7 minute read
KÜLTÜREL YENİLENME VE KÜLTÜREL KAYGI TAMPONUNUN YENİDEN OLUŞTURULMASI
kanıt, insanların bazı uyaranlara aynı anda tepki göstermeleri veya tepki gösterdikleri şeyin aynı olması gibi durumlarla ortaya çıkmaktadır. İki ya da daha fazla kişi bir şakaya aynı anda gülüyorsa ve hüzünlü bir şarkıya ağlıyorsa birlikte bir anı Ben Paylaşımı yaparak birlikte tecrübe ettiğine inanırlar. Ben Paylaşımının iki kişinin aynı uyarana aynı şekilde ve aynı anda tepki verdiğinde ortaya çıktığıyla ilgili kanıtlarımız olsa da insanların diğer bireylerle olan Ben Paylaşımı ölçüsünde güçlü düşüncelere sahip olduğunu ve bu görüşe çeşitli bir dizi bilgi temelinde ulaştığını düşünüyoruz. İnsanlar, diğerlerinin Onlarla Me yönlerini paylaştığını inanmaya eğilimlidirler. Bu açıdan bakacak olursak insanlar onlarla Me’sini paylaşan insanlardan hoşlanırlar. Çünkü Me ile ilgili benzerlikler I benzerliği için bir temsilci görevi görür. Eğer öyleyse insanların Me yönlerini paylaşan insanlara paylaşmayanlara oranla daha çok yardım etmeleri beklenir. Ben Paylaşımı ve sevme arasındaki bağlantıyı çalışmalarımızda test ettik. Bu araştırmayı sunmadan önce onaylanma ve bağlanma ihtiyaçlarının giderilmesi için Ben Paylaşımının gücüne geri dönüyoruz.
Kendi sinir sistemimizin durumunu bilebilseydik ve gerçeklik ona inanmayı bıraktığımızda gitmeseydi, bir şeylerin gerçekliğini asla edinemezdik. Kafamızın dışına çıkamazsak gerçeği nasıl belirleyebiliriz ve bir şeylerin bizim deneyimlerimizin dışında var olduğunu nasıl doğrularız? Varoluşsal yalıtım neyin gerçek olduğunu ve neyin yaratıcı zekanın bir ürünü olduğuna dair şüpheleri savunmasız hale getirir. Bu durum gerçekliğin gerçek doğasını bilmek için güçlü güdüleri olan bir türün üyelerine büyük bir sıkıntı kaynağı olur. Varoluşsal yalıtım göz önünde tutulursa, İnsanlar herhangi bir şeyi bildiğine dair kendilerini nasıl ikna edebilirler? Önceki araştırmacılar ve teorisyenler bu amacı yerine getirmek için diğer insanların bize yardımcı olduğunu ileri sürer: Diğerlerinin bizimle aynı fikirde olduğunu bilmek bize bilme konusunda emin olma duygusu sağlar Festinger, 1954; Kelly, 1955; Swann, 1996). Bu görüşü izleyerek, insanlar diğerlerinin aynı yolla öznel bir şekilde tecrübe edindikleriyle ilgili kanıtı arar ve buna yoğunlaşırlar. Bu tarz bilgiler, insanların deneyimleri için karşılıklı olarak onaylanma durumu sağlar. Varoluşsal yalıtım bizi bir başkasının öznel deneyiminin ilk elden sağlanan bilgisiyle bu kanıta ulaşmaktan alıkoysa da, biriyle ben paylaşımımız olduğunda sanki ilk elden bilgiye sahipmişiz gibi hissederiz. İnsanlar ben paylaşımı durumundayken, diğer kişinin, gerçekliği aynı şekilde tecrübe edindiğine inanırlar. Bu nedenle diğer insanın aklına giremeseler de bunu yapabilseler bulacakları şeyi bildiklerini tahmin ederler. Örneğin Ben Paylaşımı, başka birinin aynı deneyimi yaşadığını öğrenmeyi sağlar. Bilme ihtiyacımızın giderilmesine yardımcı olur. Birbirine benzer kişilerin kimliği aynı işleve hizmet eder. Örneğin insanların bizi kendimizi nasıl görüyorsak öyle görmeleri halinde kendi öz kavramlarımızın geçerliliği için güven kazanırız (Pinel & Constantino, 2003; Swann, 1996). Aynı şekilde, dünya görüşümüzü ve davranış standartlarımızı paylaşan bir grup ya da bireyler gördüğümüzde gerçekliği anladığımızı düşünmek ya da doğru yolda olduğumuzu bilmek bizi neşelendirir ve hoşnut kılar (Greenberg, 1986; Solomon, Greenberg, & Pyszczynski, 1991; Solomon). Kendi düşüncelerimizi paylaşan insanları bulmak ve dünyanın bizim etrafımızda döndüğünü düşünmek, bilme ihtiyacımızı giderse de bu bilme duyguları diğerleriyle kısmen bir çekim ve iş birliği sağlayan daha güçlü duyguları teşvik eder çünkü bu tür paylaşılan düşünceler Ben Paylaşımı (I Sharing) için bir aracı işlevi görür.
Bilme ihtiyacımızın giderilmesinde önemli bir rol oynamasına ek olarak, Ben Paylaşımının kişilerarası bağları hissetme ihtiyacımızı gidermede de önemli bir rol oynadığını ileri sürmekteyiz. Tipik olarak, araştırmacılar kişilerarası bağlantıdan bahsettiklerinde, biri tarafından ya da daha fazla birey tarafından sevilmek ve kabul edilmeye (Baumeister & Leary, 1995; Leary, Tambor, Terdal, & Downs, 1995) ya da bir grubun üyesi olmaya yoğunlaşmaktadırlar. Kaç tane insanın bizi kabul ettiğine veya kaç tane gruba ait olduğumuza bakmaksızın, diğerleri sadece varoluşsal olarak bağlandığımızı hissettiğimiz kadar bağlılık ihtiyacımızı gidermeye yardımcı olabilir. Diğer yandan bizi varoluşsal olarak izole hissettiren diğer insanlarla birlikte olmak, bizi gerçekte yalnız olmaktan daha çok yalnız hissetmemiz yönünde tetikler. Bu noktada, Asch’ın (1951,1956) uygunluk çalışmasındaki katılımcıları düşünelim. Hedef çizgisinin uzunluğuna yaklaşık olarak en yakın üç çizgiyi gösteren katılımcılara dönecek olursak, Asch uygunluk baskısıyla dolu bir durum yaratmak için testten sonra yanlış test cevabını verip birleşme görevini ortaya attı. Bu yöntem katılımcıların varoluşsal yalıtımı hissetmesine neden olmuştur. Katılımcılar, herkesin kendini kurtardığı bir deneyimin içine girivermişlerdir. Katılımcılar diğerleriyle kişilerarası temasa girmiş olsalar da bu yöntem onları berbat bir şekilde yalnız bırakmıştır. Kısacası bilme ihtiyacımızın tehdit edilmesine ek olarak varoluşsal yalıtım kişilerarası iletişimi hissetme ihtiyacımızı tehdit altına sokar. Bu nedenle nasıl ki Ben Paylaşımı bilme ihtiyacımızı gideriyor, aynı zamanda bağlanma ihtiyacımızı da gidermektedir. Birinin bir anını bizimle aynı yolla tecrübe edindiğini hissettiğimizde, bu kişinin dünyayı deneyimleme düzeyinde bizi anladığına inanırız. Böyle bir Ben Paylaşımı, varoluşsal bağlanma duygularını yaratarak kişilerarası bağlanma ihtiyacımızı gidermektedir. Bu duygular insanların bizi gerçekten sevdiğini gösteren pozitif bir bakışı beslemektedir. Ben paylaşımı kişilerarası bağlanma ihtiyacını gidermektedir çünkü kişi “I (ben)” durumunu paylaştığında bu “we (biz)” durumuna dönüşmektedir (Wegner, 1987).
Özet
Varoluşsal yalıtımın insanların bilme ihtiyacını ve bağlanma hissini tehdit ettiğini ve Ben Paylaşımının bu ihtiyaçları giderdiğini belirtmiştik çünkü Ben Paylaşımı bir başka insana varoluşsal olarak bağlandığımız hissini elde etmemizi sağlamaktadır. İnsanlar onları varoluşsal olarak bağlı hissettiren Ben Paylaşımında bulunan insanları aramaktadır. Fakat onları varoluşsal olarak yalıtılmış olarak hissettiren Ben Paylaşımında bulunmayanları sevmez ve onlardan uzak dururlar. Bir sonraki bölümlerde bununla ilgili araştırmaları haklı gösteren deneylerimiz vardır.
BEN PAYLAŞIMI VE SEVME: OLGUNUN KURULMASI
Bugüne kadar, Ben Paylaşımının diğerlerini sevmeye katkıda bulunduğuyla ilgili temel olgunun kurulması için yedi çalışma yürüttük. Bu çalışmaları tasarlarken Ben Paylaşımını diğer benzer formlardan yani Me ile olan benzerliğinden ayırmak için de çok özen gösterdik. Ben Paylaşımıyla ilgili devam eden analizlerden elde edilen tahminler karşısında geçmiş araştırmalardan elde edilen tahminler arasındaki ayrımı açıklığa kavuşturmak istiyoruz. Bu amaçla, geçmiş araştırmaların kısa bir incelemesiyle ve mevcut analizlerle uyumuna bakarak başlıyoruz. Benzerlik ve çekim (Byrne, 1971; Newcomb, 1961), stereotip ve önyargı (Allport, 1954; Tajfel & Turner, 1986), denge (Heider, 1958), öz doğrulama (Swann, 1996), ve terör yönetim kuramıyla (Greenberget, 1986; Solomon, 1991) ilgili çalışmalar gibi farklı araştırma geleneklerini birleştiren bir konudur bu. Ortak düşünce olarak bu çalışma, insanların onlarla geçmişini (Newcomb, 1961), ırk ve eknik yapısını (Allport, 1954), arkadaşlarını (Heider, 1958), fiziksel görünüşlerini ve giyinme tarzını (Berscheid, Dion, Walster,& Walster, 1971), değerlerini (Rokeach, 1960) ve onları anlatan daha bir çok karakteristik özelliklerini (Tajfel, Billig, Bundy, & Flament, 1971) paylaşan insanları tercih ettiklerini göstermiştir. Buna ek olarak insanlar Oscar’da bu yıl hangi filmin ödül kazanması vb. konularla ilgili olarak da aynı görüşleri paylaşan insanları tercih etmektedir (Byrne, 1971; Swann, 1996). Benzerlik ve sevme arasındaki ilişki aslında zıt yönde hareket ederek çalışır. Benzerlik sevmeye yol açabilir ve sevme de benzerlikle ilgili varsayımlara götürür (Murray, Holmes, Bellavia, Griffin, & Dolderman, 2002). İnsanların kendilerini neye benzediğiyle, nereli olduğuyla, kiminle akraba olduğuyla ve kendilerini tanımladığı kişisel özelliklerle daha bütünleşmiş olarak gördüklerine dair inancımız vardır. Örneğin göçmenler kendi vatanlarının dilini reddetmekte ve çocuklar ailelerinden kalan işi geri çevirmektedir. Nitekim birçok farklı geleneklerden gelen araştırmalar kişinin kendine bir nesne olarak odaklanmasıyla ilgili güçlükleri belirtmektedir. Objektif öz- farkındalık kuramı (Duval & Wicklund, 1972; Wicklund, 1975) ve öz- nesnelleştirme (Frederickson & Roberts, 1997; Frederickson, 1998; Goldenberg & Roberts), kuramıyla ilgili çalışmalara bakacak olursak bir nesne olarak kendine odaklanmanın duyusal ve bilişsel zararlı sonuçları olabilmektedir. Benzer şekilde tüketicilikle ilgili araştırma, kişinin zilyetliğini bir başkasının öz değeriyle eşit tutmanın kişinin zihinsel sağlığı ve genel refahı (Kasser & Ahuvia, 2002) için kötü olabileceğini göstermektedir. İnsanlar öz- kavramlarının (ya da Me) (self-concept, benlik algılaması) geçerliliğini sürdürse de ve bu geçerliliği sağlayanları çekici hissetse de insanların öznel deneyimlerinin (ya da I) geçerliliği, kişilerarası çekim için daha güçlü bir kaynak olarak işlev görebilir. Nitekim insanların Me’lerini paylaşan kişileri sevdiğini ileri sürüyoruz çünkü Me ile uyumlu olarak varsaydıkları benzerlik, I ile uyumlu olmak için olan benzerlikten söz etmektedir. Bu açıdan bakarsak bizimle aynı araba zevkine sahip ve aynı siyasi liderleri seven ya da bizimle aynı ten rengine sahip olan insanları seviyoruz. Bunlarla çok ilgilendiğimiz için değil ama bunları bizimle paylaşan diğer insanların bizimle aynı I durumlarını da paylaştıklarını düşündüğümüz için onları severiz. Bunun tersine inanırsak, bu insanlara olan sevgimiz aniden bitebilir ya da onları neredeyse hiç sevmeyiz. Kişilerarası sevmede, Me- Sharing ve I- Sharing’e katkıda bulunacak 4 çalışma yapmış bulunuyoruz.
Çalışmalar: 1-3 İlk İzlenimler
Metodolojiye dayalı bir senaryo kullanılarak, 1 ve 3 nolu çalışmalar, I- Sharing’in Me’sini paylaşmayan birine karşı Me’sini paylaşan kişi için insanların beğenisini azaltıp azaltmadığını incelemektedir. İnsanlar I- Sharing’in Me Sharing’e dayalı olduğu anlamını çıkarırsa Me paylaşımında bulunanlarla ile ilgili tercihleri, Me paylaşımında bulunanların aynı zamanda I paylaşımında da bulunup bulunmadığına göre olur. Her çalışma için bazı temel tasarımlar kullandığımız için Çalışma 1’i detaylı olarak inceleyip Çalışma 2 ve 3’ün temel tasarımdan saptığı yerleri işaretleyeceğiz. Yapılan önemli analizler katılımcıların kendi vatanlarını müzik zevklerinden daha önemli gördüğünü ortaya çıkarmıştır . Katılımcılarımızı 3 ayrı guruba ayırdık. 1. Vatanlarına müzikten daha çok önem verenler, 2. Müzik ve vatanlarına aynı derecede önem verenler ve 3. Müziğe vatanlarından daha çok önem verenler olarak bu ayrıştırmayı gerçekleştirdik ve bu yeni verileri analizlerimize ekledik. Sonuçlar, aynı Ben Paylaşımcı (I- Sharer) kişilerin daha erken etkileşimi sevdiğini ve göreli etkinin bu etkiyi azaltmadığını göstermiştir. Bu bulgular, alanın öneminin, kişilerarası sevme durumunda Ben Paylaşımın (I Sharing) etkisini açıklayamadığı konusunda kritik bir nokta ortaya çıkarmıştır. Sonuçlar Çalışma 1’deki bulguları göstermiştir. Özellikle de Me paylaşımcı bir kişi I’ını paylaştığında I paylaşımcı insanların Me paylaşımcı kişiyi daha çok sevdiğini gözlemledik. Aynı zamanda Çalışma 1’deki gibi I paylaşımı bu etkiyi azaltmamıştır. Son olarak çalışma 2’de katılımcıların ruh hallerinin ve vatanlarının Me üzerindeki yansımasını inceledik. Ruh halleri Me’lerine oranla I’ları hakkında daha çok şey