Gönlü Güzel, Kendi Güzel Adam Mehmet KAHRAMAN
Benim Nusret’le ilk tanışıklığım Hüsnü Kılıç’ın yazıhanesinde olmuştur. İlk gözlemim ise; bir İstanbul Beyefendisi’nin ağırlığına, saygı ve tevazusuna sahip oluşudur. Türkçesiyle, aksanıyla kullandığı kelimeler ve kelimelere yaptığı vurgularla, bizim kuşakta pek de göremediğimiz bir kişiliktir. 80’lerin ilk yıllarıydı ve ait olduğunu ifade ettiği Büyük Doğu ve Necip Fazıl’dan mülhem bir dil konuşurdu. Samimiyetimiz 1986 yılında matbuat muhabbetlerimizle oluşmuştu. Erenler’in müdavimlerindendi kendisi ve masalarımız da çoğunlukla aynıydı. Ancak ilginç bir anekdot, onu iyi tanımadığımı ortaya koymuştu. Bir arkadaşımızın eşi, biraz esprili biraz gerçek gibi bir iddiayı seslendirmişti. Onun evli olduğunu ve eşini çok sevdiğini iyi biliyordum. Ama eşini ve ailesini hiç görmemiştim. Biraz mizah barındırsa da ilginç iddia şuydu: “Nusret evli değildi ve Mualla Hanım diye biri yoktu.” Zira hiçbir koca, karısına bu kadar âşık olamazdı. Doğrusu ilginç bir iddiaydı ve “doğru olabilir mi?” diye aklıma gelmedi değil. Bazı tuzak sorularla, acabalara cevap ararken şöyle bir cümlesine şahit oldum: “Bana tahammül ettiği için Mualla Hanım’a teşekkür ederim. Bana Mualla Hanım’ı nasip ettiği için Allah’a hamd ederim.” Nusret Özcan
131