Balta Dergi 11. Sayı

Page 18

Koridor Boyunca Emel Karayol

Müdür kapıyı bir hışımla açıp içeri daldığında ben, ancak kendime ulaşan bir sesle vatan haini bir şairden bahsediyordum. Suçüstü! Bir süre kapının önünde durup kısık gözlerle sınıfı süzdü. Kolları iki yana sarkık, topukları üstünde birkaç kez yaylanarak avurtlarını şişirdi. Öğretmen masasına doğru yürüdü, sınıf defterini inceledi, memnuniyetsizlikle kapattı. Konu hanesi neden boştu? Sıra aralarında dolaşıp öğrencileri tek tek inceledi. Saç, sakal ve üniforma; bu dersin bir defteri, kitabı yok muydu, konunuz neydi? Konumuzu bilen yoktu. Konumuz, ağız kenarında alaycı bir dudak kıvrımıydı. Arka sıralarda uyuyan birkaç öğrenciyi ense köklerine indirdiği tokatlarla uyandırdı. Her sabah merdiven başında yapılan sunturlu konuşmalardan birini öfkeyle tekrar etti. Kapıyı kapatmadan çıkıp gitti. Tahtanın önünde odağı kaybedilmiş bir nesne gibiydim. Nerede kalmıştık’ığımın hiç umursanmayan bir yerinden devam ettim: At başlık ŞAİRİN ŞİİRLERİNDE BİÇEM. Bir şairi daha öldürerek çıkıyorum sınıftan. On dört yüzyılı aşan edebiyat tarihi çantamda, gövdem ağırlığıyla sola doğru eğik. Müdürün odası sağ tarafta. Kapı kapalı. Yelteniyorum. Odasında değil, diyor memur. Öğrenciler merdivenlerden üçer beşer atlayarak iniyor. Tuvaletlerden sigara kokuları şimdiden yükselmeye başlamış. Birazdan makine atölyelerindeki öğrenciler de tuvalete teneffüse gelecekler. Müdürün, öğretmenlerin odasına kadar sinecek sigara kokusu. Yürürken yirmi beş yıldan beri omurgamda taşıdığım acıyı daha fazla hissediyor, günün akşama erip ermeyeceğini düşünüyorum: At başlık TECAHÜL-İ ARİF! B u gece ay gökte açık kalan bir pencere gibi. Metal sınıfı öğrencilerinden birkaçı öğretmenler odasının kapısını zapt etmiş. İçeri girmem için çekilmeleri lazım. Müsaade istemeye takatim yok.

18

www.baltadergi.com Ocak-Şubat 2020

Yılışık, çekiliyorlar beni görünce. İçlerinden en baskını, kavlak dudaklarını yalayarak sırıtışını kulaklarına doğru sündürüyor. Uzun boylu, bön: Bizim okulun fotosel lambaları kesin bu karıyı görünce yanıyor. Birbirlerine abanarak kahkahalara boğuluyorlar. Kapıyı kapatıyorum. Oda homurtularla çalkalanıyor. Televizyonda kriminal bir programın asabi sunucusu ahlak düzgülerimize en uygun konuşmalarından birinin doruğunda. Son sözleri alkış tufanının kurbanı. Olurlar, olmazlar, sallandırmalar, kesmeler, cık cıklar, tüh tühler… Fotokopi makinesi ağır kapağının altında fosfor yeşili ışığını saçarak vınlıyor. Zevzek sohbetler ağızları yararcasına açıyor, kahkahalar kapalı pencerelerden sızamadıkları için örs, üzengi ve çekiç sarsılıyor. Demir, ahşap masa, gırtlakları sıkan kravatlar, topuklu ayakkabılar: Tak tak tak! Masanın üstüne bir el kırılasıya iniyor: Güm! Kâğıtlar zımbalandı. Şimdi elime bir çekiç alıp bütün kâğıtları, kitapları, ağızları, elleri, gömlekleri, etekleri duvara çivilemek istiyorum. Beton ve kulaklarıma yapışıp kalan son kahkaha artığı, sürüklüyor midemin içinde ne varsa yukarı doğru. Buğulanmış camlardan bir parça mavi gökyüzü, bir dal yeşil, bir duru su görmem imkânsız. Daralıyorum: Ruhum körlüğe fırlıyor. Bu karanlıkta ruhumun üzerine kar yağdığını düşlüyorum bir an. İlahi anlatıcı, bunların tebeşir tozu olduğunu fısıldıyor kulağıma. Her şey değişip akmada, bu hâl beni hayran bırakmada. Çayımı doldururken istemsiz bir ‘’Of Heraklit!’’ fırlıyor ağzımdan. Kimse duymuyor. Verilen son yemek tarifini duymamak için büyük bir direniş gösteriyorum. Örs, üzengi ve çekici unutmalı. Artık sağırım: Tebeşirli ellerimi beyaz önlüğüme silip ruhumu fırladığı karanlıktan yakasına yapışarak çekiyorum, koridor boyunca sürükleyip okul kapısından dışarıya fırlatıyorum.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.