DOSYA
İBN SÎNÂ’DA İNSAN VE DUYULARI: FARKINDALIĞIN MERTEBELERİ Veysel Kaya* enâb-ı Hakkın Fahr-i Kâinât’a vahyini indirdiği lisanda varlık (vücûd) iki anlama gelir: Bir, realitede gerçekleşme ve mevcut olma (isbât / husûl / enniyye); iki, idrak etme ve algılama (vücûd hissî-vücûd aklî). Biri var olmayı biri de ona ilişkin algıyı ifade eden bu iki anlam, araştırmayı (bahs) temel alan yöntemde birbirinden ayrı görülebilir; ancak müşahedeye (zevk/maşrikî) varan yöntemde bu ikisi aynıdır. Varlık ve idrak birdir. Varlık seyrini idrak ile tamamlar; idrak itminana varlık ile erişir. İbn Sînâ bu süreci Şifâ / İlâhiyyat'ta ayrıntılı olarak açıklar. Varlık (vücûd) ilk olarak Cenâb-ı Haktan başlayarak mevcudatın tümüne sirayet eder. Bu, Cenâb-ı Hakkın mevcudata hikmet sıfatı çerçevesinde sağladığı bir ihsanıdır. İlahî zata yakın akıllar ve nefsleri geçtikten sonra varlığın, oluş ve bozuluşa tabi maddeler planında ilk büründüğü / elbisesini kuşandığı şey, unsurların suretleridir. Unsurların suretleri cansız varlıklardan insanlara doğru uzanan bir tedricîlik içerisindedir. Madenler, bitkiler, hayvanlar. Bu hiyerarşinin en tepesinde insan bulunmaktadır. İnsan, varlığın oluş ve bozuluş âleminde kuşandığı en kıdemli surettir. Bu nedenle onun duyuları, varlığın en değerli ve en cilveli duyularıdır.1 İnsan kendi içinde durağan, yeknesak bir yapı arz etmez. Varlıktaki katmanlı olma durumu insanlarda da vardır. En faziletli olan bir insan mevcut olduğu gibi, en hasis olan bir insan da vardır. En faziletli insan, aklı etkin bir şekilde mükemmelliğe erişen insandır. Akıl anlamı onda, insana bahşedilen tüm içeriğiyle meydana çıkabilmiştir. Aklın mükemmelleşmesi, insan söz konusu olduğunda, akıl cevherinin salt mücerretlik planında kalmamasını, bundan öteye geçerek maddeye de taşmasını sağlar. Meleklerde akıl, sadece soyut olarak kalır; onun bedenle / cisimle bir irtibatı olmaz. Kur’ân-ı Kerîm’de bahsedilen Harut ile Marut, akıl cevherlerini maddeye iltisakla kullanmak isteyen iki meleğin adıdır. İlahî hikmetin bir gereği olarak bu melekler, başarısız olmuşlardır. Çünkü yeryüzüne akıl ve maddeyi aklın şerefine tam uygun biçimde birleştirme başka bir insân-ı kâmile nasip olacaktır: Fahr-ı Âlem Hazret-i Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem. İnsan, etkin aklın maddeye nüfuzuyla bedeninin gidişatını düzene kor ve ahlakını güzelleştirir. Türk lisanındaki ifadeyle, güzel ahlaka sahip kişi, “akıllı hareket eden” ve “akıllı olan” kişidir.
94 sayı 66 01 | 2021
sabah ülkesi