6 minute read
Sendikal Hareketin Doğuşu
Sevcan Karadağ
| sevcankaradag00@gmail.com
Advertisement
| @mdrnlsr
17'nci yüzyılın sonlarında buharlı makinaların kitlesel üretimde kullanılması ve sonucunda kapitalizmin ortaya çıkmasıyla, bu yüzyıla kadar tarımda çalışan birçok işçi, büyük fabrikalarda çalışmaya başladı. Böylelikle toplum, sermaye sahipleri ve çalışan işçi sınıfı olmak üzere ikiye ayrıldı. Sermaye küçük bir kitlenin elinde, çalışan halk ise daha çoğunluktaydı. İş alanının sınırlı, işçi sınıfının da yoğun olması iş bulmayı zorlaştırıyordu. Bu nedenledir ki işçiler fazla mesai, az ücret, sağlıksız koşullar gibi birçok kötü duruma boyun eğerek çalışmalarını devam
ettiriyorlardı. Duruma ses çıkaran kesim ise çabucak susturuluyordu. Devletler de kapitalistleri destekliyor ve işçi sınıfı hiçe sayılıyordu. Sermaye sahipleri daha da büyümek istiyor, bu nedenle de daha ucuz işçi sınıfı olarak nitelendirilen kadın ve çocuklar ağır koşullarda çalıştırıyordu. Günlük 18 saate varan çalışma süreleri, iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı alınmayan önlemler, fabrika çevresinde sağlıksız barakalarda iç içe yaşamak gibi sebepler işçilerin ortalama yaşama süresini 40'lı yaşların altına çekiyordu.
1789'da Fransız Devrimi ile burjuvazi, seçme seçilme hakkı başta olmak üzere bazı temek hakları sadece mülk sahibi erkekler ile sınırlı birer ayrıcalık olarak hayata geçirmiş, bu durum devrimin başarısında mücadele eden işçi sınıfı için büyük hayal kırıklığı yaratmasıyla birlikte işçi sınıfına tarihi bir ders olmuştur. İşçi sınıfı böylelikle, burjuvazi sınıfa ve kapitalist sisteme karşı örgütlü bir direniş göstermedikçe koşulların değişmeyeceğinin bilincine varmıştır. Sanayi devrimi ve Fransız Devrimi ile birlikte ekonomik ve sosyal anlamda güçlenen burjuvazi, işçi ve
köylü sınıfını dışlamıştır. Sonunda işçi sınıfı tüm bu katlanılamaz koşullara, ilk tepkilerini, makinaları kırarak tepkilerini gösterdiler. Ludizm denilen bu ilk işçi hareketi, işçilerin kapitalizme karşı ilk ayaklanmasıydı. Ancak hükûmet makinaları kıran işçilere ölüm cezası vererek bu eylemleri önledi. Ludizm'den önce, makineleşmenin öncesinde ise ilk kitlesel tepkileri hırsızlık şeklinde ortaya çıkıyordu. İşçi sınıfı zenginleri gördükleri yerde döverek tüm paralarını alıyorlardı. Engels bu döneme ilişkin şu ifadeyi kullanmıştır: "İşçi, bütün halk içinde çile çekenin niçin yalnız kendisi olduğunu kavrayacak nitelikte değildi. Sonunda ihtiyaçlar, mülkiyetin kutsallığına beslediği köklü saygıya üstün geldi ve hırsızlığa başladı." Avrupa'da bu ekonomik rejim hızla yayılırken işçi sınıfı da hızla artıyor ve yavaş yavaş sınıf bilinci ortaya çıkıyordu. İlk zamanlar kendi aralarında dayanışma dernekleri ve yardımlaşma sandıkları gibi ortaya çıkan örgütlenmeleri bu tarihlerde sendikal hareketlerin başlayacağını işaret ediyordu. Baştaki yaralanan, sakatlanan, işten atılan işçilerin en az hasarla kurtulmasını ve ölen işçilerin ailelerine desteği amaçlayan biraradalıkları zamanla işçileri, kendi çalışma koşullarını da sorgulamaya yöneltti. Başlayan işçi örgütlenmeleri devlet ve sermaye sahipleri tarafından baskılanıyordu. Buna rağmen sendikalar oluşturulmaya ve işçi hakları korunmaya devam ediliyordu. İlk sendikaların büyük bir bölümü, belirli bir meslekten işçiyi barındıran ve vasıflı işçi örgütleyen meslek sendikaları olarak kurulmuştur. O dönemde üretimin bir parçasının kendileri olduğunu fark eden işçi sınıfı "grev" denen eylem biçimini buldular. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle çalışmalarını durdurarak grev yaptılar. Artan grevler, direnişler ve çatışmalar sebebiyle 1791'de Fransa'da, 1799'da İngiltere'de işçilerin örgüt kurmalarını engelleyen yasalar oluşturuldu. Bunların kaldırılması için yine işçiler uzun bir mücadele vermek zorunda kaldılar. Kapitalist dünya tarihi, işçi sınıfını, mücadele etme haklarını almaları için bile mücadele etmeye zorladı. Sonuçta 1824'te İngiltere'de, 1884'te Fransa'da sendika örgütlenmeleri yasal olarak tanındı. Ancak sermaye sahipleri ve devletin işçi sınıfı üzerindeki baskılamaları son bulmadı. 20'nci yüzyılın başlarında sendikalar kapitalizmin geliştiği ABD ve Avrupa'da daha etkin bir güç haline geldi. Etkin eylemleriyle işçi hareketleri birçok kazanım elde etmiştir. -1919 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kuruldu. Yine sendikaların çabaları sonucu "İşçi Hakları Bildirgesi" benimsendi. Bu bildirgenin temel ilkeleri şunlardır: *Emeğin bir meta gibi değerlendirilmesi, *Sendikal örgütlenme hakkının sağlanması, *Yeterli bir yaşam düzeyini koruyabilmek için elverişli ücret ödenmesi, *Günlük 8, haftalık 48 saat çalışma süresi, *Haftada en az 24 saat dinlenme süresi, *Ülkede tüm işçilere eşit davranılması, *İşçilerin korumayı amaçlayan yasa hükümlerinin uygulamasını sağlayacak denetim sisteminin kurulması. II. Dünya Savaşının sonlarına doğru Filadelfiya'da toplanan ILO, tarihsel bildirgelerinden biri olarak tanınan ve ILO'nun amaç ve hedeflerinin belirtildiği "Filadelfiya Bildirgesi"ni 1944 yılında yayınladı. Bu bildirgede ise şu temel noktalar vurgulandı: *Emek bir mal değildir. *Dernek kurma ve ifade özgürlüğü desteklenen bir ilerlemenin vazgeçilmez şartıdır; *Yoksulluk, bulunduğu yerlerde, herkesin refahına yönelik bir tehlike oluşturur; *İhtiyaca karşı mücadele, her ulusun kendi ülkesi içerisinde tükenmez bir güçle ve kamu yararının sağlanması amacıyla işçi ve işveren temsilcilerinin hükümet temsilcileri ile eşit şartları içinde katılımlarıyla yapacakları serbest tartışmalara ve alacakları
demokratik kararlara hâkim olarak sürekli ve ortak bir uluslararası gayretle yürütülecektir. *Irk, inanç ve cinsiyetleri ne olursa olsun bütün insanlara, maddi ilerlemelerini ve manevi gelişmelerini, hür ve haysiyetli bir şekilde, ekonomik güvence altında ve eşit şartlarda sürdürmek hakkına sahiptirler. Yayınlanan bildirgede şu konuların ILO için önemli bir yükümlülük oluşturduğu belirtildi: *Tam istihdamın sağlanması ve hayat seviyesinin yükseltilmesi, *İşçileri, becerilerini ve bilgilerini bütünüyle
gösterebilmekten zevk duyacakları işlerde çalıştırmak ve bu sayede ortak refaha en iyi biçimde katkıda bulunmak; *Bu amaca ulaşmak için, bütün ilgililer hakkında uygun güvencelerle işçileri mesleklerinde yetiştirmek üzere olanaklar sağlamak ve onların bir yerden diğer bir yere nakillerini ve bu arada gerek kendilerinin gerek diğer halkın göçerliliğini kolaylaştırabilecek önlemlere başvurmak, *Ücretler ve kazançlar, çalışma süreleri ve diğer çalışma koşulları konularda kaydedilen ilerlemelerin sonuçlarından herkese eşit şekilde yararlanma imkanı tanınması, iş sahibi olan ve korunmaya muhtaç olan kimselere asgari yaşam koşulları sağlayacak bir ücret verilmesi, *Toplu görüşme yapmak hakkının tam olarak tanınması, üretim düzenlemelerinin sürekli iyileştirilmesi ile sosyal ve ekonomik politikanın hazırlanması ve uygulanmasında ortaklaşa hareket etmek için işçi ve işverenlerin işbirliği yapması, *Güvenceye ve eksiksiz tıbbi tedaviye ihtiyaç duyan herkes için temel bir gelir sağlamak amacına yönelik sosyal güvenlik önlemlerinin yaygınlaştırılması,
*Bütün işlerdeki işçilerin hayat ve sağlıklarının uygun bir biçimde korunması, *Çocukların ve annelerin korunması, *Gıda, barınma, kültür ve dinlenme olanakları bakımından uygun bir düzeye ulaşılması, *Eğitim ve meslek alanlarında eşit şanslar sağlanması. Devamında ise 1949 yılında Uluslararası Özgür İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ICFTU) kuruldu. Savaş yıllarının ardından evrensel hakların yaygınlaştırılmasına ve kurumlaştırılmasına yönelen dünya sendikaları; *Sendikalar hakların geliştirilmesi; sosyal güvenlik sistemlerinin güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılması; *Savaş, çatışma ve terörün dışlanması; *Sömürgeciliğin kaldırılması ve ulusal bağımsızlıkların kazanılması; *İnsan hakları ihlallerinin engellenmesi; *Irkçılığın ve her türden ayrımcılığın sonlandırılması ve tüm dünyada demokrasinin geliştirilmesi, kurumlaştırılması doğrultusunda güçlü eylemler gerçekleştirdi. Koşulların çok da değişmediği günümüzde, burjuvazinin işçi sınıfına karşı üstün tutumu halen devam etmektedir. Devlet, bu sınıfı baskılama yollarına, çıkardığı yasalarla destek vermektedir. İktidar, işçi sınıfına yönelik en büyük saldırılarından birini gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Özel İstihdam Büroları (ÖİB), kıdem tazminatı ve taşeron şirketlerin faaliyetlerini düzenleyen yasa tasarılarından ilki, yani kamuoyunda “Kiralık İşçi Yasası” olarak da bilinen ve ÖİB’lerin faaliyetlerini düzenleyen yasa tasarısı bu saldırının en büyük darbesini içeren hattı. Güvenceli
çalışma koşullarının ortadan kalktığı yerine daha esnek ve geçici çalışma düzeninin getirileceği bu yasa tasarısının, iktidar güzellemelerinin arkasındaki esas amacı ise Türkiye’de piyasaların neoliberal dönüşümü tamamlamak ve yaklaşan küresel ekonomik kriz karşısında sermayenin kârlılığını korumakla birlikte patronların işçilere karşı sorumluluklarını azaltmaktır. Bu yasa ile sendikal örgütlenme de artık zorlaştırılacaktır. Tüm bunlardan dolayı işçilerin sendikalarda örgütlenmesi bu sınıf mücaledelesi içinde önem arz etmektedir. "En kötü sendika, sendikasızlıktan iyidir." Bir işçi
Kaynakça: Özkiraz, A. & Talu, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. 2, (2008): 108-126 Sendikaların Doğusu; Türkiye ve Batı Avrupa Ülkeleri Karşılaştırması Ahmet Özkiraz, Nuray Talu İşçi sendikalarının tarihi gelişimi, Prof.Dr. İbrahim Erol Kozak Sendikacılık tarihi, Yıldırım Koç, Türk-İş Eğitim Yay.
Yaşam Oluklarında Birkaç Saat
Birçok gelecek olabilir, yitip giden her zaman parçası dünyayı başka başka geleceklere hazırlıyor olabilir. Hangisi daha yakın günümüze? Hangisi bir sonraki nesil için hazırlanıyor? Ütopya ve distopyalarla birçok politik konuya dokunan öykülerden oluşan bir eser… “