EDEBİYATTA ARZ VE TALEP Her sanatkar gibi beni en ziyade müteessir eden şey: "Sanatın, bilhassa edebiyatın memleketi mizde insanı besleyemeyeceğine dair olan yanlış ka naat"tir. Sanat her meinlekette olduğu gibi Türki ye'de de ancak muvaffak olanı mesut eder. Muvaf fak olamayan, ammesini keşfedemeyen , ammesinin bedii talebini sezemeyen sanatkar her yerde meyus olur. Bunda Türkiye'nin, Türklüğün bir dahli yoktur! Eski ediplerimizden biri diyor ki: "Eğer kalemime kalsaydım, açlıktan ölürdüm. Bereket versin herkesi zehirleyen tütüne!" (Yani Re ji'deki memuriyetime!) Diğer biri de kalemine güvenemeyerek münev verlerin tenezzül ederneyeceği bir ticaret vadisine sapıyor. Bu iki üstadı taklide yeltenenler az değil . Kalemi bırakanlardan kimi kömür, kimi zerzevat alışverişine dönüyor. Hepsinin mazereti bir: "Bu memlekette edebiyat adamı beslemez! " "Niçin?" diye sorunuz. Bu cevabı alacaksınız: "Halk okumuyor. Ne yapalım?" Halkın okumadığı da gayet yanlış bir zandır. Bizim milletimiz okur. Hem çok okur. Fakat okuya cak şey bulamazsa? Bu kabahat şüphesiz kendisinin değildir. Biz daima muvaffakıyetsizliğimizi halkın anlayışsızlığına hamlederizi Ne küstahça bir cesa ret! Halk denen kütle bir "deha" menbaıdır. Her şey ondadır. Acz, anlayışsızlık; zevksizlik ancak bizde dir. Muvaffakıyetsizliğimizin sebeplerini araştırırsak 113