Akça Koca Fikri Bülent ÇELİK
Yine dizine diz kırıp sığındığımız limana yanaşmıştık. Ayağındaki dayanılmaz ağrıları sebebiyle bayağı yorulmuş Nusret Abi’ye (Gerçi ben ona çoğu zaman Akça Koca derdim, o da bana Sungur’um derdi.) hem biraz muzırlık olsun hem de neşelenelim diye “Seni dün gece rüyamda gördüm” dedim. “Eee..” dedi. Bilen bilir, yazı yaz ise kışı da kıştı bu ak sakallı gencin. “Ne bileyim işte, görmezlikten geldim” dedim. Çok güldü... Hatta sonradan öğrendim, anlatıp anlatıp gülmüş gıyabımda. Dedim ya bazen kış olur, bazen yaz olurdu Akça Koca. İnsan her aklına geleni sorup cevabını aldığı bir adamı kaybetmedikçe kıymetini anlayamıyor. “Sen bilirsin...” diye başlardık sorulara. O da artık bıkkınlıktan sanırım, “Tabii ben bilirim” derdi, başlardı cevaplara. Bazen arabesk, bazen rönesans, bazen siyaset, bazen sinema olurdu sohbetin mevzuu. Birleştirirdi bizi. Paydası ortak bir kardeşliğin abiliğini yapardı. Akşam evine bırakırken geçtiğimiz yol üzerindeki tanış kuruyemişciye “Kriko var mı?” deyişimiz, kuruyemişçinin “Yok!” cevabıyla her seferinde yüzümüzde tebessümlerin belirişi... Burak ile, restorasyonu bitmek bilmeyen Şehzade Camii’nde içerideki iskelelerden dolayı kıbleyi şaşırıp namaz kılışımızı anlattığımızda tatlı bir öfkeyle “Ne biçim adamsıNusret Özcan
79