4 minute read

Emeğin Feminizasyonu

Next Article
Feminist Mimarlık

Feminist Mimarlık

Mete Gürkan

| mete.gurkan@gmail.com

Advertisement

| @vejetaryenkebab

GÖRÜNMEYEN EMEK SESİNİ YÜKSELT: EMEĞİN FEMİNİZASYONU

Dünya üstünde her şeyde olduğu gibi emek konusunda da bir ayrımcılık var. Bazı emek biçimleri görmezden gelinirken, insanların emeği niteliksiz olarak sıfatlanabiliyor. Görünmeyen emeğe dair yazımızın başlığını ise geçen yıl gerçekleşen bir 8 Mart eyleminden aldık. Görünmeyen ve yok sayılan emeğin de artık sesini daha çok yükseltme zamanı geldi.

Görünmeyen emek; genel olarak ücret karşılığı verilen bir emek olmadığı için, yani madden mübadele değeri taşımadığı için yok sayılan, gözden kaçırılan emek biçimi olarak tanımlanabilir. Toplumsal durumun bir yansıması olarak genel anlamda kadın emeği, kadının özellikle de ev içi emeği görünmeyen emeğin önemli bir boyutunu oluşturuyor. Bir işte çalışmayan bir kadının ev içi emeği zorunluluk gibi algılanıyor. Burada harcanan emek, kadınların harcadığı olağanüstü emek görünmez

kılınıyor. Ev içi işlerin başı sonu olmaması, belirli bir mesaisinin olmaması görünmez emek algısını derinleştiriyor. Halbuki tüm bu işler devasa bir zaman aralığına denk düşüyor. Kadın eğer ev dışında çalışmıyorsa toplumun

genelindeki hâkim düşünce ise şu oluyor; erkek yani koca dışarıda çalışıyor, tüm gün bir emek harcıyor. Kadın da doğal olarak evde, bu doğal ve zorunlu bir işbölümü. Çünkü kadın, erkeğin geliri üstünden geçimini de sağlıyor. Fakat buradaki kritik nokta; geçiminin sağlanması, kadının emeğinin karşılığını aldığı anlamına gelmiyor. Kadının yaşam standartları, ekonomik bağımsızlığı, erkeğin gelir düzeyine göre belirleniyor. Diğer yandan hem ev dışında hem de evde çalışan kadının emeği de var tabii ki. Yine bir tür görünmeyen emek biçimi ile karşı karşıyayız. Kadın hem dışarıda çalışıyor hem de evin içinde çalışıyor. Evde iş yükünün dağılımında korkunç eşitsiz bir işbölümü sözkonusu. Bu durumu her gün yeniden üreten yerleşik cinsiyetçi kalıplar ise hiçbir şekilde yıkılmıyor.

Niteliksiz emek yoktur Bugün iş gücü piyasasına baktığımızda, neo-liberal yapılanmaların sonucunda kadın emeğinin esnek üretim biçimlerine, enformel işlere bilinçli şekilde yöneltildiğini fark ediyoruz. Son 25 ila 30 yılda dünya genelindeki eğilimlerden biri de kadın istihdamındaki artış oldu. Fakat bu artışın geri planı çok olumlu bir duruma işaret etmiyordu. Birçok kadın güvenceli, tam zamanlı işlerde değil güvencesiz, esnek, geçici işlerde istihdam ediliyordu. Örneğin Türkiye’de de örneğini görebileceğimiz üzere hizmet sektörüne ciddi bir yönlendirme mevcut. Hizmet sektörü, enformel işlerde, ev eksenli işlerde kadınların emeği nitelikli emek olarak sayılmıyor. Bu emek kadınların doğal yatkınlıkları olarak görülüyor. Emeklerinin

nitelikleri görünmez kılınıyor, emekleri vasıfsızlaştırılıyor. Oysaki niteliksiz emek yoktur, hiçbir emek biçimi niteliksiz olarak tanımlanamaz, tanımlanmamalıdır. Emeğin karşılıksızlığını ortadan kaldırmak, emek sömürüsünü azaltmak için; ev içi emek sürecinde üretilenlerin ölçülmesine yönelik birtakım yöntemler uzun yıllardır tartışılıyor. Diğer yandan ev içi emeği ücretlendirmenin bu işlerin kadına ait işler sayılması sonucunu doğuracağı ya da pekiştireceği yorumları da yapılıyor. Bu; ev işlerinin kadınların işleri olduğunun tescil edilmesi anlamına gelebilir. Bu noktada bir görüş de; harcanılan emekten kaynaklanan emeklilik hakları ve sosyal güvenlik haklarında mümkün olan her türlü iyileştirmeyi yapmak olarak öne çıkıyor.

Emeğin ve emeğe dair kullanılan dilin feminizasyonu Emek dünyası ve emek piyasasının ırk, etnisite ve cinsiyet temelli ayrımlarla belirleniyor. Erkek egemen dil ve fikriyat; emeğe de hâkim durumda. Erkek egemen ve tam zamanlı işler devletin düzenlemeleri aracılığıyla korunurken; dışkaynak, taşeron, sözleşmeli, parttime, ev eksenli güvencesiz iş biçimleri yaygınlaşıyor. Neoliberal politikaların kadınlar üzerinde yol açtığı olumsuz sonuçlar sadece ekonomik boyutla sınırlı kalmıyor. Toplumsal cinsiyet rollerini bir kez, bir kez daha pekiştiriyor. Bu noktada emeğin feminizasyonu çok kritik bir olgu. Bu da toplumdaki erkek egemen zihniyetin ve tahakkümlerin yıkılması ve zayıflatılmasıyla doğru orantılı. Otorite ve güç gerektiren mesleklerin erkeklere özgü; bakma, besleme ve hizmetle ilişkili mesleklerin ise kadınlara özgü olduğu kalıpları yıkılmadan emekte bir dönüşümden söz etmek çok zor. Baskıcı, hiyerarşik, sömürüye dayalı her tür ilişkinin köklü dönüşümlerle ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu; geleneksel ilişkilerin arkasına gizlenen sömürüyü de daha görünür hale getirecektir. Seks işçilerinin diğer tüm emekçiler gibi hakları vardır Emek konusunda en çetrefilll alanlardan biri de seks işçiliği ve seks işçilerinin emeği. Belki de dünya üstünde emeği en çok yok sayılan, emeği nedeniyle en çok şiddete maruz kalan meslek grubu seks işçileri. Üstelik seks işçilerine yönelik suçlar konuşulmuyor, üstünde durulmuyor, cezalandırılmıyor hatta teşvik ediliyor. Seks işçileri nefret suçları, tecavüzler,

fiziksel saldırı ve cinayetler ile karşılaştığında bunu umursamayan hatta “hak etti” diyen insanlar var. Seks işçileri, fiziksel, cinsel, duygusal/psikolojik ve ekonomik şiddetin tam da göbeğinde hayatlarını sürdürmeye yarım yamalak da olsa çalışıyorlar. Sistematik bir şiddet ile karşılaşan seks işçileri, diğer yandan güvencesizlik, sosyal haklardan mahrum kalma, yoksulluk ve ölüm ile boğuşuyorlar. Görülmeyen, konuşulmayan, duyulmayan, küçümsenen, hak talepleri umursanmayan seks işçileri, emek örgütleri veya sol oluşumlar içinde bile yok sayılıyor. Oysaki bir seks işçisi kadın, erkek veya eşcinselin de diğer tüm emekçiler gibi hakları vardır. Yapılması gereken seks işçilerinin emeği gerçekten emek midir’i tartışmaktansa bu insanların da emeklerine saygı duymak, sahip çıkmak ve onların da mücadelerine omuz vermektir.

Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, 2006 yılında bir grup gönüllünün çabasıyla başladı. İlk olarak 1994 yılında ABD’nin San Francisco kentinde düzenlenmiş olan ve her yıl 5 Temmuz’da, 1934 yılında yaşanan “Kanlı Perşembe” olarak bilinen olayın yıldönümünde başlayan ve 1 ay süren bir işçi kültür ve film festivali Laborfest ve Laborfest’in kurucusu ve emektarı Steve Zeltzer, bir yandan esin kaynağı, diğer yandan da festivalin en önemli destekçilerinden oldu.

11. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ “BARBARLIĞA KARŞI UMUT ÖYKÜLERİ”

Bu yıl 11. kez düzenlenen Uluslararası İşçi Filmleri Festivali 1-8 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirildi. Festivalin amacını organizatör ekip şu şekilde tanımlıyor: •Tüm dünyadan işçi sınıfının yaşamını ve mücadelesini anlatmak, •İşçi sınıfı mücadelesine dair film veya belgesel yapan kişi ve grupların deneyimlerini paylaşmak ve ortaklaştırmak, •İşçilerin, işsizlerin, öğrencilerin, köylülerin ve kadınların mücadelesini ve tüm dünyadan halkların isyanını gösteren çalışmaları yaygınlaştırmak. Bu nedenle de işçileri bir birey olarak sahip oldukları diğer nitelikleri de göz ardı etmeden anlatan, hatta doğrudan o diğer nitelikleri ile anlatan, o nitelikler dolayımı ile deneyimlediklerini perdeye taşıyan filmler festival programında kendisine yer bulur. Bunun da yanında diğer farklı gruplara ve sınıflara mensup insanların yaşadığı koşulları da ele almayı önemser. Festivalin yüzünü döndüğü yer, işçi sınıfıdır.

This article is from: