7 minute read

Şairlerin Kitabı Münasebetiyle

Next Article
Sözcük Dizini

Sözcük Dizini

ŞAİRLERİN KİT ABI MÜNASEBETİYLE

Medrese lisanı n ı b ı ra kıp m il l i lisanı k u llanan genç ş a irlerim iz-Acem a ruzu yerine m illi vez i n lerSaf Türkçe h ülyası-Es k i lerin gaflet i-Mercimek A h met-Şemsettin Sam i, Ziya Paşa, Cevdet PaşaMeçhu l bir Türkçe taraftarı-İki Türkçe gazeliMua ll i m Naci 'n i n [isan telakkisi-Otuz beş sene evvel a ç ı l m a k istenen b i r çığı r-Team ü l-i kadi m duygusu-Mu a l l i m Naci buna razı değil-İki gazelde kapanan "Türkône" çığı rı-Ha l b u k i bugün . . . Mil l i lisana m u h abbet-Milli ş a irlere teşekk ü r.

Genç şairler eserlerini geçen hafta bir kitap halinde çıkardılar. "Genç şairler" diyorum , vakıa bunların içinde Celal Sahir gibi yaşı kemale yaklaşanlar da yok değil . . . Fakat bu şairler hepsi meslekçe, "Edebiyatı telakki" nokta-yı nazarından genç . . . Hepsi medrese lisanını, Acem aruzunu terk etmişler! Karşımıza -Refik Halit'in nesirde yaptığı gibi- altı iskolastik asrını devirerek çıkıyorlar. Ne Arapça, Acemce bir terkip! Ne köhne bir mazmun! Bir lisan ki cah i l , alim, büyük, küçük hepimiz anlıyoruz . . . Bu şairler bizim fikrimize . . . Yani malumatımıza, müktesebatımıza değil, ruhumuza, vicdanımıza hitap ediyorlar. Halkın dilindeki kelimelerle, tabii bir lehçe ile, güzel İstanbul şivesiyle yazıyorlar. Acem aruzunu alimiere bırakıp kendi milletleri için milli vezinleri, milli rebabı ele alan bu gençler içtimai şuurumuzun kati müjdecileridir! "Milli vezin , tabii Türkçe, asri edebiyat" esaslarıyla hulasa edilebilen "milli edebi-

1 72

yat" cereyanını temsil ediyorlar. Ben "yeni lisan" münakaşaları esnasında galebenin bu kadar çabuk olacağını hiç ümit etmezd i m . Çünkü memleketimizde ilmi umdelerirı meçhuliyet i , tabii lisanın , milli veznin mahiyetini münewerlere aniatmayı imkansız bir hale koymuştu. "Türkçe! . . " deyince herkes "safi Türkçe" anlıyordu. "Irk" nazariyesi gibi "lisan" hakikatı da yanlış telakkiye uğramıştı. İçtimai hakikat bize gösteriyor ki: "Her lisan cezirlerinden değil , tasarruflarından mürekkept i r . " Halbuki en büyük lisaniyunumuz bile bu bariz şeyi görmüyor ve "her !isan tasarruflarından değil , cezirlerinden ibaretti r ! " sanıyordu. Bununla beraber Türkçe yazmak, iskolastik lisanı yalnız alimlere bırakmak temayülü pek eskidir. Bir padişahımız, Mercimek Ahmet isminde bir edibi çağırıyor, ona Arapça bir kitap veriyor, diyor ki:

"Bunu milletimizin anlayacağı gibi açık lisanla tercüme et. lstılah falan karıştırma! " Mercimek Ahmet'in Türkçe tercümesini biraz sonra bir Bağdat valisi beğenmiyor. Aynı kitabı divanının şairlerinden birine Arapç a , Acemce terkipl i medrese l isanıyla tekrar tercüme ettiriyor. Şemsettin Sami Bey , Şinas i , Ziya Paşa, Cevdet Paşa g ibi büyük alimlerimiz suni iskolastik divan lisanının aleyhinde bulunuyorlar. Ziya Paşa ile Cevdet Paşa Acem aruzunun Türkçemize uymadığını uzun uzadıya anlatıyorlar. Fakat heyhat ! O zaman karanlıklardayız. . . Edebiyat telakkimiz tamamıyla kurun-ı vustai ! . . Şinasi de Türkçe kıtalar yazmaya çalışıyor. Fakat muvaffak alamıyor. Çünkü lisan hakikatının m a hiyetine vakıf deği l ; gözü hep cezri Türkçedel Türkçe yazmak merakı, tahrir lisanımızı konuştuğumuz lisanla birleştirmek temayülü yalnız büyük alimierimize münhasır değ i l ! Meçhul Türklerin de

bunu istediklerini goruyoruz. Mesela Tercüman-ı Hakikat edebiyatının en azgın devrinde Hüseyin Hüsnü isminde bir şaire rastgeliyoruz. Mütevazı bir zat! Sade Türkçe gazelini Muallim Naci'ye gönderirken yazıyor ki: "Aksak hayvanla kervana karışmak kabilinden ise de tab'ı hususunda müttehaz olan usule riayetiniz tabiidir . " İşte gazeli:

Sevdiğim dün gece sens iz içime s i n medi h iç Ne yedimse bağa z ı m da dizi/ip i nmedi h i ç Han i b i r g ü n ban a bak t ı n d a çev i rd i n baş ı n ı Göz ü m ü n yaşı o g ü n denberidir d i n medi h iç Ne deyim sağ olas ı n var olasın doğrusu ya Sen i sevdim seveli bu gön ü l i n e i nmedi h iç Başı n a bindiriyors u n dedi ler sevdiğ i n i Başı m üzre yeri v a r i s e d e bak ! B i n medi h iç.

Fakat Muallim Naci: " . . . Gazellerin sade Türkçe olduğunu tasdik edemez isek mazuruz, diyor, çünkü ' H iç'in Lügat'i Türki olduğu hiç hatırımıza gelmiyo r . " Evet Muallim Naci d e bir lisanı cezirlerinden ibaret sanıyor. Halbuki dünyada böyle yalnız kendi cezirlerinden ibaret bir !isan yoktur! Tek bir ır ka mensup, fertleri hiç karışmamış bir millet olmadığı gibi. O fakir Hüseyin Hüsnü Efendi de bugün mektep çocuklarının bildiği bu hakikattan bihaber. İkinci bir mektubunda bakınız nasıl müdafaa ediyor: "Faziletmendim efendim! Biri sırf Türkçe olarak acizane tanzim ve takdim etmiş olduğum iki kıta gazel tenezzülen tab' buyurulmuş. Teşekkür ederim. Bendeniz şiiri pek severim. Mamafi yalnız gördüğüm eş'arı lezzetle okur isem de zadei tab' olarak tevellüt eden efkan nazmen tertibe pek az hevesim vardır. Lakin her gün bir türlü şive ile Tercüman-ı Hakikat sütunlarını tezyin eden parlak parlak eserler hissiyat-ı derunumu tehyiç etmiş idi de bendeniz o suretle teşaur etmiş

idim. Biraz çalışıyor isem şair olabilecek gibiyi m . Fakat vaktimi bütün bütün şiire sarf etmek efkannda değilim. Yani vakit buldukça buna da çalışmak isterim. Her ne hal ise işte sırf TÜ.rkçe bir gazel daha yaptım . Takdim ediyorum. Ben de bir çığır açmak istiyorum . Yani hakikaten Fuzuliyane, Saibane, Sabitane şiirler arasında bir de Türkane' -Tabir affoluna- gazeller bulunsun diyorum. Ancak ewelki gazelimde ilişilen 'Hiç' lafzı üzerine biraz söz söyleyeceğ i m . Birçok lisanlarda birçok elfaz-ı müteşabihe olduğu malumdur. Mesela Fransızca ikiye 'Dö' ve Farisice dahi 'Dü' denildiği halde bunun me'hazını katiyyen bulmak olur mu? Acaba Memaliki Osmaniye'nin Türk lisanı cari olan hangi yerinde 'Hiç' lafzı müstamel değildir? Bahusus ki bunun dahi 'Dü' kelimesi gibi lisan-ı Fariside telaffuzu başka ve Türkide dahi başkadır. ihtimal ki su ret ve mahall-i istimali dahi başkadır. Velhasıl bizim 'Hiç'e Türkçe Hiç' dersek teamül-i kadime binaen kimse bir şey diyemez. Eğer demezsek maşayı mangalı dahi elimizden kaptırarak bu kışta naçar kalırız. " Zavallı Hüseyin Hüsnü Efendi "teamül-i kadim" demekle "Bir lisanın tasarruflarından mürekkep olması" hakikatını sezdiğini anlatmak istiyor. Bu sefer gönderdiği gazel bütün cezren Türkçe olan kelimelerden mürekkep:

Sevdiyse bu gönl ü m a n ı bilmem daha n i t t i

Yet m ez m i b u çek t i k leri m iz bitmedi g i t t i D ü n k a n baş ı m a s ı ç radı söylend i m i d i sert B i rden b i re b i r parladı görsen nele r e t t i Görmedi n as ı lsa a n ı i l ler/e gezerken Bir kaş çatarak yüreğ i n yağın e ri t t i Gördükçe bu günlerde çevirmekte y ü z ü n a h Kim ler ne dedi kend i n e ? Bilmem n e i ş i t t i ? Ben ö l meliyim ! Ölmeli, k u rt u lmal ı y ı m ben Katla n m aya a r t ı k y ü reği m kalmadı b i t t i .

işte böyle otuz beş, kırk sene ewel Türkçe yazmaya çalışa� "Türkane bir çığır" açmak isteyen bu genci Muallim Naci ernelinden vazgeçirtiyor. "Lisanımızda cezren Türkçe olmayan kelimelerin Türkçe sayılamayacağı" fikrinde sabit kalarak bakınız ne diyor:

" . . . Türkçe söylemeye çalışmak hususiyle şiirde daire-i ifadeyi bütün bütün daraltmak demek olduğundan sırf elfaz-ı Türkiyye ile asar yazmak iltizamında devam etmemeniz daha ziyade arzu olunur . " Muallim Naci b u . . . O vakit her söylediği ayn-ı hikmet! Hüseyin Hüsnü Efend i , açmak istediği çığırı ikinci gazelden sonra kapatıyor. Bir daha ne imzasın ı , ne eserini görüyoruz. Bugün artık gençlik Muallim Naci gibi " . . . O güzel elfaz-ı Arabiyye ve Farisiye ile elfaz-ı Türkiyye'yi mezcederek fasih ve beliğ söz söylemek"* sanatını hiç latif bulmuyor. Bugünün gençliği tabii lisanı , milli vezinleri, milli edebiyatı seviyor. Eski divan edebiyatına, iskolastik şaheseriere de hakaretle bakmıyor. Fakat bu lisanı ilme, darülfünuna, alimiere bırakarak milletin lisanıyla teganni ediyor. Eserlerindeki m ana kendi ruhlarının . . . Kelimeler halkın . . . işte Ziya Paşanın istediği milli edebiyat!

Bu felaket demlerinde bir araya toplanıp güzel Türkçemizin, milli rebabımızın ilahi ahengiyle bizi teseliiye koştukları için genç şairlerimize çok teşekkürler etmeliyiz . . .

Vakit gazetesi, Nr. 786 1 3 Kanunusani 1 336 (Ocak 1 920)

• Muallim Naci, Tercüman-ı Hakikat.

This article is from: