Yıldızlar da Gece Vardiyasında Alper Şahin
“Şu pervasız bulutun ettiğine bak!” dedi Zahir, “İki saat önce günlük güneşlikti hava.” Nazlı, “Buluta da mızmızlandın ya…” dedi gülerek. Ardından koluna girdi, omzuna yaslandı Zahir’in. Belediye Sinemasından çıkacakları esnada caddenin su altında kaldığını gördüler. Kısa bir süre duraksadılarsa da, arkalarındaki kalabalığa ayak uydurarak dışarı çıktılar. Karşı kaldırımda bir tentenin altına sığındılar. Nazlı henüz Zonguldak’ın havasına alışamamıştı. Üşüyordu. Zahir yanındakinin titrediğini fark edince, “Mızmızlanmayacak gibi miymiş?” dedi ve al kesmiş olsa da aklığı ayan beyan minik ellerini ısıtmak için avucuna kıstırdı. Kızın gözlerini kapüşonunun altından göremiyordu ama ne denli öfkeli baktığını tahmin edebiliyordu. “Tamam, haklıymışsın.” dedi Nazlı, “Zaten film boyunca söylenen de bendim dimi?” “O konuda haklıydım.” dedi Zahit, “Tavrı, idealleri olan bir şairi, aklı bir karış havada, avare biriymiş gibi göstermişler.” Kızın ellerini sıkarak ve yüksek sesle konuşmasından hiddetlendiği belli oluyordu. Nazlı fevri bir şekilde ellerini çekti. “E film Zahir…” dedi, “Haliyle senaristin prizmasından geçeni izliyoruz. Sen şairi zihninde bu şekilde kurmuşsundur, senaristse o şekilde… Ayrıca seyircinin böylesi bir karakterden hoşlanacağını düşünmüş de olabilir.” Zahir duyduklarından sonra iyice öfkelendi. “Endüstrinin el atmadığı bi’ şairler kalmıştı, o da oldu.” dedi, “Beklentiyle, temenniyle sanat icra edilmez kızım, anladın mı?” Nazlı’nın gözleri dolmuştu. “Anladım canım.” dedi küskünce, “Ayrıca artık benimle usulca konuşmanı istemeyeceğim. Hadi gidelim.” Kızın sesinin titremesi aklını başına getirmiş olacaktı ki, kafasını tenteye dikerek, “Ulan asabiliğe tahammül edemediğini bildiğin halde yine yapacağını yaptın!” diye söylendi Zahir. Ardından özür dilemek mahiyetinde yine elini tuttu. “Hadi bir çay ısmarlayayım.” dedi.
8
www.baltadergi.com Ocak-Şubat 2020
“Ben yurda döneyim.” dedi Nazlı, “Yarınki ders için hazırlık yapmam gerekiyor.” “Erken daha. Sahilde bir çay içelim, bırakırım seni. Elini tentenin altından çıkardı kız. Yağmur daha çok hızlanmıştı. “Şunun dinmesini bekleyelim bari.” dedi. “Hava iyice kararmadan sahile inelim. Hem Zonguldak’ta yağmurun dinmesi beklenmez ki.” Her şemsiyenin altında birden çok insan yürüyordu. Cadde üzerindeki tentelerin neredeyse hepsinin altına, ıslanmamak için sığınan insanlar birikmişti. Rögar kapakları taşmış, aşağı doğru çamurlu su akıyordu. Sürücüler telaşa kapılmıştı; kimi çabucak eve varma gayretiyle yayalara ve diğer araçlara boş veriyor, kimi de su sızmasından korkarak aracını kaldırımın üzerine çıkarmaya çalışıyordu. Nazlı mümkün oldukça bir balkonun, bir tentenin altında yürüyordu. Zahir ise nasıl yönlendirilirse öyle yürüyor, yağmura aldırmıyordu. Birdenbire durdu. Kız afallamışken, kulağına “844 adım.” diye fısıldadı. Baktı ki yanındaki bir şey anlamadı, “Sen ve ben…” diye devam etti, “Her gün 844 adımlık yolda, tüketmekteyiz ömrümüzü… Bu şiiri daha önce duymuş muydun?” “İlk kez duydum.” diye yanıtladı Nazlı. Ardından kapüşonunu çıkardı, “Kim yazmış?” diye sordu. Dirseği ile burun buruna bir çift iri, kömür gözün meraklıca bakıyor olması, Zahir’i almış götürmüştü. “Hey! Kime diyorum!” “Affedersin.” dedi Zahir, “Ahmet Turgut’un şiiri. 844 adım dediği yol, tam burası işte. Gazipaşa Caddesi… Bu caddede Muzaffer Tayyip ile yürüdükleri zamanların anısına yazmış şiiri.” “Önce film, şimdi şiir… Benim için bu şehir daha da manidar artık.” Yağmur aynı şiddetiyle devam ediyordu. Tıpkı yanındaki gibi Nazlı da aldırmıyor, sığınabileceği bir tente kollamadan öylece yürüyordu. Kafeye varana dek sırılsıklam olmuşlardı. Cam kenarındaki bir masaya oturdular. Gar-