TÜRK DİLİ TARİHİ
443
Bugüne ulaşmayan veya çok geç nüshaları bugüne gelebilen bu destanı eserleri bir yana bırakırsak ilk isim olarak Sultan Veled'i tesbit etmek zorundayız. 1235-1312 yılları arasında yaşamış olan Sultan Veled aslında Farsça eserler yazmış; fakat bunların içine Türkçe şiirler de koymuştur. Türkçe şiirler Divan, îbtidaname (1291) ve Rebabname (1300) adlı eserlerinde bulunur. Bu eserler içindeki Türkçe şiirler "Sultan Veled'i eski bir Türk şairi addettirecek kemiyet ve keyfıyette"dir (Köprülü 1991: 237). Aruzla yazılmış olan şiirler Veled Çelebi ve Kilisli Rifat tarafından Dîvân-ı Türkî-i Sultan Veled adıyla 1922'de Arap harfleriyle yayımlanmıştır. Mecdut Mansuroğlu'nun yayımladığı Sultan Veled'in Türkçe Manzumeleri (İstanbul 1947) transkripsiyonlu metin ve dil incelemesini içine alır. Eski Oğuz Türkçesinin en büyük ismi 1240-1320 arasında yaşamış olan Yunus Emre'dir. Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetnamesinden ancak menkıbevî hayatı takip edilebilmektedir. Gerçek hayatı çok iyi bilinmemektedir. Birçok yerde kabri (makamı) olduğu için yaşadığı yer de tartışmalıdır. Orta Anadolulu olduğu kesindir. Fuad Köprülü, 1918'de yazdığı "Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflarda Ahmed Yesevî ile Yunus Emre bağlantısını kurarak Yesevîliğin Türkiye'deki tesirlerini ortaya koyar. Bu eserle Yunus Emre Türk edebiyat ve bilim hayatına yeniden doğar. Şiirlerini aruz ve heceyle yazan Yunus, tasavvuf heyecanını en derinden duyan ve hissettiren; duygu ve heyecanlarını çok sade ve akıcı bir dille anlatan Türk dil ve edebiyatının müstesna şahsiyetidir. Türkçe onun dilinde dupduru bir su gibidir: Parlak, anlaşılır; fakat coşkun. Ete kemiğe hüründüm Yunus diye göründüm mısraları, tasavvufun vahdet-i vücud ve devriye anlayışını, Tanrı'nın evrimle düzenlediği evren anlayışını iki küçük mısra içine sığdırıveren patlamaya hazır bir atom zerreciği gibidir. Bir garib ölmüş diyeler Üç günden sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garib bencileyin mısraları, bir yandan tasavvufun "dünya gurbettir" anlayışını, bir yandan çokluk içinde insanın yalnızlığını ve bir yandan Yunus'un kimbilir hangi olaylar sebebiyle yaşadığı beşerî yalnızlık duygusunu ölümün soğuk yüzü ile anlatır.