Güzel Abim Benim! Ali ÇOLAK
Dünyadan göçmüş bir dostun ardından yazmanın tek tesellisi, anılarda yeniden buluşabilme ihtimalidir. Geçmişten bölük pörçük görüntüler çıkarıp gelmek ve onlara tutunup ayrılık acısını hafifletmek... Şu anda benim yaptığım, işte bu. Nusret Özcan’ı tanıdığım o ilk günü arıyorum hafızamın sayfaları arasında. 1989 sonbaharı... Çorlulu Ali Paşa Medresesi, diğer adıyla Erenler... Ne yazık ki bir karşılaşma ânı fotoğrafı canlanmıyor. Hatırladığım, oranın ezelden yerlisi, ev sahibi olduğu intibaını veren, otuz yaşlarında, incecik, cana yakın bir çelebi adam... Yanılmıyorsam Musa Güner ve Mustafa Oğuz’la birlikteyiz. İzmir’de çıkardığımız Kırkikindi’yi görmüş, adımızı biliyor. Dostça karşılıyor bizi, yüreklendiriyor. Çaylar içiliyor. Edebiyattan, İstanbul’dan, İzmir’den konuşuluyor. Üzerimizde, İstanbul’a yeni gelmiş olmanın şaşkınlığı, ürkekliği var. Onun verdiği güvenle cesaret buluyoruz biraz, açılıyoruz. Daha ilk karşılaşmada dost olarak kalkıyoruz Erenler’den. Sonra ne zaman gittiysek hep orada buluyoruz onu. İyi çay içiyor, güzel sohbeti var. Hayatı sanat eserine dönüştürmeyi başarmış bir insan buluyorsunuz onunla konuşurken. Nusret Özcan
81