DOSYA
SARİH AKIL İLE SAHİH FITRAT ARASINDA SELİM DUYULAR: İNSANIN HAKİKAT ARAYIŞINDA DUYULARIN YERİ “Gördüğüm her şeyden sonra Hakkı gördüm.” Sufilerin rivayetiyle Hz. Ebû Bekir “Salim duyu yanılmaz, insanı yanıltan hükümran akıldır.” İbnü’l-Arabî
Ekrem Demirli üyük sufi-metafizikçi Abdülganî en-Nablusî “mevcudun (var olan diye kendini dayatan)” duyuları istila eden mutlakiyetine mukabil varlığı kendinde şey (nefsü’l-emr) olarak idrak yolundaki cehdi nefs terbiyesinin temel sorunsalı sayarak tasavvufun amacını ortaya koymuştu. Duyularımız mevcut ile onun sonsuz görünümleri tarafından istila edilir, onun dışında gerçekliği görebileceğimiz bir alan bırakmaz. Hakiki anlamıyla düşünmek veya “arınmak” (tasavvuf eylemi), mevcudun istilasına karşı tecerrüdî ve tecridî yöntemlerle aklı kalbi duyuların istilasından özgürleştirme eylemidir. Tasavvufi hayatın halvet, inziva ve züht şeklinde ortaya çıkan riyazet yöntemlerinin gayesi mevcudun tahakkümüne karşılık varlığı düşünebileceğimiz bir boşluk bulmaktır. Bu sayede insan hadiselerin ve var olanların ilkesi olan varlığı yeni bir zeminde idrak ederken dil de daha önce örttüğü gerçeğin yansıdığı ayna hâline gelerek yeniden kurulur. Günlük hayatın mücbir alışkanlıkları dâhilinde akılcılık ile duyumculuk arasında odaklanan filozofik tartışmaların sahiciliğini fark edebilmek imkânsıza yakın derecede güçtür. Acılarla muzdarip birine veya hazzı doruklarda yaşayan insana gerçeğin yaşadıklarının/hissiyat ötesinde bir yerde bulunduğunu ve hatta yaşadıklarının sadece bir “yanılsama” olabileceğini söylemek cesareti felsefe yapmaya meşruiyetini veren erdemli bir çabadır. Sadece felsefe yapmak mı? Tasavvuf “doğru” ve kesin addettiğimiz her ne var ise onu mevcudun (hadise veya şey olarak) zihnimize dayatması addederek onların gerçekliğinden kuşku duymakla başlayan uzun ve çetrefilli yolculuğun ismidir. Bununla beraber
38 sayı 66 01 | 2021
sabah ülkesi