Nusret Özcan Beşir AYVAZOĞLU
Nusret Özcan’la artık Divanyolu’nda, Babıali’de yahut Sultanahmet’te hiç karşılaşamayacağım, yeni yazılarını okuyamayacağım. Bunu bilmek acı veriyor bana. İnsan dostlarının değerini onları kaybedince daha iyi anlıyor. Genç yaşına rağmen, uzun, sütbeyaz saçları ve sakalı yüzünden bir “pir-i fani”yi andıran Nusret, kozasını sessiz sadasız ören mütevazı bir edebiyat adamı ve çalışkan bir gazeteciydi. Ve doğma büyüme bir İstanbullu, daha da önemlisi, Eyüplü... Çocukluğunun İstanbul’unu Sokak Sesleri’nde ne güzel anlatır. İstanbul’da doğmuş ve yaşamış olmak, İstanbullu olmak için yetmez. Onu hissetmek, sesini duyabilmek gerekir. Nusret; Ahmet Rasim, Ahmet Haşim ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi, bu sesi duymuş ve sokaklardaki seslerin gizli anlamlarına nüfuz edebilmiş bir İstanbulluydu. Sokak Sesleri’ndeki yazılardan bazılarını Dergibi’de okumuş, “Sayıları artarsa güzel bir kitap olur!” diye düşünmüştüm. Fikrimi kendisine söyleme fırsatı bulamadım. Fakat Nusret’in benim gibi düşünen çok dostu varmış; bu yazıları onların ısrarıyla kitaplaştırmış. Nusret Özcan
37