teskin-i hasret ederdi. . . Lucinde'i görm üş h üsn ü bi-adi/ine hayran olmuştu . . . Kızın vasf-ı cemaliyle beraber mektupları nda. . . Kızın cazibe-i h üsn ü anına mağlup olarak çiftlikteki sevdasını çoktan feram uş etmişti ve i/h. " (s. 1 32).
Kitap lisanı kullananlar "çalıştı, satın aldı, etti" diyemezler. "Sa'y etti, iştira etti, nazil oldu" derler. İşte bu hal canlı lisanı edebiyattan kovan bir veba dır. Hiç olmazsa doğduğu memleketlerin, doğduğu asırların hudutlarını aşarak bize kadar gelmiş olan büyük şaheserleri tercümeye kalkanlar bu vebadan kendilerini kurtarmalı. Ölmez şaheserleri öldürme meli . . . Cervantes üç yüz sene ewel yaşamış bir İspan yol muharriridir. Birçok komediler yazmıştır. Yalnız Don Kişot'u ebedi kalmıştır. Üç yüz sene ewelki bir "enmuzeç" bugün muhakeme olunabilir mi? Üç yüz senede "hayatı idrak tarzı" ne kadar değişmiştir! De ğil mi? Fakat ruhumuzun bazı halleri vardır ki, asır lardan beri aynı mahiyette durur. Eğer Don Kişot'un zihniyetinden, hayatı idrak tarzından bugün bir iz bulunmasaydı bu şaheserin yaşamasına imkan yok tu. Cervantes'in tezi meydandadır. Şövalye romanla rını tehzil etmek. . . Fakat hayalinde yarattığı kahra man belki onun arzusunun hilafına olarak canlanı yor. Hakikatin eleınli bir çehresi gibi yaşıyor. Birinci ciltte garip, kaçık, bön, saf gördüğümüz Don Kişot ikinci ciltte nasihatçı, akil, oldukça muvazeneli bir adam oluyoro Kitabı bitirdikten sonra kahramanı dü şünmeye başlarsak onun halis bir idealist olduğunda şüphemiz kalmıyor. Müphem bir hüzün duyuyoruz. Hayaile hakikatin çarpışmasından çıkan gülünç gü rültü bir müddet bizi eğlendiriyor. Don Kişot'un ha rekatına bakarken ruhunu görmüyoruz. Sanço'yu bi92