeki Türkler de Türktür. Aralarında küçük bir şive farkından başka hiçbir yabancılık yoktur. Umumi, milli edebiyatın bu farkı da bir iki asır geçmeden kaldıracağından şüphemiz olmasın! Azerbaycan bizim müstakbeldeki milli edebiyatımızı bütün Turan sahasına, yani Türklerle meskCın ülkelere neşretmekte samimi bir amil ola-

caktır. Onun için Azerbaycan'ın istiklal i , hemen bütün Turan'ın istiklali demektir. Evet, Hazar Denizi'nin öte tarafındaki kardeşlerimize Avrupa medeniyetini bizden ewel mutlaka onlar götüreceklerdir.

Türk Dünyası dergisi, Nr: 1 -94, 29 Kinunuseni 1332/13 Şubat 1916

This article is from: