ehim Ağabey, taşları sanatına ortak etmeden önce, henüz çok genç denebilecek yaşta çizgilerin, boyaların ve fırçaların sevdasına kapılmış ve bunların sevgisini yüreğinde taşır olmuştu. Resim sanatına olan vurgunluğunun başladığı yıllarda Erzurum Pulur Köy Enstitüsünün ve daha sonra adı Yavuz Selim İlköğretmen Okulu olarak değiştirilen eğitim ocağının öğrencisiydi ve gelecekteki irfan ordumuzun fertlerinden biri olarak öğretmen adayıydı.
TAŞLARIN ÇAĞRISINI DUYAN RESSAM:
FEHİM İBRAHİM HAKKIOĞLU -I-
Taş deyip geçeriz; lâkin düşünen insan için öyle midir? Taştan nerelere varır ve ne düşünceler üretir bu kişiler. İsmail BİNGÖL
Sanatın ruh dünyasına daha o yıllarda çengel atarak kendisine bağladığı Fehim İbrahimhakkıoğlu, ta o yaşlarda insanı yaşadıkları konusunda derin düşüncelere, tereddütlere salan, anlayışını inceltip idrakini yükselterek sıradanlıktan kurtaran, kalabalıklardan ayırıp kendine yeter hale getiren resmin yardımıyla eser bırakmanın hazzını duymuştu ya bir kere. Artık ondan ayrılmanın ve bırakmanın mümkünü yoktu. Takılmıştı resmin ve kaderin peşine, sürüklediği yere kadar gidecekti. Zaten bu dünyanın yabancısı sayılmazdı. Çünkü hem sanatla yakından ilgilenen bir aile içinde büyümüştü ve hem de genetik kodlarına gizlenmiş yetenek sebebiyle adeta sanatla uğraşmasını gerektiren doğuştan yazılmış bir kaderin sahibiydi. Soğuk bir coğrafyanın evladı olan ve bugün artık birçok kişi tarafından tanınan-anlaşılması az olsa da-ulu atası İbrahimhakkı Erzurumî, yazdıkları ve yaptıklarıyla, doğduğu yer olan küçücük bir kasabanın, Pasinler (Hasankale)’in adını cihana duyurmuştu. Neslinden gelenler arasında aynı yoldan giden, ilmin ve sanatın zorluğunu göğüsleyerek alanında eserler veren başkaları da vardı tabii ki. Dededen tevarüs edilen birçok yetenek, ama az ama çok, belli şekil ve oranlarda, soyundan gelen kişilerin çoğunda kendini öyle ya da böyle ele veriyor, bu bazen bir ilim adamı, bazen bir sanatçı şeklinde kendini gösteriyordu. Hayat çizgisi sanatla başa baş giden ve sanatından elde ettikleriyle gönül ve ruh dünyasını zenginleştirmeye başlayan Fehim Ağabey gerek okulda tanıdığı hocalarının yardımıyla gerek içindeki sanat aşkının ateşlediği gayretin yardımıyla, artık kendine bir yol ve yöntem olarak seçtiği izde yürümeye, yeni yeni arayışlar içinde resimde değişik üslup ve biçim denemeye çalışıyordu. Resmin yanında, yeri geldi heykel yaptı, yeri geldi
sayı//72// temmuz 60