DENEYSEL VAROLUŞÇU PSİKOLOJİ
DENEYSEL VAROLUŞÇU PSİKOLOJİ
kuramında yaptığı gibi, Aristonun yaptığından daha fazla olarak, seçim yapmaya, planlama yapmaya dahil olmak). Kant ve Kierkegaard’ın Aristo’yu varoluşun anlamını akıl ve mantıkla eşitlemede takip etmiş olmalarına rağmen entelektüel aktivitenin farklı yönlerini vurgulamaları ilginçtir, Kant soyut, saf mantık özelliğini Kierkegaard ise seçim ve planlama özelliğini vurgulamıştır. Her ikisi de bizi diğer canlılardan ayıran insanın zihinsel hayatının formları olsa da bunlar aynı formlarda değildir. Kierkegaard, bunlar arasında aslında varoluşun estetik ve etik şekilleri olarak ayrım yapmıştır; Hayatın aslında etki olarak yaşandığını estetik düzeyden ayrılmadığını ileri sürmüştür.
garantisi verilemez. Diğer bir sorun da ekstrem koşullar altında bile gerçek bilinçli bir seçimin yapılamayacağı olasılığıdır. Wegner’ın araştırması önemli ve nihai kararlar için seçim yapmamızın herhangi bir olgusal deneyiminin gerçek rolünü merak etmemizi sağlamıştır. Ekstrem ve önemli anlarda belki de daha az günlük seçimler olabilir. Belki de sadece Kilise karşısında hayatını savunan Martin Luther’in ünlü sözlerini düşünmeye ihtiyacımız vardır: “İşte burada ayaktayım; yapacak başka bir şeyim yok.” Hayatının en önemli anında neden bu güçlü sözü söylemiştir? Gerçekten başka bir seçeneği yok muydu? Luther’in inancını ifade ediyordu. Onun dramatik ve inanılmaz mantıki seçimi yine kendi inançları, değerleri ve geçmiş davranışlarıyla çoktan belirlenmişti.
BEN SEÇERİM ÖYLESE VARIM Satre aynı zamanda bilinçli seçimlerle olmayı, bilinçsiz (bilinçaltı) aklın varlığını inkar etmekle aynı görmüştür. Sartre’ın insan özgürlüğü kavramı ekstrem ve istisna koşullarda gelişmiştir: İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransız direnişi zamanında. Varlık ve olmak Nazi kuvvetlerine karşı “dur demek” anlamında bilinçli seçim olarak gösterilmiştir. Fakat bu olağanüstü bir koşulda pekiyi ya, insanın varoluşunu yerine getirdiği normal, günlük koşullarda durum nasıldır? Sartre’ın felsefesi sadece bilinçli düşünceyi içerdiği için otomatik ve bilinçsiz zihinsel süreçlerin günlük hayatı idare ettiği ölçüde sınırlıdır.
İRADE HİSSİNE GÜVENMEYİN Öznel deneyimlerinden çıkardığı sonuca bakarak, Sartre ve diğerlerinin oldukça içten ve objektif olduğu ve bilinçli seçimin insan özgürlüğünün kaynağı olduğu iddia edilebilir. Bu olgusal yaklaşımın ardından, kişinin hayatındaki bilinçli seçimin gücüne ve nedensel etkisine kolayca inanılabilir. Burada henüz şüpheli olan öznel bir deneyim durumu vardır. Descartes kendi bilinçli düşüncesinin dışındaki bütün öznel deneyimlerinin geçerliliğini reddetmiştir. Ama Wegner’in seçim ve özgür irade deneyimleri üzerindeki son deneysel araştırması bu konudaki hakikat rehberi olarak kendi öznel deneyimize güvenmememiz konusunda bize salt şüphelerden daha çok neden vermiştir. Wegner, Decartes’ın iddia ettiği gibi, seçim ve iradenin nedensellik rolünü doğrudan yaşamadığımızı göstermiştir. Wegner’ın araştırması, bu niteliklerin rol oynadığı düşünülen faktörlerin kullanılmasının, dışarıda gerçekte bir rolü olmayan bilinçli seçim ve özdür irade konusunda öznel duyguları oluşturduğunu göstermiştir. Wegner’ın bilinçli irade deneyiminin bir yanılsama olduğu konusunda tamamen doğru kabul edilsin ya da edilmesin bu konudaki görüşleri, en azından Cogito’nun varsayılan olgusal temel ilkelerinin doğru olamayacağını göstermiştir. Bu da şüphelidir en azından potansiyel olarak bir delil kaynağı olarak yanıltıcıdır.
Belki de Luther’in kelimelerini göründüğü gibi anlamalıyız. Pelham, Mirenberg ve Jones (2002), kişinin ismindeki harfler gibi yüzeysel ve önemsiz görünen özellikleri paylaşmanın büyük hayat kararlarını etkilediğini göstermiştir. Nüfus sayımı verileri, telefon dizinleri ve sosyal güvenlik kayıtları, insanların diğer şehirlerdense, isimlerine benzeyen şehirlere veya ülkelere taşınma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu göstermiştir. Örneğin Phil Philadelphia’da, Kens Kentucky’da, Carol Carolina’dadır fakat insanlar bu benzerliklerin, seçimlerinde bir etkisi olduğunu kabul etmezler. Çünkü bu seçimlerini gerçekleştirirken, herhangi bir bilinçlilik düzeyinde değillerdir.
ÖYLEYSE İNSAN OLMAK NEDİR? İnsanın dil öğrenme ve kullanma kapasitesinin bir başka şeyin parçası, daha temel bir farklılığın, kültürü edinme yeteneğinin bir parçası olduğu savını ortaya atabiliriz. Başka hiçbir hayvan öğrendiklerini toplamaz ve hatta ondan sonraki nesillere aktarmaz. Bu nedenle, hiçbirimiz tek başımıza edindiğimiz deneyimle bilgeliğimizi ve bilgimizi edinmek zorunda kalmayız. Bunu yaparken atalarımızın kaçırdığı aynı fırsatları ve hatalarını tekrarlamamız gerekmez. İnsan herhangi bir dili konuşma yeteneği ile doğar ve doğduğu çevreye ya da dünyaya bağlı olarak ikinci doğası olarak herhangi bir kültürel sistemi kendine katar. İnsan aklı bu çevreye uyum göstermeyi ve davranışlarını etkili bir şekilde bu çevrenin gereklerine göre ayarlamayı sağlar.
ŞU AN BURADA OLMAK
Bu, düşünce deneyimlerini içeren öznel deneylerle daha somut, daha büyük bir sorunun parçasıdır. Beauregard and Dunning (1998), Wilson (2001), Pronin, Lin, ve Ross (2002), ayrıca diğerleri, kendimizi gerçekten iyi tanımadığımızla ilgili önemli bir kanıt sunmuşlardır çünkü her türlü önyargı ve diğer engeller kendimiz hakkındaki nedensel durumların doğruluğu arasına girmektedir. Bu nedenle içebakışçı bir kanıt yararlı, kullanışlı, çok güçlü ve etkili olabilir. Ama doğrudan ve apaçık bir durumun
Karşılaştırmalı beyin evrimleşme alanındaki son kanıt bu düşünceyi kuvvetle desteklemektedir. Homo sapiens ve en yakın primat akrabalarımız arasında beyin yapısı ve işlevindeki yüksek derecedeki farklılıklar ve benzerliklerle ilgili olarak açık farklılıklardan biri; yeniyi oluşturma, bilinçsiz beceri kapasitesindedir. Bu, beyincik ve frontal loblar arasındaki bir bağlantıyı kapsar. Donald (2001) bize en yakın primatlara kıyasla 16 kat orantılı boyutu vurgulamaktadır. Diğer bir deyişle, eğilimlerimizi yerel çevreye uygun olarak kendimiz oluşturup geliştiriyoruz. Bunlar, sadece kendi kültürel normlarımıza ve ödül yapısına dayalı kendi kişisel davranışsal durumlarımızı yansıtmaz aynı zamanda kişisel, bize özgü arzuları ve amaçları da yansıtır (Bargh, 1990) ve bu, aklımızı şuan ki kaygılardan özgür kılmamızı ve geçmişi dikkate alarak gelecek planları kurmamızı sağlar. Sosyal Biliş Araştırması, sosyal bilgi yapılarımızın, sosyal durumlarımızın beklenen ve öngörülen modellerinin uzun süreli
168
169