Bir Ankaragüçlü’nün “Eş”i olmak Siz hiç Ankaragücü’ne sevdalanmış birine sevdalandınız mı? Ankaragücü sevdasının tasviri nasıl mümkün değilse, “eş” olmanın da tasviri bir o kadar mümkün değildir. Eş olmak daima deplasmanda olmaktır örneğin; hiç kendi evinde oynayamaz. Eşi sevdalandığı takım için yola çıkar, asıl deplasman evdedir oysaki. Yola çıktı mı, otobüs ulaştı mı, kavga mı çıktı yoksa? Hele bir de deplasman yolu kazaları. Ah o kazalar… Ankaragücü sahada rakibiyle mücadele ederken, artta kalan sorularla mücadele eder aynı oranda. Hani Ankaragücü “öteki” olanın yanındadır ya, okul saati kâğıt toplayan çocuklar gibi uluorta, herkesin gördüğü ama bir o kadar da görmediği; Ankaragüçlünün eşi olmak o çocuk olmaktır işte. Herkes bilir ama gizde kalır çoğu zaman. Üstelik zaman-
la ikiye katlanır bu evde oluş mücadelesi. Çünkü eşinin gözlerindeki Ankaragücü tutkusunu göre göre kendini de Ankaragüçlü buluverir aniden. Nerede doğduğunun, nereden geldiğinin bir önemi yoktur. Takımın kazançlarıyla şenlenen, kaybedişleriyle hüzünlenen gözlere baka baka öğrenmiştir Ankaragüçlü olmayı. Bu sebeple, aklından geçen onlarca soruyu dizginlemeye çalışırken diğer yandan maç sonucunu arar istemsizce. Aslında ilginçtir ki kazanmanın da kaybetmenin de bir önemi yoktur. Herkes farkındadır Ankaragücü sevdasından eksilen bir şey olmayacağının. Eş farkındadır her ne olursa olsun Ankaragücü’nü bu denli tutkuyla seven birinin sevdasına ne kadar güven duyacağının. Sevda Zinciridir bunun adı. Ankaragücü, taraftarına nasıl sevmesi gerektiğini öğretir; eşe ise nasıl sevileceğini.
atu SOKAK 47