Ölümün Öğüdü Olcay YAZICI*
Arkadaşının ölümü say ki senin ölümün. Hep sen başkalarının cenazesine gitmeyeceksin ya, bir gün de dostlar senin cenazende bir araya gelecek. Bir rüya âlemi olan şu fâni dünyada bütün mesele “hayır ile yâd edilmektir.” Ah bunu bir bilebilsek. Bu şehrin bunaltıcı havasından bir nebze olsun sıyrılabilmek için, bir haftalığına ikinci şehrim olan Zonguldak’a gitmiştim. Tam da yeşillikler, dutlar, kirazlar ve erikler arasında bir eski zaman masalı yaşarken, İstanbul’dan can dostum, kültür tarihçisi Dursun Gürlek aradı. Sevindim. Sandım ki yine İstanbul üzerine yârenlik edeceğiz. Yine medyaya sinmiş sığlıktan yakınacağız; kültürsüzlükten; sığların sürüp giden süflî saltanatından söz edeceğiz. Kalite ve tefekkürün dışlandığı şahsiyetsiz kent panayırlarından bahsedeceğiz. Derken, araya soğuk, ürkütücü, ürpertici bir cümle girdi: “Yarın bir cenaze var, seni oraya çağıracaktım!” dedi. “Artık Fatiha’nı oradan gönderirsin!” Şairin şaşkınlığı içinde, “Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?” dedim telâşla. Acı haber tez ulaşır. Değerli insan, gazeteci-yazar Nusret Özcan’ın vefat haberi ile sarsıldım. Biliriz, her canlı ölümü tadacaktır. Ama yine de hayret ederiz, üzülürüz, elem duyarız. *Olcay Yazıcı’yı Eylül 2010’da ebedî âleme uğurladık, Allah’tan rahmet diliyoruz. Nusret Özcan
263