438
Ahmet B. ERCİLASUN
5. Bir başka sebep de Oğuzların şüphesiz bir sözlü edebiyat geleneklerinin bulunmasıdır. Yazıya geçmeyen, ağızdan ağıza dolaşan sözlü şiir; hikâye ve destan geleneği, elbette yeni edebî dilin yaratılmasında önemli rol oynamıştır. 6. Ve nihayet Anadolu Selçuklularının yerine beyliklerin ortaya çıkması da en önemli sebeplerdendir. Candaroğulları, Karamanoğullan, Aydınoğulları, Osmanoğulları gibi beyliklerin başında bulunan boy beyleri umumiyetle Farsça ve Arapçaya yabancı idiler. Fakat onlar da bir devletin, sanatkâr ve edebiyatçıları himaye etmesi gerektiğini biliyorlardı. Bundan dolayı Türkçe yazan bilgin, şair ve edipleri teşvik ettiler. İşte bu tarihî, coğrafî, siyasî ve lengüistik şartlar, Azerbaycan ve Anadolu'da yeni bir yazı dilinin meydana gelmesine yol açmıştır. Batı Türkçesinin doğuşuyla ilgili olarak bir de karışık dilli eserler meselesi vardır. Behcetü'l-Hadâik fî Mev'izati'l-Halâik (Bursa nüshası), Kudûrî Tercümesi, Ali'nin Kıssa-i Yûsuf u, Kitâb-ı Güzîde, Kitâb-ı Ferâiz, Kitâb-ı Gunya, Süleymaniye Kütüphanesindeki bir Kur'an tercümesi, Mevlânâ'nın Türkçe şiirleri ve Şeyyad Hamza'nın bazı manzumeleri "karışık dilli eserler" olarak adlandırılmakta ve bunların Karahanlı Türkçesi ile Eski Anadolu Türkçesi arasındaki "geçiş devri"ni temsil ettiği ileri sürülmektedir. Bu fikre göre Karahanlı dönemi edebî dili, 12. ve 13. yüzyıllarda Oğuzlar arasında, Oğuz konuşma dilinin özelliklerini almak suretiyle tedricen gelişerek Azerbaycan ve Anadolu'da yeni bir yazı diline, Batı Türkçesinin ilk dönemi olan Eski Anadolu Türkçesine dönüşmüştür. Başka bir ifadeyle Karahanlı edebî diliyle Eski Anadolu Türkçesi arasında organik bir bağ vardır. Bu fikir ilk defa 1956 yılındaki V. Türk Tarih Kongresinde Reşit Rahmeti Arat tarafından ileri sürülmüştür. Arat meseleye, şu soruyu sorarak başlıyor: "Cenup şivesinin (Batı Türkçesinin-ABE) bugüne kadar malûm olan en eski metinleri XIII. asrın ikinci yarısına ait bulunduğuna göre, bundan önceki XIII., XII. ve hatta XI. asırlara ait metinler nerede?" (Arat 1987: 317). Reşit Rahmeti Arat, Akaid-i İslâm adlı bir eserde geçen bir kayda dayanarak, bahsettiği ara döneme ait eserlerin mevcut olması gerektiğini düşünür ve bu eserlerin dil açısından geçiş özelliklerine sahip olması gerektiğini belirtir: "Bu metinlerin, inkişaf bakımından, XI. ve XIII. asırlarda bu şivede görülen dil hususiyetleri arasında bulunması icap eder. Bu hususiyetler XIII. asırdan geriye doğru gittikçe azalacak ve XI. asırdan bu yana geldikçe de artacaktır. Bu eski Anadolu metinlerinin bizim bugün hususiyetlerine alışmış olduğumuz dilden farklı olacağı tabiîdir. Hatta o derece farklı ki, bugünkü