SABRİ ÇAĞRI SEZGİN scsezgin@gmail.com
Yeni Dünya Nasıl Keşfedildi? Okyanusun ötesinde kayıp bir kıta olduğuna ilişkin efsaneler antik çağlardan beri anlatılmaktadır, bunlardan en ünlüsü İlk defa Platon’un bahsettiği Atlantis adasına dair anlatılan efsaneydi. Efsaneye göre denizlerin tanrısı Poseidon, Cleito adında bir kadına âşık olur ve bu birliktelikten 5 ikiz erkek çocuğu dünyaya gelir. Poseidon her bir oğluna okyanusta birçok adalar ve büyük kara parçaları verir, bunlardan en büyüğü Atlantis’in hâkimi ise Atlantik Okyanusuna ismini veren Atlas’tır. Platon efsanenin devamında Atlantis’in doğal afetler sonucu bir gecede okyanusun sularına gömülerek battığını anlatır. Bu felaketten sonra güya Atlantis’e gitmeye çalışanlar da olmuş, ancak okyanusun çamurla kaplandığını ve gemilere geçit vermediğini görünce geri dönmüşler… Atlantis adasının eski çağlarda Herkül Sütunları olarak adlandırılan bugünkü Cebelitarık boğazının ötesinde, okyanusun ortasında olduğuna inanılıyordu. Tarihçi Herodot bu okyanusu “Atlantis Denizi” olarak tanımlayan ilk kişiydi, Atlantis’in varlığına inanan diğer antik filozoflardan bazıları da Strabon ve Posidonius’du. I. yy’da yaşayan Yahudi filozof Philo, Atlantis’i Asya ve Libya’nın toplamından daha büyük bir ada olarak belirtir ve depremler sonucu topyekûn battıktan sonra denizi aşılmaz hale getirdiğinden bahseder. Aynı dönem yaşayan Papa I. Clemens, okyanusun insanlar tarafından geçilmesinin mümkün olmadığını belirttikten sonra okyanusun ötesindeki topraklarda da yaratıcının kanunlarının aynen geçerli olduğundan söyler. Clemens’in bu ifadesi eski çağlardan beri bilinen fakat ulaşılması güç bir kıtanın varlığından söz etmesi bakımından ilginç… Viking kaşifler X. yy’da Kuzey Amerika kıyılarına seferler yapmışlardı. Kızıl Erik’in oğlu Leif Eriksson bu seferinde New Foundland’a kadar ulaştı.
Okyanusun ötesindeki yerleşimlere ilişkin bilgilere eski bir İberya efsanesinde de rastlıyoruz. Efsaneye göre İspanya’nın fethi sırasında Müslüman ordularından kaçan yedi rahip, cemaatleriyle birlikte gemilere binip Atlantik okyanusuna açılırlar ve batıya yelken açarlar. En sonunda Antilya adasına ulaşırlar ve buraya yerleşerek adada 7 şehir kurarlar. Atlantis’in gerçekten var olup olmadığını bilmiyoruz, ancak antik çağlardan beri denizcilerin Cebelitarık boğazının ötesindeki adalara yolculuklar yaptıkları kesin, hatta bunların arasında Yeni Dünyaya gidip gelen bile olmuş olabilir. Platon’un aktardığı efsane belki de sadece başkalarının okyanus aşırı topraklara ulaşılmasını engellemek isteyen tüccarların uydurduğu hikâyelerdi. Yeni kıtaya daha önce ulaşanlar olduysa bile bu dünyanın kaderini değiştirecek herhangi bir etki yapmadı, keşifler çağına kadar… Yeni Dünya’nın keşfinin Kolomb’la başladığı söylenir ama ondan 500 yıl önce İzlanda ve Grönland üzerinden gelen Vikingler Kuzey Amerika deniz yolunu çoktan keşfetmişlerdi. İzlandalı kâşif Leif Ericson Grönland’ı geçerek Kuzey Amerika kıyılarında önce Baffin Adası’na ayak basmış, daha sonra Labrodar kıyıları boyunca ilerleyerek bugünkü New Foundland’da kadar ulaşmıştı. Ericson’un ikliminden dolayı Vinland olarak tanımladığı bu adada bir Viking kolonisi de kurulmuş, ancak uzun ömürlü olmamıştı. Cenevizli kâşif Kristof Kolomb belki Yeni Dünya’yı ilk keşfeden kişi olmayabilir, ama bu kıtaya Avrupalıların kitleler halinde gelmesinin yolunu açan onun 1492’de gerçek-
61
Deniz Endüstri