İzmirli Ahmet Celil Beyi tanımıyorum. Yalnız İstanbul'da bir heveskar-ı edel:ıin ondan bahseder ken , "Şişmanca, daima şen, lakayt" dediğini derha tır eder gibi oluyorum, belki yanılıyorum. Artık ceyaplarınızın uzun olması temenniyatiyle hatm-i kelam eyler ve uzattığınız eli bütün ruhumla sıkar ve tebcil ederim kardeşim.
Ömer Seyfettin
ÜÇÜNCÜ MEKTUP 3 Nisan 322, (16 Nisan 1906) Kuşadast
Geçmiş olsun, kardeşim, hasta olduğunuz için müteessif oldum. Sıhhatinize dikkat ediniz. Inşallah bir şeyiniz kalmaz. Fransızca biraz bildiğinizi yazıyorsunuz, ma demki bir tahassüs-i edebiye maliksiniz, mükemmel öğrenebileceğinizi temin ederim . Fakat vefakarane çalışmak lazım . Sa'y-i müstakbelinizin teferruatını -aczime rağmen- tertip etmeme müsaade ediniz, mutmain olunuz ki pek sami'miyim ! Evvela grame re son derece bigane kalmak icap eder. Bunun ak sini iddia eden muallimler şakirtlerine on, on beş senelik bir sıkiet-i tedris yüklettikten sonra onları bunalmış, ihtiyarlamış, her şeyden bihaber bularak me'yus olmuşlardır. Buna en ce li delil mekatib-i ali yemizdir. Mülki ve askeri idadiyeler, Mülkiye ve Harbiye-i Şahane, ilah ve ilah. . . Mekteb-i Sulta ni'den başka bunların hangisinden neş'et etmiş bir efendi Fransızca bilir? Bilenler ya hususi muallim görenler, yahut şedid bir arzu-yı ibtilakarane ile ça lışanlardır. Bir !isan, kavaidi öğrenildikten sonra öğrenil mez, o !isan öğrenildikten sonra kavaidi öğrenilir . . . 1 95