2 minute read
Vaziyet-i Edebiye
VAZIYET-l EDEBİYE
ihtimal ki , henüz tamamıyla bir "millet" haline geçemedik. Mazi olan ümmet devrinin izleri hala ruhumuzda yaşıyor. Fakat içtimai inkılaplar bir "hareket" ise, o hareketin şuuru da edebiyattır. Edebiyat bir cemiyetin adeta müfekkiresidir. Bir şeyi yapmadan , ewela nasıl düşünür, nasıl niyet edersek cemiyet de bir inkılaba hazırlanırken uğrayacağı tahavvülleri ewela edebiyatında izhar eder. Işte bizim cemiyetimiz de asrileşmek ihtiyacını ilk defa bu sahada gösterd i . Osman Nevreslerin , Hersekli Arif H ikmetlerin arasında Namık Kemal yetişti. Asri şekilleri, iskolastik edebiyatın yani medresede öğrenilen ilmi edebiyatın üzerine aşılamaya kalkt ı . Roman yazd ı , hikaye yazd ı , tiyatro yazdı, makale yazd ı . Gazeteci oldu. Zamanındaki edebi vaziyet şimdi tıpkı Buhara'da, Hive'de olduğu gibidir. O, her şeyi bir hamleyle yıkmak istedi . Tabii muvaffak olamadı. Medrese, medresenin ilmi, Arapç a , Acemce kıymetleri daha capcanlıydı. Harnit'le Ekrem asrileşmek ihtiraslarına rağmen ne medresenin lisanından , ne de Acem aruzundan ayrılabildiler. Muallim Naci "artakalış" kuwetinin son teşennücü oldu. Adeta divan edebiyatını yeni baştan ihya etmeye çalıştı. Herkes gazelciliğe, nazireciliğe koyuldu. Bir an için asri neviler unutulur gibi oldu. Sonra Fikret'in sayesinde " Edebiyat-ı Cedide" hareketi kımıldadı. Bu, hakikaten asrileşmekte çok büyük bir merhaleyd i . " Lisan" hala iskolastik kalmakla beraber "beyan" tamamıyla değişiyor, son derece gayri tabiiliğine rağme n , yine med-
1 1 8
rese edebiyatından fersahlarla ayrılıyordu. Fakat Edebiyat-ı Cedide medrese anasırını, yani Arapça, Acemce terkipli iskolastik lisanla Acem aruzunu alet olarak muhafaza ettiği için katiyyen demokrat bir hareket sayılamazdı. Onların dilini -dikkat ister! Avam demiyorum !- yine halk anlamıyor, karileri medrese tahsili görmüşlere münhasır kalıyordu.
Bugün edebi vaziyetimiz gayet esaslı bir surette değişti. On senelik "milliyet cereyanı" yeni lisanı edebiyata soktu. Konuşurken kullanılırsa pek gülünç olan Arapça, Acemce terkipler, hele alacalı vasf-ı terkipler satırlarda da gülünç görünmeye başlad ı . Bünyeleri, ahenkleri itibariyle Türkçe kelimelerin yüzde ellisini içine bozmadan alamayan Acem aruzu iflas ett i . Medrese kıymetleri hakimken halkın sinesinde mütevazı yaşay<!tl , yalnız samimi hisleri besteleyen milli vezinler her vakit mazi zannedilmiş bir "hal"in karanlığından çıkarıldı. Refik Halit tabii Istanbul Türkçesini olanca güzelliğiyle yazarken "Peri Kızıyla Çoban H i kayesi" şairi milli veznin , milli lisanın, bilhassa milli beyanın bütün anatını gösterd i . Artık lisanda kendimizi bulduk, demektir! Cemiyette değilse bile edebiyatta rönesansımız başlad ı . Yani lisanla alette millileştik. Asrileştik. Fakat edebiyatta millileşmeye daha çok vakit var. Romantizm, milletin edebiyatta kendini buluşu demektir. Yarım asırlık mesai ancak bize lisanda kendimizi buldurabildi . Acaba edebiyat için d e b u kadar uzun bir zaman beklemek icap edecek mi? "Lisanda kendimizi buldu k ! " deyişim tabii bugün umumi değildir. Kısmen parodi, fantazi halinde medrese edebiyatı devam ediyor. Acem aruzu da son nefesini alıp veriyor . Geçirdiğimiz buhranlar edebiyat faaliyetini durdurduğu için yeni zekalar yetişemedi . Şimden sonra ister istemez yaşamaya mecbur olduğumuz millet hayatı yüzümüzü halka
döndürecek! "Efail ü tefail" medreseye kalacak. Halk dili, halk ruhu, halk felsefesi, halk aleti edebiyatın unsurları olacak! Şimden s6nra yetişenler Arapça, Acemce terkipli gazeller, kasideler değil, milli vezinle açık, saf, samimi şiirler, hikayeler, romanlar, tiyatrolar, haileler yazacaklar! Millet, yani halk muhabbeti genç alimiere içtimai şe'niyetleri, en doğru hakikatleri arattıracak! Yarın bütün cihanca kıymet verilen yüksek, orijinal, yeni bir Türk edebiyatı doğacaktır. Fakat biz bu taayyün eden gayeden daha çok uzağız. Yapacağımızı biliyoruz. Kalem elimizde . . . Ama henüz önümüzde sayfalar boş . . . Işte bugünkü edebi vaziyetimiz!
Kalamış, 2 Eylül 1919 itharn gazetesi (Haftalık ek) Nr: 3 1 Eylül 1 919