Mahzun Yolcumuz Mustafa MİYASOĞLU
Sevgili Nusret Özcan’ın ölüm haberini gazetede gördüğümde, birden şaşkınlığa düştüm. Bu kadar genç ve bu kadar dost bir insanı kaybetmek, hepimiz için tarifi imkânsız bir acı verdi. “Hepimiz” sözü elbette itibarîdir, sadece onu tanıyanları kapsadığı bellidir ama onu tanıyanların sayısı da az değildir. Ailesi, dostları, mesai arkadaşları ve elbette okuyucuları... Bu kadar sevdiğim gençlerden biri olan Nusret Özcan’ın ölüm haberini gazeteden değil de bir telefon haberinden öğrenmem daha doğru olurdu ama nedense İstanbul’da dağınık bir hayat yaşanıyor, kimsenin de kimseden pek haberi olmuyor; buna da hiç şaşılmıyor... Beni en çok üzen, bu kadar genç insanın birbirlerinden böylesine kopuk olması ve hep aynı şeylerin ıstırabını çekerken birbirlerinden uzak yaşamasıdır. Halbuki bizim kültür ve medeniyetimiz sohbet ve muhabbetle varlığını sürdürür, gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Kültürel şeyler de yok sayıldığı zaman yok olur; hayatımızın dışına düşer. Halbuki hiçbirimizin böylesine birbirinden uzak hayat tarzları seçmeye hakkımız yok sanıyorum... Nusret Özcan
149