“O Ölmüş ve Ölecek” Selahattin YUSUF
Hangimiz bir sevdiğimizi kaybettiğimizde dünyanın ve içindeki her şeyin bir parça küçüldüğünü görmekten kaçınabiliyoruz? Hayalkırıklığının bu jeolojik kesinliği, hangimizde bir tür teselliye dönüşmüyor? Hangimiz ölümü, bu büyük “hayalkırıklığını”, bilginin belli başlı bir çeşidi olarak kalbimize gömmüyor? Artık hayatta olmayan birinin fotoğrafına bakarken ne hissederiz? O enfes “Camera Lucida” kitabında Roland Barthes bu ilginç psiko-ayrıntının izini sürmüştü. Barthes’ın izlenimleri ve dili o kadar doyurucuydu ki o kitapta. Uzun uzun soluk soluğa kalmıştım. Zekânızın ince kılcallarını uçlarına kadar doyuruyordu metin. Ve elbette açılmamış kılcal uçlarına kadar ilerleyen bir kan halindeydi. Yazarlık, her şeyden önce, elbette ki fark ediştir. Bu farkındalık ve karşılıklı elbirliği, satıraralarında ilerler ve nihayet soyut bir bilgiye ulaşır. Soyutlamaya ulaşır ve sizin olur. Daha doğrusu sizin DE olur. Orada siyah bir tutuklunun hücrede çekilmiş resmi üzerinden konuşuyordu Barthes. “Nedir burada, bu fotoğrafta bizi böylesine etkileyen?” diye soruyordu ve birlikte ilerlemeye başlıyordunuz. Ölmüş bir insanın vaktiyle kameraya bakmış yüzü, Barthes’a göre bizi ilk başta ve en çok şuradan yakalamaktaydı; bizi şöyle düşünmeye mecbur kılardı bu Nusret Özcan
281