DOSYA
DUYULAR, DUYULURLAR VE ADLARI E. Burak Şaman* uyularımız olmasaydı dildeki sıfatlarımız da olmayacaktı, benzetmelerimiz de. Fuzûlî’nin Leylâ ve Mecnûn mesnevisinde Leylâ’nın saçlarının kıvrılarak hazin Mecnûn’un boynuna zincir olarak vurulduğunu okuyamayacaktık.1 Ya da Jacques Brel’in popüler şarkısındaki kasvetli Amsterdam limanında, sahil boyunca rüzgârda savrulmayı bekleyen flamalar gibi uyuyan denizcilerden haberimiz olmayacaktı.2 Hatta duyularımız olmasaydı herhangi bir adlandırmadan da bahsetmek mümkün görünmüyor. Leylâ’nın saçlarının veya denizcilerin uykularının nasıl olduğunu bırakalım, Leylâ’nın veya denizcilerin adları dahi olmayacaktı. Zira Aristoteles’in belirttiği üzere ad (onoma), uzlaşımsal olarak anlamlı (semantikê) bir ses, seste olanlar ruhtaki etkilenimlerin (pathêmata) simgeleri (symbolon); yazdıklarımız ise sestekilerin simgeleridir.3 Burada “etkilenim” ile neyin kastedildiğini anlamaya çalışmak bizi duyulara götürecek, buna biraz daha yakından bakalım. Klasik psikolojide ya da nefs (psykhê) kuramında duyumsama (aisthesis) bir tür hareket ettirilme (kinesthai) ve etkilenmedir (paskhein).4 Dış dünyadaki “mevcudat” bizleri etkiler. Bu bakımdan duyumsama bizim “dış” ile irtibatımızdır. Dışımızdaki âlemle olan bütün bağımız ya da ona dair bilgimiz dünyadaki hissedilir suretleri almakla başlar. Taş değil, taşın sureti bizdedir; geminin kendisi değil duyulur ve akledilir kısmıdır bizde olan. Geminin Boğaz’ı geçerken oluşturduğu dalgalar havayı titreştirerek kulağımıza çarpar, işitme organlarını hareket ettirir; geminin rengi görme organında iz bırakarak bir etkilenime veya izlenime sebep olur. Nihayet gemiye dair beş duyumuzla elde ettiğimiz farklı farklı duyumları birleştirir ve ruhta meydana getirdiği etkilenimi seste ifade ederek ona farklı dillerde uzlaşımsal bir ad veririz: gemi, ship, bateau, vb.
Duyularımız olmasaydı dildeki sıfatlarımız da olmayacaktı, benzetmelerimiz de. 54 sayı 66 01 | 2021
sabah ülkesi