SANAT-l TAHRIRE DAIR: I TAVSIYELER Kalemi elinize alıyorsunuz, başlıyorsunuz düşün meye. Önünüzdeki boş kağıdın asla merhamet etme yen beyazlıkları, altı ay devam eden bir kutup gün düzünün hipayan ve namütenahi bürudetiyle büyü yor, kıvranıyor, asabileşen parmaklarınızla saçlarını zı karıştıhyor, nihayet hiddetle masanın başından kalkıyorsunuz. Çünkü, yarım saat evvel o nuşin zevk-i tahrikin hayalinizde dalgalandırdığı nesim-i ernelle mahzuz oturmuştunuz. Halbuki evvelden ya zacağınız şeyi düşündünüz müydü? Hayır, kalemi hokkanıza hatırınca bir şey yazmak istediğinizi der hatır ettiniz. Fakat ne? Tabii bilmezsiniz. Günlerce, aylarca, senelerce evvel yazacağınız şeyi düşünecek tiniz. O sizin dimağınızda yerleşecek, hayalatınıza, hatıratımza karışacak, sonra, evet, sonra yazılabilir bir mevzu olacaktı. Fakat siz öyle yapmadınız. Işte sıkılıyorsunuz. Bakınız bu tahammülsüz sıkıntınız için Buffon ne diyor: "Mevzuunu kafi derecede dü şünmediği içindir ki, bir müellif sıkılır." Düşünülmesi elzem olan mevzuunuza gelince, o evvela hissedil melidir. Anteine Albalat'nın "güçlük yazmakta değil hissetmekte, hissettirmektedir" sözünü en doğru ha kikatlerden addediniz. Kısa, fakat saati uzun olan bu hayatta sizi ihata eden menazır-ı müteakıbe ve müte selsileden birini yazmak istiyorsunuz. Fikirler tevarüt etmiyor, çünkü mevzu hissen kemale ermemiştir. Onu tekrar düşününüz. Uzun müddet düşününüz. Ne vakit o tekamül-i zihniyyeye dahil olacak, bir 20