Nusret Özcan’ı Nasıl Tanıdım? İbrahim KİRAS
Rahmetli Nusret Özcan’la ne zaman ve nasıl tanıştığımızı çok net hatırlayamıyorum. 1980’lerin ikinci yarısında olmalı. Belki de bilinen anlamda bir “tanışma” da söz konusu olmadı. Aynı mekâna (Erenler-Çorlulu Ali Paşa Medresesi) devam eden, ortak arkadaşlara sahip ama aynı zamanda ortak başka şeylere de sahip iki insan olarak birbirimizi tanıyorduk herhalde. Doğrusunu söylemek gerekirse başlangıçta yıldızlarımız pek barışmamıştı. Fikirlerimiz pek uyumlu değildi; ne edebiyat alanında ne de ilahiyat alanında benzer yaklaşımlarımız vardı. Tabiri caizse o daha gelenekçi, ben –herhalde daha genç olduğumdan- daha yenilikçiydim. Belki de aramızdaki yaş farkının neticesiydi bu. Ama aynı zamanda kişiliklerimiz de farklıydı galiba. Rahmetli, heyecanını ve öfkesini dışa vuran, cedelleşmeyi seven, kavga eder gibi konuşan ve bu yüzden genellikle tansiyonu yüksek tartışmaların içinde görebileceğiniz bir insandı. (O yıllarda Erenler bugünkü televizyon tartışma programlarının doğal sahnesi gibiydi.) Mekândaki insanlar arasında sesi en çok duyulan ve göze en çok çarpan kişilerin başında Nusret Özcan gelirdi. Nusret Özcan
137