6 minute read

SPESİFİK OLMAYAN KAPALILIK İHTİYACINDA ÖLÜM BELİRGİNLİĞİNİN ETKİLERİ

tek kişilik haneye, gayri şahsi alışveriş merkezlerine ve cep telefonları ve bilgisayara dayalı iletişim gibi çeşitli teknik gelişmelere dikkat çekmiştir. Locke’un ardından, kişiler arasında mesafe yaratan tüm gelişmelerin ve kısaltılan iletişim şekillerinin sosyal bir karşılaşmada bellezza olasılığını azalttığını ileri sürebiliriz. Bunun nedeni açıktır. Her duyusal ölçüt etkileşim sırasında estetik dürtüleri oluşturmak ve tecrübe etmek için katılımcının potansiyelini artırır. Ölçütlerin azalmasıyla, diğerleriyle estetiğe dayalı iletişimlerin uygulaması için daha fazla neden kalmaz. Mckenna ve Bargh’ın (2000) belirttiği gibi internet fiziğe ilişkin durumları yok etmektedir. Kültür bu şekilde değişmektedir.

Kişisel İhtiyaçlar

Kişisel ihtiyaçların birçok şekli kişilerarası bellezza için gereklilik teşkil eden görüşle çatışırken, kültürel değişime sebep olan iki çeşit ihtiyaca ya da meşguliyete atıfta bulunmaktayız.

Kaygı

Kültürün tümü ya da büyük çoğunluğu, savaş, terör, salgın hastalıklar, suç gibi tehlikelerle kuşatıldıysa, etkileşim için katılımcılar diğerleriyle olan ilişkilerini uygulamaya koyacaktır. Müşterek korku böyle bir savaş zamanında iyi bir dayanışma yaratabilir ve ortak değerlere katkıda bulabilir (Greenberg, 1997). Bu karşılıklı kaygılardan ve paylaşılan amaçlardan gelen bir dayanışmadır. Örneğin bir salgının kurbanları veya azınlık üyeleri dayanışmayı tecrübe edecektir ama böyle bir dayanışma tehdit altına girme ve ortak bir çözüme yönelme duygusuyla olmak zorundadır.

Başarı Kaygıları

Kişisel meşguliyetin diğer bir çeşidi de başarı güdüsüne yakındır (McClelland, Atkinson, Clark, & Lowell, 1953). Çalışanlarını sürekli olarak görevlerine odaklanmalarına, fazla mesai yapmalarına, nöbette olmalarına, güvensiz koşullarda çalışmalarına zorlayan bir şirket kişilerarası etkileşime odaklanmaları için çalışanlarına boş vakit vermeyen bir şirket olacaktır. Bu tarz başarı egemen toplumda işle, ev ödeviyle ve toplantılarla meşgul olmak kafe-bardaki karşılaşmaları ve evdeki ilişkileri iş odaklı etkileşimlere dönüştürecektir. İşlevsellik ve verimlilik etkileşimlere egemen olacaktır. İnsanların yüksek kaygı düzeyleri ve şiddetli iş etikleriyle karakterize edilen kültürlerde amacına ulaştıklarını belirtmeliyiz ve etik olarak belirli hedeflere ulaşarak sahip olunan mutluluklar, hazlar vardır. Amaç odaklı olarak yönetilen ve dürtüyü azaltma girişiminde bulunan sosyal etkileşimlerin kendi kendini yenilemediğini (sürekli devam etmediğini) belirtmek isteriz. Bireysel ihtiyaç ortaya çıkar ve böyle bir dürtünün azaltılmasına hizmet ettiği sürece bunun giderilmesi için gereklidir. Buna karşılık, bellezza etkileşimine neden olan zevkler kendi içinde bir etkileşimle gelişir.

BÖLÜM 24 ŞUAN BURADA OLMAK, İNSAN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN BİLİNÇ GEREKLİ MİDİR?

Sokrates’in sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez düşüncesini iddia etmesine rağmen hayatı sorgulamak da kolay iş değildir. Ölümle, varoluş gerçeği ve anlamıyla yüzleşmek genelde memnun olduğumuz bir şey değildir. Aksine, bu tarz düşüncelerden kaçınma yolları bulmak için oldukça becerikliyiz (Becker,1973; Solomon, Greenberg, & Pyszczynski, 1991) Kişinin hayat koşulunun gerçekliğiyle ilgili daha fazla dürüst olması, daha çok depresyon ve intihar olasılığıyla bağlantılıdır. Bu nedenle Hayatı dürüst bir şekilde sorgulamak oldukça korkutucu bir yer teşkil eder. Dünyadaki canlılar arasında insanların, ölümü bilme ve düşünme kabiliyetiyle ve bu düşünceden kaçınmak için zihinsel olarak kendi dünyasını dönüşüme uğratma kapasitesiyle daha üstün olduğu biraz mantığa aykırı görünmektedir. Kişinin mevcut çevresinin doğrudan kontrolü ve etkilerinden kendi ayırma yeteneği hayati olarak bu çevreyi zihinsel olarak dönüştürme ve oluşturma kapasitemize bağlıdır ( Mischel, 1973; Mischel, Cantor, & Feldman, 1996). Bu bilişsel dönüşümler, mevcut durum bu durumu desteklemediğinde harekete geçmemizi ve bu durumu tetikleyen “sıcak” durumlar söz konusu olduğunda eylemsiz kalmamızı sağlamaktadır. Mevcut durumumuzun gerçekliğinden ayrılan bir ya da iki katmanı yaşamak, gerçek korku vaziyetimizle ilgili “pozitif yanılsamaları” yatıştırıcı bir işlev görür. Lake Wobegon’un çocukları gibi hepimiz her boyutta ortalamadan daha iyi olabiliriz. Kişinin kendi eylemleri ve bunların sonuçları için kontrol, kişisel mülkiyet ya da sorumluluk duygularını içeren böylesine pozitif bir yanılsama güçlü sosyal faydalara sahiptir. Prinz (1997) ve Bargh’in (1999) da belirttiği gibi istemli durumlar belirli olsa bile insanların özgür iradeleri varmış gibi ve kişisel olarak eylemlerinden sorumluymuş gibi davranması harikadır hatta modern toplumların işleyişi için gerekli ve değerlidir. Kişinin kendi eylemine inanması, toplumun normatif beklentileri ve ilkeleriyle kişinin davranışsal seçeneklerini doldurması sonucu olur. Bilinçli zihni şuanın olası kaygılarından ayırma yeteneği bireye, anlamını, sonuçlarını, nedenlerini daha iyi anlamak için geçmiş olayları düşünmek ve gelecek beklentileri ve planlarını ayarlamak gibi inanılmaz fırsatlar sunmaktadır. Ram Dass (1971) bizi “Şu an burada ol” ifadesiyle çağrıda bulunmaktadır çünkü bizler genelde burada olmuyoruz. Zaman ve mekana bakılmaksızın bilinçli zihnimiz uyarlanabilir ve makul bir şekilde mevcut koşullara odaklanmaktadır. Geçmişi hatırlamak için bilinçli zihni özgür bırakmak şimdinin taleplerine karşılık verebilmektir. İncelikli bilinçli tercih süreçleri şuan buradaki dünyevi işleyişin gerekli bir unsuru değildir.

VAROLUŞSAL DÜŞÜNCEDE BİLİNÇLİLİK VE BİLİNÇSİZLİK

Varoluşsal filozoflar günlük hayattaki bilinçli kasıtlı seçimlerin rolünü somutlaştırsa da yaptığımız seçimlerin birey olarak bizim kim olduğumuzu tanımladığı ve bu anlama hayat verdiği söylenebilir. Sartre’a göre bilinçlilik ve özgürlük birdir ve aynı şeyi temsil etmektedir. Varoluşsal felsefenin çağdaş psikoloji üzerinde inanılmaz büyük etkisi vardır özellikle de bilinçli seçimi, insan davranışı ve kararının merkezine koyan insan geleneği vasıtasıyla (Bandura, 1986; Mischel, 1996; Bargh & Ferguson, 2000). Bu yaklaşımda insan özgürlüğü, dış baskı ve zorlama gibi kişinin davranışına etki eden doğrudan çevresel etmenlerin ve kullanıldığında kişinin uzun zamanlı amaçlarını sarsan tatlı yemek ya da sigara içmek gibi kısa süreli zevkler karşısında durur. Çevresel kontrolü aşmak ya da dönüştürmek 20. yy.’ın büyük bölümünde deneysel psikoloji kapsamında davranışçılığın egemenliğine bir tepki olarak (özellikle radikal davranışçılığa) da görülebilir (Bargh & Ferguson, 2000) çünkü davranışçılık diğerlerinin dışlanmasında çevresel nedenlerin rolünü vurgulamaktadır. Özgürlükle bilinçli seçim eşit olduğu için, varoluşsal psikoloji, insanların bilinçsiz güçlerle kontrol edildiği söylenen insan doğasıyla ilgili herhangi bir anlayışa karşı muhaliftir. Davranış bilimciler doğrudan çevrenin önemini, Freudyenler, kişinin bilinçsiz dürtü ve isteklerini, hümanistler insanın niyetleri ve seçimlerini vurgular. Yarım yüz yıl önce varoluşçu/hümanist bilinçli seçimin günlük önemini savunduğunda, daha sonra insanın baskın davranışsal ve psikodimanik kavramlarına tepki gösteriyorlardı. Bilinç dışı güçleri ve çevresel uyaranların belirlenmesine karşılık bilinçli seçimin önemini en iyi şekilde vurgulamak için yapabildikleri kadar bu model ile uğraşmışlardır. Tarihsel olarak, psikolojik bakış açısı iki farklı amaç doğrultusunda belirlenmiştir. Bu amaçların her ikisi de Yunanlı filozoflara dayanır. Bunlardan biri yaşamın sürdürülmesi için gereken ilkeler ve kuralları sağlayan pratik ve faydacı “hayat felsefesi” olmuştur. Bunun klasik örnekleri Stoics ve Epicureans idi. Barrett (1958) akademik felsefeden önce filozoflar kendi inançları doğrultusunda yaşıyorlardı. Kierkegaard örneğin sevgilisiyle sürdüreceği mutlu bir hayattan uzak durmuştur. Çünkü bu onun Tanrı arayışına engel olabilirdi. Sartre’ın kişisel özgürlük ve sorululuk üzerindeki ısrarlılığı bu tarz felsefenin modern bir örneğini teşkil eder. Buna göre, Varoluşçuluk bireyleri yaşlarındaki kadercilik anlayışına karşı yüreklendiren ve gerekirse yazgılarını değiştirmek için gerekeni yapma konusunda güdüleyen iyileştirici bir yöntem olarak kendini oldukça hazır bir şekilde bu konuya vermektedir. Felsefenin diğer tarihsel amacı ise evreni ve onun işleyişini daha iyi anlamak için aklı ve mantığı kullanmasıdır. Aristoteles herkesten daha fazla felsefenin “bilim” öğesiyle ilgilenmiştir. Daha fazla bilimsel ve deneysel varoluşsal yazarlar örneğin Jung (1919) günlük bilinçsiz etkilerin rolüne, varoluşsal merkezli Sartre gibi yazarların olgu ve pratiklerinden daha fazla önem vermiştir. Genel olarak varoluşsal psikoloji bilinçsiz psikolojik süreçlerin gerçekliğini tanımlarken, sosyal huzur adına bilinçli ve kasıtlı süreçleri vurgulamayı seçmiştir. Bilinçsiz psikoloji olgusunun modern kavramı, Freudçuların dinamik yaklaşımına oranla davranışçıların mekanik yaklaşımıyla daha fazla ortak noktaya sahiptir. Bugünün bilinçsizlik olgusu artık sadece varsayımsal bir Freud oluşumu değildir, bilişsel psikolojik teori görüşünü içeren deneysel gerçekliktir (Hassin, Uleman, & Bargh, 2004; Kihlstrom, 1987). Yapay zekayla ilgili köklü araştırmalar sayesinde, bilişsel psikoloji bilinç dışı zihin ve davranışsal süreçlerden tatmin olmaktadır. Süreç bu modellerde özgür irade ya da bilinçli seçim eylemleriyle teşvik edilmeseydi, nedenselliğin bireyin dışında kalması gerekirdi. Bu çevresel nedensellik varsayımı davranışçıların uyaran tepki psikolojini hatırlatmaktadır. Bu zorluk için oluşturulan çağdaş teorik çözüm, bu dış nedenlerin iç psikolojik mekanizmalarla bütünlük içinde çalışmasını sağlamaktadır. Dışsal durum ya da ortam aktiviteleri iç psikolojik süreçlere devinim katmaktadır. Bu sistemler bir kere etkinleştiğinde bilinçli farkındalık ve ilkeler dışında çalışmaktadır. Kasıtlı

This article is from: