8 minute read
Don Kişot
tes k i n - i h asret ederdi. . . L u c i n de 'i görmü ş h üsn ü bi-a d i / i n e h ayran o l m u ş t u . . . Kızın vasf-ı cemaliyle beraber m e k t uplarında . . . Kızın cazibe-i h üsn ü a n ı n a mağlup o la ra k çift l i k te k i sevda s ı n ı çoktan feram uş e t m i ş t i ve i / h . " (s. 1 32). Kitap lisanı kullananlar "çalıştı, satın aldı, etti" diyemezler. "Sa'y etti, iştira etti, nazil oldu" derler. İşte bu hal canlı lisanı edebiyattan kovan bir vebadır. Hiç olmazsa doğduğu memleketlerin, doğduğu asırların hudutlarını aşarak bize kadar gelmiş olan büyük şaheserleri tercümeye kalkanlar bu vebadan kendilerini kurtarmalı. Ölmez şaheserleri öldürmemeli . . .
Cervantes üç yüz sene ewel yaşamış bir İspanyol muharriridir. Birçok komediler yazmıştır. Yalnız Don Kişot'u ebedi kalmıştır. Üç yüz sene ewelki bir "enmuzeç" bugün muhakeme olunabilir mi? Üç yüz senede "hayatı idrak tarzı" ne kadar değişmiştir! Değil mi? Fakat ruhumuzun bazı halleri vardır ki, asırlardan beri aynı mahiyette durur. Eğer Don Kişot'un zihniyetinden, hayatı idrak tarzından bugün bir iz bulunmasaydı bu şaheserin yaşamasına imkan yoktu. Cervantes'in tezi meydandadır. Şövalye romanlarını tehzil etmek. . . Fakat hayalinde yarattığı kahraman belki onun arzusunun hilafına olarak canlanıyor. Hakikatin eleınli bir çehresi gibi yaşıyor. Birinci ciltte garip, kaçık, bön, saf gördüğümüz Don Kişot ikinci ciltte nasihatçı, aki l , oldukça muvazeneli bir adam oluyoro Kitabı bitirdikten sonra kahramanı düşünmeye başlarsak onun halis bir idealist olduğunda şüphemiz kalmıyor. Müphem bir hüzün duyuyoruz. Hayaile hakikatin çarpışmasından çıkan gülünç gürültü bir müddet bizi eğlendiriyor. Don Kişot'un harekatına bakarken ruhunu görmüyoruz. Sanço'yu bi-
le anlayamıyoruz. Ewel zamanın şakrak "fars"ları gözümüzü boyuyor. Don Kişot'un birsamiarına tıpkı hancılar, köylüler gibi gülüyoruz. Şimdi Cervantes'in dehasıyla soğukluğunu giderdiği mübalağalardan bir an uzaklaşalım. Bu şövalyeciği muhitinin hissizliğinden dışarıya çıkaralım. Ahlaki vaziyetini : Şahsiyetin i , emeli n i , aşkını tayine çalışalım. Enmuzeçlerin ruhuna hulul etmek için onları etrafiarını saran vakalardan, hadiselerden, zihniyetierden muvakkaten ayırmalı. Rivayete bakılırsa Cervantes bu eserlerini Cezayir zindanlarında yazmıştır. Yaralanarak sakat kalan, kurtulup vatanına dönmek ümidi pek zayıf olan bir adamın ruhundaki hal nedir? Yeis. . . Kırılan, sönen bir hayaile kahramanlığa, şövalyeliğe, fedak�ulığa karşı itimatsızlık. . . İşte Cervantes hakiki bir kahramanke n , hakiki bir fedakarke n , hiç şüphesiz o şövalye romanlarını da noktası noktasına veedle okumuşken bu ruhi haletin altında harsını aldığı şeylere hücum ediyor. Kahramanlık, diğergamlık mefkCıresini veren şövalye romanlarının insanı delirttiğini, gülünç bir vaziyete soktuğunu anlatmak istiyor. Hiçbir hicivci tezi için kahramanına Cervantes kadar itisaf etmemiştir. Zavallı şövalye birinci ciltte her gün rastgeldiğinden dayak yer. Halkın onu deli yerine koyarak eğlenmeleri, şakaları o kadar kaba o kadar insafsızcasınadır ki, gülerken aynı zamanda acır, hiddetlenir gibi olursunuz. O , Cervantes'e inat, o kadar yüksektir ki. . . Yerdeki şe'niyeti görmez, belki görmeye tenezzül etmez.
Don Kişot'ta her şeyden ewel "iman" vardır. Ezeli bir şeye, kendi ferdiyetinin haricinde ulvi bir hakikate inanır. "Ideal" aşkını duymuştur. Bu ideale erişmek için her şeyi hatta canını feda etmeye hazırdır. Zaten hayat onca ideal içinde yaşamaktır . ideali "dünyada hakikatle adaleti muzaffer etmekti r . "
Don Kişot bu ideali nerede buldu? "Şövalye romanlarında n , hurafelerden mi?" diyeceksiniz. Ne olursa olsun . Bunu aramayınız. Onun ahlaki düşüncesine bakınız. Don Kişot kendi ferdiyetine, şahsına hiç ehemmiyet vermiyor, ideali içinde fena bulmuştur. Yaşı eliiye yakın . . . Zayıf, kemikli, uzun boylu . . . Şövalyelik kitaplarını vecd ile okuyor. Nihayet bu kitaplardan bir kütüphane vücuda getiriyor. Bunun için yegane serveti olan tarlaların yarısından ziyadesini satıyor, kitapları onu zapt ediyor. Fasılasız okumaktan, uykusuzluktan dimağı kuruyor. Aklını aynatıyor. . . Görüyoruz ki Don Kişot hasta . . . Ama ideali ruhunda sapasağlam duruyor: "Kendisi için değil, başkaları, kardeşleri için çalışmak, fenalığı dünya yüzünden kaldırmak, insana düşman kuwetlerle, devlerle, sihirbazlarla dövüşmek ! " Ruhunda hodgamlığın gölgesi bile yok. Lakin cahil. Yüksek bir tahsil görmemiş ama, bütün müessesata, dine, Allah'a, asilzadeliğe itikaclı, hürmeti var. Aynı zamanda kendi hürriyetini düşünüyor, başkalarının hürriyetini de ihmal etmiyor. Zaten uğraşması hep başkalarının hürriyetini temin etmek için değil mi? Bütün şahsiyeti fedakarlıktan, ihlastan ibaret! Onun için son derece cesur! Hiç düşünmez, tek başına yüzlerce kişiye birden h ücum eder. Gözünü ateşten sakınmaz. Korku bilmez. Mağlupluk hatırından bile geçmez. "Gezginci şövalyeler gibi bütün cihanı dolaşayım . Zayıfların , zulüm görenlerin imdadına yetişeyim! " diyen Don Kişot çok büyük ruhlu, çok mütevazı, çok merhametli bir kalbin sahibidir. Tefahürcü değildir. Yapacağı büyük işe vücudu, sıhhati, kuweti müsait midir? Bunu hesap etmeye hacet görmez. Yalnız çelikten daha pek bir "irade"si vardır. Emeli, sabit fikir halindedir. Emeline erişmek için koşar. Etrafına bakmaz deli gibidir. En bariz, e n aşağı hakikatler vücudunun ateşiyle eriyor. Yeldeğirmenleri-
n i , koyun sürülerini, dev düşman kümeleri halinde görür. Mızrağını çeker, saldırır. Emeli o kadar kuvvetlidir ki. . . Hiç başka bir şey düşünemez. En kaba tecavüzlere maruz kaldığı zaman sanki yine hakikatten haberi yoktur. Ulvidir. Lafı , tavrı, hareketi hep yüksektir. Ahlaki kuvveti bir an zayıflamaz. Ernelinden başka şeye karşı kayıtsıziiğı pek samimi , pek tabiidir. Geçirdiği badireleri aklında tutamaz. Bir saat sonra unutur. Aklını , hatırasını dolduran mefkCıresinin şahıslarıdır. Tasawuru: Evvel zaman şövalyeleri gibi rastgeldiği fenalıkları ortadan kaldırmak, haksızlıklara mani olmak, macera peşinde dolaşmaktır. Yavaş yavaş sönen gezginci şövalyelik müessesesini uyandırmak kadar vatanı için faydalı bir şey olamayacağına kaildir. Ahırda ihtiyar, zayıf atına bakarken lskender'in Bucephale'ını hatırlar. Daha macera aramaya çıkmadan ona "Rosinante" adinı kor. Sonra kendisine bir ad lazım. Bu adı bir hafta arar, nihayet bulur. Don Kişot . . . Faka t , o yalnız kendinin şeref kazanmasına razı değildir. Nazarında kendisinin ehemmiyeti yoktur? Hemen okuduğu şeyleri hatırına getirir . Şövalye Amadis adına vatanın namı olan "Gol" kelimesini ilave etmemiş miydi? lleride büyük muvaffakıyetler kazandıktan sonra bu şerefin yalnız kendisine ait olmasına razı değild i r . Bu şeref memleketine ait olmalı . . . Kendi adını " Don Kişot de la Manche" kor. M aksadı ulvid i r . Tedarikini tamamlayınca duramaz. Durursa dünya yüzünde vaki olacak fenalıklardan kendisi mesul kalacağına emindir. Don Kişafta imandan sonra en bariz bir surette göze çarpan haslet "vazife hissi"dir. Yüksek bir emrin, bir vazife emrinin icrasına çalışır. Bu emri yerine getirmek için her türlü sefaletiere katlanır. Mukabilinde hiç şahsi bir menfaat düşünmez. Üstü başı perişandır. Tolgasının yarısı mukawadandır. Sefildir. Hatta açtır. Fakat bunlardan hiçbirisinin
farkında değildir. Çok fakirdir . Acizdir. lhtiyarcadır. Bununla beraber bütün dünyanın zulüm görenlerini kurtaracak bir kuweti kendinde bulur. Kendinden hiç şüphesi yoktur. Öteye beriye hücumlarında neticeyi, faydayı , teferruatı düşünmez. Çünkü maksadının esası fedakarlıktır. Halbuki hiçbir fedakar hareketinden sonraki neticeyi hesap etmez. Hesap ederse yaptığına "fedakarlıj{" denmez.
Don Kişot'un sevgilisi de tamamıyla bir hayald i r . Fakat kuwetli imanı sayesinde onun vücudundan, varlığından bir an şüphelenmez. Talihi bir gün yardım eder de, bir deve rastgelirse . . . Tabii onu iki parça edecek. Yahut dev ona teslim olacak. O vakit deve, "Git sevgilime teslim ol! " diyecek. Gençliğinde "Quixada" (Kiksada) yahut "Quesada" (Kesada) namı altında aviarda dolaşırken güzel bir köylü kızını sevmiştir. Bu kız onun muhabbetini hiç duymamış, yahut ehemmiyet vermemiştir. Fakat daima kalbinin hakimidir. Ismi "Aidonzo Lorenco. " Don Kişot ile aynı köyde oturuyor. Ama Don Kişot bu ismi yüksek görmüyor. Uzun müddet düşünüyor. Ona da bir isim buluyor: "Dulcinee Toboso. " Artık hep onun güzelliğ i , şan ı , şerefi için yaşıyor. Mektubunu götüren Sanço'nun sevgilisine dair verdiği hakiki tafsilatı reddediyor. Daima onu bir ulviyet halesi içinde gözünün önüne getiriyor. Ona imanı o kadar kuwetli ki . :. Uğrunda ölmeye hazır! Hasmı tarafından yere serilince , "Ey şövalye beni öldür. Fakat benim zayıflığım Dulcinee'nin şanına asla zarar iras etmez. O yine dünyanın en güzel kadınıdır" der. Sevgilisini hakiki bir aşkla bir ideal gibi sever. Dulcinee kaba saba, pis bir köylü kadın kıyafetinde karşısına çıkınca gözlerine inariamaz. Büyücülerin, sihirbazların onu bu hale koyduğuna ka il olur.
"Ben h a k i k at ten i h ti rOz ederim " diyen şair bu şe'niyet karşısında ne kadar ıstırap duymuştur. Şe'niyete mugayir bir ideale iman edenlerin nesilleri kesilse tarih kitapları kapanır. Aramızda daima "oiana" değil, kendilerince "olması icap edene" koşanlar vardır. Işte Don Kişot da bunlardan birid i r . Fakat Cervantes şe'niyete taraftardır. Şe'niyetle beraber ona zulmediyor. Maskaraya çeviriyer. Ama Don Kişot yine hiç aldırmıyor. Gayet iyi terbiye görmüş, asi l , kibar, civanınert bir adam gibi hareket ediyor. Tavırları hep mümtaz, hep ağırbaşlı . . . Son derece nefsine haki m ! En büyük hakarete maruz kaldığı zaman bile soğukkanlılığını kaybetmiyor. ldealiyle o kadar meşgul ki, bazen izzeti nefsini bile unutuyor. Gitgide şahsına teveccüh eden taarruzlara pek aldırmamaya alışıyer. Bir sofrada " . . . Ben asla barbar değilim. I l m i , edebiyatı sever, alimiere hürmet beslerim" diyor. Onca harbin gayesi, "dünya nimetlerinin en birincisi olan sulhu, asayişi insanlara vermektir . " Onca dünyada en büyük vazife muharebedir. Muharipler dünyada en faydalı bir vazifeyi icra edenlerdir. Çünkü gayesi "sulh, sükun" olan harbi onlar yaparlar. Muhariplerle alimleri mukayese ettiği zaman ulviyette ikisini bir tutmaz. Muharipleri daha yükseğe çıkarır. Alimler için der ki , " . . . Çok vakit işkenceye uğrarlar. Cehalet, gayz, haset onları hırpalar. Bunu d a itiraf eder ama zaruret saikasıyla zenginlerin önünde eğilirler. Minnettarlık gösterirler. Bazen -pek nadir olarak- bir alim, servete nail olursa eskiden çektiği meşakkatleri hemen unutur (bir cahil gibi) , o günkü saadetinden istifade ede r . " Halbuki muharipler? . . Ediplerin, alimierin nihayet iki bin rakibi vardır. Bir muharibin karşısına otuz bin rakibi çıkar. Muhariplere mükafat nedir, nis-
Don Kişot'un ölümü pek hüzünlüdür. Cervantes burada insafsız şakalara kalkmaz. Lakin bir uşak yine rahat durmaz. Zavallıya son nefesinde teselli vermek ister. "Yakında yine yeni maceralar peşinde dolaşacaklarını" söyler. Fakat Don Kişot inanmaz, herkesten af dil er, asıl ismini söyler. "Ben artık Don Kişot değilim! " der. Bu eseri üç yüz senedir akutturan Cervantes'in mübalağalı, ibtidai kaba şakaları, latifeleri değil, Don Kişot'un ruhudur. Don Kişot daima vecd içinde yaşayan, vecdi içinde kendini kaybetmiş olan bir adamdır. Etrafında yapılan münasebetsizliklere yabancıdır. Ulvi bir fikrin saltanatı altında, kendi kendine uydurduğu, fakat bütün kuwetiyle iman ettiği hayali bir alemde yaşar. Ulvi bir fikri n mutaassıp hizmetkarıdır. Fakat bu fikir hayata uymaz. Eski, cansız bir mazi "hal" içinde yaşamaya kalkarsa tabii gülünç olur. Işte Don Kişot mazi olmuş, masala geçmiş bir hayatı, şövalyeliği yaşatmak istediği için "hal''in taarruzuna uğruyor. Barut devrinde kılıç kahramanlığı iflas etmiştir. O bunu düşünmüyor. Her adımında masalı tarih zannedenlerin idealine, şe'niyetin ibrama göre bir şekil veremeyenlerin hüsranına düşüyor. Bununla beraber maddiyatı şe'niyetin altında eziHrken ulvi ruhunun daima yüksekte kaldığını görüyoruz. Onu çok seviyoruz, güldükten sonra, hakkında merhamet, hürmet duyuyoruz. Geçen neşemizin izi derin bir hüzün oluyor.
Yeni Mecmua dergisi, Nr: 37 28 Mart 1 91 8