MEKTEPLERDE EDEBiYAT Dünyada hiçbir memleket bizim kadar seri bir inkılaba maruz kalmamıştır. Yarım asır evvel, vak tiyle devierin kurduğu bir imparatorluğun sahibi idik. Medeniyetimiz tamamıyla şarklıydı. İdaremiz alabildiğine teokrattı. Coğrafi vaziyetimiz bizi esas medeniyetimize tamamıyla zıt olan yeni bir aleme temasa mecbur bıraktı. Bu, garp medeniyeti idi. Garbın faikıyetini sezen gafil Tanzimatçılar acele ül duğu kadar hakiki bir inkılap hazırladılar, kanunlar yaptılar, asri mahkemeler, asri mektepler açtılar. Çok akil, çok hakim oldukları için eskiyi birdenbire ilgaya teşebbüs etmiyorlar, her şeye bir "arta kalış" hakkı bırakıyorlardı. Devletin hemen her müessese sinde tezatlar, ikilikler baş göstermeye başladı. Bu zaruriydi . İHm , sanat, adalet hasılı her şey ikiye ay rıldı. Biri eski, biri yeni . . . Asri mekteplerin yanında medreseler eski hallerinde kaldı. Şinasi ile doğan tabii Türkçeye temayGI, asri edebi neviler yanında eski şairlerin iskolastik lisanla rı, divan edebiyatları da devam etti. İnkılap büyük, pek büyüktü ! O kadar büyüktü ki onu yarım asır değil, fakat üç dört asır istiap ede mezdi. Her müessesenin buhranı arasıra sarsıntılı ihtilaller alevlendiriyordu. Eski imparatorluğumuz gi bi içtimai inkılabımız da bayağı bir tahavvül değil, emsali görülmemiş bir "dev inkılabı" idi. Kağnıdan inip otomobile, hatta tayyareye biniyorduk. Bu "dev inkılabı" ilk kati zaferini edebiyat sahasında kazandı. İskolastik lisan, yani Arapça, Acemce terkipli lisan 71